ALIŞMAK İHANETTİR
Bahar mevsiminin ilk demleri, yeşile bezenmiş otlar, esen rüzgârın etkisiyle bir yerden başka bir yere sürükleniyor. Her nereye giderse gitsin, sonunda buluşacağı ve karışıp bütünselleşeceği yer toprak olacak. Bu da doğanın büyüleyici ahengine en güzel örnektir belki de… Yok olmayışın en güzel örneği! Bir başka zamanda, bir başka şekilde var olma ve oluşmanın en güzel hali.
Başka bir mevsime doğru evirilirken, zamanın oluşturucu ve yapılandırıcı gücüne şahitlik ediyor bakışlarımız. Doğanın henüz anlamına ulaşamadığımız o kadar çok gizemi var ki; hayranlıkla izlemek kalıyor bize. Gördüklerimizin heyecan ve coşkusuyla saklı kalmış gülüşlerimizi dışa vururken, literatürümüze henüz dillendirilmemiş nice bakir gülüşlerimizi, bakışlarımızı ve sözcüklerimizi ekleriz. Çünkü bunlar zaman oluşturandı, çünkü doğa anlama kavuşturandı…
Bu gün, zamanın öğlen vaktini gösterdiği bir zaman diliminde, teni ısıtan güneş ışınlarının altında seyre dalıyorum doğadaki bu güzelliği. Tek başınayım, bir o kadar da kalabalık arkadaş grubunun tam ortasında. Her ne yapsam da gördüklerimi olduğu gibi dile dökemeyeceğimi biliyorum. Hissettiklerimi anlatamayacağımı biliyorum. Ve yüreğimin derinliklerinde her an beslediğim özlemlerimi dışa vuramayacağımı biliyorum. Her şeye rağmen bu anların ölümsüzlüğünü yüreğimin derinliklerine nakşediyorum…
Bu anları ölümsüz kılmak gerektiğini fısıldayan sesler duymaktayım. Onca geçen zamana inat hala yaşanırlığını sürdüren, giderken bir an olsun arkasına bakmadan, amaçlarının üzerine doğru kararlıca yürüyen yoldaşlarımın eskimeyen anılarıdır gülüşüme anlam katan. Anıları yok edemeyen zaman, anıları özlemle anlama kavuşturuyor. Yürekteki coşkunluğu anıların gizemli ve savurgan bakışlarıyla buluşturan doğanın güzellikleriydi. Yeşile bezenmiş otların rüzgâra dokunuşu ve açık hava dans gösterisiyle birikmiş özlemlerimi güneşin dokunuşlarıyla buluşturuyorum. Ve başına Şoreş Amed’i koyduğum, yaşanmışlıkların tebessüm uyandıran yanını hatırlatan anılarıma. Ah diyorum! Şuan esen rüzgârlara salsam bir bir birikmiş özlemlerimi sunsam diyorum… Ulaşır mı O’na? Dindirir mi göğüs kafesimin tam üstünde birikmiş nice dillendiremediğim hasretliklerimi?
Genç yaşta özgür yaşam arayışlarını gerillalaşma kararlılığıyla taçlandırmıştı. Yüreğinde saklı tuttuğu, acıyla ve gözyaşıyla yoğrulmuş isyan çığlığını da sırtlayıp öyle koyulmuştu özgürlük dağlarının yoluna. Çocukluğunun geçtiği, umutlarını, özlemlerini, hayallerini ve amaçlarını büyüttüğü mekândan ayrılmak zor gelse de, yankılanan haykırışlara bir nebze de olsa derman olmak için ve özgürlüğün çıplak tenine dokunup, havasını solumak için dağların yolunu tutmuştu. Görmüştü, bu ülkenin her bir şehrinin düşman tarafından nasıl kana bulandığını ve nasıl çocuk gülüşleri darağacına çekildiğini… Yaşamıştı, çocuk bedeninin nasıl işkencelerden geçirildiğini zifiri karanlık, suskun ve kör duvarların ardına kilitlendiğini… Duymuştu; anasına, ailesine, davasına ve ülkesine yapılan hakaretleri, söylenen insanlık dışı sözleri… Bundandır işte… Yetişmeliydi bir an önce amaçlarını ve hedeflerini başarıya ulaştırabileceği mekânlara ve yetişip intikamını almalıydı.
Çocukluğunun geçtiği, umutlarının ve özgür yaşam heyecanının şekillendiği diyardan ayrılırken vedasını eksik bırakmıştı. Eninde sonunda gelecekti. Bugün gitme zamanıydı belki, ancak gün geldiğinde bir gerilla olarak bu diyarlara ayak basacak, çocuk bedeninin yapamadıklarını yapacaktı. Direnişlere ve direnenlere yoldaş olacaktı. Çünkü direnmenin yaşamak olduğunu biliyordu. Bundandır işte adı Şoreş oldu, her türden köhnemiş yaşayışlara Amed gibi karşı durarak yeniye kapı araladı…
Şoreş Amed! Bakışlarında sonsuz umut barındıran, yüreğinde büyük hedefler büyüten Kürdistan’ın asi bakışlı çocuğu…
Şoreş Amed! Edindiği büyük hedeflerle büyük yaşamayı kendisine esas alan dağların dervişi…
Şoreş Amed! Genç yaşına rağmen, yüreğinde bir ömre bedel yaşam tecrübesi yerleştiren olgun ve ağır başlı gerilla…
Şoreş Amed! Yoldaşlarının gözlerindeki sevinçte kendin olmanın güzelliğine ulaşan ve amaçlar büyüten Apocu militan…
Şoreş Amed! kendini çare haline getiren iyi bir Apocu fedaiydi...
Şoreş Amed! Değişime inanıp, değişimin güzelliğinde yarınları kararlılıkla oluşturma çabasında olan güzel yoldaşım…
Şoreş Amedleri, Reşitleri, Şiyar Renasları, Cihanları, Şiyar Denizleri ve nice giden yoldaşlarımı andıkca ihanete ve tasfiyeci çizgiye karşı yürütülen devrimci hamlenin fırtınalı zamanlarını anımsarım. Bir bir dizilir yaşanmışlıklar, o günler canlanır beynimde ve yüreğimde…
Kürdistan dağlarının destansı tarihinde, destan yazmış yiğitlere meskenlik etmiş, kartallara yuva olmuş, bir yanında Ş. Reşit, bir yanında Ş. Şiyar artık geçit vermez düşmana dağlar… Henüz daha yolun en başında, dağları, gerillayı ve yaşam coşkunluğunu anlama kavuşturduğumuz zamanlardı. yoldaş olmanın ve yoldaşça bir yaşam için sözler tazelediğimiz zamanlardı. Ayrılıkların, acının, gözyaşının, incinmenin ve üzülmenin de bir anlamının olduğu; yerine özlemin sevincin, gülmenin ve coşkunluğun olgunlaştırıcılığını bilince çıkardığımız zamanlardı… Bu zamanların en orta yerinde duruyordu Şoreş Amed… Yaşadığı onca acı ve zorlanmaya karşın, kendinde yaşam coşkunluğunu ve sevincini oluşturabilmiş güler yüzlü, yoldaşa yoldaş olmayı bilen, esareti hiç bir zaman kabul etmeyen, her koşulda bir yolunu bulup özgür dağlara yüzünü dönen apocu bir gerillaydı Şoreş Amed…
Yitirdiğimiz canların acısını hiçbir şey dindiremez. Hele hele bir halkın umutlarını kuşanmış ve yola koyulmuş ise… Yapılabilecek tek bir şey vardır: bu hüznün ve ayrılığın anlam derinliğini bilince çıkarmaktır. Ve hiç bir zaman bu acılara alışmayacağımızın sözünü kendimize verip bu temelde yolcusu olduğumuz onurlu yolun en iyi temsil edeni olma kararlılığını göstermektir.
Tabi, yürek-beyin birlikteliğini sağlayıp, dayanabilirse…
Sonra, zamanın oluşturuculuğunda, her yeni acının daha az can yakmadığını öğreneceğiz…Sistemin tüm alıştıran hallerini üzerimizden atacak, acıyı anlama, ayrılığı özleme döndüreceğiz. Anılarımızın, yaşanmışlıklarımızın olmuş bitmiş bir olgudan ibaret olmadığını, heran yürekte ve beyinde nasıl yaşanılır kılınacağını dosta düşmana, tüm insanlığa, dünyaya ve evrene göstereceğiz. Yaratılan tarihsizliğe ve geliştirilmek istenen anlamsızlığa inat, geçmişin kuytu köşelerinde saklı bırakılmış anlamın ve yaşamın taşıyıcısı ve sürdürücüsü olacağız. Ve alışmayacağız, alışmayacağımızın pratiğini yaşamımızda sergileyeceğiz. Alışmadan da anlamın derinliğine ulaşılabileceğine gösterecek ve alışmayı haram bileceğiz… Çünkü Alışmak ihanettir…
Bu mevsim de bitecek. Sararan güneşin yakıcı ışınlarından etkilenen otlar, rüzgârın savurgan dokunuşlarıyla, toprağa karışacak. Bir başka mevsim gelecek, sonra başka bir mevsim ve bu mevsim geçmiş olacak. Ama zamanın eskitemeyeceği tek bir şey; anılarında amaçlar kutsadığımız o zamansız giden yoldaşlarımızın özlemi olacaktır. Çünkü onca sancılı ve acılı zamanlara inat; ayakta kalmanın ve mücadelenin saflığında yarınlara yürümenin coşkunluğunu ve kararlılığını büyüten bu özlemlerdir… Uzay çağı gerillasının komutanı Atakan Mahir hevalin anlamlı sözlerinde olduğu gibi ‘’ Giden yoldaşları çok özlüyoruz, fakat bir an durup düşünürsek onların ideallerini yaşatabilmek için yürüyüşümüze devam edemeyiz’’, yine Şoreş Amed (Devrim kavak) yoldaşın dediği gibi ‘’ Gerçek Apocular hiç bir zaman çaresiz değildirler’’.
Şehit yoldaşlar her zaman yolumuzu aydınlatıp ışık oldular bize. Onların gidişine alışmayacağız. Saygı ve minnetle…
ÖZGÜR EREN
YORUM GÖNDER