DEMOKRATİK MODERNİTE EKSENİNDE İDEOLOJİK YERELLEŞME (3)
Yazının bu bölümünde İdeolojik Yerelleşme ve Demokratik Modernite kavramlarına değineceğiz. İlk olarak 2005 yılında Bedreddini Hareket tarafından yayınlanan politik bildirgeyle literatüre kazandırılan ideolojik yerelleşme kavramı, Marksizm’in ideolojik ayağının içinde bulunduğu coğrafyanın tarihsel devrimci dinamikleri ve üretim ilişkilerinin özgünlüğüne dayanarak üretilmesini esas almaktadır. Şeyh Bedreddin’in devrimci bir ideolojinin ancak ‘’insanlara bilmedikleri şeyleri bildikleri kavramlarla anlatmayı’’ esas almak suretiyle taban bulabileceği saptamasından hareketle Bedreddini Hareket, Marksizmi, felsefe, politika/ideoloji ve bilimden oluşan özgün ve dinamik bir yapı olarak tanımlar. İdeoloji, zamana ve mekâna bağlı düşünsel bir üretimdir. Ortaya çıktığı coğrafyanın tarihsel ve kültürel öğelerini de içinde taşıyan, nesnesi ise somut gerçekler olan bir çerçeveye sahiptir. Bilim ise, zamana ve mekâna bağlı olmayan nesnesi soyut gerçeklik olan özgül bir alandır. Bu konuyu bir örnekle açıklayacak olursak; 19. yüzyılın Avrupa’sının konjonktürel gerçeklerini göz önünde bulundurarak hazırlanan Komünist Manifesto’yu, ideolojik ve politik bir metin, 19. yüzyıl kapitalizmi ile 21. yüzyıl kapitalizminin işleyişini net olarak ortaya koyan Kapital’i, Marksizm’in bilim ayağını Tarihsel ve Diyalektik Materyalizmi de felsefesini oluşturan bilimsel bir çalışma olarak ortaya koyabiliriz. Marksizm’ de, bilim ve ideoloji zincirin halkaları gibidir. Teori, evrensel, tamamlanmamış, bütünsel ve determinist bir norm, ideoloji ise yerel, tarihi, tikel ve tamamlanmış bir norm taşır. Bundan dolayı Marksizm’in ideolojik ayağı içinde bulunduğu toplumun yerel ilerici devrimci demokratik değerlerinden beslenir.
Burada Marksizm, aydınlanmacı düşüncenin içinde doğmuş olsa da, kendine has felsefi ve bilimsel materyalizmini oluşturmak suretiyle aydınlanmacılıktan koptuğu saptamasından hareketle ideolojik yerelleşmenin Türkiye düzleminde 2005 yılından bu tarafa hangi düzlemde edindiğine ve edinilmesi gerektiğine dair somut gerçeklere göz atmamız gerektiğini düşünüyorum. Nitekim 2005 yılının konjonktürüyle 2021 yılının konjonktürel ve sosyolojik farklılıklarını görüp yeniyi üretebilmek için dinamik ve anti statik üretim yapmak her devrimcinin görevidir. Türkiye toplumunun çoğunluğunun Türk ve Sünni bir etnik ve mezhepsel aidiyete sahip olduğundan hareketle, egemen dini kültürün Sünnilik etrafında şekillenen, devlet, statüko ve düzenleşen bütünleşen, felsefik olarak da tutucu, anakronik ve dogmatik yanlarının olduğunu saptamamız gerekir. Bu saptamayla beraber demokratik modernite eksenli ideolojik yerelleşmeye referans alabileceğimiz tarihsel devrimci dinamiklerin Sünni toplumun kolektif bilinçaltında ‘’öteki ve zındık’’ kategorisinde yer aldığını da bilmek gerekir. Bundan dolayı ki sosyalist hareketin, din tandanslı yerel devrimci dinamiklere dayanıp sosyolojiyi gözeterek kitleselleşebilme adımları zor, çetrefilli ve karmaşıktır. Şöyle ki Türkiye’de Antikapitalist Müslümanlar başta olmak üzere Devrimci İslam, Sosyalist İslam ve Sol İslam anlayışını benimseyen hareketlerin çıkışlarından bugüne kadar Sünni kesim üzerinde yeteri kadar devindirici bir etkisi olmamıştır. Bunun birçok farklı sebebi olmakla beraber, başından beri devletli din olan Sünni Saltanat İdeolojisi’nde, ideolojik, teopolitik ve felsefi olarak ilerici ve demokrat bir bağlama oturabilecek ve kopuş yaptırabilecek referanslarının olmaması temel sorundur. Bu soruna neşter vurmak için aynı zamanda teolojik eksenli bir dini aydınlanma yapmaya da çalışan bu hareketler, Sünniliğin tarihsel ve teolojik durağan iç dinamiklerinden kaynaklı olarak duvara toslamakta ve ötekileştirilmektedir. Hem dini aydınlanma yapıp hem de bu kitlelere ulaşmaya çalışmak sonunda ödül ve ceza durumunun olduğu, değişmez kurallar bütününün yer aldığı ve içtihat kapısının kapatıldığı bir anlayış için havanda su dövmekten başka bir işe yaramamaktır. Bu hareketlerin ortaya çıkışı ve yapmak istedikleri samimi ve değerli olmakla beraber eksik kalmaktadır.
Şöyle ki Antikapitalist Müslümanlar’ın Yeryüzü Sofrası etkinlikleri başta olmak üzere, söyleşi, konferans vb. çalışmalarıyla doktrini çoğunlukla orta sınıfın egemen olduğu seküler muhitlerde revaç görmüş, Türk, Sünni ve muhafazakar emekçi kitlelerin yaşadığı muhitlerde yeterli karşılığı bulamamıştır. AKM’nin kendisine referans aldığı din tandanslı ihtilal hareketlerinin ve düşünürlerinin neredeyse tamamına yakını da Şii tandanslıdır. Bu da hareketin varmak istediği ve etkilemek istediği yer ile kendini temellendirdiği dinamikler arasında çelişki doğurmaktadır. Ayrıca AKM vb. platformlar Kapitalizme tam karşıt bilimsel bir ekonomi politik doktrin geliştirememişlerdir. Kapitalizmle mücadele ‘’Mülk Allah’ındır’’ tandanslı kolektif mülkiyetçi neo İslamcı anlayışla değil, Marksizmle yürütülmelidir. Bu tarz kolektif mülkiyetçi neo İslamcı anlayış, nihayetinde Marksizm’de buluşması gereken bir yoldan başkası olmaması gerekir. Bu tarz İslamcılar sadece Kur’an okuyan Komünist arayacaklarına aynı zamanda da Das Kapital okuyan İslamcı aramaları gerekmektedir. Tüm bunlara rağmen Antikapitalist Müslümanlar’ın teorik ve pratik düzeyde felsefi ve teolojik birikimlerinin ve açılımlarının önemli olduğunu ve bunların Marksizm’in potası içerisinde yoğrulması gerektiğini gözden kaçırmamak gerekir.
Peki ideolojik yerelleşme bu durumun neresinde durmaktadır dersek, şu çıkarımı yapmakta fayda olduğunu düşünüyorum. Ortadoğu’da dini aidiyet birçok aidiyetten önce gelir ve üst yapının bütününü şekillendirir. Bu şekillendirişin temelinde de sınıfsal çıkarların olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Nitekim açlığın ve yoksulluğun yıkamayacağı hiçbir din tandanslı iktidar yoktur. Evet, din bu tarz iktidarların ömrünü uzatabilir ancak nihayetinde yıkılmasını engelleyemez. Bununla beraber Milli Görüş başta olmak üzere AKP iktidarının din üzerinde açtığı tahribatın halk üzerindeki psiko-sosyal boyutlarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Bu tahribatla beraber kurumsal din çöküşe geçmiş, aydınlanmanın tanımladığı ve bana göre de doğru olan şekliyle din ‘’Tanrı ile kul arasındaki’’ bağlama indirgenmeye başlanmıştır. Dini bir bütün olarak politikleştirilip bunun üzerinden bir muhalefet dili inşa etmek Marksizm değil, İslamcılıktır. Bu konuyu bir çıkarımla bağlamak gerekirse, Türkiye Devrimci Hareketi’nin kitleselleşebilmesinin önündeki engelin temelde din faktörünü göz ardı etmekten kaynaklanmadığını belirtmemiz gerekir. Kitleselleşebilmenin önündeki engellerden bazılarına bakacak olursak bunları iki sosyal kesim üzerinden tanımlayabiliriz: Asi Türkmen Geleneği ve cumhuriyetle uyum sağlayamayan Osmanlı dinsel geleneği. Asi Türkmen Geleneği'nde muazzam bir ilkel komünal devrimci damar vardır. Özellikle Toroslar'da yaşayan ve geç uluslaşan yoksul Türkmen ve Yörük zümreler devrime yatkındırlar. Bu damar, Türkiye'de sosyalist solun değerlendirmesi gereken önemli bir damardı. Ancak bu damar, MHP tarafından düzenle birleştirilerek asimile edildi. Keza aynı şekilde Osmanlı dinsel geleneğinden gelen ve cumhuriyetin kuruluşundaki paradigmadan kaynaklı kısmen muhalifleşen dini zümreler, sınıfsal bağlamda ele alınıp sosyalist sol tarafından değerlendirebilirdi ki bu alanı da Milli Görüş düzen içinde tutmuştur. Tüm bunların yanında sosyalist hareketin, emperyalizm tarafından büyük bir kıyıma uğratılıp pasifize edilmeye çalışılması da bu sebeplerin en önemlilerindendir.
Bu bağlamıyla ideolojik yerelleşmeyi, Marksizm’in ideolojik ayağının Anadolu topraklarının üretim ilişkileri ve kültürel yapısı ve aydınlanması özgünlüğünde ve din tandanslı antikomünist propagandanın lanse ettiği ‘’Komünizm dinsizliktir.’’ bağlamının aşılmasında da yeniden üretmek gerekir. Bu üretimi yaparken de devrimci laiklik anlayışını terk etmeden ve laikliği ‘’başörtülüler gerici, başı açıklar ilerici’’ ile ‘’laik olan her şey ilerici, dinsel olan her şey gerici’’ şeklindeki laikçilik kıskacından çıkarıp Marksist bir bağlamda edinmek önem taşımakla beraber, Devrimci İslam söylemini de kurumsallaştırmaya çalışmadan, ideolojik yerelleşmenin bütününün değil; sacayaklarından sadece birisi olduğunu göz önünde bulundurmak gereklidir. Partilerin olmadığı dönemde, sınıf mücadelesinin senkretik din/mezhep bayrağı altında yürüdüğü bir gerçektir. Modern dünyada bu gerçekliği bilimsel sosyalizm almıştır. Muhafazakâr seçmenden oy almak için muhafazakârlaşmak ya da İslamcılaşmak AKP zihniyetini devralmak demektir. Geniş Müslüman emekçi kitlelerin düzenle çelişkisini derinleştirmek ve bunu sosyalist mücadelede politikleştirmek için din olgusuna reddedici yaklaşmamak başka İslamcılığı ya da din tandanslı siyaseti parti programı ve stratejisi yapmak başkadır. Bu konuda idealizme kayan her yaklaşım karşı devrimci tarzda örgütlenmedir. Bizim "Mülk Allah'ındır" temelli kolektif mülkiyetçi Neo- İslamcılığa değil, Marksizm’e ihtiyacımız vardır.
Aynı zamanda tüm eksikliklerine rağmen Cumhuriyet’in kazanımlarını da ‘’Burjuva aydınlanmacılık, burjuva devrimi’’ gibi sekter bir bağlama mahkûm etmeden, politik olarak ileri ve ittifakçı bağlamıyla ele alıp devrimsel sıçramanın öncülü olan evrimsel ilerleme bağlamında değerlendirmek gerekir. Tüm bunlarla beraber jakobenizmin de devrimci geleneğimiz içerisinde önemli bir yer ettiğini, Anadolu Jakobenliği'nin Batı’dan farklı olduğunu belirterek sahiplenmek gerektiğini düşünüyorum. Kapitalist Modernite’ nin tüm norm dezenformasyonuna ve reddediciliğine rağmen kolektifin yarattığı devrimci değerleri ve etiği yozlaşmaya karşı sahiplenmeli, demokratik moderniteyi inşa etmeli, devrimci geleneği, Anadolu’yu ve Anadolu halklarının bir ‘’karanlıklar çağı ve gerici’’ olarak görmemeli, liberal safsataların bireysel özgürlüklerine ram olup emek ve sermaye çelişkisini kimlik mücadelelerinin arka planına atmamalı, batının aydınlanma birikiminin ilerici yanlarını da alıp bu toprakların özgünlüğünde yoğurmalı ama bu yoğurmayı yaparken de kendi özgürlük ekmeğimizi bagete benzetmeye çalışmamalıyız. ‘’Zaten istesek de benzemez. Bizimki kavruk, esmer buğdaydan olur.’’ Marksizm de ısrar etmek ve yeni taktiksel hamleler geliştirmek için tartışmalar yürütmek her devrimcinin görevi olarak önümüzde durmaktadır.
EMRE ERGÜL
YORUM GÖNDER