DEMOKRATİK MODERNİTEYİ YENİDEN İNŞA GÖREVLERİ -2.BÖLÜM
Yeniden inşa her şeyden önce niceliksel çoklukları niteliksel bir güce kavuşturmayı hedeflemelidir
Birim derken, sistem karşıtı olduğunu az veya çok bilip yaşayan tüm toplulukları, bireyleri, hareketleri kastediyorum. Toplumsal doğanının ezici çoğunluğunu teşkil eden bu varoluşlar ne yazık ki sayılarının çok çok gerisinde niteliksel birer güç halinde bulunmaktalar. Yeniden inşa her şeyden önce niceliksel çoklukları niteliksel bir güce kavuşturmayı hedeflemelidir. Küresel çaptaki ticari, sınai, finansal, ideolojik, iktidarsal ve ulus-devletsel tekel şebekelerinin ne kadar kapsamlı ve iç içe olduklarını, hedeflerine karşı da nasıl şaşırtıcı ve yok edici davrandıklarını bir an için unutmazsak, en azından aralarındaki muazzam dengesizliği gidermek açısından, demokratik modernite birimlerinin yeniden inşa edilerek çokluklarıyla orantılı bir güce kavuşmalarının çok açık ve ertelenemez görev olduğunu görürüz. Bu görevleri üç ana başlık halinde ortaya koymak mümkündür. Üçü de birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı olan bu görevler entelektüel, ahlaki ve politik boyuttadır. Fakat aralarındaki sıkı ve karşılıklı bağlantı, kurumsal olarak kesin bağımsız olmaları gereğini ortadan kaldırmıyor. Tersine, her alan kurum olarak tarihte de, günümüzde de, gelecekte de bağımsızlığını korumak durumundadır. Aksi halde işlevlerini hakkıyla yerine getiremezler. Tarihte oldukça iç içe geçen bu alanlarla ilgili kurumlaşma ve görevleri netleştirmek, nasıl işbirliği içinde bulunabileceklerini düzenlemek çözümlenmesi gereken hususlardır.
Entelektüalizm üniversitelerde kapana kısılmıştır
Tarihsel süreci bu açıdan bazı örnekler yoluyla açıklamak aydınlatıcı olacaktır. Kabile birimlerinde entelektüel, ahlaki ve politik görevler genellikle iç içe yerine getirilir. Ayrışma ve uzmanlaşma fazla gelişmemiştir. Aşiret konfederasyonları ağırlıklı olarak politik görevlerle ilişkilidir. Ahlaki gelenek yaşlıların tecrübesiyle temsil edilirken, aydınlanma, düşünme daha çok şamanlık, şeyhlik veya rahiplik kurumlarıyla temsil edilir. İbrahimi dinlerin ahlaki ve politik boyut da kazandıkları tarihin uzun dönemlerinde her üç görev biraz kurumlaşır. İslâm’da medrese daha çok entelektüel kurum rolünü oynarken, cami ahlaki kurum, saltanat ise politik kurum rolünü yerine getirir. Ancak her üçünün fazlasıyla iç içe olması yaratıcı gelişimlerini önlemiştir. En azından Hıristiyanlık ve Musevilikteki benzer kurumlar kadar gelişememiş olmaları bu gerçeklikle bağlantılıdır. Ekümeniklik veya ümmet konumu aralarındaki bağlantının egemen biçimi olup, bir nevi enternasyonalizmlerini temsil eder.
Greko-Romen uygarlığında entelektüalizm bağımsızlığını biraz da- ha kazanır. Felsefi ekoller daha çok entelektüel kurumlardır. Bağımsızlıkları hayli gelişkindir. Ahlâk tapınakta kurumlaşır. Önceleri meclis ve cumhuriyet senatosunda kurumlaşan politika, daha sonra gelişen imparatorlukla birlikte büyük darbe yemiştir. İmparatorluk bir bakıma politik kurumlaşmanın merkezi düzeyde inkarı demektir. Julius Sezar’a düzenlenen suikast bu gerçeklikle yakından bağlantılıdır.
Yakın çağ modernitesinde entelektüalizm üniversitede kapana kısılırken, ahlâk büyük darbe yer ve silinmeyle yüz yüze kalır. Pozitif hukukla ikame edilerek toplumdaki rolü tasfiye edilmeye çalışılır.
Politika kurum olarak tanrı ulus-devletin idari mekanizmalarına kurban edilmiştir
Parlamentarizm kılıfı altında alanı giderek daraltılan politika ise, ulus- devlet bürokrasisinin idaresi altında adeta işlemez duruma getirilir. Ahlak gibi o da rolünü gerçek anlamda oynayamaz olur. Demokratik modernite birimlerinde ise çeşitli ve karmaşık kurumsal gelişmeler yaşanır. Kardeşlik örgütleri bir bakıma her üç görevi de şahıslarında birleştirir. Ütopikler de benzer konumdadır. Entelektüel, ahlaki ve politik görevler esasen aynı kişi etrafında tarikat biçiminde işlevsellik kazanır ve yerine getirilir. Özellikle reel sosyalizm sürecinde Komünistler Ligi, I., II. ve III. Enternasyonal her üç alandaki kurumlaşmanın iç içe yaşandığı kuruluşlar durumundadır. Komünist Manifesto programları niteliğindedir. Bu kurumlar her üç görev alanında kapitalist modernitenin asimilasyonist eğilimini paylaşmışlardır. Politika kurum olarak tanrı ulus-devletin idari mekanizmalarına kurban edilirken, ahlâk aynı mekanizmanın vatandaşın tutsaklığını düzenleyen pozitif hukukuna kurban edilmiştir. Entelektüel görevler alanı ise ulus- devletin yeni tapınağı rolünü oynayan üniversitelerin entelektüel sermayedar ve hamallarına (bilgi taşıyıcı eşek) bırakılıp feda edilmiş veya inkâr ettirilmiştir.Tarihe ilişkin bu kısa hatırlatmalar bile, eğer toplum olarak tümüyle dağılmak istemiyorlarsa, demokratik modernite birimlerinin kendiliklerini karşı-ağlar biçiminde üç görevle yükümlü kılmaları gerektiğini açıkça ve bütün önemleriyle birlikte ortaya koymaktadır.
Görevleri işlemeden önce birim ve ağ konularına da kısaca değinmek aydınlatıcı olacaktır. Birimle tekel karşıtı her tür topluluk kastedilmektedir. Demokratik ulustan bir köy derneğine, uluslararası bir konfederasyondan mahalle şubesine kadar her topluluk bir birimdir. Kabileden kente, yerelden ulusala kadar her yönetim organı bir birimdir. İki kişilik, hatta tek kişilik birimler kadar milyarlarca insanı temsil eden birimler de söz konusu olabilir. Kavrama bu zenginlik içinde bakmak öğretici kılacaktır. Fakat burada önemli olan, tüm birimlerin birer ahlaki ve politik toplum olarak değerlendirilmesidir. Dolayısıyla her birimin entelektüel, ahlaki ve politik görevlerde paydaş olması ilkesel değerdedir. Birim olmak ahlaki ve politik toplum olmayı gerektirdiği gibi, ahlaki ve politik toplum olmak da entelektüel, ahlaki ve politik görevlere bağlılığı gerektirir. Ağ, şebeke olma hali ise, karşı kutbun örgütsel yapılanması ve yönetilmesiyle bağlantılıdır. Ayrıca içsel birliktelikler en iyi ağlar halinde örgütlendirilebilir. Katı merkeziyetçi, hiyerarşik emir-komuta örgütlenmesi ve yönetimi demokratik modernite birimlerinin örgütlenme ve yönetme ilkelerine tamamen terstir.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER