DEMOKRATİK SİYASET: TARİHSEL KÖKEN -1-
Devletli siyaseti aşmak;
Toplumcu demokratik siyaset ise, köklerini aldığı komünal çıkarları farklı biçimlerde yansıtmaya devam etmek istemiştir. Sınıfsallığa geçerken ana tanrıçaların direnişi rahatlıkla bir siyaset olarak görülebilir. Kahramanlık çağı doğal toplumun meşru savunma örgütlülüğü gibidir. Tek tanrılı dinler karşısında mantar gibi mezhepler türemiştir. Ezen sınıfların karşısına ezilen sınıfların gruplaşmaları çıkmıştır. Daha da sıralayabileceğimiz tüm bu olgular devlet dışı toplumun kendi çıkarlarını gözetmesi ve gerektiğinde imkan buldukça parti gibi örgütlenmesi anlamına geliyor. İlk çağ, orta çağ hep böyle geçmiştir. Modern toplum çağında ise, zaten sınıf ulus siyasetleri ve partileşmeleri açıktan ve yoğunca yapılır olagelmiştir. İnsanlık tarihine bir de bu yönden, yani siyaset dışına itilmek istenen güçlerin kendi siyasetini ve bunun temsilini yapan partileşmelerini oluşturma deneyimi açısından da bakmak önemlidir. Biz, konumuz gereği değinmekle yetindik. İnsanlığın uygarlık çağları boyunca sonuçta hakim olan devletli siyaset gerçeği olmuştur. İnsanlığın daha eşitlikçi, daha özgürlükçü arayışları, gruplaşmaları, partileşmeleri çoğu kez devlet içinde erimeyle karşı karşıya kalmıştır. Bu durum devletin siyasetini çok güçlü felsefi, cinsi, dinsel, askeri, ekonomik vb. öğelerle içiçe oluşturmasından kaynaklanıyor. 20.yy devlete dayalı siyasetlerin birçok çeşidinin denemesiyle geçti. Hemen her çeşit sınıfsal, ulusal siyaset denendi. Sonucun bir tıkanma olduğuysa, herkesin hemfikir olduğu bir konu. Bu tarz bir siyasetin tıkanması ona dayalı ve ona destek veren tüm olguların da bunalımını doğurdu.
Sınıf-ulus-devlete sorgu;
Günümüz siyasetinin sorunları nelerdir? Nereden kaynaklanıyor? Sınıf-ulus-devlet siyasetinin çıkmazları bu siyaseti oluşturan bileşenlerin uzun süredir sorgulanıp gerçekliklerinin açığaçıkarılıyor olmasından kaynaklandı. Yine bu siyasetlerin çözüm üretme yeteneklerinin sonuna gelmiş olmalarından kaynaklandı. Bu hususlara kısaca değinirsek; 16. ve 17. yüzyıllardan itibaren aydınlanma ve reform ile tek tanrılı dinler sorgulanıyor. Devlet-din ilişkisi ayrıştırılmaya ve dünyevileştirilmeye çalışılıyor. Günümüze doğru tek tanrılı dinlerin ataerkilliğe ve sınıfsal iktidara verdiği güç artık kuşkuyla karşılanır durumda. Devlet sorgulanıyor. Devletin günümüz sorunlarına çözüm üretemediği, aksine birçok sorunun kaynağı haline geldiği tespitleri yapılıyor. Yine devlet odaklı siyasetlerin sonuna gelindiği yaygın bir düşünce. Klasik devlet siyasetlerinden kapitalist siyaset çıkmazda ve en çok tepkiyle karşılanan bir düzeye geldi. Liberal siyaset, en çok özgürlüğü, eşitliği ve adaleti vaat etti. Fakat pratikte çoğu zaman bunun tersini yaptı. Ya da istemlerini gerçekleştirecek bir pratik duruşa hiçbir zaman yönelmedi. Şimdilerde devlet siyasetinin bir yansıması olduğu daha iyi açığa çıkan sosyal devlet siyaseti ve reel sosyalist siyaset ise geriye dönüşü yaşamakta. Devlet siyasetinin ömrü bir yüzyıl uzatılarak, geri küresel devlet siyaseti içine dönüldü. Ulusal kurtuluş siyasetleri önemli başarılara imza atar gibi gözükmesine rağmen, onlar da devlet oluşumuna giderek, tıpkı reel sosyalist yapılanmalar gibi vaat ettiklerinin tersi sonuçlara ulaştılar. Toplumsal statüler ve cinsiyetler arasındaki eşitsizlik ve karşıtlaşmaya dayalı siyaset de demokrasinin, insan haklarının, feminizmin sürekli yükselişi sayesinde önemli bir dayanağını daha yitirdi. Sonuç, dünya siyaset sisteminin geçmiş dayanaklarından uzaklaşması veya geçmiş dayanaklarına dayalı yürütülemeyeceği gerçeğidir. Yaşanan bir siyasal kaos ortamı olmakla birlikte, yeninin siyasal argümanlarının da oluşturulması çabasıdır.
Geçiş süreci yaşanıyor;
Devlet aşınmıştır, ama bütünüyle aşılamamıştır. Ve hala kamu yararı ve güvenliğine dayalı olarak sınırlandırılmış da olsa ihtiyaç duyulmaktadır. Dinde aydınlanma ve dünyevileşme önemli mesafeler katetmekle birlikte, sosyal dönüşümü bütünüyle sağlamış olmaktan uzaktır. Demokrasi, kadın hakları, insanlığın eşitlik ve özgürlük sistemleri kurma pratikleri önemli mesafeler katetmekle birlikte, dünya sistemine ağırlık koymuş değildir. İşte demokratik siyasetin oluşma süreci, tüm bu öğelerle yakın ilişkili olarak sürmekte ve geçmişle yeni öğeler arasında bir geçiş süreci yaşandığı gözlenmektedir.
Önce devlet reformasyonu;
Buna göre sorunlara bakarsak, demokratik siyasetin birinci programı devletin reformasyonu olmalıdır diyebiliriz. Demokratik siyasetin çok farklı çıkar gruplarının çıkar ve örgütlülüklerini rahatça yansıtabilme imkanı bulabilmesidir. Örgütlülüğün büyüklüğüne ve küçüklüğüne bakılmaksızın eşit ve özgür yansıyabilmesidir. Birbirinin varlığına saygı esastır. Hoşgörü temelinde tüm çıkarlar birbirine tahakküme kalkışmaksızın zenginlik içerisinde bir arada olabilir, birbirini güçlendirebilirler. Kamu otoritesi bu çıkar gruplarının ilişkilerini düzenliyor, koordine ediyor ve siyasete demokratik teamüller çerçevesinde yansıtıyor ise geliştirici oluyordur. İşte bu noktada klasik devlet yapılanmalarına bir kamu otoritesi olarak farklı yaklaşırlar. Bir sınıfın tahakkümünü oluşturmaya çalışırlar. Çıkar, amaç, örgütlülük egemen gruplar lehine homojenleştirilmeye çalışılır. Farklılıklar ya aşılır, ya da en aza indirgenmeye çalışılır. Bu nedenlerle, demokratik siyaset gelişmek istiyorsa, devleti kabul edilebilirlik sınırlarına çekmeli ve alanı kendisine açmalıdır.
Dinsel dönüşüm-yapılaşma
İkinci program maddesi, dine yönelik köklü yaklaşım ve yapılar geliştirmek olmalıdır. Tek tanrılı dinlerin ticaret sınıfı ve erkek karakterli olmalarından dolayı devleti besledikleri ve devletle içiçeleşmiş sınıf hakimiyetlerini meşrulaştıran yanları gözardı edilmemelidir. Bu, entelektüel bir çaba kadar, dine doğru yaklaşım, dönüştürme ve yeni yapılanmalar ihtiyacınıgerektirecektir. Bu konuda demokratik siyasetin yaklaşımı ne dini inkar, ne de olduğu gibi kabul olabilir. Din olgusu, siyaset ve devletten uzaklaştırıldığı kadar sosyal bir olgu, fakat toplumsal çıkar gruplarının yaşamını düzenlediği kadar da modern siyasi ve sivil toplum örgütleri halinde temsile kavuşturulabilir. Dinin bazı çıkarları meşrulaştırması, bazılarını da örtbas etmesi yaşanamayacağı gibi inançlı kesimlerin çıkarlarının yansımasına da özen gösterilir. Böylesi bir yaklaşım gösterildiğinde mevcut tarikat ve mezhepleri demokrasiye çekmek mümkün olabilir. Çünkü demokratik siyasette kendini farklı formatlarda ifadelendirme gereği duymadan açık çıkarlarla örgütlemek mümkün olabilecektir.
Kadın çözümü ve katılımı;
Önemli bir demokratik siyaset ayağı da kadının katılımı olacaktır. Demokratik siyaset, eşitlikçi ve özgürlükçü siyaset ise, en başta kadının katılımı belirleyici olacaktır. Kadının çıkarlarının yansımadığı, örgütlenmediği bir siyasetin eksik olacağı ve tahakkümü aşamayacağı açıktır. Karşıtlaştırıcı klasik devlet siyasetini aşmanın en önemli yöntemi, ilk karşıtlaştırılan kadın-erkek ikilisi sorununun eşitlik ve özgürlük temelli çözümünü yansıtmak olabilir. Kadının demokratik katılımı sadece bir farklılık ve zenginliği değil, ataerkilliğin, tek tanrılı din meşruiyetinin ve devlet-sınıf tahakkümünün gerilemesini doğuracağı için de hayatidir. Kadın dışında başka hiçbir öğe demokrasiye ve ona dayalı siyasete bu hizmeti yapamaz. Çünkü kutsal üçlü ittifak esasen kadın için yapılmıştı. Ve devlet siyaseti çok biçim değiştirse de, özünde kadın sömürüsünü koruyarak sürer.
Eşitlik ve çevre dengesi;
Yine cins eşitliğiyle başlayan süreç, demokrasinin gelişimini doğuracağı için insan çevre- doğa eşitliğine, toplum içindeki çeşitli etnik, dilsel, mezhepsel vb. eşitliklerin de sağlanmasına hizmet eder. Aslında tüm bu eşitsizlikler devlete dayalı sınıflı eşitsizliğin parçalanarak, büyüyerek aşağıya yansıması sonucu oluşmuş ise klasik sınıfsal karşıtlık siyasetinin aşılıp demokratik siyasetin gelişmesi bu farklılıkların özgür ifadesine imkan vereceği gibi eşitleşmeleri de sağlayacaktır. Bu eşitleşmeler sağlandıkça da demokratik siyasete güç verecektir. Yani aralarında doğru orantılı bir ilişki vardır. Günümüz çevre sorununu böyle uygulanan bir demokratik siyaset perspektifi çözebilir gözüküyor. Yine etnisite olduğu gibi kabul edilemeyeceği kadar gerçekliği görülerek, dönüşüme uğratılabilir. Mezhep çekişmelerinin önü alınabileceği gibi tutuculukları aşılmış yapılar olarak kültürel değer haline de gelebilirler.
MAHİR DENİZ (ATAKAN MAHİR)
YORUM GÖNDER