ÖNDER ÖCALAN'A UMUT HAKKI, İLGİLİ MEVZUAT/KARARLAR VE ÖNDERLİK ÜZERİNDEKİ CİDDİ TEHLİKE!
Önder Öcalan sıradan bir tutsak değildir. Bir 'mahkûm' hiç değildir. O, Kapitalist Modernite ve işbirlikçilerinin rehin tuttuğu özgürlük ideolojisi ve Demokratik Modernite Önderliğidir. Bu iki tanım Önder Öcalan'ın ne tür bir anlam ve irade olduğunun açık ifadesidir. Kimi anlayışların Önder Öcalan'ı tanımlarken daraltmaları, kurumsal Önderliği geriye itmeleri, sadece Önderliği itibarsız kılma ve tasfiye etme amacı taşır. Bu yönelim esasında kurumsal Önderliğe karşı işlenen soruşturma konusu olması gereken ve affedilmez bariz suç pratiğidir. Ve elbette bu tür suçlarda zaman aşımı yoktur. Önderliğe, Partiye ve değerlere karşı işlenen hiçbir suçun zaman aşımı yoktur. Önderliğe karşı düşman pratiği çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bu yönelim, Önder Öcalan'ın üzerindeki ahlaksız tecride hizmet eder. Bu şekilde Önder Öcalan'ın fiziki özgürlüğüne dönük direniş çizgisi sabote edilmek isteniyor. Hareketin sayısız çağrılarına rağmen toplumsal temelde Önderliğin fiziki özgürlüğüne dair güçlü bir refleks gelişmiyor. Bunun nedeni yukarıda anlattığımız kimi anlayışlar ve sergiledikleri pratiktir. 15 Şubat Uluslararası Komplosu'nun ve Önderliğin tutsaklığının 25. yılına girmiş bulunuyoruz. 15 Şubat 2024 tarihinden sonra Önder Öcalan'a Umut Hakkı doğmuş oluyor. Bu temelde ne tür hazırlıklar var veya var mıdır bilmiyoruz. Görünen tabloda böyle bir hazırlık olduğunu söylemek güçtür.
AİHS hukukundaki gelişme üzerine 2010 yılında umut hakkı söz konusu olunca, Önderliğin avukatları tarafından yapılan başvuruda AİHM'in 18.3.2014 tarihli kararında, Türkiye mevzuatında umut hakkının söz konusu olmadığını, Önder Öcalan’ın umut hakkının bulunmaması nedeniyle, Türkiye hakkında hak ihlali kararı verdi.
Böylece Önder Öcalan için de 'koşullu salıverme' konusunda umut hakkına ilişkin somut bir karar ortaya çıktı. İşin ilginci, bu kararı Adalet Bakanlığı 2014 yılında Türkçeye de çevirdi. Ancak Türkçeye çevrilen kararı ne Adalet Bakanlığı ağzına alıyor, nede hukukçular bu konuyu açık ve anlaşılabilir biçimde kamuoyu önünde anlatabiliyor.
Önder Öcalan uluslararası suç çeteciliği ile Türkiye’ye teslim edilir edilmez 16 Şubat 1999’da avukatları tarafından AİHM’e başvurulduğu; 12 Mayıs 2005’te Büyük Daire tarafından işkence yasağı, özgürlük/güvenlik ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin bir kararla sonuçlandığını, AİHM’e başvuruların 2003, 2004, 2006 ve 2007 yıllarında da devam ettiğini de biliyoruz.
Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereği temel haklara ilişkin uluslararası sözleşmelerin doğrudan uygulanırlığı nedeniyle, Önder Öcalan için sürekli olarak dosyasının ele alınıp incelendiği ancak her seferinde disiplin cezaları verilerek, bu nedenle iyi hali olmadığı için umut hakkı uyarınca koşullu salıvermenin koşulları oluşmadığı yolunda süreç geçiştiriliyor. Umut Hakkı gereği de olsa 'koşullu salıvermeden' sadece zindanlarda infaz sırasında iyi hali görülen 'mahkûmlar' yararlanabiliyor. İyi hali yok ise, iyi hali ne zaman ortaya çıkarsa bu haktan yararlanması gerekiyor. Ancak işte şimdilik süreç böyle geçiştiriliyor. İmralı İşkence ve Tecrit Sistemi'nde tutulan Önder Öcalan'a, 2024 yılında 25 yılının dolması nedeniyle umut hakkı doğuyor. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık tarihleri arasındaki toplantısında, Önder Öcalan ile ilgili olarak 18.3.2014 tarihli kararı hatırlatarak, umut hakkı konusunda ne yapıldığını açıkça sorup, açıkça da gerekli yasal düzenlemeleri yapın ve koşullu salıverme yolunu açın diyor. Şayet sömürgeci Türk devleti içtihatlara uymaz ise yani Önder Öcalan özgürlüğüne kavuşmaz ise suç duyuruları yapılacak, Türkiye bir de tazminat ödeyecek. AİHS hukuku gereği Türkiye idamı kaldırdı. Günün birinde elbette umut hakkı da tanınacak. Ve Önder Öcalan'da 'koşullu salıverilecek'. Şayet 25 yıldan sonra zindanda tutulması nedeniyle, zindanda hukuk dışı tutulduğu belirtilip suç duyuruları yapılacak ve Avrupa Konseyi yaptırımları da mecburiyetten de olsa gelecek. Uluslararası hukukta bir ‘emredici’ kural olan AİHS’nin 3.
maddesi gereği; sözleşmeye taraf olan her devlet, ömür boyu hapis cezasına çarptırılan her mahkûmun, bir gün salıverileceğini umut etmesine imkan sağlamalı, yani onlara umut hakkı tanımalıdır. Dolayısıyla mevzuatında ve fiili uygulamalarında ömür boyu 'hapis cezası mahkûmlarını' bu haktan mahrum bırakan her taraf devlet, ‘insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza yasağını’ ihlal etmiş olacaktır.
Esas tehlike şuan Önder Öcalan'a uygulanan dünyada eşi benzeri görülmemiş tecrit içinde tecrit politikası ve yaklaşık 2 yıldır kendisinden bir haber alınamamasıdır. Kürt halkının kanıksadığı bu durum Önderlik üzerinde çok ciddi ve tehlikeli bir konseptin işlediğini gösteriyor. Zindanlarda yaşanan katliam, işkence ve insanlık dışı uygulamalar ve buna karşı tepkisiz ve duyarsız kalınması tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor. Önder Öcalan'ın can güvenliği tüm tutsakların ve Kürdistan halklarının ve ezilen halkların mutlak can güvenliği demektir. Dolayısıyla Kürtlerin ve tüm ezilen halkların, devrimci ve demokratik çevrelerin bir bütün olarak Önder Öcalan için acil eyleme geçmesi gerekir. Acil eylem hali dünyanın her tarafında devrimci politik eylemselliğe dönüşmelidir.
Bu şekilde Önder Öcalan ve tüm tutsak yoldaşlarımızın canlarını koruyabilir, düşmanın her türlü kirli politikasına engel olabiliriz. Çöküş halindeki sömürgeci güce vurulacak en büyük darbe her yeri direniş alanına çevirmektir. Bu bir çağrıdır, her geçen saat Önder Öcalan üzerindeki tehlike büyümektedir. Acil ve ivedilikle Kürdistan halklarının, dostlarının ve devrimci demokratik çevrelerin harekete geçmesi hayati önem taşıyor!
EREN TÜRKMEN
YORUM GÖNDER