ANLAMA DAİR
Bu zamanın ufkunda insanı oluşturan, var kılan sebepleri ve günümüzdeki haliyle uçurumun kenarında yankılanan sesine...
Anlam evrenin ruhu, evrenin tüm yapılarını dolduran özü, enerjisi, öz suyu… İnsanlığın bin yıllardan bu yana peşinde olduğu, ardından koştukça yarattığı, yaşam karşısında sorduğu soruların yanıtı ve yanıtladıkça yeni sorularla karşısına çıkan bir denklem, yani hayatın şifresi, hakikatin bütünlüğü. Ve insan toplumunun özet-i ömrü; Hakikat arayışı, insanın, evrenin, doğanın ve toplumun muammasını çözme çabasının ifadesi. Yapı evrenin ve doğanın görünen yüzü, maddi olan, biçim olan yani elle tutulabilir, gözle görülebilir yanı. Oysa anlam ele avuca sığmayan, yalnızca zihin ve yürekle duyulabilen, kavranabilen ve yitirilmeye karşı direnen.
Şahit olduğumuz zamanın, yirmi birinci yüzyılın anlam ve yapısallıklar bütünlüğü olarak tanımını ve bu çağ gerçeği içerisinde kendi toplumsal hakikatimizi, anlamımızı aradığımız ve aradıkça yarattığımız, yarattıkça anladığımızdır hakikat. Geçmiş tüm yüzyılların toplamıyken bu yüzyıl ve her bir sureti geleneğin izlerini taşıyorken, tüm zamanların yapısallıkları ve anlamını kavrayabilecek bir zihniyet ve yürek gücünün gerekliliğini dayatıyor zaman. O ilk zamanlardan bu yana evrenin ve ona dair olan her şeyin, ona dair olandan biri olan toplumun oluşum gerçeğine bakmayı ve görmeyi gerekli kılıyor. Bakmadan ve görmeden tarihe, varılamıyor çağın hakikatine. Ve bu çağ, bu yaşanan son yüzyıllar hiçbir zamanın şahitlik etmediği düzeyde insanın ve toplumun düşüşüne şahitlik ediyor, hakikat algısını parçalıyor, insanı körleştiriyor, hayatı çölleştiriyor. İnsanın varoluşunun temel koşulu ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. İnsanı insan yapan temel değerlere saldırıyor bu çağın hâkim sistemi, adına kapitalizm denilen kuşatma… Nice kuşatmalara tanık tarihin geçmiş tüm çağları, her çağın kendi ikilemleri karşıtlıkları, çatışmaları, kendine has üslubuyla iktidarı ve iktidar karşıtlar var. Karanlıkları ve aydınlıkları…
Geçmişten bugüne iktidar karşısında insanlığın toplum olarak kalmakta ısrarın adıdır direniş, geçmişten geleceğe uzanan tün çırpınışlar bunun içindir. Ve toplumsallıkta ısrar oluyor insan olmanın adı. Tıpkı dün olduğu gibi bugün de Ortadoğu'nun kalbinde tüm arayışların yüzü hakikate dönüyor. Çıkmasa da tüm yollar hakikate, hakikat oluyor yolun besmelesi. Anlam böyle yapısallaşıyor Ortadoğu’da, anlam hakikatleşiyor. Ve takvimler M.S. 21. yy’ı gösterirken bu somut gerçeği arıyoruz. Ortadoğu’nun manzarası, somut gerçekliği ve bu gerçeklik içerisinde varlık yokluk ikileminde sıkışmış bir halk olarak Kürtleri arıyoruz. Bugüne bakıyoruz, sonuca ve geçmişte alıyoruz soluğu… Geçmişte alıyoruz soluğu çünkü öylesine kirli ki bu günün atmosferi, zehirli gazlar, delinen ozon ve zararlı ışınlardan mürekkep sisli, tozlu bir siyasi iklim… Can çekişen bir insanlık, hayatı çölleştirecek, çoraklaştıracak denli gürültülü bir kalabalık… Ve gözleri kör edecek denli ışıklandırılmış karanlık şehirler… At izinin it izine karıştığını, algıların çarpıklaştığını, yolun yolsuzlaştığını vazediyor zaman. Mahşeri bir kalabalık, bir gün çıkıp geleceğine inanmak istediği mehdinin yolunu gözlüyor.
Ortadoğu kaybettiği yolunu gösterecek rehberini arıyor. Tahrir’in göğünde yankılanıyor hakikat… Kürdistan’ın yükseltileri muştuluyor kıyamet gününün görkemini, hesap gününün yakın olduğunu vazediyor zaman. Kavram ve kurumlarıyla bir kaosun beşiğinde sallanıyor düzen, Richter ölçeğinin saptayamayacağı denli bir şiddetle sarsılıyor her bir zerresi temelinden. Ve ışıklandırıldıkça spotların, lambaların kalabalığında, daha bir karanlığa gömülüyor hâkim sistem. Bir şeyleri aydınlatmanın, görünür kılmanın tüm araçları, yapıları tersinden yanılsamalı bir düzlemi yaratmanın araçlarına dönüşerek anlam yitimine uğruyor bu çağda. Tarihin hiçbir döneminde bu denli yapay ışıklarla göz kamaştırmadı tek bir düzen ve bu denli görünür kılarken kendisini ışık oyunlarıyla, aslında yeni bir saklanma biçimidir, bir yanılsamadır özünde yarattığı.
Hayatın kısacık bir kesiti, dehşet-i manzarasına rağmen zamanın, insanı arayan, hakikatin peşine düşen ruhuyla soluklanıyoruz. Ortadoğu’yu kendisi yapan tarihi değerleri, bizi biz yapan yapıları, anlamları geçmişin tozlu raflarından kendi zamanımızın ufkuna taşıyoruz. Bu zamanın ufkunda insanı oluşturan, var kılan sebepleri ve günümüzdeki haliyle uçurumun kenarında yankılanan sesine kulak verip, dinlemeye, anlamaya, hikâyemizin parçalarını birleştirerek bütüne varmaya çalışıyoruz. Ve dokundukça, baktıkça, gördükçe, anladıkça büyüyor anlam ve hakikatleşiyor zaman…
Tıpkı kadim bir yapının dehlizlerinde gizli zenginlikleri arar gibi, çoğu zaman karanlıkta ve bazen de bir çıranın aydınlığında soluyoruz tarihin nemli ve uzak gizemlerini. Ve derinlere indikçe büyüyor anlam, gözün ferini söndürecek denli yapay ışıklarından uzaklaştıkça bu çağın, tüm renkleriyle, kokusuyla, capcanlı varlığının ışıltısıyla aydınlanıyor gözlerimiz. Anlamın derinliklerde gizli olduğunu vazediyor zaman… Gözün gördüğünün ötesinde, cismin ötesinde olduğunu…
SİYA DERSİM
YORUM GÖNDER