KALICILAŞTIRILMAYA ÇALIŞILAN SÖMÜRGECİLİĞE KARŞI 15 AĞUSTOS GERÇEKLİĞİ!
15 Ağustos şanlı devrimci atılımın üzerinden 38 yıl geçti. Atılımın 39. yılına girilmektedir. 38 yıl boyunca SSTD’ye (Sömürgeci-Soykırımcı Türk Devleti) karşı Önder APO’nun öncülüğünde amansız bir mücadele yürütüldü. Bu mücadele sürecinde tarihi devrimler yaşandı, ulusal-demokratik kazanımlar elde edildi. Bu tarihi mücadelede sayısı on binleri bulan şahadetler yaşandı. Bu halkın en cesur, en fedakar, en zeki ve en güzel oğul ve kızları yaşamlarını feda ettiler. Bir o kadar yaralanmalar yaşandı. Bazı insanlarımız yürüyemez, bazıları göremez, duyamaz ve bazıları konuşamaz hale geldiler. Esaret altına alınan insanlarımızın sayısı ise on binleri aşmaktadır. Son iki yılda onlarca arkadaşımız SSTD zindanlarında şehadete ulaştılar. Yüzlercesi ise 14 Temmuz çizgisinde, ağır hasta halleriyle zindan koşullarında direnişlerini yürütmektedirler. Halkımıza da soykırımı tamamlamak için her türlü zulüm yapıldı. Yakılıp-yıkılan köyler, göçertilen milyonlarca insanımızın yaşadığı ağır baskı, işkence, hakaret, yoksulluk, açlık vb. sorunlar tüm acımasızlığıyla sürdürülmektedir. Öte yandan da, insanlarımızı düşürme, koruculaştırma, ajanlaştırma uyuşturucuya alıştırma, fuhuşa bulaştırma, asimle etme vb. kirli özel savaş politikalarını da derinleştirerek sürdürdüler ve hala da sürdürmektedirler.
Ancak tarihten silinerek yerine Türk uluslaşmasını geliştirme ve köle kılınmak istenen Kürdistan halkı her şeye rağmen direndi. Önder APO ve PKK’nin geliştirdiği 15 Ağustos Şanlı atılımını, kendi varoluş ve özgürlük atılımı, bu topraklarda özgürce yaşama kararını, kendi kararı haline getirdi. Dolayısıyla Kürt halkı, Kürdistan topraklarında, özgür yaşam kararını veren bir halk haline gelmiştir. Kürdistan halk gerçekliği, bir avuç soykırımcı-sömürgeci ve hain dışında herkesin kabul ettiği bir gerçekliğe dönüştürülmüştür. Hatta tartışılamaz bir gerçekliğe dönüştürülmüştür. Bu nedenle Önder APO, 15 Ağustos atılımını diriliş bayramı olarak değerlendirmiş ve tanımlamıştır. Biz de öncelikle Önder APO’nun, tüm gerilla güçlerinin, halkımızın, bölge halklarının, kadınların, gençlerin, emekçilerin ve dostlarımızın Diriliş ve Gerilla bayramını kutluyoruz. 15 Ağustos atılımının büyük komutanı Mahsum Korkmaz şahsında tüm devrim şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz. Şehitlerimiz, yok edilmenin eşiğinde bulunan bir halkı ve ülkeyi tekrar tarih sahnesine kanları ve canları pahasına getirdiler. Çünkü onlar tarihimizin en büyük yurtseverleriydiler. Kürdistan ve Kürt halkına büyük bir sevgi ile bağlanmışlardı. Onlar için yaşamın, şerefli bir yaşamın biricik doğru ifadesi, Kürdistan topraklarını ve halkını özgürlüğe kavuşturmaktı. Onlar Özgürlük Mücadelesinin gerçek öncüleri, gerçek komutanları ve yön tayin eden pusulası olarak her zaman Kürdistan halkının ve insanlığın bilincimizde, ruhumuzda ve eyleminde yaşayacaktır. Bu yıl 15 Ağustos atılımın 38. Yıl dönümü çok farklı bir atmosferde ve dönemde karşılanmaktadır. SSTD arkasına NATO’yu yanına bir avuç Barzani ailesinden hain unsuru alarak soykırımı tamamlamak istemektedir.
Başta HSM genel komutanlığı, PKK Yürütme Komitesi, PAJK Koordinasyonu, KCK Eş başkanlığı, KJK Koordinasyonu, Komalên Ciwan Koordinasyonu, Kongra Gel Eş başkanlığı, 15 Ağustos ulusal diriliş ve gerilla bayramını kutladılar ve bazı temel konulara ilişkin de çarpıcı mesajlar ilettiler. Bu mesajların hepsi de yerinde ve herkesin üzerinde düşünmesi gereken mesajlardır. Bizim burada yazmak istediklerimizde bu kapsamdadır. Konu SSTD’nin bütün istihbarat kurumlarının telefon, internet vb. araçlar üzerinden Kürt halkına ve dostlarına yönelik yaptığı saldırılardır. Bu alçakça saldırılarla, halkımızın Önderliğin çıkışıyla ve 15 Ağustos şanlı devrimci atılımıyla elde ettiği tüm ulusal demokratik, özgürlükçü değer ve ahlaktan düşürerek, yeniden boyun eğen, ajanlaşan bir Kürt tipi yaratmak hedeflenmektedir. Bu alçakça saldırıların adına ise çok masum bir ifade, kelime olan ‘ikna çalışması” olarak koymuşlardır.
Nedir bu ikna çalışmasının içeriği? Ve bunlara karşı nasıl tavır ve tutum alınmalıdır? Bu kısa yazımızda esas olarak bu konu üzerinde durmak istiyoruz. İkna nedir? İkna, bir insanı veya toplumu kendi istediği noktaya getirmek için sarf edilen çabaların bütününe ikna denir. İkna kötü, yanlış, çirkin, zararlı vb. şeylerden bir insanı, sınıfı veya toplumu çıkarmak için kullanıldığında, yaşamı daha anlamlı, özgür kılar. Bu anlamda ikna kelimesinin çağrışımı olumludur. Düşman bu sözcüğü çok bilinçli olarak, yaptıkları alçakça çalışmaları masum göstermek için seçmiştir. Oysa yaptıkları, bir insanı kendi ulusal-toplumsal değerlere karşı ihanet pratiğine çekme girişimidir. İkna, sözlü ve yazılı olabileceği gibi beden dili dediğimiz tarzda da yapılabilinir. Basın, sanat, felsefe, din, bilim, psikoloji, siyaset vb. alanında faaliyet yürüten bir insanı veya toplumu istenilen eylemi yaptırmak için kullanabilir. Fakat söz konusu istek nedir? Kim, neye, Kimi ‘ikna’ etmek istemektedir? Bu önemlidir. İkna edilmek istenen bir birey ya da toplum için bir varlık özgürlük, demokrasi, insanlık, ahlak ve gelecek açısında neyi ifade etmektedir? Bu sorular sorulup, doğru cevaplar üretilmelidir.
SSTD son bir-iki yıl içinde hızla yuvarlandığı çöküş sürecinden kendisini kurtarmak için, daha fazla insanı, kendi suç pratiğine bulaştırıp kullanmak için tam bir panik içinde hareket etmektedir. Telefon, internet vb. araçlarla ulaşabildiği birçok insana direkt ajanlık, muhbirlik teklif etmektedir. Belli ki, bu konuda hemen hemen tüm istihbarat kurumlarını harekete geçirmişler. Elde edilen bilgilere göre saldırı şöyle başlamaktadır. MİT elemanları, ‘Filan kes nasılsın? Biz seni tanıyoruz. Ne yaptığını, nereye gittiğini, kimlerle ilişkide olduğunu, aileni, evinin adresini yakınlarını çevreni biliyoruz. Senin bize yardımcı olmanı istiyoruz. Emin olun ki siz bundan zarar etmeyeceksiniz’ gibi ifadeleri ajanlaştırmak istediği kişiye söylemektedir. Cevap doğal olarak bilinmeyen bir numara olduğu için ‘Siz kimsiniz?’ diye sorulduğunda ise kendilerini ‘Türk devleti’ adına aradıklarını söylemektedirler. ‘Ben sizi tanımıyorum, nereden arıyorsunuz? diye cevap verildiğinde ‘biz her yerdeyiz, yakınındayız’ diye cevap verilmektedir. ‘Ben size yardımcı olacak biri değilim, bir daha beni aramayın’ dediklerinde aile ile ilgili bilgi verilerek örtülü ya da açık ölümlü tehditler başlamaktadır. Yani koyun postunu bir yana atarak, kurt gerçekliklerini ortaya koymaktadırlar. Bir taraftan vaat edinilmekte, buna gelinmediği zamanda tehdit edilmektedir. Sonuçta insanlarımız “yaparsan şeker havuç, yapmazsan dayak ve kurşun’ ikilemi içerisine sıkıştırılarak düşürülmeye çalışılmaktadır.
SSTD sadece gerilla üzerinde her türlü kimyasal ve taktik nükleer silah kullanarak saldırı yürütmüyor. Aynı zamanda zindanlarda direnen özgürlük tutsaklarına da işkence dayatmaktadır. Yine, Demokratik yasal çerçevede mücadele yürüten siyasetçi, gazeteci, hukukçu, sanatçı vb. insanlara da saldırılar yapılmaktadır. Tehdit edilmekte, gözaltına alınmakta, işkence edilmekte ve zindana atılmaktadır. Bununla birlikte en geniş kesimlere de ‘ikna çalışmaları’ adı altında zehirleme ve düşürmeye çalışmaktadırlar. Dikkat edilirse milyonları bulan ordu ve polis gücüne bir de on binlerce gece bekçisi eklenmiştir. Ayrıca SADAT gibi her türlü kirli işi yapacak çete örgütleri yasal kılıf geçilerek meşrulaştırılmaktadır. ‘Faşizm korkaktır’ denilir. Çünkü bir avuç tekelci, ırkçı, şoven ve rantçı dışında herkes onların potansiyel düşmanıdır. Faşizm her yerde içte böyledir. Ancak başka bir ülkeyi işgal edip, sömürgeleştirmeye başladığında saldırının, baskının, işkencenin, demogojinin ve tahribatın boyutu, kat-kat artmaya başlar. SSTD,50 yıldan bu yana, kendisine karşı mücadele yürüten özgürlük hareketini tasfiye etmek için herkesi faşizmin bir parçası haline getirmek istemektedir. Ancak bununla kendisini garanti altına alacağını düşünmektedir. Sürekli halklara, kültürlere, inançlara, kadınlara, emekçilere, gençlere, devrimci ve demokrat insanlara saldırmasının temelinde böyle bir gerçeklik bulunmaktadır. Fakat bilinmelidir ki 15 Ağustos atılımın yarattığı insan ve toplum gerçekliği sadece Kürdistan ve Kürt halkı ile sınırlı değildir. Rojava devrimi gerçekliğinde somutlaşan kadın ve gençlik gerçekliği günlük tartışmalar içinde dünyanın her tarafında yerini almaktadır.
STDD’nin faşist şefleri bu gerçekliği görmektedirler. Ve bu gerçeklik her gün bir karabasan gibi onların uykularını kaçırmaktadır. Tıpkı Musolini ve özellikle de Hitler’in filmlere de konu olan son günlerindeki ruh hallerini yaşamaktadırlar. Daha çok saldırı, daha çok imha ile kendisini yaşatacağını sanmaktadır. Hatta faşist şef T.Erdoğan kendi dışındaki herkese karşı güvensizlik içerisinde çırpınmaktadır. Öte yandan ürettikleri demagoji ve yalanların gerçeklik karşısında tuz buz olmaktadır. Her ne kadar Goebbelsvari üslup ve tarz ile yalan ve demagoji derinleştirilmeye çalışılsa da her geçen gün, yalanları ayaklarına ve dillerine dolanmaktadır. Devlet Bahçeli bunun somut örneğidir. Faşist şeflerden D.Bahçeli’nin internet ortamında yüzlerce saçmalığı, ne dediği anlaşılmayan, diline dolaşan abuk sabuk konuşmaları bulunmaktadır. Yine faşist şef Tayyip Erdoğan Promoter olmadan bir iki kelimeyi bile yan yana getirememektedir. Getirdiğinde gaf üstüne gaf yapmaktadır. Tabi durum yaşanan düşünsel kriz, tutarsızlık ve ruhsal çöküntünün ulaştığı düzeyi göstermektedir. SSTD Kürdistan özgürlük mücadelesini bastırmak için, tüm ekonomik kaynakları kullanmaktadır. Bu inkar politikası sonuç vermediği gibi, ekonomik krizi de derinleştirmektedir. Bu da, AKP-MHP’nin çöküşünü kesinleştirmektedir. Öte yandan bu faşist şeflerin ünlü askeri komutanı Hulusi Akar’ın ‘morale ihtiyacımız var’ itirafı aslında her şeyi özetleyen bir durumu ifade etmektedir. Son aylarda ZAP,AVAŞİN ve METİNA’da özgürlük gerillası karşısında yaşadıkları ağır kayıplar karşısında böyle itiraf yapmaktan kendilerini alamıyorlar. 90’lı yıllarda da, bazı sömürgeci general ve siyasetçiler ‘Türk milleti ordumuzu takım tutar gibi coşku ile desteklemelidir’ gibi tam bir faşizan beyanda bulunuyordu.
Düşman yöneticilerinin Önder Apo, PKK, HPG, Kürt halkı ve Kürdistan için ileri sürdükleri tüm düşünceleri ‘tezleri’ alay konusu olmuştur ve olmaktadır. İşte böyle bir ortamda can havliyle ellerindeki dinleme ve izleme imkanları ile bazı işbirlikçi hainleri de kullanarak topluma saldırmaktadırlar. Abdülhamit’in istibdat döneminde nasıl paranoyaklaştığı, nasıl fıkralara konu olduğu bilinmektedir. O kadar hafiye ve ajanlaştırma yaygınlaştırdı. Fakat bu durum sonunu getirmekten başka bir şeye yaramadı. Tahtını ve tacını çok rezil bir biçimde bırakmak zorunda kaldı. Dünya’da buna benzer diktatörlerin haddi hesabı yok. Akıbetleri benzerdir. Şimdi de Tayyip Erdoğan ve Bahçeli ikilisi büyük yatırımlar temelinde MİT, Emniyet ve Jandarma başta olmak üzere neredeyse devletin bütün kurumlarını birer istihbarat kurumu haline getirmişlerdir. Bununla da toplumu kendileri için ispiyoncu haline getirme gayreti içerisindedirler. Çünkü kendi yaptıklarından korkuyorlar. Etraflarındaki bir avuç sermayedar, katil, soykırımcı ve rantçı dışında toplumun tüm kesimlerine düşmanlık yapmaktadırlar. Ama en büyük düşmanlığı da Kürt halkına, örgütlenmesine ve Önderliğine yapmaktadırlar. Sonuç alabilmek içinde herkesi ajan ağının bir parçası yapmanın çabası içerisindeler. Özellikle MİT’in Hakan Fidan ile 2010’lu yıllarda, yeniden yapılanma sürecinde ‘insan kaynakları’ adı altında özel bir örgütlemeye de gittiler. Amaç bellidir.
PKK’nin 50 yıllık, Gerillanın ise 38 yıllık silahlı mücadele tarihi, yine halkımızın şeref, ahlak, vicdan, dil, kültür, kendine güven, özgürlükte kararlaşma, yurtseverlik ve kadın özgürlüğü gibi temel konularda mücadelesini ‘çökertme planı” ile ortadan kaldırmak istemektedirler. Fakat, son 7 yıl boyunca yürüttükleri tüm kirli saldırılarına rağmen sonuç koskocaman fiyaskodur. Bu nedenle insanları ajanlaştırarak ve buradan elde edecekleri istihbarati bilgiler ile sonuç alacaklarına düşünmektedirler. Ancak sonları da Abdülhamit’ten farklı olmayacaktır. Ronahi TV’de son birkaç günden beri SSTD’nin Kuzey-Doğu Suriye Özerk yönetim bölgesinde SSTD’nin istihbarat örgütlerinin yürüttüğü “ikna” saldırılarının sonuçları da ortadadır. Bir aile düşürülmüş. Elini Kürt yurtseverlerinin kanına buladıktan sonra, QSD”YEMİN” operasyonu ile bu düşürülmüş, ajanlaşmış yapıları ele geçirmiştir. Böylelikle Faşist şef Tayyip Erdoğan’ın istihbaratçılarının ipliklerini pazara çıkartmıştır. Halkımız hem böyle bir çirkefin içine üç-beş kuruş için giren düşkünleri ve hem de bu insanların bu duruma getiren SSTD’ni lanetlemektedir. Çöküşe giden bir devlet, kendisini korumak için ajanlaştırdığı kimseyi koruyamaz, verdiği sözleri de tutamaz. Bir de Kürdistan özgürlük güçleri, artık her bakımdan kendini savunma, değerleri koruma ve ona yönelik tehlikeleri bertaraf edecek duruma gelmiştir. Herkesin bu gerçeklik temelinde bir kez daha düşünmesinde yarar vardır. 38. ulusal diriliş ve Gerilla bayramı vesilesi ile şunu söylemek istiyoruz. Her Kürt genci ve kadını, yaşlısı, aydını, köylüsü, emekçisi ve çobanı, kendilerine yapılan direkt ya da dolaylı ajanlık teklifine, tehdit yollu ile ajanlaştırma girişimlerine tavır göstermelidir.
Tıpkı 15 Ağustos atılımında SSTD’e kurşun sıkan fedakarlık ve cesaret gösteren gerillanın ruhu ve düşüncesiyle bir “red” tutumu içine girmelidirler. Düşmanın bütün saldırı ve dayatmalarına ‘Hayır!’ demesini bilmelidirler. ”Evet” dediklerinde, insanlıktan çıkmaya, onursuzlaşmaya, ülkesini, halkını satmaya, DAİŞ pazarlarında kadınların pazarlanmasına, bu halkın fedailerinin kanını akıtmaya ve köleliğe “evet” dediklerini bilmelidirler. “HAYIR” dediklerinde ise tarihi başta Kürdistan halkı olmak üzere tüm bölge halklarına kan kusturan SSTD’nin her türlü soykırımcılık, sömürgecilik, sömürü, işgal, istila, soygun, tecavüz, talan ve kadın düşmanlığına “HAYIR!” demiş olmaktadırlar. En önemlisi de, böylesi ajanlaştırma saldırılarıyla karşı karşıya olan kişiler yalnız olmadıklarını bilmelidirler. Yanlarında örgütlü bir 15 Ağustos halkı vardır. Düşmanın böyle bir pratiğin içerisine girmesinin sebebi, SSTD’nin kendi içinde yaşadığı çöküş sürecinin paniğidir. Artık “yolun sonu görünüyor”. Şu ya da bu nedenle ister vaat, ister şantaj ya da isterse tehdit ile düşmanın psikolojik savaşının etkisine girmiş insanlar ise yaptıklarına lanet getirerek kendilerini bu haince konumdan çıkarma kararını vermelidir. 15 Ağustos’un büyük kan-can pahasına yarattığı Kürt ulusunun mütevazi bir üyesi olmaya başvurmalıdırlar. Kendisi üzerinde kurgulanan çirkin ve Kürdistan özgürlük gerillasının kanına girmeyi ifade eden böyle bir konumdan kendisini çıkarma kararını vermelidir.
38. Yılında 15 Ağustos atılımı bu kesimlere de bir çağrıdır. Şunu herkes bilmelidir ki, SSTD’nin insanlarımızı, köleliğe, düşkünlüğe “İkna” Çabaları 15 Ağustos Gerçekliğinde Parçalanacaktır. Ve kazanan özgür Kürdün diriliş çizgisi olacaktır.
YASİN NAVDAR
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi
YORUM GÖNDER