İNTİKAM ZAMANI
Giderek havaların soğuduğu bir sonbahar akşamında, dinmek bilmeyen yağmurlu bir gecede, naylon çadırın altında yakılmış ateşin kül tutmuş korlarında, çayın demlenmesini bekliyorduk. Sabırsızca bekleyiş devam ederken hemen yanı başımızda göreve gitmek için hazırlık yapan arkadaşlar katırların semerlerini bağlıyorlardı. Korların önünde oturmuş onları gözetleyen takım komutanı Latif arkadaş oradan müdahale ederek, heval yanlış bağlıyorsunuz diyordu, ipi katırın göbeğinin ortasından geçirin yara olmasın, kuyruğunun altına sıkışmış ipi de aşağıya indirin ki kuyruğunu kesmesin diye uyarıyordu. Zavallı hayvanların ağzı var dili yok ki, dikkat etmek lazım diyordu.
Bu zifiri karanlıkta ceviz ağaçlarıyla kaplı Erbiş köyünden geçmek bir hayli zor olacaktı. Demlenen çayı vakit kaybetmeksizin içen grup yola çıkmaya hazırdı. Erbiş köyünü hemen arkasında bir erzak deposundan erzak almaya gidilecekti. 1993’te düşman tarafından yakılan bu köy hemen Ertuş karakolunun yanı başında, Ertuş kalesi tepesinin denetiminde olduğundan görüntü vermemek için gece gitmek zorundaydık. Köyün orta yerinde ince uzun bir patikadan ilerlerken, ıslandığından dolayı sabun gibi kayganlaşmış taşlara basmak hayli zor ve tehlikeli oluyordu. Köyün içine doğru ilerledikçe sıklaşan ve yükselen kocaman ceviz ağaçlarından yol görünmez oluyor, adım atmak nerdeyse artık imkansız hale geliyordu. Düşe kalka yürüyen arkadaşların silahlarının taşa değmesiyle çıkan ses zavallı hayvanları tedirgin ediyor, zapt edilmeleri hayli zorlaşıyordu.
Grubun arkasında yürüyen Deniz arkadaşın ayağı kayıp düşmesiyle beraber orta yerlerde yürüyen Reşit arkadaş gülerek biri daha balık yakaladı, heval küçük mü, büyük mü yakaladın derken, ayağının kaymasıyla kendini yerde buldu. Ayağa kalkan Deniz arkadaş kalktığı gibi kahkahayı bastı, heval Reşit büyük yakaladım da, sen ne yakaladın bakalım dedi. Her iki eli cebinde olan Reşit arkadaşın düşüşü bayağı onu incitmiş, ellerini cebinde çıkarmakta zorlandığını gören Ali arkadaş imdadına yetişti. Kalk Reşit arkadaş kalk, boşuna dememişler gülme komşuna gelir başına dedi. Reşit arkadaş, benimki sanki balık değil de başka bir şeydi, galiba katır pisliğinin üstüne düştüm, benden acayip kokular gelmeye başladı diyerek afalanıyordu.
Köyün orta yerinde başlayan şiddetli yağış göz açtırmıyor, artık yol tamamen kaybolmuş karanlıklara gömülmüş yürünecek halde değildi. Nereye gideceğimizi bilmediğimiz bir esnada, hemen grubun öncüsü olan Özgür arkadaş inisiyatifi eline alarak, herkes sıraya geçsin ve birbirinizin yeleğinin köşesinden tutun dedi. Herkes sıraya geçerek birbirinin yeleğinin ucundan tutarak tek sıra halinde Özgür arkadaşın yeleğinden tutunarak yol yürünmeye çalışılsa da nafile, yürünecek gibi değildi. Çünkü Özgür arkadaşta önünü göremiyordu ki yürüsün.
Bu gidişle sabaha kadar köyün içinde dolanıp duracağımızı anlayan Özgür arkadaş ilk fırsata bir katırı kuyruğundan kıs kıvrak yakaladı, uysal sakin olan katır hiç tepki vermeden yoluna devam etti. Katırların sezgileri ve görme yetenekleri güçlü olmakla beraber yolu koklayarak da gidebilen hayvanlar olduğundan dolayı, karanlıkta hiç zorlanmadan yol yürüyebildiklerinden rahatça köyden çıkabildik. Bir arkadaş ‘inisiyatif zere’ dedi, nerden akıl etin be heval, ya hayatta bir katırın kuyruğundan tutup bu köyden çıkacağım aklıma gelmezdi. Ne iyi akıl etinde böyle düşündün, yoksa sabaha kadar kendi etrafımızda dönüp dururduk diyerek, Özgür arkadaşı övüyordu.
Özgür arkadaş hiç bozuntuya vermeden yoluna devam etti ve arada bir ellerini avuçlayıp nefesiyle ısıtmaya çalışıyordu. Belli ki elleri baya üşümüştü. Elleri sakat soğuktan çabuk etkileniyordu. Sakin sesiz genç bir arkadaştı, pratik zekası oldukça iyiydi ve her şeye karşı bir çözümü vardı. Manga komutan yardımcılığını yapıyor, cesaretli ve gözü kara bir kişiliğe sahipti. Kısa zamanda bölükte herkesin sevgisini kazanmıştı.
Giderek karanlık olan bölgeden biraz daha aydınlık yere geçiyorduk. Çukurca Ertuş arasındaki ana caddeye vardığımızda yol beyaz bir çizgi gibi görünüyordu, artık katırların kuyruğunu da bırakma zamanı gelmişti. Zaten çok geçmeden erzak deposu üssüne varmıştık. Özgür arkadaş hemen deponun ağzını açarak, gerekli olan bütün erzakları bir çırpıda dışarıya çıkarmıştı, Reşit arkadaş acele edin yağmur fena yağıyor, erzaklar ıslanmadan yükleri hazırlayın, üstüne de yağmurluk atın diyordu. Reşit arkadaş katırların üstüne atılan yükleri bağlamakta ustaydı. Herkes bunu yapamazdı. Yükü dengede tutup iyicene bağlamak lazımdı, aksi takdirde yolda karanlık bir bölgede düşerse bizi epey uğraştıracaktı. El birliğiyle kısa zamanda yükler hazırlandı, ıslanmasın diye üzerine çadırlar atıldı, iple sıkıca bağlandı. Herkes bir katırın peşine vererek yola koyuldu.
DENİZ ÖZGÜR
pajk.org
YORUM GÖNDER