DEVRİM, KENDİ İÇİNİ NETLEŞTİRME HAREKETİDİR (2. BÖLÜM)
Osmanlı geleneğindeki gibi kardeş kardeşi idam eder mi? Kardeş kardeşi idam etmemeli, ama sen de bir halkın iradesiyle bu kadar oynamamalısın. Kaldı ki siyasette, ulusal harekette ailecilik, ahbap çavuşluk, kardeşlik anlayışlarının hiçbir anlamı yoktur. Sadece yoldaşlığın anlamı vardır, siyasi görev içinde olmanın anlamı vardır. Kardeşliği kullanıyor, kocakarılığı kullanıyor, özel ilişkiyi kullanıyor, ahbap çavuşluğu kullanıyor, eski-yeni ayrımı yapıyor, şunu, bunu yapıyor. Bunlar eski hikaye. Kürt’ün eski oyunlarını oynamaya çalışıyor, ondan sonra da “İktidarda gelişme var, benim kişiliğimde epey büyük bir gelişme var” diyor. İktidar olayı bize gerekli ve iktidar olmayı bilmeliyiz, ama nasıl? Bu, çingene misali olamaz. Çingene paşası gibi, bindiği dalı kesmek biçiminde olmaz. Başında olduğu kaynağı kurutmak da iyi bir iktidar sanatı olarak değerlendirilemez. Tek doğru dürüst kadro yetiştirmeyeceksin, örgütü geliştirmeyeceksin, bir ordu birimini oluşturamayacaksın, ama adın çok tanınsın, çok çıksın isteyeceksin. Bu mümkün değildir ve artık bunların modası geçti.
Size doğru örgütsel iktidar işleyiş esaslarını sunamıyorsam, anlaşılır değilse söyleyin. Kendi doğrularınız, kanunlarınız kaç para ediyor, kendi kişiliğiniz kaç para ediyor? Ölçün, biçin ve göreceksiniz ki, düşman bile sizin kadar bize ağırlık teşkil etmiyor. Öyleyse bana istediğinizi yapabilirsiniz. Benden daha güçlü otoriteyseniz bunu kanıtlayın, işte düşman karşınızda. Düşman karşısında yöntemlerinizle, taktiklerinizle örgüt içinde bir hiçsiniz, ama örgüt değerlerine konmaya gelince onlara gözü kara bir şekilde konuyorsunuz veya bir hamal gibi yaklaşıyorsunuz. Bunları asla kabul etmiyoruz. Bunu, özellikle kendisini bir türlü geliştiremeyenlere söylüyoruz. Bir çoğunuz ağır, hantal, sağına vursan solunu gösterir tiplersiniz. Böyle de olmaz. İktidar olayında bu tip tutumlara yer yoktur.
Biz ulusal hareketin iktidarını geliştirmek istiyoruz. Bunun için bir ölüm kalım sürecindeyiz. Bu süreç, hem felsefik hem de siyasi anlam verdiğim bir ölüm kalım sürecidir. Ruhsal açıdan da moral bulma sürecidir. Sen bunları hiçe sayacaksın, ondan sonra da “Kafamı şöyle vururum” diyeceksin. Bu ne demektir? Sende biraz saygı varsa, bu kişiliği dayatabilir misin? Bu bencilliğin, bu ölçüsüzlüğün, bu hamallığın nedir? Bunları halen aşmadınız mı? Dürüstsünüz, söz vermiştiniz, o zaman doğruyu biraz kavrayın. Kimseye sille tokat girişmiyorum, kötü yaklaşmıyorum diye mi böyle yapıyorsunuz?
Düşmana karşı kendini ayaklandırmayan kişi yaşamayı bilir mi?
Yeni bir Çeçen başkanı çıkmış, suçlu, suçsuz herkese karşı ilginç bir cinayet yöntemi var. Bir mahzene kellesi kopuk leşleri, bir yere de kelleleri topluyor. Birkaç yıldır öyle idare ediyormuş. Üç, dört yıllık iktidar deneyimi de var. Bu bir eski aşiret, kabile usulüdür. Siz de geri tarzda savaştırdınız, birçok gerilla bu geri tarzınızdan dolayı imha oldu. Bunun ardından gerillayı geliştirdiniz mi, üstün gerilla birliklerini oluşturdunuz mu, onlara moral verdiniz mi, yeni adaylar bulup çıkarabildiniz mi? Yok. Benim gönderdiklerimi, bana umut bağlayanları imhaya gönderdiniz. Bunun dışında sizin ciddi bir eyleminiz yok. Bunu tek tek kanıtlayabilirim, fakat bunlardan çıkaracağınız sonuç nedir? “Bizi anlamadı, ben kendimi iyi ayarladım, suçum aslında anlaşılmadı” diyenler var. Her gün bir tanesini bir yerden çıkartıyorum. Şunu demek istiyorum; ben dolaylı eleştirdim, senin üzerine açık gelmedim. Ama ben, git beterin beterini başımıza getir demedim. Devrimciler onurludur, başkalarının itibarlarını kırmamak için, çok zorunlu olmadıkça tek acı bir söz bile söylemezler. Ben de size bu temelde yaklaştım, ama siz geriliğinizi konuşturdunuz, hem de oldukça alçakça bir biçimde. Bu durumda seni niye görmek isteyeyim, nereye istiyorsan oraya git. Örgüte saldırdığın zaman asla seni kabul etmem, içimizde bir dakika bile tutmam. O zaman af dileme, biraz saygılı ol.
Biz yaşam hareketiyiz;
Ben daha ölmedim, ben öldükten sonra arkamdan her türlü numarayı çevirebilirsiniz. Ama henüz kolum bazı yerlere ulaşıyor ve herhalde biraz etkinliğimiz de var. Bu etkinliği hesaplayın ve adımınızı ona göre atın. “Çocukluk yapacağız, psikolojik hastalık dayatacağız, kendimizi ölü gibi, yarı ölü gibi yapacağız” dersen, ben de sana bu yöntemini git anana dayat derim. Bunları yutmam, bu yaramazlıklarınıza boyun eğmem asla söz konusu olamaz. Eminim ki, ezici bir kesiminiz böyle yapıyordur; ölü gibi kişiliklerini dayatıp, çalışmıyor, kendilerini bile eğitmiyorlar. Bu, bir intihar yaklaşımıdır. Bunun yaşamla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece dilediği gibi bir yaşam istiyormuş. Dilediğin gibi yaşam ne yaşamıdır? Düşmana karşı kendini ayaklandırmayan kişi yaşamayı bilir mi? Size yaşamın tanımını yaptım, yaşamın felsefesini ortaya koydum. Bunlar çok önemlidir. Ama siz yine kendinizi bildiğimiz veya gördüğümüz tarzınızla yaşatın. Fakat o yaşamı da düşman bitiriyor, onu da kanıtlamışım. Senin bildiğin tarzda yaşamak, düşmana hizmet temelinde yaşamaktır. İktidar bilimi, özgürlük bilimi, bunu kabul etmiyor. “Bildiğimiz gibi olsun, bir gün paşa gibi yaşayalım da, düşman gelsin, ölürüz” demeniz için sizi dağa çıkartmadım. Benim tarzım apayrıdır. Sen silahı benden aldın, sözünü de bana verdin, öyleyse bunlara bağlı olmayı bileceksin. Sizde keyfiyet, kendini konuşturma değim olaylar müthiş gelişmiş. “İstediğim gibi savaşır ölürüm, bu can benim değil mi, nerede neyi patlatırsam patlatırım sana ne” diyemezsiniz. Sen bu canı bu temelde adamadın. Örgüt normları var, örgütün kural ve kaideleri var, taktiği var, bunları esas alacaksın. Yani canını öyle kolay vermek bile akıllı bir şey değil. Biz yaşam hareketiyiz, sanırım şimdiye kadar bundan bir şey anlamamışsınız.
O halde böyle ölü gibi yaşamak, yaşamak mıdır? Dağda yaşamak biraz örgütsel, eğitsel olmayı gerektirmiyor mu? Orada en eski arkadaşlarımız var, fakat insanlar o kadar eğitimsiz bırakılmış. Hiç eğitmeden yaşanılabilir mi? Nasıl yaşayacaksınız? Sizi neden öyle yaşatalım ki? Git düşmanın bir bekçisi ol, bu daha değerlidir. Düşmanın bekçisi olmanın kıymetini bilirim, ama dağda eğitimsiz, örgütsüz bir bela gibi yaşamaya yaşam demem. Siz daha yaşamın ne olduğunu bilmiyorsunuz, hiç biriniz bunu anlamadı. Düşman sana o kadar zorbalık da yapabilir. Peki sen düşmana etkili bir darbe vurabildin mi? Ben sana silah verdim, bu silahla intikamını aldın mı? Senin emrine parti verdik sen bu partiyi düşmana karşı savaştırdın mı? Yok, o halde insan kendini biraz doğru tanımlamalıdır.
Bazılarınız uzun süre zindanda kalmış ve sıkılmış, bunun için biz de diyoruz ki, amansız vurun. Kaldı ki bırakalım arkadaşları, gerekli olan her şeyi ben her gün veriyorum. Bunları bütün yönleriyle kavramaya, varsa çelişkileriniz onları çözmeye çalışmalısınız. Ben size zindana girin demedim ve zindandaki uygulamaları size ben dayatmadım. Bana kalsaydı, kolay kolay zindana girmezdim. Zindana giren birisi de direnmesini iyi bilir. Özellikle özgürlük silahına bir kez daha kavuştu mu, en iyi savaşan kadro o olur. Bana göre zindan kadrosu eğer tutarlıysa, kendini bela yapmak istemiyorsa, PKK’de en amansız kişilik olması gerekir. Ben bunun dışında zindan tanımı yapamam. Bunu ilk günde de söyledim. Ben de altı ay zindanda yattım, bir dakikalık tokat yedim. Aldığım bir sonuç var; asla bir daha zindana girmemek ve bunun intikamını almak. Bir dakikalık tokat ve altı ayda zindanda tutuldum ve bir daha girmemeliyim dedim. En önemlisi de kendi kendime, intikam almanın hesabını yap dedim Doğru olan bu değil mi?
Düşman bu kadar vuracak, siz geleceksiniz, “Ben partileşemem” deyip partiyi boşa çıkaracaksınız; bu düşmanın rehabilitesine ses vermedir. Tam düşmanın istediği gibi birisi olup çıkmadır. Yani böylelikle düşmanın politikası tamamen uygulanmış oluyor. Örgütlenmemek, partileşememek demek; düşmanın kişilikte kazandığı zafer demektir. Çünkü en fazla savaşan örgüt PKK’dir. Sen bu silahla savaşamıyorsan, düşman sana her şeyi kabul ettirmiş demektir. Belki de bir ajansın. Örgütlenemiyorsan, savaşamıyorsan, ikide bir örgütlenmeye gelemiyorsan, tüm bu işlere en küçük bir ilgi duymuyorsan, o zaman sen zindanda kurulan, “önderliği” bile olan farklı bir “PKK” örgütündensin! Bunun böyle olmadığını ancak amansız partileşmekle kanıtlayabilirsiniz. Bana göre bir dakika bile küfür yemek, dayak yemek amansız intikam için yeterlidir, artar bile. Benim hayat felsefesinden çıkarttığım tek sonuç bu ve doğrusu da budur!
Madem düşman bu kadar sana çektirdi, senin de örgütten isteyeceğin şudur; “Ben daha iyi ve daha etkili savaşmak istiyorum, daha etkili hesaplarım kitaplarım var, buna göre parti olanak sunsun.” Doğru yaklaşım budur. Düşman size dayatmış, vurmuş, siz de partiye dayatıyorsunuz. Anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Kaldı ki ben günlük olarak hepinizi eğitiyorum. Bütün taktik incelikleri her gün size sunuyorum. Eğer çelişkileriniz varsa birlikte yoldaşça çözelim. Mücadeleden de vazgeçebilirsiniz, ama bu da yoldaşça olmalıdır. Bana ne entrika, ne şantaj, ne provokasyon yapın; yüreğinizde dua edin, bu da yeter. “Biz Kürt yaramazlığını konuşturacağız” derseniz, ben de size söylüyorum; ben öyle bir Kürt’üm ki, asla buna cesaret etmeseniz iyi olur. Anamın örneğini hatırlayın, hiç kimse bana “Ben dökülmüş bir haldeyim, lümpenim, serseriyim, kabadayıyım, delirmişim, bilmem neyin oğlu, neyin kızıyım” diye kendisini dayatmasın. Ben sapasağlam ayaktayım. Anama daha on yaşındayken, anlamlı bir şey yaptım, hesabını verdim ve çıktım. Herkesle hemen hemen böyleyim. Biraz bizi anlayacaksınız. “Zindandan çıkmışız, bize dokunmayın” şeklindeki bebeklikleri bırakalım. En zorlu görevi biz yürütüyoruz ve bin defa şükredin ki, size bu özgürlük ortamını sunmuşuz. Bana kimse emrediyor mu, bana kimse bir kuruş verdi mi? Bunu emekle yapmadım mı? Bu diyarlarda tek bir olanak var mıydı? Hepsini böyle tırnakla söküp almadık mı? Bu yoldaşlık değil de nedir? Bu halkın güvenini size sunmadık mı? Bu halkın güvenini, bu örgütlenmeyi yaratarak size yaşam imkanını açmadık mı? Size, yemenizden, içmenizden tutalım silahınıza kadar, hepsini bulmakla düşmanınıza karşı koyma olanağını sunmadık mı? Bütün bunlar yalan mı, bunları hiçe mi sayacaksınız, bütün bunların gökten indiğini mi sanıyorsunuz? İnsan biraz hesabını kitabını iyi yapmalıdır.
Ölçüyü kaçırıyorsunuz, ailecilik yapıyorsunuz, Kürt aymazlığını, kafa karışıklığını yaşıyorsunuz, bir de kendinizi kurnaz sanıyorsunuz. Bizi çok daraltıyorsunuz, anlamazlıktan geliyorsunuz. Kendi bildiğinize veya zavallılığınıza çok sevdalıca bağlanıyorsunuz. Artık bunlar aşılmalıdır. Yaşadığımız tarihi süreç bu yönüyle sizin için de bir çözümleme, kendini yeniden yapılandırma imkanıdır. 15 Ağustos Atılımı’nın onuncu yıldönümünü yaşıyoruz. Bu kadar şehit var, bu kadar acı var, bu kadar korkunç çabamız var, hepiniz bundan sorumlusunuz. Tekrar sizi böyle bir imkana kavuşturmamıza şükredin ve bu sefer kendinizde en anlamlısını yapma kararlılığını geliştirin. Bu en doğrusudur ve son derece gereklidir. Başka türlü iflah olunmaz, başka türlü Türkiye için de en küçük namuslu bir pratik adım atılamaz. Türkiye devrimcilerinin anısına da bunu yaptık, bütün Kürdistan şehitlerinin anısına da yaptık ve doğrusu buydu. Saygı gören, desteklenen bu oldu. Bunları, sizin durumunuzu fazla abartarak söylemiyorum. Bunları genel bir yaklaşım temelinde belirtiyoruz. Bunları, özellikle ulusal hareket içinde, Parti içinde, doğru mücadele, doğru iktidarlaşma, eskinin, yeninin doğru katılımının nasıl olması gerektiği ve bu özellikleri kazandırmak için belirttik. Umarım bir şeyler öğrenirsiniz. Öğrenmek için de kendinizi yetkin kılın. Özellikle böylesine önemli dönemeçlerde kendinizi yanılgılarınızdan kurtarın. Bizi güç duruma düşüren birçok hususlarınız var. Bunların üzerine cesaretle gidin.
Yenilikler başlangıçta insana zor gelir, ama insan ancak bu yeniliklerle büyüyebilir, ulusal hareket kesinlikle bununla mesafe alabilir. Sizi ancak partileşmek güçlendirebilir. Bunun dışında yol, yöntem görmüyorum. Olsaydı, ben size sunardım. İmkanımız, çaremiz budur, buna layık olmayı bileceksiniz.
Verdiklerimiz aynı zamanda partileşmenin esaslarıdır. Benim partileşmeden anlayabildiğim budur. Fakat siz halen işin ciddiyetinin farkında değilsiniz. Kürt insanı ayrı bir kişiliğe sahip. Ruanda’da da Tutsi aşireti önce vurdu, sonra vuruluyor. Onlar için de o bir çözüm. Bizimkiler Ruanda’daki Tutsi aşireti kadar bile kaçamıyorlar, vuramıyorlar, vurulamıyorlar. Bizimki daha sancılı. Bunlar benim hayret ettiğim noktalardır. Sizdeki duygular, tutkular yanlış mı? Duygularınız, düşünceleriniz niye böyle? Bunu kavrayamıyorum. Yaşam eğilimleriniz niye böyle? Hangi yaşamın esirisiniz? İnsan bazen bunun karşısında ürküyor.
Parti bir özgürlük aynı zamanda bir mücadele alanıdır;
Yanımıza gelen biri, ilk adımı attıktan sonra, ajan bile olsa kurallara dört dörtlük uymak zorundadır. Hepiniz gönüllü geliyorsunuz. Gönüllülük, disiplini baştan kabul etmeyi gerektirir. Yaklaşımlarınız yetersiz olabilir, birisi çılgın olmadıkça kurallara uymayı kesinlikle bilecektir. Zaten çılgın olana da çılgınca karşılık verilir. Kaldı ki anlamayan ve kavramayanlar da değilsiniz.
Kızlarda görebildiğim; madem biz onları eşitliğe ve özgürlüğe layık biçiminde ele alıyoruz, onların da bu şansı iyi değerlendirmesi gerektiğidir. Yani kadın eğitim ve örgütlenmesinin ne kadar önemli olduğu, ilk defa böyle bir şansın, fırsatın tanınmış olduğu açık. Bunu bileceksiniz. Bunun dışında başka bir şey peşinde koşulamaz. Ben hemen her konuşmamda, hemen her açılımda kadına yer verdim. Sizin çok ciddi özgürleşme sorunlarınız var, çok ciddi kişilik sorunlarınız var. Kendini süs gibi görerek şu tarafa, bu tarafa atarak işin altından çıkamazsınız. İşinize gelirse, yoksa nereye kaçarsanız kaçın. Parti bir özgürlük alanı, ama aynı zamanda bir mücadele alanıdır. Duygusallıkla dayattığınız, yansıttığınız geri özellikleriniz var. Onlarla bir yere varamazsınız. Parti böyle ciddi bir ortamdır. Kendinizi doğru eğitmeyi bilmedikçe sürecin altından çıkamazsınız.
Belirttiğim diğer hususlara ilaveten, kadın özgürlük problemlerinize daha gerçekçi yaklaşmak zorundasınız. Bu, bir fırsattır. Kadına hiçbir yerde kendini yetiştirme fırsatı sunmazlar. Kadının ezikliğini kabul edemeyiz. Kadının özgürlüğünü anlamlı buluruz, ama siz kendi ellerinizle bunu bile değerlendiremezseniz çok kötü bir konuma düşersiniz. Kadının asırlık sorunları var. Bu sorunların düşüncesini bile sağlayamazsanız, şansınızı oldukça kötü değerlendirmiş olursunuz. Unutmayın ki, yeni yeni kendinize geliyorsunuz, ağzınız yeni yeni laf yapıyor, düşünce gücüne yeni yeni kavuşuyorsunuz. Bu önemli bir gelişmedir. Fakat bir meta gibi “Kendimi kime ayarlayayım” demeye alıştırılmışsınız. Basit bir cinsel meta olarak, kendini şuraya, buraya pazarlama olmamalıdır. Bu konuda birçok ilkeyi belirledim; kesinlikle geleneksel yaklaşım ilkesine göre yaşamayacaksınız, bir alım satım konusu olmaktan çıkacaksınız, cinselliğe dayalı hayallerle kendinizi avutmayacaksınız. Cinselliğin doğru yolu, doğru yaşanmasından tutalım, doğru toplumsal, siyasi yaşama katılmaya kadar her şeyin bazı ölçüleri var ve ortaya çıkarılmıştır. Bunları bileceksiniz. Bunun fırsatını bulmayınca “Küstüm, darıldım” derseniz bunu asla kabul edemeyiz, bunu söyleyeni içimizde tutamayız. “Benim de kendi ölçüm var” veya “Buluruz bir ahmak yöneticiyi, onu kandırırız” diyemezsiniz. Bu parti içinde böyle ahmak yöneticiyi de bırakmam, sizi de bırakmam. Size çok yönlü anlattım; bir Kürt oyunu, bir Kürt kapanı olduğunu size defalarca söyledim. Bu kapanı kırdık, en azından içimizde kırdık ve bunun anlaşılmayan hiçbir yönü de yok. Ben özgürlüğe inanıyorum, özgürleşmeniz gerektiğine çok yüksek değer biçiyorum. Ama gelmiş daha yeni yetme, erkek var gözü kadında; kadın var, gözü basit kadınlığıyla etki kazanmakta, doğru dürüst yaşama katılmayı öğrenmemiş, bilmiyor, kaba kadın ölçüleriyle etkilemek istiyor veya erkek, yönetici olmuş diye onunla kadın kazanmak, kadını etki altına almak istiyor. Ne olursa olsun bunları asla içimizde barındıramayız. Karınız da olsa, kocanız da olsa bunu kabul etmeyiz.
Özgürlük kanunlarının amansız takipçisiyim;
Parti içinde böyle yaşamak mümkün değildir. Bunu biraz beyninize kazıyın. Kaldı ki özgürlük değerlidir, hem de en değerli olgudur. Biz size Kürt bu noktada ölmüştür diyoruz. Yiğitseniz, çok güzel yaşamak istiyorsanız; cinsellikten tutalım en büyük aşka kadar özgürlük istiyorsanız, bunun doğru yolu vardır, o doğru yolu bulacaksınız. Kaldı ki ben özgürlük istiyorum. Kadında da ölü kişilik varsa biz kabul etmiyoruz. Kadın, askerlik de dahil, yaşamın bütün yönlerine çok faal bir biçimde katılacak. Buna güç getiremeyip, “Kendimi şöyle atarım, böyle atarım” dedi mi bizim de ona karşı tedbirlerimiz var. İşinize gelmiyorsa, yanımızda ne geziyorsunuz? Adam mı veya kadın mı ayarlamaya geldiniz? Erkek bunu yaparsa onu kadından daha beter edeceğimi çok önceden söyledim. Siz sanıyorsunuz ki Önderlik bir şey yapamaz. Bunları laf olsun diye söylemiyorum. Bunlar birer kanundur, bu kanunları iyi bileceksiniz. Özgürlük kanunlarının amansız takipçisiyim. Bunlar uygulanmadığı takdirde kimin perişan olacağı açıktır. Özgürleşmenize, tutkularınızın yücelmesine, büyümenize karşı değilim, tam tersine, bunun için büyük hizmet sunuyorum. İkide bir “Geçimsiziz, çekemiyoruz, şöyle yaklaşım istiyoruz” demek ne anlama gelir? Ne bu keyfiyet, ne bu düşkünlük? Bu konuda PKK’nin büyük bir olay olduğunu, büyük bir ilke olduğunu daha PKK’ye ilk adımı atar atmaz beyninize, yüreğinize kazımalısınız. Kadın dediğin en aşağılık durumu yaşayan varlıktır. En şerefsiz, en olumsuz yaşamın girdabında yüzen köledir. Bizim için şerefin, onurun yolu açılmışsa, tabii ki buna yüksek ilgi göstereceğiz. Ben ağırlığımı ortaya koyuyorsam, erkeklerden hiçbirisi gözünün üstünde kaşın var diyemiyorsa, buna saygılı olmayı bileceksiniz. Bazıları da “Biz egemen erkek istiyoruz” diyorsa, nereye isterse oraya gitsin, umurumuzda bile değil. Bu konuda nasıl olduğumuzu bilmelisiniz.
Biz insanı tanırız ve terbiye etmesini de biliriz. Size söyledim; sizin ömrünüzün iki katı kadar yaşamın temsilini yapıyoruz, bu kadar işin peşinde koşuyoruz. Sen bir ay bile doğru yaşama dayanmayacaksın, disiplinli olmayı bilmeyeceksin, “Duygularım, yaşam alışkanlığım, hayallerim” diyeceksin. O zaman sen aşağılığın tekisin, kendini kırk defa satmışsın, beş paralık duruma sokmuşsun demektir. Kaldı ki biz burada erkeklerin bin yıllık egemenliğine karşı duruyoruz. Bir erkek bile, hepinizi bir günde yerle bir edebilir. Önderlik, kararını ortaya koymuştur, bin yıllık egemenlik biçimlerini altüst ediyor, bunu göreceksiniz. Eşitliği, özgürlüğü yakalıyorsunuz. Gerçekten bu, kolay bir gelişme değildir. Birbirini ayarlama gibi şeyleri düşünmek bile istemiyorum. Böyle ayarlama olmayacak.
Kadın da, erkek de kendini yetiştirecek;
Kürt aşk çözümlemesi yaptık. Duygu çözümlemesi de yaptık. Hepsi size fantezi gibi geliyor. Bu, bin yıllık ölüm hikayemizin tersine çevrilmesidir. Basit kadınlık yapmayı biliyorsunuz da, arkadaşlık yapmayı bilmiyor musunuz? Benim karşımda konuşmayı biliyor musunuz, saygılı olmayı biliyor musunuz? Sevgiden bir şey anlıyor musunuz? “Anlamıyoruz” demek ne demektir? “Kendimizi yere atarız” diyenler var, atarsanız atın, onları içimizde tutmayız.
Kadın da, erkek de kendini yetiştirecek. “Anlayamadık, edemedik” demeyi kabul etmiyorum. Bu partiden olmayı bilenler, asgari ölçülerde temsil gücünü gösterir. Bilmiyorsanız size söyleyeyim, bu konularda durumlarınız fazla gelişkin değildir. Kendinizi geliştirin. Ben kendimi de ortaya koydum. Anamın bana ne yaptığını da defalarca tekrarladım. Kendimi ahım şahım biri yerine de koymuyorum. Kırk beş yaşımı buldum, kendimi kabul edilebilir bir erkek sınırında tutmak için halen yetiştiriyorum. Ayıp değil, ayıp olan kendini yetiştirmemektir. Halen Kürt kadınının gerçeği için anlamlı ve namuslu bir erkek olmaya çalışıyorum. Ben bunu kendime yakıştırdıktan sonra, sen bu halinle neden kendini yetiştirmeyeceksin?
Erkeklerimizin çoğunun kadından farkı yok, kendinizi neden doğru yetiştirmiyorsunuz? Kürt erkeği, Türk jandarması karşısında yüzde yüz karıdır. Kendinizi bu karılıktan kurtarmadıktan sonra, nasıl erkek geçineceksiniz? Bunlar kanıtlanmıştır ve ortadadır. Ben bunları laf olsun diye de söylemiyorum. Bunlar Önderlik gerçekleridir. Ulusal düşünmeden aileci düşünürseniz, dar düşünürseniz böyle olur ve o düşüncenin de karşıtı bir hiçtir. Ortak düşünce gelişirse, alın birbirinizi kaçın. “Bir tanesi bir bayanı aldı kaçtı; iki bin mark, bir telsiz, bir silahla gitti” şeklinde haber geldi. İsterseniz, siz de böyle bir imkanı buldunuz mu kaçın. Kaçın, ama nereye?
Ben kadın için de gelişmeme diye bir şeyi tanımıyorum. Özellikle büyük bir kutsallıkla, kendi gelişmelerini sağlamaları gerekir. Çünkü bu, tarihte oldukça yeni bir fırsattır ve önemlidir. Laf olsun diye biz sizi bir arada tutmuyoruz, eğitmiyoruz. Derdimiz var, bunu çözmek zorundayız. Kadın, erkek ilişkilerinde tanınmaz hale gelmişiz, bunu düzeltmek istiyoruz. Bir Kürt-Türk ilişkisini düzeltmek için, bu savaş ne kadar önemliyse; kadın, erkek ilişkisini düzeltmek de bundan daha fazla önemlidir. Bu çabaya saygı gösterin. Küçük olan, doğru dürüst konuşmayı beceremeyen sizsiniz. Doğru dürüst birbirinize merhaba diyemeyecek durumdasınız. Yine ikinci gün birbirini bulup kaçan sizsiniz. Vatanında sağlam duramayan, örgüt içinde sağlam duramayan sizsiniz. Bunları inkar mı edeceğim, görmezlikten mi geleceğim? Kürt işi deyip bir kadını mı kandıracağım? Veya bir kadın mı beni kandırsın? Kürt namusu veya namussuzluğu bu mudur? Bu böyle mi kalsın, artık aşılmasın mı? Bunlar önemli sorunlar ve bu konuda da mutlaka dönüşüm bekliyorum. Zaten onur sahibi birinin başka ölçütü de olamaz.
Gelişmeniz gerektiği çok açık. Sizler için sağlam bir düşünce gücü, sağlam bir örgüt gücü, sağlam bir üslup, hitap çok önemlidir. Partimiz ona imkan hazırlayan yerdir, işinize gelmiyorsa sizi uğurlarız. Evine gitmek istiyorsa gitsin, ama önce anlamaya çalışırım. Belki bir ajandır, onu ölçüp biçerim. Buraya gelen hepsi gönüllü geldi. Gönüllü gelen niçin geldiğini, nereye geldiğini anlamak zorundadır. Burada kimseye bozgunculuk yaptırmayız. Çocuktur, gençtir, yenidir, eskidir demeyiz. Kadın ordulaşmasına inanıyoruz, bu konuda kararlılığımız da var. Kadınlar buraya koşa koşa geliyorlar, biz de bunun gereklerini yerine getireceğiz. Madem kadına her şeyi layık görüyoruz, o da çalışmasını bilecektir. Bu tartışmasızdır. Varsa eksikliği, noksanlığı tartışırız. Zaten tartışma herkese açık, eksikliği, noksanlığı gidermek için aynı haklara herkes sahiptir. Aynı yemeği yiyorsunuz, aynı eğitimleri görüyorsunuz, aynı platformları paylaşıyorsunuz. Gerisi gelişmektir. Eşitlik dediğin budur ve çok çarpıcıdır. Eşit görüşlerimize inanıyoruz ve bu doğrudur diyoruz. Bu olmalıdır. Bunun dışında, “dinlemiyorlar, birbirilerini çekmiyorlar” gibi sözler artık benim için birer laf olmaktan öteye geçmez. Bunu söyleyen yönetim de beş paralıktır. Hiçbir yönetim bu tip değerlendirmeleri, durumları kabul edemez. Yapamıyorsan, yerine otur. “Yönetim kabul görmüyor” bilmem “ne istiyorlarmış” diyorsan ve bunları da görev biliyorsan ya bir günde görevi başarırsın ya da oturursun ve onları benimle karşı karşıya bırakırsın. Ama kendinizi de yönetici diye dayatmayın. Onların karşılarında ben varım, benimle hesaplaşsınlar. Bizi doğru tanısınlar. Kimin ne derdi varsa, ne hesabı varsa, her türlü yöntemle gelebilir. Biz kendimizi savunur, kendimizi konuşturmasını biliriz.
Kaldı ki bayanlar da kendini tanıyacak. Sanki birbirilerinden sıkılıyor, sanki birbirilerine verecekleri hiçbir şey yokmuş gibi, “Erkek yönetimini istiyoruz” demesinler. Bunlar rezalet veya aşağılık, eski, köhnemiş köle yaklaşımlarıdır. Önce kendi kendinizi bir güç haline getireceksiniz. Kendinizi önce örgüt, yönetim ve pırıl pırıl bir kadın gücü haline getireceksiniz. Hak böyle koparılır. Daha doğrusu kendini tanımayan kadın, erkeklerin veya kocanın gücüne sığınır. Bunları size asla vermeyeceğiz. Hiç düşünme, yaşamı eşit ve özgürce paylaşma, “Bize erkek ver” de; bu eski köleliktir. Kaldı ki, Kürt erkeğinin vereceği hiçbir şey yoktur. Kürt erkeğinin kendisi kadından beterdir; bitmiştir, ne işi var, ne okuması var, ne parası var. O eski “bey” dediğiniz erkek artık ortada yok, hepsi iflas etmiş. Zor bela şimdi kendilerini toparlıyorlar, ayıp bir şey değil, güçleri bu kadar. Erkeğe yanlış yaklaşımlarınız, onlardan yanlış beklentileriniz var. Bu açıdan sizi yiğitleştirmek, özgürleştirmek, yaratmak zorundayız. Ne yapalım, başka türlü de olmuyor. Kaldı ki doğrusu da budur. Kadın hep başkasına mı dayansın? Başkasının dört duvar arasındaki kölesi mi olsun? Burjuvaların, feodallerin, köle sahiplerinin yaptıkları var. Biz de size öyle mi yapalım? Kendinizi ona layık görüyorsanız, size saltanat kuralım, haremlik selamlık kuralım. Peki size yazık olmaz mı? Bu, özgürlük şansının çiğnenmesi anlamına gelmiyor mu? Peki biz öyle bir yolu seçebilir miyiz?
Dış cephedeki savaşım kadar, iç cephedeki savaşım da zorunluluk içerir;
Tarihi sorunlarınızı, özgürlük mücadelesiyle omuz omuza birlikte çözmek, kendi özgücünüzü ortaya çıkartmak, kendi ruhunuzdan tutalım bilinç, örgüt, siyasi güce kadar hepsini açığa çıkartmak çok gereklidir. Partimiz de buna büyük açıklık kazandırmıştır. En başta değer vermeniz gereken şey bu partidir ve bence bunun anlaşılmayan hiçbir yönü de yoktur. Eğer bunlar doğruysa, halen neden buna layık bir pratik gerçekleşmiyor? Bu kadar açıklıktan sonra bunlar üzerinden yanlış hesap yapılır mı? Neden yanlış hesap yapıyorsun? Anlaşılmayan yön neresidir? Benim söylediklerim son derece çarpıcı ve anlaşılır. Eşit, özgür, siyasi güç olmak istemiyor musunuz, militan olmak istemiyor musunuz? Biraz daha özgüce dayalı kişilikler haline gelmek istemiyor musunuz? Gayet açık söyledim, illa bozmak, illa “Biz kendimize güvenemeyiz”, illa “Biz başkalarının himayesine muhtacız” demek kölelik değil mi? Bu kabul görmez. “Zordur” diyorsunuz. Tabii ki özgürlük mücadelesi de zordur.
En az dış cephedeki savaşım kadar, iç cephedeki savaşım da zorunluluk içerir. Bin yıldır döküntü, paspas haline getirilmişsiniz. Kendinizi ne sanıyorsunuz? Toplumun en geri, en zorda bırakılan kesimisiniz. Zorluk buradan ileri geliyor, yoksa zorluğu size ben dayatmıyorum. Ben kolaylık sağlıyorum, önünüzü açıyorum. Benden binlerce yıllık köleliği bir çırpıda yıkmamı isteyemezsiniz. Biraz vicdan sahibi olun! Her şeyi bir çırpıda kazanamazsınız. Bu durumu büyük bir minnettarlıkla karşılamalısınız. Bakın toplumumuza, çok büyük ölçüsüzlükler var. Benden bir gün içinde dört dörtlük özgürlük istiyorlar. Ben kendim bile bunu yaşamıyorum, siz nasıl yaşayacaksınız? Biraz vicdan sahibi, ölçü sahibi olun!
Ehmedê Xanê bile kitabında “Kürt için sağlıklı, başarılı bir yaşam tıkanmıştır” diyor. Biz onu aşmaya çalışıyoruz ve bizzat tarihi olarak da bunu gerçekleştiriyoruz. Kadın da, duygu ve düşüncesini buna göre çalıştırmayacak, eski Kürt’e göre eski aileciliği, eski evciliği oynayacak; bunun da kadını nereye götürdüğü bellidir. Karnınızı bile doyurmazsınız, kimse size bir merhaba bile vermez. Henüz otuzunda bitmiş tükenmiş bir hale getiriliyorsunuz. Cinsel olarak da bir hiçsiniz, ikinci, üçüncü kategoride şeylerle aldatılır gidersiniz. Durum bu. Bu savaş bunun için çok yakıcı ve en zor savaşımlardan birisidir.
Gerçekleri gözlerinizin önüne seriyorum, fakat bundan kaçarak basit şeylerle kendinizi tatmin etmek istiyorsunuz. Olmaz. Yalancı mı olacaksınız? Gerçekleri bir tarafa iterek mi politika yapacaksınız? Bunu Kürtler içinde bize dayattılar. Kürt sorununa yönelik geliştirilen politikalar var, onların da Kürtleri ne hale getirdiği ortada. Bunları bile tekrarlamam gereksiz, çünkü ciltler dolusu değerlendirme sunduk. Varsa gücünüz okuyun, tartışın, büyük gelişme edinin, yaşam sizin olsun, iktidar sizin olsun. Kendiniz her şeye karar verin, bundan daha iyisi var mı. Parti içinde yemeğinizi, güvenliğinizi sağlıyoruz, işinize geliyorsa “Ne mutlu bize” deyin. İşinize gelmiyorsa bize gelmeyin, ailenizin yanında kalın. Biz kesinlikle kimseyi içimizde zorla tutmayız. Bu doğru bir esastır ve siz de sonuna kadar bu esaslar temelinde kalmayı bileceksiniz. Mücadeledir, yenildiyseniz kaçın, ama “Varım” diyorsanız devam edin. Zorlansanız da inatla direnin. Direnme, ortaya çıkan engelleri, her türlü zorlukları aşma gücünde olmak demektir. Bunlar da savaşımın abecesidir.
Bazıları halen bunları anlayabilmiş değildir. Anlamasınlar bakalım, Kürt işi böyledir. Ben herkes için son derece anlaşılır konuşuyorum. Yiğitlik, biraz namusluca kavramak, üzerine düşünmek ve mümkünse bir görevi paylaşmaktan geçer. Gerçekleri şöyle böyle saptırarak, şöyle böyle kendini ucuz dayatarak yiğitlik yapılamaz. Tecrübelerden ders çıkarılır, biz de başka herhangi bir şey anlamına gelmeyiz. Bugün de, yarın da kıymeti harbiyemiz budur. Ne yapalım, gerçeklerimizin savaşçısıyız; mesleğimiz bu. Bizi başka türlü değerlendirmeyin. “Yönetim dar çıktı, yetersiz çıktı” demeyin, ben varım görmüyor musunuz? Ben nasıl eğitiyorum? İnsan bunun karşısında biraz vicdan sahibi olur. İnsan inkarcı olur da sizin kadar inkarcı olmaz. Düşman uçan kuştan nem kapıyor, öğreniyor. Biz karşınızda çatlıyoruz, halen öğrenmiyorlarmış. İnsaf, Kürt işte. Karşınızda bir Türk subayı olsaydı tir tir titrerdiniz veya bir ahbap çavuşunuz yanınızda olsaydı, kahkahadan kendinizden geçerdiniz. Yaşam diye belledikleriniz bunlardan ibaret. “Biz niye böyle oluyoruz” diye kendinize sormalısınız. Her ortaya çıkardığınız duruma bir karşılık verilecektir. Her yetersizliğiniz bizde bir cevabını bulacaktır. Ben kendimi bu işe korkunç vermişim. İsteseniz de beni çatlatabilir misiniz, bu yetersizliklerinizle acaba beni ne hale sokabilirsiniz? Sanıyorum yine de siz benden daha fazla zorlanırsınız. Ben size kendimi bu kadar kaptırıyorsam bunun yoğun bir anlamının olması gerekir. Kimse sizi köle gibi savaştırmak istemiyor. Kimse sizi bilinçsiz götürmek istemiyor. Dört dörtlük militanlar olmanız için her şey ortaya konulmuştur. Bu kadar bilinçlendirme, bu kadar çözümlenme, bu kadar irade keskinliği çok açık bir biçimde ortaya konulmuştur. Tüm bunları anlayamaz ve başka türlü yaparsanız elbette ki zorlanırsınız.
Sorun çıkmaz demiyorum, çıkar. Bu noktada amansız yaklaşımlar da sergileyebilmişiz, çözümler ortaya koymuşuz. Sadece dar bir alan için değil, genel için de artık bir çözüm gücü olmuşuz. Sadece sorunu açığa çıkaran değil, amansız ve yerinde çözümünü de dayatma konumunu işgal etmişiz. Ama bazıları bunu anlamayıp bazı şeyleri sırtımızdan kurtarmak isteyecekse, uyarıyorum yapmasınlar. Kimse kendi kişiliğini dayatarak yaşamaya çalışmasın. Bu, Kürt kavgasında tehlikeli bir tercihtir. Yalvarma, yakarma, rica, minnetle de bu iş halledilmez.
“Ben Avrupa’da kalmak istiyorum, ben şurada burada olmak istiyorum” demek yapay tavırlara girmektir. Hatta bazıları Ankara’daydılar, şunu çok açıkça söyledim; Ankara’da kalınabilirdi de, Avrupa’da da kalınabilirdi, ama mücadele bir bütündür. Fizikteki birleşik kaplar meselesi gibidir; bir taraf bastırılırsa, diğer taraf da o seviyeye doğru gelir. Kürt ulusal hareketi de birleşiktir. En son Talabani bir mektup yazmış; “Bizim karargahı da bombaladılar, düşman amansız üzerimize geliyor” diyor. Gafil olmasaydın, kendini daha iyi savunmaya alabilirdin. Tekrar söylüyorum; Kürt hareketi birleşik kaplar kanunu gibidir, birbirini etkiler. Kendini ayrı kaplar konumunda tutma, belki geçici olarak olabilir, ama er geç aynı düzeye gelir, nitekim geliniyor da. Bunları erkenden anlamak herkesin çıkarınadır.
En yakınımda olanlardan tek istediğim şey ciddi ve anlayışlı olmalarıdır;
En uzağımızda olanlar bile, bu hareketin genel yasalarının etkisi altındadır. En iyisi, kanunları, kuralları, yaşamı zorlamadan uyum gücü gösterebilmektir. Ben bunu icat etmiyorum. Ulusal hareketin dinamikleri, kanunları var. Bu kanunlar yüzünden, hiç ayrılmak istemeyenler dahi ayrıldı. On yedi yıldır mülteci olanlar var. Kimse tek başına Avrupa’ya, Ankara’ya gidemez. Birleşik kaplar meselesi, Kürt hareketinin bütünlüğü artık sağlanmıştır. Tek başına kimse TC’yle oturup çözüme gidemez. Çünkü, hareketin kanunu az çok geçerlidir. Bu, parti için daha da böyledir. Bunu niye anlamıyorsunuz diye size soruyorum. Bir gerçeklik var, realite var. Buna bakıp adımınızı atarsanız, bu sizin için daha kazasız belasız olur. Bunlar ulusal hareketin yeni yeni ortaya çıkan durumlarıdır. Ben de bu kanunlara uyuyorum. Kendini bu kadar çatlatan bir kişi bu kanunlara uymazlık edebilir mi? Hem de en derinden, en erkenden kavrayan bir kişi, adımlarını bütünüyle ona göre uyarlayan bir kişi. Harekettir, ona uyacağız; ulusal iradedir, ulusal otoritedir bağlı kalacağız. Bu, benim, babamın malı, mülkü için olmuyor. Ulusal iradenin, bir halkın kaderinin ilk defa tamamen çözümlenmesidir. Buna uyacağız. Ailecilik yapamayız, ahbap çavuşluk yapamayız. Çünkü bunlar, hareketin kanunlarına ters düşer.
Bütün bunları söylerken, tartışmalarınızdan, yaşamlarınızdan çıkardığım sonuç; yüzde beş ya anlamış ya da anlamamış olduğunuzdur. Bu durum bizi düşündürüyor. Anlamayanlar da kesin ya düşman tarafından vurulur ya da bizden kaçarlar. Önümüzde engel olurlar, düşerler, sağ veya sol sapmayı yaşarlar. Bu kadar çocukçasınız. Bazıları “biz artık kemikleşmişiz” diyor, ne kemiği? Senin kemiğini un ederler, hareketin kanunları bu kadar acımasızdır. Bunun karşısında bireysel inadınız nedir ki, düşman karşısında bile dayanamıyor. Ben bile bu kanunların karşısında erim erim eriyorum, sen kim oluyorsun? Kendinizi bu örgütün içinde bebek gibi tutuyorsunuz. Bunun hikayesini defalarca size anlattım, çok kötü durumlara düştüğünüzü gördünüz. Son derece açık konuşuyorum, daha açık nasıl konuşayım? Sadece bu değerlendirmeden bile yeni katılan birisi her şeyi anlar; dostlar da anlar, en eskiler de anlar. Çok somuttur.
Bir konuşmam bile bir yılınıza yeter. O zaman neden onu saptırıyorsunuz? Mücadelenin tüm alanları için bunu söylüyorum. Hem bizi bu kadar doğaüstü, ulaşılmaz, eleştirilemez görürsünüz -sorsan herkes “Senin hakkında en ufak bir eleştiri yok” derler- ama buna rağmen çok tuhaf bir Kürt tarzı Önderlik eleştirisi yaparsınız. Bu tarz bir eleştiri ne anlama gelir? Kendinizin farkında bile değilsiniz. Mümkünse bana yönelin, ben dayanıklıyım. Sizi dünyanın neresinden çekip getirdim. En yakınımda olanlardan tek istediğim şey ciddi ve anlayışlı olmaları, benimle sonuna kadar gerçekçi tartışmalarıdır. Yeter ki hain, münafık olmayın. Kadın, erkek, ne olursanız olun, özlü olun. Beni amansız eleştirin, taleplerinizi amansız sıralayın. Ama ben de size bazı gerçekleri aktaracağım. Daha sonra, sen burada, ben burada birlikte şu veya bu görevleri yapabiliriz diye anlaşacağız.
Onlarca yoldaş var, örgüt var, platform var. En ufak bir zorlama yapmayacağım, zaten yapmıyorum da. Arkadan konuşmaya, kendini gizlemeye, fırsat bulduğunda da kendini başka türlü kusturmaya gerek yok. Yoldaşça en iyisini, en uygarcısını esas alıyoruz. Gözünüzü hemen açın! Son derece özgür bir hareketiz, dünyada açıklık ilkesine en çok yer veren bir hareketiz. Her şeyimiz açıkça cereyan ediyor. Kadın sorununda da son derece açığız. Hatta en güzel açıklığı kadın sorununda uyguladık. Daha ne istiyorsunuz? Bunun hakkını vereceksiniz. Yok, “Biz insandan değiliz, hainiz, ağacın kurduyuz, sadece kemiririz. Objektif ajanız, işimiz gücümüz hır gür çıkarmak, bozgunculuk yapmaktır” derseniz o zaman ben size bu dönemi sona erdirelim derim. Düşman yapacağı kadar bize yapıyor. Kendi elimizle birbirimizi bu kadar bozamayız. Buna hiçbir yürek dayanmaz, hiçbir düşünce kitabında buna yer yoktur. Bu, özgürlük de değildir; ancak bu bir fitne fesatlıktır, bozgunculuk hareketi, büyük münafıklık hareketidir.
Herkesin gerçek yeteneklerine göre bir çabası ve bir karşılığı olmalıdır;
İslamiyet, münafıklığı kafirlikten daha suçlu sayar. Bu, siyasi mücadelede de oportünizm diye değerlendirilir. Eğer aşılmazsa en tehlikelisidir. Bizim içimizde münafıklık yapmaya gerek yoktur. Karşımızda bir kafir gibi savaşın, bunun bir anlamı vardır, bir oportünist olmaya gerek yok. Öyle olacağınıza gidin yerinize oturun. Onun da bir anlamı vardır. Doğrusunu tercih edin. Ben de onu tartışıyorum ve bütün yönleriyle, açıklığıyla önünüze koyuyoruz. İstediğiniz gibi sindirin, hazmedin, kendinize yakıştırın ve beraber yürüyelim. Büyük, küçük ne iş elinizden geliyorsa, nerede ve nasılını birlikte kararlaştıralım. Ama mutlaka gönüllü bir kararlaştırma olsun. Ardından disiplini uygulayacağız. Çünkü disipline uymazsak, hiçbir adım atamayız. Gönüllülük esastır, ama sonra disiplin vazgeçilmezdir. Bu, Kürt’ün kendini nizama ve otoriteye kavuşturmasının da en vazgeçilmez gereğidir. Tüm dünya halkları da bunu biraz böyle yapmıştır. Bunu bozamayız. İlk adımları atıyoruz, bireyciliğiniz, ağalığınız, keyfiyetiniz -ki, bunlara çok anlam biçiyorsunuz- için bununla oynayamazsınız. Tarih elden gidecek, zor bela bir yerinden tutmuşuz. Ben dahil, hiçbiriniz bireysel keyfi, hırsı, öfkesi için özellikle disiplin değerleriyle, uyum değerleriyle, yüce savaşım veya siyasi örgüt değerleriyle oynayamazsınız. Birden bire ölçüleri zorlayarak kendimizi egemen veya etkin kılamayız. Doğru işleyiş esasları vardır, bunları öğrenin. Zeminleri var, kullanın ve başka türlü beklentilerinizin de olamayacağını bilin. Bunu mücadeleyi tercih edenler için söylüyorum. O zaman herkesin gerçek yeteneklerine göre bir çabası ve bir karşılığı olmalıdır.
Partiyi anlamaya çalışıyorsunuz, en temel parti dersi budur. Ulusal hareketin içinde hareket etmek istiyorsunuz. Ulusal hareketin en temel işleyiş esasları böyle icra edilir. Aynı zamanda bu fırsatı yakalamak güzel bir şeydir. Bu, Kürt olayında ilk defa bir çözüme doğru gitmektir; iktidarlaşmanın, mekanizmanın gelişimidir. Zor da gelse, kendimizi buna alıştıralım. Varsa bir andınız, kararlılığınız bu temelde gelişim gösterin. Sorunlarınız çıkarsa, birbirinize danışın ve birbirinizle tartışın. Bir yandan kendimizi eğitelim, bir yandan da kesinlikle sorunlarımızı tartışmayla halledelim. “Ben her şeye hazırım” diyorsanız, her sahaya ulaşalım ve bu işi yürütelim. Ulusal hareket herkese savaşabileceği, mücadele edebileceği bir imkan sunuyor. Sınırlı da olsa herkesin yapabileceği işler var. Bunları görelim. Ulusal hareketin genel ifadesi adına söyleyebileceğimiz doğrular bunlardır. Eksik kalan yanları varsa onları tartışalım. Kendimi de bunun dışında tutmuyorum. Zorluklarımız çok fazla olmasına rağmen gelişmeniz için açık bir zemin sunuyoruz. Bunu mutlaka kullanmayı bilmelisiniz. En gerçek ölçülere göre, imkan ve olanaklara göre, yetki, görev, sorumluluk anlayışına göre kendini biçimlendirmek sizin görevinizdir. Tarihin bu döneminde en istenebilecek, istenilip de tutkuyla başarılması gereken görev budur.
HALKLAR ÖNDERİ (11 Ağustos 1994)
(SON)
YORUM GÖNDER