SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA CİLT-I (1.BÖLÜM)
KÖLECİ TOPLUM VE UYGARLIKSAL GELİŞME
Davamın özünü oluşturan Kürt sorunu, kendi özgünlüğü içinde dağılma sürecini çok yönlü yaşayan bir toplumsal gerçekliğin doğuşundan gelişimine kadar uygarlık doğrultusundaki gelişmelerle, yaşadığı ilişki ve çelişkileriyle yakından bağlantılıdır. Çağdaş ölçülerle yapılan sınıfsal ve ulusal yapı değerlendirmeleri Kürt gerçekliğini tam kavrama imkanı vermemektedir. Bu yönlü değerlendirmeler yapılsa bile, bunların soyut ve bağrında birçok yanlışı içeren politik sonuçları doğurması kaçınılmazdır. Hatta sorunun Ortadoğu sınırlarını zorlayıp, başta Avrupa olmak üzere önde gelen çağdaş güçlerin gündemine girmesi, uygarlık tarihi kapsamında ele alınmayı zorunlu kılmaktadır. Sorunun dayandığı temel doğru tanımlanmadan, doğru hukuki sonuçlar doğurması da engellenmiş olur.
AİHS ve AİHM, Avrupa uygarlığının en son geliştirdiği demokratik hukuk kurumlarıdır. Günümüz uygarlığının yetkin ve hakim temsilciliğinin Avrupa değer ölçüleriyle belirlendiği tartışmasızdır. İronik bir biçimde bugün Avrupa kapılarında kendi sorunlarına yer ve çözüm arayan Kürtler, esasta bu uygarlığın doğuş kaynağıdır. Çok yaşlanmış bir ana, bin yıllarca kendi beşiğinde büyüttüğü ve neredeyse artık kendisini tanımaz hale gelen evlatlarından adalet beklemektedir. Bu uygarlık anasına hakkı tanınacak mıdır? Sorun biraz da böyle kilitlenmiş bulunmaktadır. Toplumsallığın gücüyle bireyselleştirmenin gücü karşı karşıyadır. Doğu ile Batı, Asya ile Avrupa, Anadolu ile Grek coğrafyaları, tam bir tiyatro görünümünde sergilenen İmralı tiyatrosunun arka cephesini oluşturmaktadır. Dikkatlice bakmasını bilen sıradan biri bile, ‘bu yargısal tiyatronun senaryosunu kimler yazdı, belli başlı roller nasıl paylaşıldı, aktörler ve figüranlar kimlerdi, seyirciye hangi mesajlar sunulmak istendi’ sorularını sorup cevap aramak durumunda kaldığını inkar edemez.
AİHM’in de dar ve bireysel boyutuyla incelemeye aldığı davamı bu nitelikte değerlendirmesi, birçok gerçeğin göz ardı edilmesinde tiyatronun son perdesi durumuna düşme sakıncası taşımaktadır. Bu duruma düşmemek için çok kanlı, işkenceli ve acılı bir tarihsel gelişmenin tepkisel ürünü olan demokratik hukuk kurumlarında adil bir karar ve yürütme tam gerçekleşmese bile, özgür bir değerlendirmeye imkan vereceği inancıyla, bu davamın arkasındaki kirli, kanlı ve çok talihsiz geçen tarihi aydınlatmayı temel görevim olarak görmekteyim.
Ana bölümler halinde geliştirmek istediğim değerlendirmelerin, bir yandan savunma amaçlı olması, diğer yandan çok sınırlı ve yıllarca tek kişilik bir hücrede yaşamanın yarattığı hafıza zayıflığı nedeniyle çok eksiklik taşıyacağını yine belirtmeliyim. Tarihsel davalar tarihsel değerlendirmeleri gerekli kılar. Acısı ve kaybı büyük olan bu davanın herkes için gerekli ve kazandırıcı dersleri vermesi için de, sorumluların açıklama görevlerini başarıyla yerine getirmeleri gerekir. Tarihsel davalara layık ve gerekli olan da budur. Bu görev ne kadar anlamlı yerine getirilirse, davanın kendisi de tarihsellik sıfatına o kadar layık olur.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER