KIZGIN İKLİM (3.BÖLÜM)
Kızgın İklim kitabından söz etmiştim. Direnerek kendisi olmuş ancak henüz yaralarını tümden sarmamış mazlum bir halkın direniş öyküsünü anlatıyor demiştim. Ve ısrarla onun bunun kürdü olmadan ayaklarının üzerinde durmaya çabalayan özgür kürdün hikâyesidir. Başka bir deyişle apoculaşan Kürt halkının hikâyesidir yazılan.
Kürt halkı ile birlikte bu topraklar ve bu topraklarda yaşayan halklar her zaman büyük acılar çektiler. Katliamlar buralarda hiç eksilmedi. Tarihin neredeyse şafak vaktinden başlayarak böyle bir diyalektiğe sahiptir bu topraklar. Sümerlerin köle emeğine ihtiyaç duydukları günden bugüne bu yazgı durmaksızın derinleştirilerek yaşatılıyor. Ve ilginç olan ise bura toprakların insanları çokta savaş istedikleri için değil, bilakis savaşmaya zorlanmışlardır.
Sümerler merkez. Çevredeki güçler bu merkezin zenginliklerini ele geçirmek için her zaman büyük saldırı planları yapmışlardır. Ve bu örgü böyle devam eder gider. Sümerler, Akadlar, Hititler, Asurlar başlıca işgal güçleri olmuşlardır. Bir ara bura halkları bir çatı altında birleşerek Asurların barbar rejimlerini yıkarak kendileri olmuşlardır. Bu sürece tarih, Medler süreci diyor. Yaklaşık 50–60 yıllık bir süreci ifade ediyor bu. Peşinden yine aynı kan döken halka. Önce Farslar, sonralar İskender’in Yunanlıları ve tabii doğu da gelen Partlar, İskitler, Kimmerler, Sasaniler, Romalılar. İslamiyet’le bu bir adım daha ileriye götürülür, derken müthiş bir işbirlikçi tabaka yaratılır ve sıra çekirge sürüsü gibi geçen Moğollara, Osmanlılara, Safevilere gelir. Sonraları ise Ortadoğu’yu işgal etmek isteyen emperyalistler. Siz buna Rusları, Almanları, İngilizleri de lütfen katın ve yeni dönemde de Amerikalıları. Ve belki ileri tarihlerde bu toprakların bol sulu olmasından kaynaklı yeniden başka güçler devreye girebilirler.
Özcesi bu topraklar ve bu halklar gün yüzü görmemişlerdir. Gelen vurmuştur, giden vurmuştur. Bir nevi buraların tarihi işgallerin ve işgalcilerin tarihi olmuştur. Son iki yüzyıldır da bu topraklar neredeyse aralıksız savaş ve isyanlara tanık olmuştur. Bunların içerisinde en sert ve şiddetli ve çok fazla uzun bir süreye yayılan PKK hareketinin direniş hareketidir. Tüm Ortadoğu’yu içine alan bir direnişle karşı karşıyız.
Geçmiş direniş ve isyanlarda sonuç hep bastırma ve ezme olmuştur. Ya da emperyalist güçlerin hainhane planlarından kaynaklı parçalanmayla sonuçlanmıştır. Tarih tekerrür mü edecek yoksa tarihe daha anlamlı ve adaletli bir seyir mi yaşatılacak bu ilk kez bizim ellimizdedir. Yani ilk kez sorunun çözümü bu topraklarda yaşayan insanların elinde olacaktır. Bu ilk kez tarihi bir fırsatı yakalamak demektir.
Tarihi fırsata nasıl yaklaşılacak bu çok mu ama çok önemlidir. Geçmişte olduğu gibi ezmeyle mi yoksa parçalanmayla mı sonuçlanacaktır? Bu herkesin merak ettiği esas cevaptır. Ya da daha aklıselim olan halkların kardeşliği temelinde ortak akıllı kullanarak ortak çözümler mi üretilecektir?
Son günlerde Türkiye cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün sarf ettiği cümleler sorunu kendi sorunu-hem de en önemli sorunu-olarak görerek kendi aramızda çözme istemek ya da böylesine bir iradeyi beyan etmek anlamlıdır. Yani birçok aydın çevrenin bu yönlü görüş ve düşünce belirtmeler de önemlidir. Elbette farklı çatlak seslerde vardır. Belki olması daha iyidir. Ancak önemli olan tarihi bir fırsatı sabote edebilecek yaklaşımlardan ısrarla uzak durulmasıdır. Yüzyıllardır oluşan önyargıları kırmak olsa olsa çok ciddi empatiler besleyerek olabilir. Büyük özverilerle, büyük tahammüllerle, büyük sabırlarla ve tabii ki büyük düşünme ve hissetmelerle kırılabilecek önyargılardır bunlar. Ve bu herkesi ilgilendirmektedir. Öncelikle demokratları, peşi sıra inanç guruplarını, yine sol-sosyalist çevreleri, farklı etnik azınlıkları ve nihayetinde Türkiye milliyetçilerini de bu sorunu çözmek ilgilendiriyor. Halkları seviyorsak, Türkiye’yi seviyorsak ve bir an önce var olan sorunu silahlardan uzaklaştırmak istiyorsak o zaman öncelikle duyarlı yaklaşım esastır. Dış güçlerin tahriklerine gelmeden cesaretle sorunun üzerine gidilmelidir. Avrupa’nın parazit eden çelme takmalarından uzak durmalıyız. Yıllarca Leopardları Kürdistan’da kullanmaya izin vermeyen Almanya’nın tam çatışmasızlık sürecinde bu şartını kaldırması olsa olsa bir Bekoye Avanlıktır. İspanya’nın Remzi Kartal’ı teslim etme çabaları da aynı minvalde karar ve yaklaşımlardır. Öyle görülüyor ki Avrupa nasıl ki 20. yy. başlarında Osmanlıyı parçalayarak Türkiye’yi uydu bir yapı haline getirmişler ise ve nasıl ki Ortadoğu’yu da onların cirit attıkları bir poligon sahası haline getirilmişse bugünde aynısını yapmak istiyorlar.
Bunun için Avrupa’ya bel bağlamadan bir an önce Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununu karşılıklı anlayış ve empatiler temelinde çözelim. Bunun için cesaretli olmak gerekir. Bunun için rol oynaya bilecekler daha aktif olmalıdır. Öyle utangaç açıklamaların bir anlamı yoktur. Akil adam diye dile gelen aydınlar, emekli siyasetçiler, emekli generaller ve toplumların vicdanı olan sanatçılar daha aktif hareket etmeleri gerektiğini düşünüyoruz. Aksi taktirde kaçırılan tarihi fırsatın faturasını gelecekte tarih bu sorunun kendi aramızda çözülmesi gerekliliğini bilenler ve inananlara rollerini oynamadıkları için sorumlu olanlara tutulacaktır.
İşte bunun için diyoruz ki Kızgın İklimin bir an önce normal bir iklim olabilmesi için herkesin sorumluca davranması gerekiyor. Rasgele ortaya atılacak bir söz böylesine hassas bir süreçte bomba etkisi yapacaktır, yapıyor da. Bomba etkisi yerine gül etkisi yapabilmesi için herkesin üzerine düşeni vicdan rahatlığıyla hiçbir politik kaygıya girmeden yapması bir insanlık görevidir.
ŞEHİT KASIM ENGİN
YORUM GÖNDER