ÖNDERLİK GERÇEĞİ-44.BÖLÜM
Benazzir Butto tamam, insan ona üzülebilir. Özgürlüğün temsilcisi, erkek egemen sisteme karşı çıkan kadın biçiminde biri yorum yapmış. Yanındaki bir başka erkek arkadaş da demiş ki: Saygıyı hak eden kadın o değil, özgürlükleri için dağlarda mücadele eden kadınlardır. Bizimki spikerdir. Biri erkek biri de bayan. Anısı önünde saygı ile eğilmek. Benazzir Butto sistemin bir yetiştirmesidir. O zaman Condeliza Rise’a da sahip çıkmamız gerekir. Doğru değil. Benazzir Butto’da öyle. Bir sürü rüşvet yemiş. Pakistan’ın en zengin adamı Atıf Zerdari ile evlendi. Zerdari bankaların hepsini boşaltıp Avrupa’da bilmem ne etti. Dubai’de yaşamak kolay mıdır? Parası boldu diyordu. Yine de tehlikeyi göze alarak şeye geldi, diyor. Tamam, çokta olumsuzlamamak gerekir. Bir direngenliği, bir kadın yanı var. Ama sistem kadınıdır. İnsan üzülür. Her ölüm kötüdür. Bence örgütte buna karşı tavır almalıdır. Ama onu özgürlüğün temsili olarak gösterirsen kendini reddetmiş olursun.
Çünkü o, sistemin içindedir. Sistem kadınıdır. Sen ise sistemin dışındasın. Sen kendi sistemini yaratıyorsun. Bizim yarattığımız sistem kadın sistemidir. Diğeri kadın sistemi değildir. O, erkek sistemi içerisinde yürüyor ve erkek sistemine hizmet ediyor. O, sistemi değiştirip kadın eksenli bir sisteme dönüştürmek istemiyor. Demek ki burada bir zaafımız var. Bu bizim zaafımız işte. Önderlik neydi? Bir birlikti. Öncelikle neydi? Bir düşünce birliğiydi. Parlayan bir şeydi. Her şeyi aydınlatan ve seçme imkanını sana sunan bir şeydi. Önderlik devreden çıkınca ya da İmralı’ya kapatılınca her şeyi biraz karanlık bastı. Arkadaşlar karanlık her şeyi eşleştirir. Karanlıkta seçemezsin. Seçebilmen için aydınlığa çıkman lazım. Özgürlükte seçmesini bilmektir. Kölelik ise seçmesini bilmemektir ya da seçme imkanından yoksun olmaktır. Özgürlük kesinlikle bir seçme işidir. Bir tercih işidir. Özgürlük tercihte bulunmak ve yaptığı tercihin insanı olmak için çaba harcamaktır. Önderlik bizi hep tercihler ile karşı karşıya getiriyor, değil mi? Önderlik bize seçim yaptırıyordu. Biz bir seçim yapıyoruz ve o seçimin insanı olmaya çalışıyoruz. Kendi seçimimizi özgürce yaptık, değil mi? Ama sadece seçmek yeterli değil, aynı zamanda kendi seçiminin insanı olmak için müthiş bir çaba sahibi olmak gerekir. Özgürlük budur. Köle seçemez. Bilmeyen seçemez. Onun için kesinlikle en yüksek anlam güdü demek, en derinlikli seçmesini bilmek demektir. Ahlak bile bir seçim yapma işidir. İyi ile kötüyü ayırt etmek ve iyin yanında tavır almaktır ahlak. İyiliğin ve doğruluğun hizmetinde olmaktır. Ahlak bu değil midir? Ahlaklı insan budur.
Önderliğin esaretinin bizde böyle bir etkisi var. Biraz ortamı muğlaklaştırdı. Bazıları bilinçli bir şekilde bu muğlaklaşmayı ileriye götürmek istedi. Paradigma yeniydi. Yeni paradigma, yeni zihniyet aynı zamanda beş bin yıllık erkek egemen zihniyetin, devletçi iktidarcı zihniyetin aşılmasını gerektiriyordu. O da korkunç bir savaşımı şart koşuyordu. Belki tümüyle sisteme eklemlenme olmadı, ama zayıflıklar yaşandı. Tempoda azalma oldu, düşme oldu, kavrayış yeterince gelişmedi, anlayış düzeyi yükselmedi. Bütün bunlar da Önderliği yalnızlaştıran unsurlar oldu. Arkadaşlar her şey bize bağlıdır. Kesinlikle bize bağlı. Mesela ben rasgele konuşabilirim. Ama Önderlik öyle midir? Önderliğin her cümlesi yapı taşı gibidir veya duvardaki bir sıra gibidir. Önderlik ne diyordu? “İstersen herkes gitsin, bana ne yaptığını bilen, bana bağlı bir tek kadın ya da erkek kalsın.” Bir kadın bir erkek değil. Bir kadın ya da bir erkek tek bile olsa bana yeterlidir, dedi. Peki, arkadaşlar! Bunun anlamı neydi? Önderlik elbette eleştiriyordu, tehlikeyi hissediyordu. Kaymaları, yanlışlıkları, olumsuzlukları… Ama bir yandan şuna inanıyordu: Bir kişi eğer Önderliği izlerse, gerçek anlamda tek başına izlerse bir sistemi karşıya alabilir ve gerçek anlamda bir çözüm gücüdür. Önderlik felsefesi budur. En büyük çözüm gücü insanın kendisidir. En büyük olanak insanın kendisidir.
Böyle bir insan PKK’yi yeni baştan yaratabilir. Toplumu yeni baştan var edebilir, bütün bir sistemi alt edebilir. Bizim üzerinde durmamız gereken esas olgu budur. Önderliğe aslında söylenmesi gereken şuydu: Her birimiz senin istediğin erkekler ve kızlardır. Önderliğin bu tarzda eleştirdiği bir yerde bizimde buna karşı cevabımız “her birimiz senin istediğin kadınlar ve erkekleriz” demek olmalıydı. Ama öyle midir? Eğer öyle ise bunlar nedir? Tavır, hangi tavır var? Arkadaşlar PKK okulunu basit sanmayın. Şöyle de ele almayın: Kararlar meselesi de değil. An meselesi önemli. An’a cevap olmak. Bir şeye anında tavır alınıp eleştirilmezse olağanlaşır. Önderlik sapmalardan söz ediyordu. Size bir şey söyleyeyim. Geometriyi bilen arkadaşlar iyi bilirler. Mesela düz bir çizgi düşünün. Bu çizgiden doksan derecelik bir açı ile yükselen bir dik düşünün. Her iki taraf doksan derecedir. Toplamı yüz seksen derece. Diyelim ki bu doksan derecelik dik doğrudan bir derecelik bir sapma olsun. Yani seksen dokuz derece. Başlangıçta fark etmezsiniz. Fark edilmez. Alın pergel ile çizin. İlk başta fark edilmez. Sonra arkadaşlar uzatın, istediğiniz kadar uzatın. Bir kilometre ötesinde ne olur? Bir uçurum açılır. Sapmalar böyle başlıyor. Başlangıçta dikkat çekmeyen bir sapma süreç ilerledikçe bir uçuruma dönüşebilir. Bu örnekte benim örneğim değil. Bu örnekte Önderliğin örneği. Onun için doğrultudan sapmamak önemli. Çizgi doğrultu değil midir? İslam’daki ipte çizgi değil midir? Allahın ipine sıkı sıkıya sarılın denir, değil mi? İp doğrultuyu tayin eder, değil mi? Doğrultudan bir derecelik saptığında nereye gideceğini bileceksin.
Önderlik “benim en temel karakteristik özelliğim, örgütsel çizgi savaşçılığımdır” diyordu. Onun altında ideolojik çizgi var, değil mi? İdeolojik ve örgütsel çizgi savaşçılığı. O zaman biz bu çizginin savaşçılığında sonuna kadar kararlı olmalıyız. Bu okulun öğrencileri böyle olacak. Böyle olmak zorundayız. Yeniden inşa nasıl yükselecekti? Bir kere özeleştiri temelinde yükselecekti. Yani eskinin özeleştirisini verecekti. Eski tekrarlanmayacaktı. Ama ben şunu iddia ediyorum: Eskiden olmayan şeyler şu an var. Eskiden Önderliğin resmi üzerine perde asıldığı görülüyor muydu? Önderlik olsaydı mümkün müydü? Arkadaşlar kendiniz düşünün, elinizi vicdanınıza koyarak düşünün. Önderlik olsaydı böyle bir şeyin yaşanması mümkün olabilir miydi? Ben televizyondaydım. Bizim Karasungur arkadaşın bir akrabası Karasungur arkadaşa ilişkin bir program hazırlamıştı. Özel bir program. Karasungur arkadaşı tanıtıyordu. Önderliğin Karasungur arkadaş ile çekilmiş bir resmi var. Böyle karşılıklı oturuyorlar. İkisi aynı tipten pantolon giymişler. Her ikisi de gömlekli. Karasungur arkadaş göleğinin kolunu hafif kıvırmıştı. Fotoğrafı Abbas arkadaş çekmiş. Programı yayınlayan resmin Önderlik tarafını kesmiş. Karasungur arkadaşın tarafını koymuş. Önderlik telefon etti. Önderlik “neden benim resmimi kesmiş” dedi. Daha sonra gidip onun yakasına yapıştık. Sen hangi maksat ile böyle yaptın, dedik. Bunu düşünün arkadaşlar. O programda ve o fotoğrafta Önderliğin var olduğunu kimse bilmiyordu. Sadece Önderlik biliyor veya bazı arkadaşlar bilebilir. Tabi benim bir maksadım yok, sadece Karasungur görünsün diye böyle yaptım, dedi. Resim biraz daha büyüdüğü için ve daha iyi göründüğü için böyle yaptığını söyledi.
Önderlik bu tür konularda son derece hassastı. Çünkü buradaki sapmanın nereye gideceğini biliyor. Bunun neyi amaçladığı ve hangi noktaya gideceğini biliyor ve bunun için tavır alıyor. Ama bizde bu yok. İşte bir şey olmaz dersin. Ben açık söyleyeyim. Ben Zap’ta özel kuvvetlerdeydim. Bir klip çıkmıştı. Bayan arkadaşlardan özür diliyorum. Tam bir kız tavlama şeyi. Klipteki o. İşte kızın peşinde gidiyor, türkü boyunca kız nerede ise o orada. En sonunda yanından geçerken kız gülüyor. Ha iş oldu diyor. Ondan sonra kol kola girip gidiyorlar. Ben küfür ettim. Bizim özel kuvvetlerden bir arkadaş “kliptir, bu yüzden normaldir” dedi. Tabi çıldırdım. Artık orada dururu muyum? Çıktım gittim. Kamelyaya gittim. Her şeyi de söyledim, ondan sonrada gittim orada oturdum. İyi ki bayan arkadaşlar vardı. Gerçekten de bayan arkadaşlar orada biraz hakimdirler. Hem sayısal olarak hem de bilinç olarak daha gelişkinlerdi. Onlar olmasaydı zaten orada kalmazdım. Kliptir, normaldir diyor. Bizim Dersim’de bununla ilgili hikâye var. Anlatırsam nereye gider kötüdür, yani. Korkunç bir şey. Buradan başlar. Özür dileyerek söylüyorum, özel eve de genel eve de gidiş buradan başlar. Şimdi adam sana özel evin yolunu gösteriyor. O da diyor: Ne var heval, kliptir. Bir de özel kuvvettir. En kutsal, en seçkin kuvvet dediğimiz kuvvetin içinden bile bu çıkıyor. Bunlar eski arkadaşlarımızda çıkıyor. Yenilerde gerçekten yok. Anlayış ver, sonuna kadar bağlıdırlar. Bizim böyle eski, şövalye, savaşçı özellikleri ile ön plana çıkan arkadaşlarda ortaya çıkıyor. Savaşta ateş parçasıdır. Senin kafanın içinde bilmem ne yoksa senin savaşçılığın kaç para eder, nereye götürür? Önderlik ne diyordu? Kemal ne kadar anlatılırsa azdır, diyordu. Bu ne demektir? Kemal’i anlatındır. Herkes anlatacak ve onun gibi olacak. Zilan ne kadar anlatılırsa azdır.
Herkes anlatacak ve onun gibi olacak. Ve Viyan. En önemlisi arkadaşlar. Viyan’ı hiç küçümsemeyin. Viyan anlatılmalıdır. Viyan, Önderlik için bedenini ateşe verendir. Benim gözümde Viyan semboldür. Kendini ateşe verdiği yere de gittim. Güzellik onun yanmış, kül olmuş bedenidir. Bir de sistem koşullarında mücadele yürüten bazı sözde kadınlarımızın duruşuna bakıyorsun. Düzene özenti, yaşam tarzına özenti var. Ürküyorsun. Güzellik nerede diyorsun. Onu arıyorsun. Senin için güzellik ölçüsü nedir? Süsle, püsle, giyim ve kuşam ile güzellik olmaz. Bunlar anlatılmak zorunda. Düzeltilmek zorunda. Gerçekten de onlar gibi olunmak zorunda. Böyle olursa Önderliği doğru yaşayabilir ve yaşatabiliriz. Önderliği Viyan yaşadı. Önderliği Zilan yaşadı. Önderliği Hayri yaşadı. Biz de onlar gibi olmalıyız. Düşünün mesela Önderlik esir düştüğünde kaç genç kendisin yaktı ve Önderlik zehirlendiğinde kim kendisini yaktı? Önderlik zehirlenmiş dediklerinde işte örgüt kendi propagandasını yapıyor, kendisine malzeme arıyor, Önderliğin zehirlendiğini söyleyerek bunun üzerinden siyaset yapıyorlar, dediler. Bunları demediler mi? Bizim kadrolar dedi. Bizim koordinasyonumuz içerisinde böyle söyleyenler çıktı. Türkiye’de öyle oldu. Koordinasyon içerisinde senin yönetimin böyle bir şey söylüyorsa, bir başkası neden söylemesin. Kahve kahve dolaşıp Önderliğin aleyhine propaganda yapanlar var. Aynı kahvede oturup ona ses çıkarmayan kadrolarımız da var. Önderliğe bağlıdır, ama düşünce özgürlüğü var, demokrasi var. Demokrasiyi böyle anlıyorlar. Eğer demokrasi buysa ben demokrat olmam. Ben demokrasiyi böyle algılamıyorum.
Öncelikle demokrasi bir direniş kültürüdür. Direniş kültürüne dayanmayan bir demokrasi, demokrasi değildir. Demokrasi eylemdir. Demokrasi canlı bir varlık ise eğer, bunu eylem ile kanıtlayabilir. Eylemsiz demokrasinin beş para değeri yoktur. İsteyen istediğini söyler, zevkler ve renkler tartışılmaz. Tartışmak bir yana bunları yerin dibine gömmek gerekir.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER