APOCU MİLİTAN KİŞİLİK CİLT II (45.BÖLÜM)
İNSANLIK ADINA YAPILABİLECEK EN DEĞERLİ ÇALIŞMA ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜDÜR
İsmail Beşikçi‟ye “istediğin nedir?” diye sormuşlar, “Dağlarda bir özgür gerilla yürüyüşü” cevabını vermiş. Düzeni en iyi tahlil eden birisi bunu söylerken, sizin hem de en şanslı alanlardaki özgürlük yürüyüşünüz yaşamda en fazla istenilecek bir özlemin ifadesine pek benzemiyor. Bunun çözümlemesini yapmanız gerekir. Bana göre de bu dünyada istenebilecek en değerli yaşam talebi, özellikle de Kürdistan‟da, gerillanın özgürlük yürüyüşüdür. Fakat siz bunu tanınmaz hale getirdiniz. Özgürlük yürüyüşünün moral düzeyinden tutalım zafer tutkusuna, amaç zenginliğinden tutalım insanı çok yönlü güçlendiren bütün tarzlarına kendinizi dayatma tarzınızın esef verici yönlerinin olduğu çok açıktır. Hiç kimse size, hazırlıksız olarak bu özgürlük yürüyüşüne katılın demedi. Kimse size saflarımıza gelin de demedi, gidin de demiyor. Burada ısrarla bir gerçeği dile getirmeye çalışıyorum: Bizim çalışmalarımızın amaç, inanç, tutku, bilinç, anlayış gücü üstündür, bununla birlikte sürekli olarak gündemde tutulur ve öyle yaşanılır. Bir de sizin katılım tarzınıza bakıyorum, toplumda iflas etmiş olarak gelmişsiniz, amaç büyüklüğünüz, tarz zenginliğiniz, başarı tutkularınız yok, çok bencil ve bireycisiniz. Adeta canınızdan bezmiş gibisiniz, kendinizi zorbela ya ölüme terk ediyor ya da düzenin içindekinden bile daha düşük bir yaşamla kendinizi sınırlandırıyorsunuz. Bunlar vahim yaklaşımlardır ve anlam vermek de son derece güçtür.
Benim de yürüyüşüm bir gerilla yürüyüşüdür ve daha çok da bu yürüyüşün en görkemli biçimlenişini gerçekleştirmek için büyük hazırlık yapıyoruz. Buna rağmen bu kadar tutkulu bir biçimde bu işin peşindeyiz. Hepinize bu özgürlük yürüyüşüne katılma gücü veriyoruz. İdeolojik, örgütsel, pratik olarak tüm imkanları size sunduğumuz halde, halen bu işin içindeyiz ve büyük bir tutkuyla devam ediyoruz. İddia ve başarı tarzına gittikçe daha fazla yaklaştığımız halde, içinizden bazılarının en azından yürüyüşe verdiği anlama, yürüyüşü düşürdüğü sonuca bakın. İlk etapta çözmeniz gereken husus budur. Giderken veya gelirken, başlarken veya bitirirken bir şeyi derinliğine anlamak gerekir. Bizim iddiamız ve ispatımız da odur ki, yalnız savaş gerçekliğimizde ve kurtuluş amaçlarımızla bağlantılı olarak değil, uluslararası gerçeklikte bile herkesin gıptayla yaptığı böyle bir değerlendirmesi var: Özgürlük kanatlanışı içindeyiz. Biz, büyüklüğümüzü ve gücümüzü buradan alıyoruz. Ama çoğunuzun durumuna bakıyorum, bu büyük özgürlük yürüyüşünü bambaşka anlamlara, tarzlara ve tutkulara büründürmüş, öyle gidiyorlar. Bunu nasıl izah edeceksiniz? Kim size, “özgürlük yürüyüşü böyle olur” dedi? Kendinizi kandırmışsınız, kandırılıyorsunuz ve kandırıyorsunuz. İddiamız ve ispatımız var, bu ülkede, bu halk ve insanlık adına yapılabilecek en değerli çalışma ve savaşım özgürlük yürüyüşüdür. Bana, “şu devleti al senin olsun” deseler, bir gün bile o devletin başında kalmam.
Ancak “bu özgürlük yürüyüşü uğruna büyük çalış” denildiğinde, kendimi en büyük tutkuyla iş yapmaya hazır hissediyorum. Buna rağmen halen içimizden bazıları dumura uğramış, kırılgan, dökülgen, adeta lime lime olmuş bir halde küçük şeylere rahatlıkla tenezzül ediyor, karmakarışık bir ruh haliyle utanmadan adeta işleri sabote etmenin ve boşa çıkarmanın tavırlarını sergiliyor. Bu yapılanların tümü düşmanın bize biçtiği sonuca cevap olmadır, onun yankı bulmasıdır. Tam bir yaşam belası haline gelmiş veya getirilmişsiniz. Bunlar doğru değil. Sizler yaşamak istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Nasıl yaşamalı sorusunu kendinize soruyor musunuz, sormuyor musunuz? Nasıl yaşamalı konusunda belli cevaplar veriliyor, bunu aldınız mı, almadınız mı? Hiç olmazsa bu konuda biraz netleşin. Kimse size ricayla, gelin bizim şu işimizi yapın demiyor. Özgürlük yürüyüşçülüğünün anlamı çok net ve belirgindir. Biz küçük bir grupla işe başladığımızda bile kanatlanmış gibiydik ve başarı umudunun, başarı imkanının iğne ucu kadar bile bir belirtisi yoktu. Ancak o kişilikleri halen arıyoruz. Size ne oluyor? Biz bu oyunu bozmak istiyoruz. İçimizdeki yozlaşmanın giderek düşmana ne kadar dayandığını ve iç gericiliğin bitirici, metelik etmez, bitmiş tükenmiş yaşamla bağlantısını nedenleriyle birlikte ortaya koymaya çalışıyoruz. Sizin bu kişilikleriniz nedensiz oluşmamıştır. Sizler bu yürüyüşe, özgürlükleri kazanabiliriz biçiminde bir yanıt değilsiniz ve zaten oynanan oyunun özünde de “bu işler böyle yürümez” mantığı vardır.
Düşmanın son olarak genelde sola, halka ve özelde bize biçtiği plana baktığımızda, bizim içimizde objektif olarak bazılarının verdiği yanıt, “biz yaşamın en basit, amaçsız, serserice, düşkünce ve özgürlük arz etmeyen her şeyine de razıyız. Bu partiyi de bir bela gibi görüyoruz” biçiminde oluyor. Sizde tipik bir küçük burjuvanın veya küçük burjuvazinin sınıfsal zemininin, karşı devrimin veya özel savaşın yönelimlerine karşı kendiliğinden -aslında çok bilinçli de değil- “bu beladan kurtulalım” gibi bir havası, bir çabası var. Hele buna son olarak önderlik etmek isteyen kişilik ve çizgi uğruna yürütülen çabalara baktığımızda, insan bunu büyük bir öfkeyle karşılamaktan kendini alıkoyamıyor. “Partiyle olmuyor, gerillayla olmuyor” diyor. Peki, ne ile olacak? Halkımızın milyonlarcasının büyük emeğiyle, bu kadar şehidin kanıyla, acı ve işkencelerle yoğrulmuş yaşamlarla belli bir birikim sağlamışız. Sonuna kadar ona göz koyuyor, onu ele geçirmek ve onunla oynamak istiyor. Hırsız, partinin, gerillanın bir ölçüsüne, kuralına ve kişiliğine var mısın diye sorsak, “hayır, sonuna kadar bozarım, bastırırım, altüst ederim” diye cevap veriyorsunuz. Peki sen kimsin, o zaman tüm bunları ne adına yapıyorsun? Sorgulamanın özü bu ve bu sorgulamayı hepinizin yapması gerekir. Devrimcilerin karargahında, devrimcilerin savaşımında zorakilik yoktur. Her zaman büyük gönüllülük, büyük düşünce yoğunluğu, büyük irade keskinliği esastır ve öyle olanlar gelir, öyle olanlarla yol alınır. Yıllardır bizi uğraştıran şeyler dayatılıyor.
Bütün o geri toplumsal yaşamın sığlığının ve düzenin bütün o pisliklerinin yatağı haline gelmişler. Çok bireysel, küçücük arzularına bir yanıt bulamayınca, kocaman bir partinin binasıyla bile; köşesinden, temelinden oynuyorlar. Derdin nedir diye sorduğumuzda ise, “kendime göre bir şeyler yapmak istiyorum” diyorlar. Buranın yirmi beş yıldır bir ideolojik planı, siyasi planı, örgüt planı var. Bina bu temelde yükseltiliyor. Onlar ise, “bina içinde bina yapmak istiyorum, binanın bir köşesini yıkmak istiyorum” diyorlar. Nedir bu yaptığınız, kim size bunun özgürlüğünü vermiş? Bu yaptığınız yavuz hırsız misali değil midir? Yanıt verin diyorum. Kendinizi, çevrenizi sorgulayın, biraz saygılı olun. Ben hırsızı yakalamışım, tutmuşum, hala kendi emeklerinizin hesabını bile soramıyorsunuz. Sadece “beni bastırdı” bilmem “bana ne yaptı” diyorsunuz. Eğer böyleyseniz yanımızda ne geziyorsunuz? İnsanda biraz haysiyet olur. Özgürlük savaşçılarının yakınması olur mu? Özgürlük savaşçılarının dili böyle olur mu? Bu, en basit kelimeyle büyük bir utanmazlıktır. Özgürlük güzel bir şey değil midir? Özgürlük yürüyüşü en değerli iş değil midir? Özgürlük binası, içinde en iyi yaşanılacak bir bina değil midir? Neden bunları bilmiyorsunuz, ilginiz neyedir? Kafanız neye çalışıyor? Düşman da size Şırnak‟ta, Diyarbakır‟da habire barakalar, özel binalar kuruyor. İsterseniz, gidin orada kendinize bir ev alın, ama burayı bitirerek, burayı çökerterek değil. Artık örgütün siyasal dilini, örgütün ideolojisini konuşacaksınız. Duygularınız, yüreğiniz varsa, onunla bazı büyüklükleri göstereceksiniz. Göstermezseniz benim de andım olsun ki, en korkunç savaşı size karşı vereceğim.
Tüm bunları çok büyük değerleri temsil ettiğimize inanarak söylüyorum, bu değerleri kesinlikle çiğnetmeyeceğim. Sadece zordadırlar diyerek bu sabrı gösteriyor ve kendi yetersizliklerinizi görmeniz için gerekçeler sunuyorum. Buna rağmen iflah olmazlık sınırında ısrar ediyorsunuz. Açık söyleyeyim, bu kişilik bizim için bir kontra kişiliğinden daha tehlikelidir. Biz de bu kişiliğe yönelik olarak her türlü mücadeleyi yapmakta kendimizi özgür sayacağız. Burada iyi niyet, art niyet gibi kavramlara hiç yer yoktur. Devrimin içine girip de onun gereklerine göre olamamak, bilinçli ajanlıktan daha tehlikelidir. Devrime gelip de gelişememek, dönüşememek bile tehlikelidir. Bunu böyle bileceksiniz. Bizim Önderlik gerçeğimizde yaşamın bir kabul ediliş tarzı vardır. Çocukluktan itibaren onun dili, özgürlük dili ve inanılmaz bir gerilla yürüyüşüdür. Doğru söz kadar doğru adım da her zaman esastır. Burada yanlış söz söylemek, kafa karışıklığı, yüreksizlik, büyük hata yapmak ve hatalarda ısrar etmek yoktur. Burada saygısızlık, sevgisizlik yoktur. Yol arkadaşına en üst düzeyde değer biçme vardır. Bu yürüyüşü biz böyle başlattık ve böyle sürdürüyoruz. Siz bunu çarpıtamazsınız. Sizi yanlış doğurup, yanlış büyütmüş ve yanlış yürütmüşlerse bunun hesabını siz kendiniz vermelisiniz. Bunun için size fazlasıyla zaman tanıdık. Ben sizin gibileri değil özgürlük yürüyüşünün evinin, karargahının ortasına yaklaştırmak; çocukluktaki bir oyun kurgusunda, bir köşenin yapılmasında bile sorumsuz insanları çalışmalarıma yaklaştırmamıştım. Kendi köşemi yaparken sadece edepli olanların, verdiklerimi öğrenecek olanların yerini belirlemiştim. Bütün bunları şunun için belirtiyorum: “Önderliğin yanına gelmek, güç almak istiyoruz” diyorsunuz.
Ancak bunun kurallarına ve özüne neden bir türlü doğru bağlanmıyorsunuz? Kendime bile tanımayıp size tanıdığım rahatlığı, güvenliği, anlama ve kendini toparlama imkanını neden değerlendiremiyorsunuz? Düşman sizin kişiliklerinizi istediği kadar kışkırtmış, tahrik etmiş olsa bile yakıcı bir yaşam düşüncesi, etkileyici bir olay en iflah olmaz kişiyi bile hizaya getirebilir. Doğrular ve insanı çarpacak olaylar neredeyse ezici bir biçimde hepinizin gündemine girmektedir. Hem “çok açız” diyorsunuz hem de mideniz hiçbir şey almıyor. Artık bu hastalığı aşmalısınız. Düşmanın yoğunlaştırılmış özel savaşı her gün şunu iddia ediyor: “Özgürlük savaşı çıkmazı yaşıyor, iradesi kırılmıştır, askeri olarak yenilmiştir. Geriye kalan artıklar da teslimiyete benzer koşullar içine alınmalıdır.” Düşman “özgür kalmanız mümkün değildir, kişilik onurunuz, şerefiniz yoktur” diye sürekli tekrarlıyor. Bir de “dağda pişman olmuşlar” diyor. Yine eskiden de uzmanları şunu söylüyorlardı: “Gençliğiniz elinizden çalınmış.” Evet bu söyledikleri doğru! Sadece gençliğiniz değil, insanlığınız çalınmış, bir ülkeniz bile yok. Sizin üzerinize sayısız hesaplar yapıyorlar. Peki, sizin bunlara verdiğiniz yanıt nedir? Bunlar düşmanın sadece iddiaları değil, aynı zamanda özel savaşıyla günlük olarak size dayattıklarıdır. Gerçek bu değil mi? Biz sizden hangi gençliği çaldık? Düşmanın özel savaşını yaşayan gençliği ve yaşamı ben onlardan çaldım. Şimdi bütün sıkıntınız biraz da buradan kaynaklanıyor. Bu yaptığım, Promete'den ateşi çalmak kadar kutsal bir şeydir.
Gençliğinizi, büyük ihaneti ve büyük onursuzluğu yaşamamanız için çaldım ve alıp bir yere sakladım. Bir gün her şeyi elinden alınan bu kişiliğiniz, belki özgür bir ortamda insanlığı, ülkesini ve özgürlüğünü seven bir kişiliğe dönüşebilir. Bunun için çaldım, bunun için sakladım. Bunu da anlayacaksınız. Sizde düzenin etkileri var dediğimizde, “alıştırılmıştım” diyorsunuz. Bunlar neyin alışkanlığı, neyin etkisi diye soruyorum habire. Düşmanın size dayattıkları ortada, bunun nesi sizin üzerinizde etkili olacak? En sıradan bir insan bile “şu beni alıştırdı” diyemez. Bu, doğa dışıdır, doğadaki ayrıksı bir durumdur. Bunları biz gerekçelendiremeyiz. İddia düşmanındır ve buna yanıt da o temelde olursa durumunuz çok tehlikelidir, hatta korkunçtur. Biz bütün devrimciliğimizi, bu yanıtları reddetme temelinde başlattık. Sizin de böyle yapmanız gerekirken, bunun yerine sahtekarlıklarınızı dayatmakla çok büyük bir suç işliyorsunuz. Ben yüce insanlarla çalışma yürütmek istiyorum. Gördüğünüz gibi bu işe varım. Bizden görev, yetki bekliyorsunuz. Bu isteklerinize de gücümüz ölçüsünde yanıt olabiliyoruz. Bizim ortamda “düzen etkileri” gibi kelimeler kullanılamaz. İnsanlığınızdan tutun, onur ve şerefinize ilişkin ne varsa hepsi buradadır artık. Bizim ortamımızda ölüme, işkencelere ve hakarete lanet getirilir. Sıradan bir köy intikamcısı bile kendi kurallarına göre ilk fırsatta düşmanına bıçağını saplar. Siz gerillasınız, oldukça donanmış, netleşmiş savaşçılarsınız.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER