HALKIMIZI TASFİYE ETME TARİHİNE PKK'DE VERDİĞİMİZ CEVAP
Özellikle partinin yaşam tarzına ve militan yapısına saldırdılar. Biz burada küçük bir ev, bizi barındıracak bir ortam ve bizi böyle yaşatabilecek en küçük bir olanak yakaladığımıza şükrediyorduk. Bunlar ise arkamızdan korkunç dolaplar çeviriyorlardı. Yaptıkları tartışmalarla kadro yapımızın kafasını bulandırmaya çalışıyorlardı. Yaşamımızı kendilerine göre bir yaşam saymıyor ve yetersiz buluyorlardı. Bazılarının duyguları ve tutkuları vardı. Bazıları da partinin kendilerine ev tutmasını, içlerinde nişanlı olanları evlendirmesini ve kendilerini Avrupa’ya göndermesini istiyorlar ve bunları geliştiriyorlardı. Biz ise sıkıntılarla boğuşuyorduk. Daha sonra, biraz üzerlerine gittiğimizde ve bazılarını cezalandırdığımızda, birçoğu korkup kaçtı. Kendi tutkuları için ta Avrupa’ya kadar gitti. Daha o zaman, gerçekten son derece kutsal olarak değerlendirmemiz gereken direniş ruhumuz ve çabalarımız bunlar tarafından boğuntuya getirilmek isteniyordu. Değerlerle oynanıyor ve bu temelde bir kaçışın gerçekleşmesine çalışılıyordu. Bunların çoğu kaçıp, Avrupa ortamına sığındı. Orada emperyalizmin kendilerine verdiği güveni ve dolaylı yollardan sağladığı maddi yardımı gözönüne getirerek, zindanda olduğu gibi orada da “Ilımlı PKK”yi yaratmaya yöneldi. Gerçekte bunlar, vebadan kaçar gibi PKK’den kaçıyorlardı. 1973 ruhunun açılıp görülmesi gerektiğini ve bunun çok tehlikeli olduğunu söylüyorlardı. Bu temel de provokasyonm geliştirdiler. Buna da “ılımlı, demokratik ve yaşamaya açık PKK” adını verdiler. Oysa bize dayatılan şey imhaydı.
Bunlar, binbir eziyetle biraraya getirdiğimiz birkaç olanağı birgün içinde yiyip, bitirmek istediler. Bunlar burada yemek bile beğenmiyorlardı. Yumurtanın akını atıp, sarısını yemek gerektiğine ilişkin düşünceler üretecek kadar kendilerini yitirmişlerdi. Ama yine de PKK’li olduklarına inanıyorlardı. Daha sonra bunların Şahin-Yıldırım çetesiyle ilişki içinde olduklarını gördük. Bunlar aslında düşmana çalışan tiplerdi. Bunlar daha o zaman düşmanın sağladığı olanaklarla telefon konuşmaları yapabiliyor ve bunu da hareketi geliştirmek ve desteklemek amacıyla yaptıklarını iddia ediyorlardı. Bunların, düşmanın sicilli ajanları olmalarına gerek yoktu. Düşmana dayanarak, düşmanın sağladığı ve açtığı olanakları kullanarak, PKK’yi imha etme çabalarını bu denli pervasızca sürdürebiliyorlardı. Sınırlı bir biçimde de olsa, bunların üzerine yürüdüğümüzü biliyorsunuz. Bu PKK’nin çeşitli değerlendirmelerinde ifadesini bul muştur. Bu konuda Gelişme sorunları ve Görevlerimiz adlı broşür incelenebilir. Yine fazla somut olmasa da, Her türlü Bozgunculuğa ve yıkıcılığa Karşı Parti Birliğini yükseltelim başlığı altında bir değerlendirmede bulunmuştuk. Bu değerlendirme, bunların geliştirmek istediği şeylere verilmiş bir karşılıktı. Sorunu daha çok soyut olarak ele alıyorduk. Elimizde bugünkü kadar somut bilgi yoktu. Buna rağmen, bu eğilime karşı partinin ruhunu, yaşam tarzını ve bir bütün olarak parti taktiğini yetkinleştirmek istiyorduk. Ülkeye aktardığımız silahlı savaşım gücümüze kendilerini dolaylı olarak dayatanları da biliyoruz. Çok dolaylı gibi gözükse bile, bunlar da bu kez daha değişik bir alanda PKK’nin belirli bir aşamaya ulaştırılan silahlı direniş gücünü ilkel milliyetçilikle bağlantılı hale getiriyor, ona umut bağlıyor, ondan ötesini aşamıyor; PKK’nin bağımsızlığa, özgüce ve güvene dayanan çalışmalarını görüp, katılmak ve PKK taktiklerinin bir yedek gücü olarak kalmak yerine, o an ilkel milliyetçiliğin yürüttüğü mücadelenin bir yedeği olmakla yetiniyor, rahatlıkla bunun kuyrukçusu olmayı kabul ediyor; sözde ise PKK’liliği benden daha iyi savunuyorlardı. Evet, bu tutumlar sergileniyordu.
Gerçekten de PKK’nin somut savaşım gücünün, fiiliyatta ilkel milliyetçiliğin taktiklerine kurban edildiğini ve onun yedeği yapıldığını görüyorduk. Buna karşı ülkeye dönüş eylemine ilişkin bir değerlendirme sunmuştuk. Daha sonra ardarda talimatlar geliştirdik. Bu aşamada PKK’nin gerçek direnişçi ruhunun saptırıldığını söyledik. Bu konuda olanakların çarçur edildiğini, içine girilen tutumun üstü örtülü bir tasfiyecilik olduğunu, bunun PKK’nin ortaya çıkarılan olanaklarıyla çeliştiğini, sorunun olanaksızlıklar olmadığını, son derece gelişmiş olanakların da heba edildiğini belirttik. Bu durum daha sonra, inançsızlık olduğu ve güç getirilemediği türünden bahanelerle izah edilmek istendi. Ama daha sonra partinin, teoride yaşansa da özde ve pratikte yaşanmadığını gördük. Bunun verdiği yetmezlikle güçlerimiz ilkel milliyetçiliğin egemenlik alanında tutuldu. İlkel milliyetçiliğe partinin taktiklerini dayatmak yerine, onunla uzlaşma ve giderek ona teslim olma konumunda işler idare edilmek istendi. Ülkeye yönelim söz konusu olduğunda bozgunculuk yapıldı.Yani taktiklerin yürütülemeyeceği ve silahlı savaşımın gelişemeyeceği iddia edildi. Zaten ilkel milliyetçiliğin istediği de buydu. Eylem yapmaktan kaçınıldı; eylem yapıldığında da eylemle oynandı. Böylece bununla, işler, silahlı savaşımın yürüyemeyeceği ve taktiğin doğru olmadığı noktasına kadar getirildi. O kadar açık olmasa da, dolaylı olarak yapılan şey buydu. Biz bunu da gördük. Gerçekten de bunların 1985 yılı içinde bütün belirtileriyle bize yaşattıkları şey “taktiğin yürüyemeyeceği”ydi. Bir önder gibi taktiğe sahip çıkmak bir yana, başta kadro gücümüz olmak üzere ortaya çıkardığımız olanaklar üzerinde, ilgisizlik veya ters akıtma da diyemeyeceğim en serseri ve karanlık bir ruhla, inançsız, bol bol dağıtan, değerleri kemiren ve böylece partimizin direnişçi yaşamını boğan bir konumu ısrarla dayattılar. Gördüğümüz zarar büyüktü. Hepsi olmasa da, kendilerini merkezi konumda tutanların sergiledikleri bu tutum, belki tam bir tasfiyeye yolaçmadı, ancak atılımın büyük başarılar kazanamamasında çok etkili oldu. Bunda bizim çabalarımız da önemli yer tuttu. Bunların, tasfiyeyi tamamen başarmamış olmalarının nedeni, bizim direnişçi bir tutum izlemiş olmamızdı. Ama yine de verilen zarar tarihseldi. Biz bunları 3. Kongre çözümlemelerinde dile getirdik. Bunun için yeniden açmaya gerek duymuyoruz. Burada anlaşılması gere ken şey şudur:
Partimiz kendi içinde ciddi bir atılıma hazırlan dığında, bazıları doğrudan ve çoğunlukla dolaylı olarak parti taktiğine ve onun oturtulduğu ilişki, yaşam ve vuruş tarzına bir ya bancılığı yaşamakta; onunla tamamen çelişen, onu boğan bir yaşam ve çalışma tarzını dayatmaktadır. Kayıplarımızın ağırlıklı nedeni budur. Daha sonra düşman bunu nasıl ele aldı? Sandığım kadarıyla 1985’de, düşman, sol içinde uzman olarak çalışmaya başlamıştır. 12 Mart darbesi döneminde ve darbenin gelişmesinde, solda önemli bir rol üstlenmiş olan Mahir Kaynak’ın bir değerlendirmesi vardır. Değerlendirme aynen bu tür hareketlere ilişkindir. Kaynak, ordu gücüyle, gerilla savaşına karşı sonuç alınamayacağını; yapılması gereken şeyin partiye sızmak, içeriden parti ortamını karartmak, parti ruhunu gevşetmek ve bozmak olduğunu, içeriden bozmayı geliştirmek gerektiğini belirtir. Aslında bütün bunları, sadece kaba bir bilgilenme anlamında söylemez. Önemli olanın içeriden bozmayı geliştirmek olduğunu dile getirir. Böylelikle bu hareketlerin üstesinden gelineceğini açıklar. Öyle anlaşılmaktadır ki, özellikle 15 Ağustos Atılımı’ndan sonra, atılımın yaşama şansının bulunduğu açıklık kazanınca, düşmanın en çok geliştirdiği taktik bu olmuştur. Yani, dışarıdan ordu gücüyle PKK’yi ezebileceğin kadar ezsen de, bununla tam bir başarı sağlayamazsın. Bunun için içeriden bazı düzenlemelere ihtiyaç vardır. PKK’yi içeriden doğru çalışma, yaşam ve vuruş tarzından uzaklaştıracaksın; bunun yerine ona yabancı bir ruhu, yaşam tarzını ve kişiliği dayatacaksın. Şimdi MİT’in bütün bunları düşünemediği ve düşünemeyeceği söylenebilir mi? Türk haber alma örgütleri yüzyıllardan beri uzmanlaştıkları bir dal olarak burayı kullanmaz olurlar mı? Açık ki kullanacaklardır.
Tarihte, 1925 isyanı sırasında güneye geçmek isteyen iki kişinin yanında bitiveren üçüncü bir kişinin, MİT ajanı olduğu söylenir. Yine Avrupa’da bulunan bir Kürt entellektüeli Kürtçülük yapmak üzere İstanbul’a gelirken, daha havaalanında bulunduğu sırada, bir MİT elemanı uçağın kalkış saatini merkezine bildirir. MİT’in konumunu abartmıyorum. Bura da da MİT’in elemanları olabilir. Bundan çekinmiyoruz. Ama bu bir gerçektir ve bu gerçeği hesaba katacağız. PKK gibi Türk egemenliğine karşı tarihsel bir kalkışmayı ve TC’nin sonunu getirecek olan bir direnmeyi gerçekleştiren bir harekete karşı, egemen sınıf bu tarihsel yöntemi neden kapsamlı bir biçimde kullanmasın? Mevcut durumu biraz daha iyi aydınlatmak için bir giriş yaptık. Belli ki MİT, bunun için bütün gücünü kullanacaktır. Buna bir de CIA’nın deneyimlerini eklemeliyiz. Bu tarihlerde ABD Dışişleri Bakanlığı Haber alma Komitesi’nin de benzer bir raporu vardı. Orada da benzer bir değerlendirme yapılıyordu. Yapılması gereken şeyin bu hareketin içeride deforme edilmesi, temel niteliklerinin şekilsizleştirilmesi, ruhunun ve biçimlenişinin bozulması olduğu belirtiliyordu. Bu çok uygun bir taktik olarak geliştirildi. Bu taktik günümüze doğru gelindiğinde CIA tarafından uygulandı. Dünyanın birçok yerinde geliştirilen kontra hareketleri, sözüm ona ulusal kurtuluş hareketleri haline getirildi. Örneğin, Afganistan, Angola ve Mozambik’deki durum budur. Bunların içlerinde solcu ve yurtsever olanları da vardır. Ancak CIA’nın örgütlenmesi o kadar güç kazanmaktadır ki, bunların önemli bir kesimi kontra hareketi olarak kalmaktadır. Bugün El Salvador ve Nikaragua’da faaliyet yürüten kontralar başlangıçta direnişçiydi. Önemli bir kesimi direnişin önderleriydi. Ama bunlar bugün kontra hareketi haline gelmişlerdir. Filistin hareketi içinde de aynı durum söz konusudur. Başlangıçtaki sınırlı etkileme sonradan bir harekete dönüşmüştür. Hatta ulusal kurtuluş temelinde bir devletin kurulması halinde, bir kuvvet haline gelerek iktidarı paylaşabilecek ve belki onu düşürebilecek bir düzeye ulaşmıştır. Bu bir gerçektir. Bu CIA’nin son yıllarda ulusal kurtuluş hareketlerine karşı mücadelede kullandığı ve sonuç aldığı bir yöntemdir. CIA bu konuda sosyalizmin sorunlarını da iyi değerlendirip, kullanarak ve enternasyonalizm konusundaki sapmayı değerlendirerek başarılı olabilmiştir.
Türk egemenliği tarihsel planda işbirlikçiler yaratma deneyimi ne sahip olacak, CIA ile iç içe geçen MİT ulusal kurtuluş hareketlerini bastırmada kazanılan deneyimlerle donanacak, yine Türk devleti bunca yıldan beri PKK ile amansız bir savaşım içinde olacak, buna rağmen tarihsel atılımımızın üzerine sadece kaba ordu gücüyle gelecek, polis gücünü kullanacak, ama öteki çalışmaları gözardı edecek: Bu düşünülebilir mi? Ne tarihsel ve güncel ulusal ve uluslararası durum, ne de partimize yönelik sızma, yıpratma ve boşa çıkarma çabaları bunu olanaklı kılabilir. Şehit düşen bir hareketin direnişçileri, her zaman en kutsal değerler olarak, belki de dirilerden daha fazla halkı beslemek durumundadır. Yani sadece adam vurarak bir hareketi tasfiye etmek olanaksızdır. Bu belki de daha fazla gelişmeye yolaçacaktır. Bizde bu, özellikle böyle olmuştur. Dolayısıyla düşman önlemlerini PKK kadrolarını vurmakla sınırlandıramaz. Dışarıdan ve içeriden istihbarat toplamak ve komplolar düzenlemek bir hareketin sonucunu belirleyemez. Tersi ne bu gelişmeleri alevlendirir. Nitekim biz de olan şey de budur. Dikkat edin, son yıllarda bizi en çok uğraştıran şey nedir? Buradan bu konuda yaşadığınız son derece yetmez, yenilgili ve partiye çok yabancı olan ilişkilerinize, yaşam ve vuruş tarzınıza gelmek istiyorum. Bunu en büyük tehlike olarak görüyor ve öncelikle ber taraf edilmesi gereken bir tehlike olarak değerlendiriyorum. Bu adamlar kesin bir biçimde dışarıdan ve içeriden PKK’yi vurmakla, bol bol tutuklamalara girişmekle ve işkencelere başvurmakla bu hareketin bitmeyeceği sonucuna varmışlardır. Tersine bunlar ge lişmeleri daha da alevlendirmektedir. Bu yerinde bir saptamadır. Parti eğer içeriden deforme edilirse, bozguncu bir yaşam tarzı tut turulursa, parti ruhu ve yaşam tarzıyla ve özellikle taktiklerle oy nanırsa, PKK’nin tasfiye edilmesi daha gerçekçi olacaktır. Başta Botan alanı olmak üzere, Avrupa’da ve bu zeminde bu tip yaklaşımlarda bir tırmanma vardır. Bunların tamamen bir rastlantı eseri olarak ortaya çıktığını düşünmek için aptal olmak gerekir. Olumsuz toplumsal zemin, ulusal ve toplumsal çürümüşlük ve zayıflık, oldukça bilinçsiz ve örgütsüz olan durumumuz bunun maddi zeminini beslemektedir. Ama bu yalnızca bir zemindir. Par tiye zarar verebilmek için, birilerinin bu zemini işlemesi, parti içi ne taşırması ve uygulaması gerekir. Bu bir yöntem olarak, “özel savaş”ın tarihinde bir dönüm nok tası olan olağanüstü hal yönetiminin, PKK’yi ve onun direnişini gündemine aldığı 1987 yılından itibaren daha da tırmandırıldı. 1988 yılı bunun doruk noktasıydı. 1988 yılı sonlarında ya da 1989 yılı içinde PKK’nin bitirileceği hayalleri güçlüydü. Bu bitirme sorunundan, PKK’yi yozlaştırmak ve onu gerçek ruhundan koparıp, bitirmek anlaşılmalıdır. Çünkü bu düşmanın elinde en çok güven duyulan bir yöntemdi, bir kozdu. Daha somut bir iki örnek verelim.
Örneğin 1988 yılının ortalarında Avrupa’da ortaya çıkan provokasyonun yabancı ruh ve yaşam tarzına bakmak gerekir. Avukat Hüseyin yıldırım deneyimi bize neyi gösterir? Bu, dört beş yıl boyunca çok bağlı göründü. Disiplinde kusursuzdu; kendisini zindanın avukatı durumuna getirmişti. 1988 yılının ortalarında bunlar, önderlikle oynayarak çıkış yapmak istediler. Kendilerini bana dayatırken, açık vermemeye büyük özen gösteriyorlardı. Ama bütün bu yaşam ilişkilerinde tahripkar tutumlar içinde bulunuyorlardı. Bu adam ikiyüzlüydü; görünürde bağlılık sergilerken, özde o denli karanlıktı. Kendisi bir amaç peşinde koşuyordu. Aile bireyleri burjuva partileri içinde en üst düzeyde sorumluluk almışlardı. Düşmanla yoğun bir bağlantı kurmuşlardı. Düşman kendilerini alabildiğine besliyordu. Bu işin sadece bir yönüydü. Buna objektif ajan demeyede gerek yoktur. Bağlantıları, SHP içinde yönetim kuruluna kadar yükseldiler. SHP yarın iktidar olabilir ve bunlara bakanlık görevi verilebilir. Düşman bunlara güvenmese, neden devletini kendilerine teslim etsin? TC bu kadar aptal davranabilir mi? Ben karşı-devrimci bir aileden devrimci çıkmayacağını iddia etmiyorum. Bu mümkündür. İstisnalar genelde kuralları bozmaz. Aslında bu adam dürüst de değildi. Yaklaşımı tamamen sahteydi. Biz bunu ortaya çıkarmaya çalışıyorduk. Devrimci hareketler gelişme dönemlerinde her sınıf ve tabakadan insanları saflarına çekebilir. Bu dönemlerde ajanlar da sızabilir. Ama daha sonra yapılması gereken şey işleri ince eleyip sık dokumak, örgütün özgün yaşamını ve kurallarını bir bütün olarak bunlara dayatmak, böylece bu tür olası bozuşma örneklerini mahkum etmektir. Bu örnek Avrupa’da bize, 1983’de gelişen provokasyonuna benzer çok ters bir yaşamı dayattı. Bu, ülkeden tamamen kopuk ve partinin olanaklarını yerle bir eden bir tutumdu. Siyasal olarak da içeride sözümona sosyal-demokratlarla ilişkiler, Avrupa’da ise emperyalist haber alma örgütleriyle sıkı bağlantılar içinde PKK’yi eritmek ve bitirmek istiyordu. Bunun dört beş yıllık bir tarihi vardır. 1982-83 provokasyonu başarısızlıkla sonuçlanınca, tasfiyeci eğilim 1985 yılından itibaren kapsamlı bir hazırlıktan sonra, 1988 yılında kendisini açığa vurdu. Bütün gücünü ortaya koyarak savaştı ve ancak bu kadarını yapabildi. Botan’da ve Dersim’de de buna benzer durumlar vardı. Bunları ancak sonuna kadar partiye bağlı olan biri ortaya çıkarabilir. Burada suçlu vardır, doğrudan veya dolaylı oyuna gelme vardır, abartma vardır. Bütün bunlar göz önüne getirildiğinde, insan saptamalar yapmakta zorluk çekmektedir. Israrla partiye yabancı tutumlar dayatılmaktadır.
İdeolojik ve politik açıdan bakıldığında, adam benden daha iyi çözümlemeler yapmaktadır. Bu sorun değildir. Ama pratik yaşamına baktığınız da, özellikle partiyi pratikte yürütecek değerlerin canına okuduğunu görürsünüz. Bu, 1988-1989 yıllarında oldukça tırmandırıldı. Bu yıllarda yaptığımız çözümlemelerde hep bunu işledik. Onları açıp tekrar tekrar okumalısınız. Partinin yaşam, çalışma ve vuruş tarzı üzerine söylediğim şeyler yarı yarıya buna yöneliktir. Bunun bir anlamının olması gerekir. Hareketin en üst düzeydeki sorumlusu neden buna bu kadar önem vermektedir? Çünkü partinin yaşam tarzı saldırı al tındadır. Ben burada bunun suçlularını da ilan edemem. Burada yarınız partinin yaşamıyla çelişiyorsunuz. Şimdi burada kalkıp, herhangi birinize ajan desem, düşmanın oyununa gelmiş olabilirim. Burada belki bir kişi ajan olabilir, ama yüzde doksandokuzu ajan değildir. Hepiniz dürüstsünüz, ajan yaşam tarzınız gerçekten ifsat edilmiştir. Dolayısıyla, benim yapabileceğim tek şey, partinin seçkin ve kurallı yaşam tarzını müthiş bir biçimde aşmaktır. İçiniz de dürüst olanlar bu işte mesafe alabilir. Dürüst olmayanlar zaten geride kalacak ve oyunları açığa çıkacaktır. Son dönemlerde ge lişmeyi sağlayan ve durumları biraz kurtaran bizim çabalarımızdır. Eğer mevcut durumunuz içinde kalsaydınız, devrimcilik yapmak bir yana, provokasyonların basit birer aleti olmaktan kurtulamazdınız. Şimdi belki uyanmışsınız, ama çok şey kaybettiniz. Yine de uyanmış olsanız ve kendinizi çok uyanık görseniz bile, bu tür şeyler ortaya çıktığında, bunları ne kadar başarıyla aşabileceksiniz? Hemen belirteyim: Kürdistan’da herkes
kavga eder, herkes ölüme gider; ama herkes yeniktir. Bu anlamda yürüteceğiniz kavganın hiçbir anlamı yoktur. Kavga siyasal olmalıdır; kavga yeninin doğmasını olanaklı kılan, başarıya yolaçan siyasal ve örgütsel içerikte olmalıdır. Benim görevim ajanları ortaya çıkarmak değildir. Buna soyunursam, bazı ajanları ortaya çıkarabilirim, ama benim görevim bu değildir. Benim görevim esas olarak partinin ezici kitlesini doğru bir yaşam tarzına kavuşturmaktır. Bu nasıl sağlanabilir? PKK’yi PKK yapan değerler vardır. Biz boşuna Haki, Maz lum, Kemal yoldaşlar ve diğer şehitlerimizin ruhundan söz etmiyoruz. Silahlı direniş hareketi içerisinde, Agit ve Erdal yoldaşlar silahlı direniş atılımının şehitleridir. Bunlar kanıtlanmış değerlerdir. Bunların yaşam ve konuşma tarzlarına, ilişkilerine, cesaret ve fedakarlık düzeylerine, en başta yoldaşlarına nasıl sahip çıktıklarına, onları geliştirmedeki tavırlarına, insan yaşamına verdikleri öneme, ülkelerini ne kadar sevdiklerine ve nasıl son derece dürüst parti değerleri olduklarına ilişkin çok kapsamlı çözümlemelerin yapıldığını sanıyorum. Bunlardan her biri için neredeyse bir kitap çıkarılmıştır. Herhalde bu değerlerin ardından koşanlar vardır. Bundan daha iyi hizmet sunulamaz. Biz bu yıllar da bunu çok iyi yaptık. Ama bundan yararlanmasını bilmeyenler kimlerdir? Bu temelde kendi yaşamlarını düzenlemeyenler kimlerdir? Yine bu temelde partinin ruhunu, partinin oldukça somutlaşmış çalışma, yaşam ve vuruş tarzını yeterince konuşturamayanlar kimlerdir?
Dolayısıyla bunun tersi söz konusu olduğunda kaybedenler kimlerdir?
Temel savaşım alanlarımızda parti yaşamını yerlebir eden, partinin taktiklerini çarpıtan tutumların sahipleri kimlerdir? Teker teker bunların eleştirisini yapmaya gerek yoktur ve bu kısmen yapılmıştır. Burada tekrarlamama gerek yok; yüzde doksanbeşinde taktik dışı bir çalışma ve yaşam tarzı egemen
olmuştur. Belki de bunların bir kaçının bilinçli olduğunu, bir kaçının dolaylı yaptığını, ezici kesiminin ise dürüst parti çalışanlarımız olduğunu söyleyeceksi niz. Ama onlar bu konuda kendilerini parti taktiğine hükmedecek bir konuma getirmedikleri, onun formasyonuna ulaşmadıkları, onu her yerde ve her zaman, tamamen partiye egemen kılacak ölçüde yetkin, çözümleyici ve uygulayıcı olamadıkları, yaşamlarının her alanında partiyi yaşatamadıkları için, provokasyon yaşam olanağı bulmaya çalıştı. Bu durum, hak etmediğimiz halde, çalışmaları mızda bunca kayıplar vermemize ve daha da kötüsü insanlıkdışı durumların ortaya çıkmasına yol açtı. Belki de düşmanın dilindedir; “Bu kadar becerikli polisimizin verdiği zarar bir ise, sizinkilerin verdikleri zarar bindir” denil mektedir. Yani, biz düşmandan bin kat daha fazla kendimize zarar veriyoruz. Düşman bununla, bizi bu kadar etkisizleştirebileceğini ifade etmek istemektedir. Bu deyimler aynen kullanılmıştır. Sömürge valisi yaptığı son basın toplantısında, çeteleşme durumundan söz etmekte, bunu kendisinin yarattığını ima etmektedir. Bunun hepsini kendisinin yaptığını söylememektedir, ama ortamı açmış ve belki de birkaç yönlendirmeyle böyle bir durum yaratmıştır. Son olarak 1990 yılının başında yaptığı basın toplan tısında yıllık değerlendirmede bulunmakta ve bu saptamayı yapmaktadır. Aslında ben de onun, bizim yaptığımız çözümlemeleri diline doladığının farkındayım. Kendisi Parti Önderliği’nin bu konuda zor durumda olduğunu belirtmektedir. Çetelerin durumundan kendisi de ürkmektedir. Bu içte çeteleşmenin olduğunu kanıtlamaktadır. Kimi yerlerde avare dolaşan asi çetelerinin durumu yaşanmaktadır. Aslında bu doğrudur. Bizde çeteler vardı. Bazılarını ortaya koyduk. Peki, burada ortaya çıkan şey nedir? Burada yapılan soruştur maların sonucunda bilinçli bir hedeflemenin olduğu kanıtlandı. Bunu da bir yana bırakalım. Hepiniz bu gözükaraların durumuna şaşıyorsunuz. Bunları dehşetle karşılıyorsunuz. Nasıl bu kadar gözükara olabilirler diye soruyorsunuz. Olayı böyle karşılamak yerindedir. Bu işlere kafa yormak gerekir. Sık sık daha amansız tiplerin de ortaya çıkabileceğini söylüyoruz. Bu konuda kendinizde en azından yenilgiyi yaşamayacak bir gelişme sağlamalısınız. Size dehşet veren bir durumu sağlam derslere dönüştürmekte kararlı olmalısınız. Parti açısından bundan tarihsel dersler çıkarmak hem gerekli hem de zorunludur. Olanak varken yapılması gereken şey nedir? Bu kez birkaç olguya takılmamalı, olguları sistematik olarak ele almalısınız. Benim görebildiğim kadarıyla parti son beş altı yıldan beri bu temelde bir saldırı altındadır. Belki içeride bilinçli saptırma azdır.
Ama bu, dolaylı olarak düşmanla bağlantılıdır. Bu bağlantının bilinçli olduğunu söylemiyorum. Ortam gözlenmekte, PKK’nin gelişimi izlenmekte, PKK’yi geliştiren özellikler iyi tespit edilerek onlara yüklenmekte ve kontracılık bu temelde geliştirilerek, yetkinleştiril mektedir. Olayları daha önce de
değerlendirmiştim. Düşmanın ulaşamayacağı ve yenemeyeceği tek bir özelliğimiz vardır. İlgili değerlendirmeleri çok iyi okursanız, yaşam tarzımın TC’nin ufkunun çok çok üstünde olduğunu görürsünüz. Benim yaşam ve mücadele tarzım ve dolayısıyla PKK’ye malettiğim yaşam tarzı, düşmanın
asla ulaşamayacağı ve egemenlik altında tutamayacağı bir yaşam tarzıdır. Hatta savaş ve vuruş tarzı da demedim, yaşam tarzı dedim. Yaşamı düşmanın ulaşamayacağı biçimde düzenliyorum. PKK içinde ve halka karşı çok az kusurlu olan ve biraz da olağanü stü özellikler arzeden bir önderlik sergiliyorum. Nüfuz etmek bir yana, düşman onun üzerinde seyredemez, onu kavrayamaz ve ona ulaşamaz. Kavrasa bile onu etkisi altına alamaz. Ruhta, düşüncede ve örgütlenmede bu sürekli böyledir. Gerçekten de düşmanı bozgu na uğratan şey budur. Bu bizim en büyük silahımızdır. Biz öyle başarılı askeri taktiklerle sonuç almadığımızı da belirttik. Halihazırda dağlarda sonuç alan PKK’nin durumudur; PKK’nin fedakarlığı, cesareti ve yüce tutkularla yüklü yaşam tar zıdır. Bunu kişiliklerinde somutlaştıran savaşçılar PKK’yi yaşatmaktadır. Yoksa bizi yaşatan şey, PKK taktiğine hükmeden ve ona büyük anlam veren taktik önderlik değildir. Bizi yaşatan ve son derece yüksek değer biçilmesi gereken yaşam tarzımızı taktik mücadele tarzıyla, yani günlük eylem ve örgütlülükle doğru bir bi çimde birleştirirsek, zaferimiz kesin olacaktır. Bu tarzı doğru bir biçimde halkımızın örgütlenmesiyle birleştirirsek, düşman onu vuramayacak ve yakalayamayacaktır. Yakalayıp vursa bile, bu gelişmeleri daha da hızlandıracaktır. Bugün düşman bunu çok iyi tespit ettiği için, ağacın dallarını kesmek ve yapraklarını dökmek yerine köke vurmakta, yani öze yönelmek istemektedir. Her dönem de PKK’yi PKK yapan değerleri düşünelim. Birkaç kişi zindanlar da, dağlarda, şurada burada bu işe özlüce katıldı. Bu tarihsel bir direnmeye yolaçtı. İşte düşman bu köke ve öze yönelerek, buna müdahalede bulunmaktadır. Biz bunları dile getirdikçe, bazıları kendilerini daha çok dayattılar. 1986 yılında Çernobil nükleer sızıntısına benzer bir durumun yaşandığını söyledik. Partimizin içinde de bu tür bir radyasyonla bizi nefes alamaz ve parti ortamını yaşanamaz bir duruma getirmek isteyen tutum ve davranışlar vardır dedik. Eskiden bu biçimde kendilerini bize diken gibi batıranlar vardı. Bunlar karaçalı cinsinden dikenlerdi. Her gün beynimizi ve yüreğimizi tırmalıyorlar ve bazıları şiddetli bir provokatif yaklaşımla sonuç almak istiyorlardı. Bu tür örnekleri ortaya serdik. Bu çalı gibi batma, diken gibi yırtma hareketiydi. Daha da kötüsü el kol hareketleri ve mimiklerle partinin seçkin, net, açık ve halkın hayranlığını kazanmış yoldaşlarımızın, büyük yaşam aşkını yaşatan özelliklerini boğmaya çalışıyorlardı.
Buradan sonuç çıkaracaksınız. Biz, yaşamla oynayanları asla affetmeyeceğimizi söyledik. Burada kendilerine çekidüzen vermeyenleri ve en büyük tahribatların nedeni olabilecek olumsuzlukları aşmayanları en tehlikeli kontralar olarak değerlendireceğiz. Bunu özden geliştireceksiniz; kendinizi gizleyemezsiniz. Biz en büyük tarihsel dersleri bu olaylar ve olgular sayesinde çıkaracağız. Yine darlıklardan söz etmemeli, şu yada bu özelliğe sığınmamalısınız. Gidin bunları başkalarına anlatın. Hal ve hareket, düşünce, davranış ve savaşçılık gibi konular tamamen işlenmiştir. Bunun kavranması ve özümsenmesi için zaman ve inceleme fırsatı isteyin. Hepiniz iyi niyetlisiniz. Ama PKK’nin temel yaşam özelliklerini boğacak bir gelişmenin aleti olmak kişiyi kurtaramaz. İşler iyi niyetle kurtarılamaz. Burada herkes düşmanı yenecek özelliklerle yaşamak zorundadır. Kendine egemen olamayanlar, kendi kendilerini aldatanlar ucube, arsız ve ipe sapa gelmez tiplerdir. Bu tür tutumlar ve davranışlarla kendilerini dayatanları neden tutalım? Bunlara karşı neden bu kadar vicdanlı davrandık? Partinin yaşamı, taktiği ve talimatlarıyla oynayanları gördükçe, neden daha katı uygulamalara yönelmedik? Bunun nedeni, bunu yapacak güçten yoksun oluşumuz değildi. Ben pratik yaşantımla örnek olmaya ve muazzam çözümleyici gücümle bunları önlemeye çalıştım. İçinizde avareler vardır; bunlar hem dağlarda ve hem de Avrupa’da bir hayli fazladır. Böyleleri bir sigaraya, bir sohbete dalıyorlar. Yaşam denilen şey bu mudur? Bu kölece bir yaşam değil midir? Tehlikeler benim için de her zaman mevcuttur. Tehlikeleri sizden fazla yaşıyorum. Ama şimdiye kadar benim kişiliğimde kazanan Kürdistan oldu. Benim kişiliğimde Kürdistan halkı ve PKK kaybetmemiştir. Buna karşılık sizin kişiliğinizde günümüze kadar çok şey kaybedilmiştir. Bunun nedeni kendinizi netleştirip güçlen dirememiş olmanızdır. Sizi oyuna getirebilecek bütün dayatmalara, hem de dolaylı dayatmalara karşı kendinizi sağlama alamadığınız için kaybediyorsunuz. Kendinizi sağlam ve kurallı bir yaşamın ifadesi haline getiremediğiniz, bizi son derece çocukca ve amatörce uğraştırdığınız için halka ve partiye kaybettiriyorsunuz. Evet, son şahadet olayından çıkarabildiğim en önemli sonuç buydu ve bunu bütün partiye maletmek için elimden geleni yaptığımı belirttim. Bu ne anlama gelir? Bu, sizi zafere ulaştıracak bir tutumun sahibi olmanız, bunun düşünce ve pratiğine mutlaka ulaşmanız anlamına gelir. Bundan sonra günah artık bizim olmayacaktır; sorumluluk bunun tersini yapanlara ait olacaktır. Dolayısıyla bunun sonuçlarına katlanacaksınız. Açık ve yoldaşça bir tutum sergilemelisiniz. Saldırıların odağı haline gelen ve PKK’yi PKK yapan yaşamsal özellik nedir? Son eylemi yaratan kişiliğin yürüttüğü savaşımın özelliği budur. Bunu ne kadar bilinçli, ne kadar bilinçsiz yaptığını belki hiçbir zaman söylemeyecektir. O yalancının biridir. Çünkü hiçbir tasarımının bulunmadığını iddia etmektedir.
PKK üzerinde bu denli büyük oynayacaksın, ama hiçbir tasarın ve projen olmayacak! Bunun yalan olduğu açıktır. Projesi büyük olduğu için bu kişilik oldukça kudurgandır. Bunun düşmandan ne kadar talimat aldığını ve düşmanla ne kadar bağ içinde olduğunu bilmek iyidir. Ama asıl sorun şudur: Bu
konuda ki ilişikiler somut planda nasıl gelişir? Bu tür kişilikler nasıl ortaya çıkar? Bunların poliste sicilleri yoktur. Polis, iki yönlü çalışır, kendi sicilli elemanlarını çalıştırır. Polisin Kürdistan tarihindeki gelişmeleri kendi lehine çözmekte en çok kullandığı yöntem; ortamı uzlaşmaya çekmek, direnişi kırmak, bu ortamı beslemek ve direniş güçlerini oyuna getirmektir. Biz buna provoke etmek diyoruz. Ama bu sözcük olguyu yeterince karşılamıyor. Polisin yaptığı sadece provoke etmek değil, ortamı her bakımdan kontrol edilebilir ve denetlenebilir hale getirmektir. Bu tarz, Türk egemen sınıflarının tarihte ve günümüzde başvurdukları temel tarzdır. Bu daha çok istihbarat yöntemi nite liğindedir, ama politik olarak en bitirici olanıdır. Türk egemen güçlerinin en çok bel bağladıkları yöntem budur. Bunun için so mut bulgular gerekir, bu konuda fazla bilgimiz olmayabilir; ama tahmin ettiğiniz gibi ortaya çıkan eğilim kesinlikle bel bağlanan bir eğilimdir. Her şey çok açıktır. İstediğiniz kadar Kürdistan halkını içeriye doldurun; o içeriden daha alevlenmiş olarak çıkacak ve daha çok iş yapacaktır. Bu kadar korkunç işkenceler gören PKK’li savaş tutsakları, zindanlarda tarihsel bir dönemi gerçekleştirdiler. Bu kadar savaşçı şehit verdik. Savaşımımızı halkı mıza ve ulusal kurtuluşa malettik. Bu anlamda bitmeyeceğimiz ortadadır. Bu kanıtlanmıştır. O zaman düşmanın bizi yaşatan öze yönelmesi gerekir. Saldırı ve saldırı tehditi altında olan da budur. Peki, bu son tip nedir? Son tip böylesi bir uygulamanın en üst düzeyde ve en kapsamlı ifadesi olmuştur. Her ne kadar bu tipler, kendilerini bu duruma getiren şeyin sınıfsal temelleri ve ağa hali ne gelme istemleri olduğunu söyleseler de, bu çok dar bir yaklaşımdır. Ben bunu fazla inandırıcı bulmuyorum. Biz çoğu zaman durumu çok dar ele alıyor ve tali şeylerle anlamaya çalışıyoruz. Yalnız sizin böyle yaptığınızı söylemiyorum. Ben de zaman zaman durumları böyle yaşamak zorunda kalıyorum. Ama burada önemli olan sonuca gitmenin düşünce ve pratiğini sürekli kılmaktır. Bizim birbirimizden farkımız ve ayrıldığımız yön burası olmaktadır. Özellikle pratikte, mücadeleyi sürekli ve acımasız kılmak hususunda ayrılıyoruz. Önemli olan bu na ulaşabilmektir.
Dikkat edilmesi gereken şey neydi? Bu olayda bilinçlilik var mıdır, yok mudur? Kendine göre son derece iyi niyetlidir; sözümona PKK’ye en üst düzeyde hizmet etmiştir. Kullandığı tabir aynen budur. Yani sergilediği yaşam tarzıyla ruhta ve pratikte PKK’yi boğduğu halde, partiye hizmet etmekten başka bir amacının bulunmadığını iddia ediyor. En çok korunması gereken varlıklarımız olan kadrolarımıza kurşun sıkıyor. “Silahı sıktım, sonra sıktığım yerde bir grubun olduğunu gördüm; kurşun gidip değmiş; bakmadan sıkmıştım” diyor. Aslında durum böyle değildir, ama varsayalım ki böyle olsun. Karşıda, hem de bilinen ve tanınan en değerli varlıklarımız varken, biraz bakmak gerekmez mi? Bir hayvana kurşun sıktığınızda bile, ondan sakınmak için silahın namlusunu doğrulttuğunuz yere bakarsınız. Bunlar ise PKK’liler, PKK’nin savaş kadrolarıdır, gözbebeğimiz gibi korumamız gereken değerlerdir. Bunlara hiç bakmadan nasıl kurşun sıkılabilir? Varsayalım içimizden biri böyle yaptı: Bu adamın insanlıkla ilişkisi olabilir mi? Böyleleri de ortaya çıkıyor işte, diyeceksiniz. Evet, çıkıyor, ama bunlar ne kadar insandır? Bunlar canavar mıdır? Hayır, canavar deyimi de çok yetersizdir. Teoriyi çok iyi bilen, yorum gücü bu denli mükemmel olan ve bir olayı sizden bin kat daha yüksek bir keskinlikte değerlendirebilen biri, insan yaşamına nasıl kastedebilir? İnsan yaşamına bu kadar ucuzca kastedilmesine ne ad vereceğiz? Bu sadece bir olguda kendisini gösteren bir durum değildir. Radyasyon gibi yayılan ve canlılık belirtisi gösteren ne varsa hepsini bitiren özelliklere sahiptir. Neresinden bakarsanız bakın, bunda insanlık kokusu bulamazsınız. Bunu tek bir kişilik için de söylemiyorum. En azından on-onbeş yıldan beri bu tiplerin yaşattıkları ve bana dayattıkları ruhu ve yaşam tarzını gözönüne getirerek bunları belirtiyorum. Kemal Pir yoldaş bu konuda küçük bir tutumla karşılaştığında, “Bunu hemen cezalandırmalıyım” der. Gerçekten de hemen cezalandırılması gerekir. Siverek’te sergilenen savaşçılığa ilişkin olarak bize yolladığı bir mektubunda, Kemal Pir yoldaş, “Bu işin sorumlularının yakasına yapışıp hesap soracağım. Bunlar pratiği nasıl bu hale getirebilirler?” diye yazıyordu. Böyle bir ortamda bu pratiği sergileyenlerden hesap sorma sürecindeyken, düşmana tutsak düştü. Ama durumu tamamen böyleydi. O, partinin ruhu ve kişiliği nasıl bu kadar boğulabilir, partinin yaşam tarzı nasıl bu kadar deforme edilebilir diye soruyordu. Bazı sahte kişilikler kendilerini partiye dayatırken, O, son nefesinde bile bu tiplerin partinin ruhunu ve yaşamını ne kadar boğduklarını düşünüyordu. Çünkü ortada bir tehlike vardı. Partiye ciddi bir tehlike dayatılıyordu. Bir devrimcinin son nefesinde bu tehlikeyi görmesi, onun ne denli büyük olduğunu kanıtlar. İşte burada kanıtlanan şey biraz da budur. Endişe duyduğum tipler ve bu tiplerin dayattıkları yaşam tarzı, gerçekten de en çok dikkat edilmesi gereken husus olmaktadır. Bu da kendi bilincimizde, ruhumuzda ve yüreğimizde her an duyduğumuz bir saldırıdır. Bu geçmişte henüz belirti biçiminde ortaya çıkıyordu. Daha sonra ezici bir biçimde PKK’yi etkisi altına almaya başladı. Avrupa pratiği gözönüne getirildiğinde, partiye dayatılan ruh ve yaşam tarzının partiyi bitirmenin eşiğine getirdiği görülecektir. Herkes, genelde PKK’nin etkisi olmasa, fazla bir şeyin ayakta kalmayacağını belirtiyordu. Botan’da ortaya çıkarılan örneklere ba kıyorsunuz; herkes bizzat kendi pratiği sonucunda ortaya çıkan bu durumdan dehşet duyuyor. Bunun nasıl ortaya çıktığını soruyor. Aslında bu tesadüf değildir.
Son tahlilde tesadüfün altında bilinçlilik yatmaktadır. Birileri bunun mekanizmasını kurmuştur. Ama pek çoğu dolaylı bir biçimde alet olmaktadır. Mekanizma çalıştırılmakta ve değişik bir ürün ortaya çıkarılmaktadır. Bu ürün ortaya çıkarılırken çokça hammadde kullanılmıştır. Ama mekanizmayı çeviren, daha çok da onu yağlayan ve benzinini dolduran düşman olmaktadır. Düşman böyle çalışmaktadır. Bundan kuşkumuz olamaz. Düşman daha çok deformasyonla uğraşmaktadır. PKK’yi PKK yapan temel ruhu ve yaşam tarzını bozan ruha bozguncu ruh diyoruz. Aslında biz bozgunculuğun ve provokasyonun yabancısı değiliz. Provokasyonun sınırlı kazanımlara ulaşması kendi iç gericiliğimizden, her türlü oyuna gelebilecek kadar karmakarışık özellikler sunan kafa yapımızdan kaynaklanmaktadır. Yani sizler rolünüzü tam oynarsanız, bilinciniz aydınlık ve net olursa, bunlar karartma hareketini ve lekelemeyi başaramayacaktır. Buna olanak sunan kendi konumunuzdur. Zemin bunun için son derece uygundur. Adam bunu tespit etmiştir. “Bu adamları bir çorbaya düşürebilirim” diye düşünmektedir. Örneğin “Pişmanlık Yasası” bu iş için bir ön hukuksal gerekçe yaratmaktır. “Pişmanlık Yasası” neydi? Bu yasa, “PKK’ye zarar verdiğin oranda yarar görürsün” demektedir. Bunu savaşmamaktan tutun, birimi tahripetmeye kadar çeşitli biçimlerde gerçekleştirmek mümkündür. Peki, düşman bir de PKK’nin genelinin bozulmasını, onun genel ruhunun ve somut fiili önderliğinin bozulmasını istemez mi? Bunları sadece dağdaki silahlı birimler için mi öngörür? Sadece savaşçılar için mi böyle bir yasa çıkarır? Hayır! Düşmanın en çok hedefleyeceği şeyin en kritik noktadan ve en üstten vurmak olacağı açıktır. Düşman bunca deneyimden sonra bunu hiç düşünmez ve aklına getirmez olur mu? Elbette düşünür. Peki, bu kesinse, böyle bir proje oluşturmayacakmıdır? Eli altında MİT’in bunca deneyimini bulunduran düşman, bunu uygulamaz olur mu? Onda projeler geliştirmeyecek, PKK’yi stratejik yerinden vurmayacak, onu en canalıcı yerinden vurmayı planlamayacak kadar vicdan var mıdır? Yoksa acizmidir, olanaklarımı azdır, adam mı bulamamaktadır? Bu eğilimi körüklemez mi, ortamı geliştirmez mi, sağdan ve sol dan hareketi kuşatma altına almak istemez mi? Bunları yapamaz mı? Düşman bunların hepsini yapabilir ve yapmaktadır. TC, benim birçok eğilimime göre üzerime gelmek istedi. Kanımca kişisel özelliklerime göre eğilim geliştirdi. Bazı tipler yolladı. Daha sonra geneli de böyle ele almaya çalıştı. En önemlisi de, özellikle uyuşmadığım özellikleri körükledi. Kimi isimleri lanse etmekten tutun, bunlara ortam açmaya kadar binbir yöntem geliştirdi. Bu belgelere de geçmiştir. Hatta böylelerine uzlaşma kanalları açmıştır. Bunun doğrudan veya dolaylı yapılmış olması önemli değildir.
ÖNDERLİK PERSPEKTİFİ
3.BÖLÜM
YORUM GÖNDER