DÖRDÜNCÜ KELEBEK OLMAK
Zamana rağmen, zamanın oluşturucu gücüyle koyulur yola. Tarihin derinliğinde kutsa...
Yoldaşlık, yani yol arkadaşlığı! Aynı yolu paylaşanlar, aynı yolda yürüyenler! Neden ve nasılı sorulmaksızın; hangi ülke, hangi dil ve hangi kültürden geldiğine aldırış edilmez. Onlar acıları, sevinçleri, özlemleri ve amaçları bir olanlardır.
Onları bir arada tutan ise; görünmez, koparılması imkânsız bir bağ!
Kimisi, incinmesin diye yanı başındaki can, ilk o karşılar gelen tehlikeyi. Kimisi, aynı yolda olmanın coşkunluğuyla beraber yürüdüğü canın yüreğinde yanan ateşi bilir, iliklerinde hisseder paylaşımı. Kimisi de, sadece susar. Gülen gözlerde, umut dolu bakışlarda hedefler büyütür…
Yoldaşlık!
Bazen ay ışığı altında ince uzun, sonu nereye varacağı bilinmeyen patikalarda karşılaşırsın yoldaşla. Bir tebessüm, bir umut, yarına dair özlemler ve tekrardan görüşme umudu… Ayrılığı özlemle kutsamış, anlam derinliğini kendinde oluşturmuş olandır. Bundan belki de ‘görüşmeme’ ihtimali yoktur yoldaşın literatüründe…
Zamana rağmen, zamanın oluşturucu gücüyle koyulur yola. Tarihin derinliğinde kutsar yolu ve yolcusu olur yolun. Bundan işte zamanı tanır yoldaş ve zamandan önce yola koyulur. Bilir zaman durmaz. Durağan, bekleyen, birilerine göre olan değildir zaman. Gerisine düşerse zamanın, bir bilinmezliğin karanlık sokaklarında yok olacağını bilir. Yoldaş farkındadır bunun. Ve bu temelde zamanın gerisinde kalanların yolunu mücadele azmi ve kararlılığıyla aydınlatır. Alev topuna döndürür gülüşünü, aydınlatır yolunu yoldaşın…
Yoldaşlık!
‘Rüstem’ olmaktı. Rüstem’ce cellâda karşı durup, yüzüne tükürebilmekti ölümlerin.
Bir Koçer kızıdır bazen. ‘Çiçek’ olup, halkının özgürlük arayışında tanrıça olur, güneşin yanında yerini alır.
Bazen ‘Xebat’ olur. Emek olur, tüm insanlığa emeğin kutsallığında yarınlara nasıl yürünülmesi gerektiğini öğretir.
Yüreğin, beynin, kalemin ve kleşin bir aradalığını kendisinde somutlaştıran ‘Alişer’ olur.
Bazen de ‘Rozerin’ olmaktı. Durmayı, beklemeyi ihanet saymak ve zamana değeri doğrultusunda yaklaşmaktır.
Yoldaşlık!
‘Nazlıcan’ olmaktı. Karanlıkları bakışlarıyla aydınlığa kavuşturmaktı.
‘Amara’ gibi, gülüşüyle yaşam coşkunluğunu bu topraklara serpiştirmekti.
Bazen ‘Eşref’ gibi bedenini siper etmektir.
‘Roj’ gibi doğmaktır şafaklara…
Bazen ‘Erdal’ olur. Rüzgârları da alıp arkasına, dağların doruklarında şiirler dizilir dolunaya.
‘Dicle’ gibi bir zılgıt savurmaktır gökyüzüne. Tüm köhnemişliklere, çürümüşlüklere, tükenişlere karşı kendin olmayı başarmaktır…
Öğrenmek ve öğretmekti yoldaşlık. Dört kelebek misali…
Ve öğrenmek için yoldaşlığı, dördüncü kelebek olmak gerek bazen. Yoldaşlığın ‘aydınlatıcılığını’, ‘sıcaklığını’, ‘yakıcılığını’ ve belki de henüz çözülemeyen gizini anlama kavuşturmak için…
MUNZUR CİHAN ÇİYA
YORUM GÖNDER