ESPRİSİ VE SEVECENLİĞİYLE YOLDAŞLARIN EN NARİNİ (1.BÖLÜM)
Büyük Komutan Enveri Omyanisi (Ahmet Tekme) Yoldaş Anısına
Kürdistanlı olup ta bu topraklardan uzak yaşamak olur mu? Tarihin derinliklerinden süzülerek gelen bu toprakların insanları hep biraz da buralara bağlı yaşamasını bilmiştir. Hani var ya “kuş uçmaz, kervan geçmez” diye memleketler, öyledir Kürdistan diye tabir edilen topraklar.
Botan ülkesi genelde böyle olmakla birlikte Botan’da Besta bir daha fazla bu böyledir. Adeta dağların rahmine çekilerek, bu olup biten her şeyden uzaklarda yaşamak, bu medeniyet denen dişi dökülmüş canavarın kirinden pasından ırak kalmakta demektir. Öyle ki hep biraz da kendi kendine yetinen bir kültürleşmeyle ayakta kalma direnişinin de ötesinde, bir yaşam geleneği yaratarak, biraz da tarihin özgün yerleşikleri olarak yer almak, bura insanının özelliğidir.
Besta öyle bir yerdir ki, kuzeyi Herekol’la örülü, doğusu Kato’larla çevrili, güneyi Kela Memeyle surlu, batısı ise Çela Nimeja silsilesiyle dört tarafı çepeçevre dağlarla nakış edilmiş bir mekândır. Buna bir de Besta’nın göbeğinden akan Hezil'i katın, mavi-yeşilimsi suyuyla Avyan çayını ekleyin, Geli Tırşine de Kela Meme eteklerinde tüm şiddetliyle akan suya Besta’nın daha kuzeyinde bulunan Besta Blucina'yla Çalan çayların yanı sıra isimlerini vermekte zorlanacağımız birçok su dere yataklarını sayabilirsiniz. İsterseniz Piro dağının labirentli çıkıntılarına çıkarak yukarılarda Besta “ovasına” bakın, göreceğiniz tümden bir su cennetidir. Olurda ikna olmazsanız, o zaman çıkın Serki Deryana ve yahut Serki Mehemede Uso'ya orada Kani Gundikte ve Deryan köyünde bir bardak su içerken Besta'ya bakın. Diyeceksiniz ki bu kadarı başka yerde de vardır. O zaman deriz ki çıkın Kaplan’a, çıkın Gıre Meşe’ye, çıkın Serki Hiryana, çıkın Gıre Eşet'e, çıkın Gıre Sevo'ya, çıkın Mergumar'a, Mevişke'ye eğer halen ikna değilseniz gidin çıkın Kor Kandile-yani Bedirxanların-direniş kalesine.
Evet, Besta bir su cennetidir. Bunun yanı sıra da kendilerini zulmün şerinden korumak isteyenlerinde memleketidir. Mehre de kayalıklara oyulmuş yaşam mağaralarının yanında, daha yüksekte dağa işlenmiş Kiliseyi gördüğünüz de, insanların yaşamak ve inançlarını korumak amacıyla neleri göze aldıklarını göreceksiniz.
Evet, Besta gizlenenlerin yurdudur. Direnişçilerin yeridir. Egemenlerin hükmünden kaçanların diyarı ve mekânıdır. Boynu bükük yaşamak istemeyenlerin de yurdudur buralar. Başı dik ve onurlu yaşamak isteyenlerin ve tabii ki kendi kimliklerini koruyarak yaşayanlarında yeridir.
Sorun sadece işgalcilere karşı bir direniş geleneği yaratmanın da ilerisinde, her türlü baskıya ve egemenlerin hükmetmesine karşı başkaldırış ve boynunu bükmeme gerçekliğidir.
Kürdistan tarihinde belki de direnişlerin kesintisiz olarak sürdüğü yerlerin başında Botan gelir. Mezra Botan diye tarihe geçen bu direniş kaleleri, aşiret yapılanmalarına geçişle birlikte hep dış işgalci ve istilacılara karşı ayakta kalma direnişleriyle de anılırlar. Belki de Biz Kürtler açısından en eski olan belgelerinden biri “On Binlerin Dönüşü” yani “Anabasis”’tir.
Anabasis kitabında Ortadoğu ya, Dariyus'un kardeşinin peşine paralı askerler olarak takılan yunan askerleri, esas olarak Dariyus'u devirerek onun kardeşini iktidarın başına getirmek isterler. Ancak talihleri iyi gitmez ve çok kötü bir şekilde Dariyus gelenleri yener ve teslim olmalarını ister. Yunanlar teslim olmazlar ancak askeri bir kurnazlık ustalığıyla geceden kamp ateşleri yakarak ve karşıdaki düşmanlarını da “kamptalar” süsü vererek oradan gece yarısı kaçıp giderler. Hedefleri kendi memleketleridir. Yani Yunanistan’dır.
Yola çıkarlar. Yol bilen yoktur. Kürdistan ovasında sert ve yüksek Kürdistan dağlarına yaklaştıklarında onlara, yerliler “buraya-yani Medya topraklarına-gidenler geri dönmemiştir” derler. Yunanlar gitmek zorundadırlar, çünkü başka gidecekleri yer yoktur. Ya Dariyus’a teslim olacaklar ya da ileriye doğru adım atacaklar.
Anabasis’te anlatılan-kitaba göre-bir haftalık Botan yolculuğudur. Önceleri buraların yerleşik ve yerlileri gelen yabancılarla direk geçmeleri için görüşürler ve gereken kolaylığı sağlarlar. Ne zaman ki gelen “misafirler” köy yakmaya başlarlar burada yaşayan-kitaba göre-Kalderler-bize göre Kürtlerin ataları kendilerine has direniş tarzlarını geliştirirler.
Bu direniş ölümüne de olsa işgalcilere ve yabancılara boyun eğmeden mücadele etmektir. Pusular atarak, düşmanın kuyruğundan tutarak, yollarına taşlar yığarak, daracık geçitleri geçerlerken başlarına kayalarla saldırarak ve ayrıca geçiş hatlarını boşaltarak, aç bırakarak ve susuz bırakarak art niyetli yabancıları perişan ederler. Lafı uzatmadan yabancılar bir haftalık zaman diliminde bu coğrafyayı aşarak Ermenilerin topraklarına geçerler, yani Botan suyunu aşarak kendilerini güvene alırlar. İşte en son hamleleri olacak Botan suyunu geçmeden geçecekleri yer Besta'dır. Herekol'dur, Katolardır. Hani var ya meşhur kavramlaştırmayla; “lanetli” dağlar.
Ama yaşadıkları korku ve ruh tedirginliği onlara fazladan yetmişe benziyor. Bugün dahi Anabasis’i okuduğunuzda bunu his edersiniz.
İşte yabancılara tarihin kaçıncı İsa’dan önceki yüzyılında da Kürtler hep direnmişlerdir. Özelde Botan denilen bu topraklarda direniş kesintisiz hep sürmüştür. Denile bilir ki; Kürdistan tarihinde zapt u rapt altına alınmayan ve alındığında da hep düşmanlarına zorluklar çıkarmış toprak parçası Botan’dır.
Tüm bu gerçeklikleri değerlendirdiğimizde, buralı insanların daha dik başlı ve onurlu olmalarına yol açmasının yanı sıra daha fazla yetenekli ve inisiyatifli gelişmelerine yol açıyor. Daha kararlı ve keskin oluyor. Girişken oluyor. Pısırıklık yoktur. Hep bir canlılık ve hareketlik ve dinamizm vardır. Kendi ağası kendisidir. Bu oldukça sert bir kişilik yapılanmasına yol açıyor. Özelde sosyal olarak dağların içlerine çekilerek, “uygarlıktan” uzak olmak, hatta isteyerek bunu yaşamak gerçekliğine, buralarda ki dağların sarplığı, ulaşılmazlığı, yaşam koşullarının zorluğuyla birleşince, yaşama karşı direnişçi ve inatçı ve tavizsiz bir kişilik yapılanması yaratıyor.
Botan Kürdistan tarihinde düşmanlara her zaman uzak kalan bir saha olmuştur. Tersten ele alacak olur isek düşmana karşı direnişin sönmeyen kalesidir Botan.
Kürdistan topraklarının düşman tarafından en son fethedilen parçalarıdır buralar. Öyle olunca Kürtlüğünde en derin yaşandığı sahalar olması yadırganamaz. Düşmanın tüm hışmına rağmen buralar Kürtlüğün atan atardamarlarıdır. Botan daha doğrusu. Mezra Botan hep kendi kendine yeten, kimseye ihtiyaç duymadan ayakta kalan bir halkın toprağına verilen addır.
Mezra Botan bunun için tarihinde düşmanlarının dikkatini ve öfkesini üzerine çekmiştir. Botan, a gelip hükmetmek isteyenler öncelikle kendi kendini idare eden yaşam tarzını, tek başına ayakta kalan bu halkın ayakta kalışını yok etmeye çalışmışlardır.
Mezra Botanlılar coğrafik koşulların ağırlığı, düşmanlarının onları çepeçevre kuşatmaları ve dünyayla bağlarını koparmalarından dolayı birazda setleşerek büyümüşlerdir. Birazda her şeye yetecek yetenekle donatılarak büyümüşlerdir onlar. Doğal olarak yaşamın en ağırına cevaplar üreterek, çözerek, yaşam yollarını çizmişlerdir.
Tüm bu gerçeklikleri değerlendirdiğimizde, buralı insanların daha dik başlı ve onurlu olmalarına yol açmasının yanı sıra daha fazla yetenekli ve inisiyatifli gelişmelerine yol açıyor. Daha kararlı ve keskin oluyor. Girişken oluyor. Pısırıklık yoktur. Hep bir canlılık ve hareketlik ve dinamizm vardır. Kendi ağası kendisidir. Bu oldukça sert bir kişilik yapılanmasına yol açıyor. Özelde sosyal olarak dağların içlerine çekilerek, sosyallite den uzak olmak, hatta isteyerek bunu yaşamak gerçekliğine, buralarda ki dağların sarplığı, ulaşılmazlığı, yaşam koşullarının zorluğuyla birleşince, yaşama karşı direnişçi ve inatçı ve tavizsiz bir kişilik yapılanması yaratıyor.
Ahmet Tekme çok ilginç bir birleşimi olan Omyanis köyünde dünyaya gelecektir. Bu köyde bir kısım Şırnaklı bir kısım guyi iç içe yaşamaktadır.
Başka ilginçlikte ne kadar doğrudur bilinmez ama-lakin somut veriler açıktır-Omyanis isminin yunanlarda kalmasıdır. Büyük İskender Ortadoğu’yu işgale gelirken büyük bir hızla her yeri fethi edecektir. Kürdistan’ın güneyini bizatihi kendisi ele geçirirken, Kürdistan’ının derinliklerini ise İskender’in ölümünden sonra onun imparatorluğunu kendi aralarında bölüşen dört komutanından biri olan Seleifkones Kürdistan’a yaklaşık iki yüzyıl hükmedecektir. İşte bu süreçte Kürdistan’ın birçok yerinde yerleşim merkezi isimlerinin birçoğuna “is, ke, nus, mus, yan” gibi ekler ekleneceklerdir. Birçok tarihçi ise bu ekleri Ermenilere bağlayacaktır. Ancak asıl olan bu toprakların bu şekliyle de olsa renga renk bir mozaik oluşturmasıdır. Örneğin gunde Mehre bir Süryani köyü olup Hıristiyan’dır. Ve Besta’nın göbeğinde Müslümanlarla kardeşçe yaşayacaklardır. İşte bu Kürtlerin tarihi süreç içerisinde süzülerek gelen hoşgörü kültürüyle bağlantılıdır.
Ahmet Tekme işte böylesine bir ortamın içerisinde olarak dünyaya gelecek ve büyüyecektir. O bir taraftan düşmana hiçbir gün boyun eğmeyen bir karakteri kendisine ekerken, diğer taraftan ise hoşgörünün zirvesini yaşayarak halklar arası kardeşliği öğrenecektir.
O ağırlıklı olarak hayvancılıkla geçinen bir aileye sahip olsa da tarıma ve bahçeciliğe de yabancı değildirler. Ailesi yörede sakin, kendi halinde ancak kendi emeğiyle geçinen temiz insanlar olarakta bilinir. O dünyaya evin ikinci evladı olarak gelse de, Kürdistan şartlarında erkeğin dominant olmasından kaynaklı o bir nevi evin büyüğüdür. Ailenin büyüğü olmak genel anlamda erkenden insana sorumluluklar yüklemektedir. Toplumun dayatıcılığından dolayı erkenden evlenecektir. Ahmet arkadaşta erkende sorumluluklarla tanışacak ve hızla olgunlaşacaktır. Çevresinde serbest ve rahat büyüyen bir gençtir. Sevilendir. Sayılandır. Güleçliğiyle cazip ve etkileyen bir kişiliktir. Mütevazıdır. Yumuşak başlıdır. Bu özellikleri gelecekte yer alacağı devrim saflarında daha belirginlik kazanacaktır.
Kürdistan Özgürlük Hareketi Botan’a yöneldiğinde ilk gidecekleri yerlerden birisi de Besta olacaktır. Besta da ise ilk gidilen yerlerin başında ise Omyanis gelecektir. 1983 de gerilla Botan’a açıldığında o onlarla erken tanışacaktır. Haşır neşir olacaktır. Belki de toplumsal arka perdesi bu kadar direnişle örülmüş olan bir karakter yapısının genlerinde vardır egemenlere karşı muhalif olmak. Bundandır ki hangi Kürt örgütü ya da devrimci örgüt alana gelirse gelsin ilk elden bunlarla ilişkilenecek olan Omyanis'tir.
Büyük komutanlarımızdan Mahsum Korkmaz başta olmak üzere Erdal, Bedran, Abbas arkadaşlar hepsi buralardan geçecek ve kalacaklardır. Köyü etkileyen gerillalara yörenin erken katılımları da bu alandan ve bu köyden olacaktır. 1984 yılında 15 ağustos eylemi öncesi Ahmet Rapo, Xwunrej ve Edip arkadaşlar katılacak ve katılımların önü açılacaktır. Ayrıca, onlarca milis düzeyinde insan dağa çıkacak ve dağda yıllarca kalacaklardır. Çünkü düşman henüz 1984–85 yılından sert yönelerek ta o dönemlerde birçok evi yerle bir edecektir. Böyle ailelerden birisi Haşim ailesidir. Dört kardeş-ki çoğu evlidir-düşman baskınlarından dağa çıkacaklardır ve yıllarca gerillacılık yapacaklardır. Yine onlarca genç katılacaktır. Bunlar; Ahmet Rapo, (sonra da kardeşi de katılacak aynı ismi alacaktır) -Edip, Xwunrej, Avdullah, Agit, Emin, Hogir, Mehmet Ali, Hazım, Xelil ve bacası, Şivan, Eşref her iki Enver-yani Ahmet Tekme ile sonra da katılan kardeşi ile yeğeni-ve burada ismini sayamadığımız birçok genç en aktif ve erken zamanlarda dağa özgürlük dağlarına çıkacak ve özgürlük türküsünü hiç kimse söylemeye cesaret etmezken onlar söyleyecek ve halkımızın bağrında bayraklaşacaklardır.
Ahmet Tekme yoldaşta 1985 yılının kışında katılacak ve Şiyar ismini alacaktır. Sonra da O ilk eğitimini aynı yılın kışında Çiyaye Spi’nin Geli Haruna’sında 60 yoldaşıyla görecektir. O zaman o ilk devrelerde yer alan kimi yoldaşın ismi; Pılıng-Kıçi–1998 yılında Gevaş’ta, Ferhan-Hole–1992 Avyan karakolunda, Welat-Gırek, Cemil-Deşta Lala-komployla, Agit-Omyanis-Çukurca 1989, Emin-Omyanis–1992 Besta da şehit düşeceklerdir. Şahine Gırek'e, Zeydin Omyanis ve başka yoldaşlarda bu eğitimde yer alacaklardır.
Eğitim devresinin sorumlusu sonra dan işbirlikçilerce tutsak iken kaybedilerek katledilen Cemal Zedayi yoldaştır. O dönemlerde teorik eğitim olarak; Kürdistan tarihi, yurtseverlik, Parti Tarihi, Sosyalizm ve Parti Tüzüğü verilecektir. Askeri eğitim olarak silah kullanımı ve gerillanın eylem taktikleri öğretilecektir.
O devrede hem teorik hem de askeri derslerde en etkin katılan odur. O evde daha rahat büyüdüğü için rahat kalkıp konuşacak, önceden iyi bir silah kullanıcısı olduğu için öne çıkacaktır. Ve devre sonunda herkese ağır silah verilmezken o BKC’ yi kaldırarak ilgi odağı olduğunu gösterecektir. Size tuhaf gelebilir ama özgürlük hareketi saflarında silahlı mücadelenin başlangıç yıllarında ağır silahlar en sağlam olan ve en öne çıkanlara yani komutanlara verilirdi. İşte Enver arkadaş henüz devreden yeni çıkarken böyle bir sağlamlık gösterecektir. Yine verilen okuma yazma kursundan en erkenden sivrilen odur. Yıllar sonra göreceğiz ki o sol eliyle yazacak, sol eliyle nişan alacaktır. Özcesi solaktır.
1985 yıllında IKP-Irak Komünist Partisiyle-çıkan çatışmalardan dolayı Çiya Spi terk edilerek Zap’a gideceklerdir. Ki o zaman IKP Hezil suyunu geçmek isteyen bir grup yoldaşımıza komplo kurarak katledecek ve gergin ve çatışmalı bir ortama zemin hazırlayacaklardır.
Zap alanında-bugün Zeve ya da Lak 1 diye bilinen alana geldiklerinde-onları Abbas arkadaş karşılayacak ve 60 arkadaşa-toplantı yapacaktır. Türkçe konuştuğu için ve yeni savaşçı devresini bitirenlerin ağırlıklı olarak Botan'lı olmalarından dolayı çok az arkadaş ne söylendiğini anlayacaktır. Ancak buna rağmen herkes yapılan konuşmanın IKP, yeni süreç ve düzenlemeye dönük olduğunu anlayacaktır.
Bu düzenlemede Enver yoldaş Abbas arkadaşla Lolan’a geçecek ve yaz ortasında Sadun-yani bilinç düzeyiyle büyük bir ayaklı kütüphane olan İsmet Doğru arkadaşın-komutasında Haftanin’e gelecektir.
İsmet Doğru yoldaşın sonradan kaleme alacağı Bager adlı yazısı devrim saflarına katılımda epey etki yapacaktır. Çünkü öyle bir olay ki kimsenin unutamayacağı bir olayı yazısında anlatacak. O bir grup arkadaşla Zagrosları geçerken donacak, arkadaşlar onu karın altına mecburen bırakacaklar-sonra da almak üzere saklayacaklar-ancak bir müddet sonra almaya geldiklerinde sağ olduğunu göreceklerdir ve onu kurtaracaktırlar.
O dönemlerde KDP ile de ilişkiler özelde Lolan'daki komplocu yaklaşımları ve TC’yle olan ilişkilerinden dolayı iyi değildir. Zaten Saddam’la kanlı bıçaklı bir durum vardır. Terörist Türkiye devletini söylemeye gerek, yoktur. Bu durumdan dolayı adeta arkadaşlar sınırın sıfır noktasında kalarak çalışmalarını yürüteceklerdir. Sınat gibi, Nizor gibi sınır hatlarında kalarak geleceğin dinamik gücünün temelleri atılacaktır.
Lolan'dan Haftanin’e gelen Enver yoldaş aynı yıl Botan’a geçecektir. Büyük komutanları olarak; Bedran-Mehmet Sevgat-, Agit-Mahsum Korkmaz-Şiyar Munzur-Kazım Kulu ve Erdal-Mustafa Yöndem-yoldaşları bundan sonra tanıyacak ve Botan da başta Besta olmak üzere, Pervari, Zozanlar, Çatakta çalışmalara katılacaktır.
Enver arkadaşın yürüyüşü bulunduğu alanlarda meşhurdur. O yürüyüşe kalktığında bir rüzgâr kalkar gibidir. O Bestalıdır, bunun için araziye muazzam hakimdir. Belki bu özelliğinden dolayı ilk günden başlayarak hep önde yer alacaktır. Hele hele yeni bir alana gelinmişse burada araziyi iyi tanıyanlar daha fazla rol alacaktır. Şu unutulmamalıdır; işleyen demir pas tutmaz derler. İnsan içinde bu böyledir. İnsan işletildikçe, o insanın içerisinde bulunan cevher açığa çıkacak ve o umulmayacak pratikler sergileyerek tarihe dipnot düşecektir.
Enver henüz yenidir ancak hızla komutanlaşacaktır. Sevecenliği, ince esprisiyle sevilen biri olmasını bilecektir. Güleçliği, çalışkanlığı ile yeniye açık olması onu her zaman büyük kılacaktır. Birde Enver diyince bireysel cesaretin en öndesi akla gelecektir.
O bir insan sevdalısıdır. Duygusaldır. Dokunaklıdır. İncedir. İnsanı kolay kolay kırmayan biridir. Bundan olmalıdır ki bir gün Bedri Evrak (1992 yılında bölük komutanıdır) Uludere de bulunan Böceh askeri tepesine yapılan saldırıda tepeyi düştükten sonra yaralı bir askerin attığı kör kurşunla kafasına isabet alarak şehit düşecektir. Bir gün Enver arkadaş görevden geç döndüğünde ve uzun uzadıya uzanınca gizliden-Enver yatmışken-ayağına bir iplik bağlayarak onu ağaca bağlayacaktır. Sabah olduğunda da “yönetimler bizi kontrol etmek ve denetlemekle görevlidir, bizde-yapı-komutanlarını denetlememiz gerekiyor” diyerek Enver arkadaşa karşı yaptığı espriyi savunacaktır. Böylesi esprilerin yapılabilmesi için size-sizin komutanınız-buna izin vermelidir, ya da o komutanın alçak gönüllü ve sevecen yaklaşımlarından cesaret alarak bunu yapabilmelisiniz. İşte Enver yoldaş bu sevecen olan insandır.
1986 yılında Çemke Talo köyüne 60 asker gelip yerleşecektir. Üç koldan girilecektir, birde tepe kolu vardır. Tepeye Enver gidecek ve tepeyi düşürecektir. Köye yerleşen askerleri arkadaşlar vuracak ancak hızla köyün içine kaçarak bir kısmı kendilerini kurtaracaklardır. Bu eylemde Hole-Kaleli Azat ve Xoşnav, Pılıng Kıçi, Sait Serdale arkadaşlarda vardır. Sait, Azat ve Xoşnav yoldaşlar Orhan arkadaşla birlikte Uludere’nin en azılı çeteleri tarafından Babat'larca komployla sonraları şehit edileceklerdir.
Aynı yıl alanın en azılı devlet ajanı olan Amoye Biryaneyi arkadaşlar cezalandırmak için gideceklerdir. Bu öyle bir ajandır ki bizim bir milisimizi vahşice kafasını keserek katledecek ve sonrada başını düşmana teslim edecektir.
Şu bir gerçektir ki; eğer Kürdistan da bir alanda milis örgütlülüğü yaratılamamışsa gerilla hep zorlanmıştır. Hani vardır ya “balıkla deniz misali” gerilla balık, halk deniz ise, miliste kocaman denizde yol gösterendir. Bundandır ki mücadelenin önemli gelişme kayıt ettiği yıllarda terörist Türkiye devletinin ilk faşistçe yöneldiği kesim milislere olmuştur, ileri düzeyde yurtseverlere olmuştur. 1993–1994 yıllarındaki Hizbul-Kontra hareketinin faşizan ve vahşet dolu saldırıları hep bu halkın bağrından çıkmış en fedakâr, en cesaretli, en seçkin ve en dürüst insanlarına olmuştur. Bunlarda ağırlıklı olarak gerillanın göz bebeği olan yurtsever ve milislerdir.
Milis gerillanın gözü kulağıdır, yol gösterendir, o öncüdür, o kuryedir, o gerillaya lazım olacak erzakı getirendir, gözetleyicidir, o düşmana ilişkin bilgi getirendir ve o gerektiğinde düşmana karşı en ön saflarda eylemlerde yer alan biridir. Faşist devlet çok erkenden bize milislik yapan insanlarımıza yönelerek balığı sudan bunun için koparmak isteyecektir.
Bu milisimizi katleden ajanı vurmak için köye girerler, bir grup yol keser diğer grupta eve yönelir. Evde devletin örgütlediği ajanların bir toplantısı da yapılmaktadır. Arkadaşlar bombalarla vurarak ve de tarayarak eylemi yaparlar. O hengâmede içeri girip bir kleş, üç telsiz ve iki telefon ile birçok daha malzeme alıp gelirler. Geri döndüklerinde Bedran yoldaş düşmanın yazılı dokümanları olabilir ihtimalliyle arkadaşları tekrar gönderir. Her taraf daha toz dumandır. Eve tekrar yönelirler. Eve girdiklerinde Amoye Biryane ölmemiş kendisini gizlemiştir.
Sonradan Mayıs 1988 yılında en azılı olan ajanlardan Amoye Biryani’yi ve yanında bulunan diğer iki ajanı Adil Aslan Baran yoldaş vuracaktır. O dönemler bu o alanda yer sarsıntısına yol açacaktı. Kimsenin Amo Biryani gibi birisine kış diyemediği bir yerde Baran arkadaş halk adına onu ve onun gibilerini meydanlarda halkın gözü önünde infaz edecektir. Bu halkta müthiş bir moral ve motivasyon yaratacaktır. Biz o zaman bu olayı BBC radyosunda Çırav da dinleyecektik. Ve bu eylemle PKK’nin bir ilkesi daha uygulanmış olacaktı oda; ihanet hiçbir zaman cezasız kalmayacaktır ilkesidir.
Materyalleri ararken kargaşa çıkar. Enver bu kargaşada kleşini kullanacak kendi arkadaşı olan komutan Selime Guyina kazaen 7 mermiyle vuracaktır. O tarama da elini kaldırmadığı için mermiler taramada Selimi vuracaktır. Selim arkadaş ona “sen ne yaptın” diyecek, Enver de “ben seni şehit ettim” dedikten sonra bağıracaktır.
Selim arkadaş ağır yaralıdır. Birde buna dev cüssesini ekleyin onun kaldırılması çok zor olmaktadır. Ayrıca o dönem birçok eylemde en önde yer alan biri olduğu için herkes daralacak ve üzülecektir. Onu-yani Selim arkadaşı-ancak üç hafta içinde Sınata getireceklerdir. Yolda Emin Omyanis’i yoldaşı yılan sokacak Dr. Baran yoldaşta ellinde ki imkânlarla Selim arkadaşı iyileştirmeye ve düşmesini engellemeye çalışacaktır.
Enver üzgündür, yıkılmıştır. O bir yoldaşını kazayla vurmuştur. Konuşmamaktadır. Utanmaktadır. Arkadaşlar ne düşüneceklerdir. Bir gün Selim arkadaş onu çağıracak ve ona “düşman yıllardır bana bir mermi vuramadı sen tam yedi mermi vurdun sana, helal olsun” diye takıldıktan sonra “üzme canını bilinçli olmamıştır, kazadır bu. Ve eğer ben şehit düşecek olursam sen benim silahımı, tabancamı ve rahtımı alırsın” diyerek teselli etmeye çalışacaktır.
Komutanlaşmasının önemli mertebelerinde biri bu olay olacaktır. O bundan sonra hep pür dikkat kesilecek ve duyarlı olacaktır.
Yine Gundik ile Biryan arasında Kron mıntıkasında arkadaşlar düşmana pusu atacak ve beş askeri vuracaklardır. Düşman müdahale ettiğinden dolayı düşmanın üzerine gidemeyeceklerdir. Pusu kol komutanı Enver yoldaştır. Tuhaf olan sonradan köylülere” devlet bizi kandırdı, birkaç çocuğu vurmaya gelmiştik, bunlar çocuk değil, ciddi ciddi bizi vuruyorlar” diyecek olan bir subaydı.
1988 yılında Besta, Cudi, Garisa ve Gabar güçlerinin katılacağı bir toplantı için Bestaya geleceğiz. 1988 yılında büyük Şiyar Bestaya gelince o Enver ismini alarak yeni bir sayfa açacaktır. Ben Enver arkadaşı ilk kez burada göreceğim. Onu burada kısmen tanıyacağım. O artık etkili bir komutan olarak, cesareti ve sevecenliğiyle biliniyor. Bende esprisi, mütavizi ve güleçliğiyle burada tanıyacağım.
Tarihe not düşmek açısından o zaman burada; Mahire Zer-önderlik sahasında yeni görevli gelmişti-Serbeste Kıçi, Fadıle Deşta Lala, Saidi Guyina, Yaşare Evrake, Yusuf ve Erdale Nıheki-ki Erdale Nıhoki önderlik yakalandığında kalp krizi geçirerek şehit düşecektir.
Biz yaklaşık yüz arkadaş bir araya gelmişiz. Epey burada kalıyoruz. Yaklaşık 15 gün. Düşman fark ediyor, bilgi alıyor. Üzerimize geliyor. Biz o zaman Gıre Heliz’deyiz. Gabara geçeceğiz. Ancak Gıre Xane ve civarlarında çıkan çatışmada altı asker, bir astsubay ve birde çavuş öldürülecek. Bizde bir kayıp yok. Basın genişçe bu olayı işleyecektir. Ki bu çatışmalarda o yani Enver önemli rol oynayacaktır. Sonradan gelişen çatışma kültürünün bu olaydan etkilenerek geliştiğini söylemek çokta yanlış olmayacak herhalde. Gündüz süren çatışmada kayıp yok, yaralı yok bu öz güvene yol açacak. Ancak gerilla gündüz çatışan bir güç değildir, gerilla gizli eylem koyup geri çekilen bir güçtür. Ancak insan öyle bir yaratıktır ki gözüyle gördüğüne inanır. Bu gündüz çatışmasındaki başarı kimi arkadaşta gelecekte bir tarz olarak şekillenecek ve bize epey kaybettirecektir. O dönemlerde dahi Cuma arkadaş bu gündüz çatışma tarzını yoğun eleştirecektir.
Enver yoldaş 88–89 kışını Besta da geçirecektir. Orada sorumlu olarak Şiyar Munzur, Hayri-sonrada çığ altında kalarak şehit düşen PKK merkez üyesi Sinane Sor vardır. Newrozu kutlamak için erkenden Newroz öncesi kampları arkadaşlar terk edecek ve üç ayrı yere ateş yakarak ve düşmanın müdahalesini de bekleyerek yollara mayınlar döşenecektir. O zaman bu mayınlardan bir tanesini döşeyecek olan Enver yoldaş olacaktır. Düşman ateşleri söndürmek için geldiğinde mayınlar onlarda patlayacak ve çok sayıda asker ölecektir.
Aynı kış düşmanın üç timi o kışın ortasında gelip Çalan köyüne yerleşecektir. Köy boştur. Ancak düşman yağan yoğun yağmurdan dolayı evlere üşüşecektir. Arkadaşlar-ki bir saldırı komutanı yine Enver yoldaştır-bu üç time yöneleceklerdir. İki timi tasfiye ederlerken bir diğer tim kaçmayı başaracaktır. Sonradan ama çok sonradan buraya ait arazide hayvanlarını otlatan Abdul Celil ismindeki bir köylü gelip askerlerin geride bıraktıkları kimi kanlı çadır madırlarını alarak evine götürecek ve düşman başka bir seferde operasyonda bu kanlı malzemeleri görecek ve bu fakir köylüyü alıp yıllarca zindanlarda tutacaktır.
Başka bir zaman da Sergazeya kömür ocağında alınan yirmi gençle Besta’ya gelecekler. Cudi de bulunan hareketli birlikte bu eyleme katılacak. Erdale Heyştani ile Otomatik Mervan yoldaşlarda var. Hem kömür ocağında bulunan askeri güce vuruyorlar hem de Şırnak’ta bir kontrol noktasını aynı gece vurarak geri gelmişlerdir. Cudi de gelen hareketli birlik yerine dönüyor.
Yeni askeri kanunla alınan gençlerden biri kaçınca düşman üç koldan Enver komutasında bulunan alana, düşman hareket edecektir. Enver arkadaş hızla bir planlama yaparak üç ayrı yere pusu grupları yerleştirecektir. Xırbek Beste den gelen güce atılan pusuda bir araç imha edilecek içerisinde Xırbek Beste tabur komutanı bir binbaşı ölecektir, bir sürü askerde birlikte onunla gidecektir. Yine Şırnak’tan gelen gücün komutanı çok fazla ısrarlıdır saldırıya. Askerlerine “saldırın” talimatları boşa çıkınca o saldırıya geçecek ve bir mermiyle anlından vurulacaktır. Görülen odur ki bu komutan Köroğlu’nu okumamıştır. Hâlbuki delikli namlunun üstüne üstüne öyle de gidilmez ki!
Akşama doğru düşman kendisini toparlayarak tekrar saldırıya geçecek, kıran kırana yaşanan çatışmada Musa isminde bir arkadaş şehit düşerken düşman günü tam bir hezimetle kapatacaktır. O zaman nereden öğrendiler bilmiyoruz ama İran radyosu 50 ölü askerden söz edecek. Belki bu kadar asker ölmemiş olabilir ancak çok sayıda askerin öldüğü-hem de komutanlarıyla birlikte-kesindir. Tüm eylemi ve çatışmayı baştanbaşa koordine eden Enver yoldaştır.
O sadece askeri anlamda yetkin değildi, o aynı zamanda yerinde durmayan bir emekçiydi. Ya askeri kanunla savaşçı alacak, ya köylere gidip toplantı yapacak, ya çetelerin mallarına el koyarak kamulaştıracak ya da peşinde koşarak bu halka düşmanlık yapanları cezalandıracaktır. Bunları yapmadığında gücüyle tartışacak, eğitim görecek, araziyi daha derinlikli tanımak için girişimlerini daimileştirecek ve gelecek için erzak hazırlayacaktır.
Artık 1989 yılının haziran aylarına doğru gidiyoruz. Garisa da Mıxes köyüne gündüz saat ikide, Türk ordusunun askeri elbiselerini giyerek, çete köyüne giriyoruz. Tümünü silahsızlandırarak, 10 adet G–3 silahlarını alarak geri çekiliyoruz. Bu arada Bestaya gelmişiz. Omyanis’ten alınan gençlerden dolayı araziye operasyon için çıkacak düşman gücünü biz vuracağız ve ben Enver arkadaşı artık bundan sonra daha iyi tanıyacağım.
CAFERİ SORİ
YORUM GÖNDER