ÖNDERLİK GERÇEĞİ-38.BÖLÜM
Yunanlı bir yazar var, Ternos Kornaros’un kitapları vardır, zindandaki işkenceleri, baskıları, pişmanlık yasalarının dayatılanları anlatıyor. Onun iki kitabını adı birinin ası Haydari Kampı, diğerinin adı da Fırtına Çocukları’dır. Fırtına Çocukları özellikle beni çok etkilemiştir. Fırtına Çocukları’nda tutsaklara pişmanlık yasası dayatılıyor. Tutsaklar o zaman kendi aralarında tartışıyorlar. Pişmanlık yasasının çok ilginç bir biçimde tanımlıyorlar. “Pişmanlık duyan biri insan olarak kendini öldürüp, hayvan olarak yeniden doğuyor” emektir. Yani insan olarak kendini öldürmektir. Kürt toplumuna yabancılaşmayla birlikte uygulanan budur. Kürtlüğünden pişmanlık duy; yani inkâr budur.
Kürtlüğünden pişmanlık duy ve Türkleş. Kürde bu şekilde dayatılan özü itibarı ile nedir? Kendin olmaktan çık; kendi olmaktan çıkan farklı bir şeye dönüşür. Böyle kendisi olmaktan çıkmış bir unsurun Türk’e katılması, Türk’e bile en büyük hakarettir. Hayvanlaşmış olanı Türk sayıyor ve önce hayvanlıktan düşürüp sonra Türklüğe terfi ettiriyorlar. Böyle bir şey olamaz. Türklüğün bozulması da böyle gerçekleşiyor. Akıl almaz bir şey ama gerçek budur. Kürtlere de imha ve inkâr sistemiyle uygulanan özü itibarı ile uzun zamana yayılmış ve süreklileşen bir pişmanlık politikasıdır; yabancılaştırma politikası bir pişmanlık politikasıdır ve pişmanlıkta kendisi olmaktan çıkmaktır. Şöyle denilebilir: Halklar özü itibarı ile birbirilerine benzerler. Özgünlükleri var ama benzerlikleri de var ama özgünlükleri de çok büyük önem taşır. Bir kültürleri var, kültürlerinin gelişmesi süreçleri var, tarihsel gelişme süreçleri var, kendisi olarak var olma gerçeklikleri var, kişilikler onların içinde vücut buluyor anlam kazanıyor, yani farklılıklar doğuyor, zenginlikler ortaya çıkıyor. Bir olgu olarak her etnik topluluğun içinde hareket ettiği bir öznelliği var, her olguda olduğu gibi bir yasallığı var, her olguda olduğu gibi bir doğal akışı var. Kendi haline bırakırsanız oradan en güzel çiçekler çıkabilir, en güzel farklılıklar çıkabilir. Kürde daha başından müdahale ediliyor ve Kürt hep bir başka şeye dönüştürülmek isteniyor. Kürt’teki ısrar var ama Cumhuriyete geliyorsunuz bu ısrar kapitalizmle birlikte esas itibarı ile kırılmaya başlıyor.
Ondan öncesinde de işbirlikçiler var Kürt zemininde ama Kürt olarak işbirlikçidir. Türkleşmiş değillerdir, mesela İdris-i Bitlisi öyledir. Kürtlüğünü inkâr edip Osmanlılarla işbirlikçiliği yapmıyor, Kürt olarak yaptı, yine Şerefxanlar, ve diğerleri de böyledir. Osmanlılarda da böyle bir inkâr yok. O açıdan kapitalizmde inkârcılık soykırımın bir özelliğidir, bu özü itibarı ile kapitalizme mahsustur. Bio iktidarın bir parçasıdır ve pişmanlıkta özü itibarı ile budur. İnsan olmaktan pişmanlık duymaktır. Kürde dayatılan özü itibarı ile budur. Bu açıdan insanlık dışılık burada bunu işlemek gerekir. Kürt buna karşı koyup, burada ısrarlı olmalıdır. Doğal asimilasyon normaldir, uluslar hep öyle kalacaklardır denilemez. Kaynaşma, etnik farklılıkların giderek tümüyle silinmesi, kültürlerin birbirine çok daha da yaklaşması, neredeyse ortak bir dünya kültürünün oluşması bir ütopyadır. Ama bu zorla gerçekleşecek bir şey değildir. Dilimiz, kültürümüz ayrı olabilir ama biz devrimciler olarak herkesle aynı ruhsal özü paylaşabiliriz. Bir Venezüellalıyla, bir İspanya’lıyla paylaşabiliriz. Bizim üst kimliğimiz var ama üst kimlik nedir? İnsan olmaktır, en gelişkin insan olup, tüm insanlık adına ortaya çıkmaktır. Ama bu çıkışı yaparken yine de bir etnik temelin vardır, bir halk kimliğin vardır. Kürtlerinde bir kimliği vardır ve bu kimliğe sahip çıkmak istiyorlar.
Doğadaki normal gelişime bakın… İnsan Önderlik gerçeğindeki büyük çıkışın amacını burada da görüyor. Bu doğadaki yasallığın özüne aykırıdır. Onu tümüyle dışlan, onu tahrip eden bu yaklaşımı herkesten önce Önderlik fark ediyor ve buna karşı tavır alıyor. Bu evrenin ruhuna tümüyle ters bir yaklaşımdır. Dünyada çok fazla başka örnekler bulamazsınız. Yaşayan birine sen zorla bilmem nesin diyemezsiniz. Anlatıyorlardı, ben fıkra olarak tam tabir edemiyorum. Farklı ülkelerden insanlar kendi aralarında tartışıyorlar ve kimin kaç saat içinde bir aslan yakalayacağına dair iddiaya giriyorlar? Fransız üç saatte bir aslan tutup getiriyor; İngiliz beş saatte, Alman altı saatte derken Türk gidip aslan bulamıyor bir zürafa yakalıyor. Zürafayı dövüyor, dövüyor ve diyeceksin ben aslanım neyse zürafaya kabul ettiriyorlar. Türk götürüyor zürafayı diyor aslan getirdim. Diğerleri diyor bu zürafa, zürafa diyor vallahi ben aslanım. Kendileri anlatıyorlar bu tür fıkraları. Gerçekten korkunç bir rejimdir. O açıdan Önderliğin çözümlemeleri içinde net bir cümle olarak var. T.C. hayvanlaştıran bir rejimin adıdır. Bu imha ve inkâr sistemiyle olur.
Özellikle Kürtlerden başlıyor diğer etnik topluluklardan başlıyor ve bu tarzda hayvanlaştırmayı dayatıyor özü budur. Bu utanç yaratarak utanç duygusunu ayaklandırıyor. Önder APO Kürdü utandırdı, Kürt’te, herkeste ve hepimizde utanma duygusunu yarattı. Onun için Kürt ayaklandı, onur duygusu budur. Hiçbir topluluk kendi saygınlığına bu kadar ayaklar altına alamaz. Bizler açısından da geçerli olan durum esas itibarı ile böyledir. Ülke gerçekliği önemlidir. İnsanı var eden kendi ana topraklarıdır. Önderlik Ankara’dan hiç kimsenin imkân dâhilinde görmediği Ankara gibi bir ortamda bir devrimci mücadele için çıkış yaparken temel dayanaklarının neler olduğunu Önderlik “Bize çıkış yaptıran kapitalizmin her birimizi haraç mezat kapmasına asla izin vermemek ve tıpkı haramzadenin yaptığı gibi bizi biz yapan topraklara asla ihanet etmeyecek.” diyor. Kapitalizm seni satın almak istiyor, seni salt kendini düşünen bir varlığa dönüştürmek istiyor. Bireycilik bu değil midir? Kendini düşüneceksin. Bir, buna izin vermeyeceksin. İki, eğer ana toprakların gerçeğine ihanet eden onu hiçe sayan kimdir? Soysuzdur, haramzadedir. Onların yaptığı gibi yapmamak, bunun yerine ne yapmak, ana toprakların gerçeğine ölümüne bağlı kalmak; yani Kürdistan toprağının tarihi gerçekliğine sonuna kadar bağlı kalmayı, onun değerlerine bağlı kalmayı esas alıyor Önderlik. Çıkış sağlayan temel etkenler bunlardır. O açıdan çıkış noktasında ülke gerçeği var ona sahip çıkıyor. Çıkış noktasında halkın içinde bulunduğu durumu kabul etmeme var.
Kürt kendini inkâr edebilir ama yine de senin halkındır. Kendini ifade edemeyecek kadar güçten düşebilir. Sana, onun durumu anlatılıyor halkın budur. Onu ayağa kaldırmakla görevli sensin, madem farkına vardın o zaman bu halkı ayağa kaldırmak için mücadele edeceksin. İlle de Kürtler dünyanın en özgür halkı olacak biçiminde değil, en kötü ölüm biçimi budur. Hiç direnmeden, düşmanın uyguladığı politikaların altında takatsiz bir halde kalmak ölüme yatmak, bir koma durumudur Önderlik bunu belirtiyor. Öleceksek direnerek ölmeli, ölüm olacaksa bile şerefli bir ölüm olmalıdır, düşmanın istediği tarzda bitkisel bir yaşam olmamalı, bu da çok büyük önem taşıyor. Önderlik o zaman Kürdistan’ın durumuna, koşuluna bakıyordu ve şunu söylüyordu. O zaman Yahudi soykırımı gösteriliyordu, Nazi toplama kamplarında iskelete dönüşmüş insanlar ve hatta canlı olarak yaşıyorlar, ama bir iskeleti andırıyorlar birde üst üste yığılmış yakma sırasını bekleyen, yakma fırsatını bulamamış cesetler üst üste.
Önderlik “Keşke biz de öyle olsaydık, keşke Kürdistan’ın bütün vadileri Kürt insanlarının cesetleriyle dolsaydı da Kürtler bu durumda olmasaydı” diyor. Yok olabilirsin, dirilip, yok olmakta bir onurdur. Köleliği kabul etmemek, bir başka şeye dönüşmeyi reddetmek… O açıdan bir varlığı ortadan kaldırmanın bir anlamı var. Yok edebilirsiniz ama onu bir başka şeye dönüştürüp kendi hizmetine almanın bir anlamı yoktur. En korkunç, en mantıksız ve en kabul edilemez olan şey budur. Bundan daha tehlikeli bir şey yoktur. En tehlikeli ölüm ve katliam biçimi budur. Bir başka şeye dönüştürmek ve hizmetine alıp yararlanmaktır. Kendi yasallığından saptırma, kendi doğal gelişim diyalektiğinden ve akış sürecinden uzaklaştırmak, onu bir başka şeye dönüştürmek, bir başka gelişme yasasına tabi tutmak, kendi yasalarını ona dikte ettirmek, onun özünü kendi dikte ettiği yasalar içerisinde şekillendirmek bu en tehlikeli katliam biçimidir. Kürdistan’da uygulanan özü itibarı ile budur. Öfke gerçektende buraya doğrultulmalıdır ve en tehlikeli soykırım biçimi budur.
Önderlik gerçeğinden bu kültürel soykırımdır. Son bir yıllık görüşme notlarının içerisinde kültürel olarak Kürdistan’da yaşanılan ve şu anda da kesinlikle soykırımdır, yürürlükte olan odur. Fiziksel olarak da bunu tamamlamak istiyorlar. O açıdan yapılması gereken buna karşı bir insanda bitebilecek bütün yetileri, bütün becerileri ayaklandırarak bir direniş konumuna geçmektir. Önderliğin beklediği budur. Bir insanda bitebilecek ne varsa ayaklandıracaksın, çünkü çara buradadır. İlk günde de böyledir. Kaçınılmaz olarak belki derinliği fazla yakalayamıyorsunuz, ama duygularınızda bir ayaklanma ortaya çıkıyor. Belli bir duygu yoğunluğunu yakalayabiliyorsunuz. Ülkeye ilişkin olarak en fazla insana heyecan veren ülkesini fark edişidir. Ben şu an daha iyi anlıyorum: her dağa gelen arkadaş Kürdistan için dağa gelmiştir. Özellikle Kürt gerçeğinde anlamlı ve doğru olanda budur ama derinliğini fark etmek koşuluyla bu böyledir. Tabiî ki Kürdistan’ı bir çiftlik gibi ele alıp, onun etrafında çitler örmemek koşuluyla… Devlet aslında bir ülkeyi daha genişçe bir çiftlik olarak değerlendirip etrafına çit çekip, gümrük duvarları oluşturup… egemenler için ülke ve vatan onlar için bir çiftliktir.
Önder APO’da böyle bir yaklaşım söz konusu değildir. Ana toprakların gerçeği farklıdır. İrlandalı bir yurtseverin güzel bir sözü vardır: “Egemenlerde kendi ülkelerini severler ama onlar ülkelerinin kendilerine borçlu olduğuna inanırlar. Emekçilerde kendi ülkelerini severler, onlarda kendi ülkelerine borçlu olduğuna inanırlar.” Her birimiz kendi ülkemize borçluyuz yani kendi ana topraklarımıza, halkımıza borçluyuz. Birde borcu bu tarzda değerlendirmek gerekiyor. Hayri Durmuş arkadaşın “Mezar taşıma borçlu yazın” demesinin bir anlamı da budur. Ülkene borçlusun, özel olarak bir partiye belki parti onun somut bir gerçekleştirme aracı olabilir ama esasta ülkene ve halkına borçlusundur. Ona karşı borçlarını ödeyeceksin ve onun için, onun hizmetinde olacaksın. Bu açıdan yurtseverlik özü, devrimcilerin en temel özüdür. Önderlik bazen Kürdistan tablosu çizerdi: “Bizim ülkemiz herkese açık olacak yani isteyen gelebilir. Tek bir şartımız var; kirletmeyecek ve pisletmeyecek. Temiz tut seninde olsun.” Bu önemli bir şeydir, mesela zenginliği nasıl ele alırsınız? Önderlik “Ülkenin güzelliklerini korumak, gerisi önemli değil soğan, ekmekte yersin” derdi. Tayip Erdoğan: “Benim görevim satmaktır” der. Toprak satıyor, şirket satıyor her şeyi satıyor. Ticaret kaçınılmaz olarak böyledir. Tüccar zihniyeti her zaman için ülkeyi satar. Kapitalizmin özü ticarettir, pazardır. Her şey pazarda bir alım-satım konusudur; toprakta öyledir, vatanda öyledir. Emekçilerin ülkelerine yaklaşımı asla böyle olamaz.
Önderliği Kürdistan tarihinin en görkemli yurtseverlik gerçekleşmesi olarak değerlendirmek yerindedir.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER