“DOĞA” ZAMANI
Doğa, Herakles’in Çağdaşı olan Yeni Hürrem’dir....
Güven Park Eylemi Şimdi Daha İyi Anlaşılıyor
Ankara’ya saray kurduktan sonra padişahlar gibi yaşamak için Kürt kanı gerekiyordu. Böyle başladı yeni soykırım hikâyesi…
Erdoğan’ın iktidarı boyunca beş yüzden fazla Kürt çocuğunu katlettiler. Silopi, Cizre, Sur katliamları henüz anılmazken yaşandı bunlar.
Bir doğa halkı olan Kürtleri o kadar çok ve o kadar vahşice katletmeye başladılar ki kimse çetelesini tutamaz oldu. Kürt gençleri oturup ölümü beklemediler elbette. Anakara’daki iki eylem bunun içindi…
Bu vicdansız 21. yüzyılda, Kürt soykırımına dur diyen insanlığın en vicdanlı devrimcisi olarak anılmayı hak eden Zınar Raperin’i, soykırımı beyninden vuran Doğa takip etti.
Güvenpark civarındaki eyleminde AKP-Sarayın tecavüzcü, katil sürülerinin mesai ortakları vardı. Hedefine kilitlenmişti ve engellenemezdi. İlk eylemin ardından Ankara girilemez bir kaleye çevrildiği halde engellenemedi, başardı. Bu yüzden beyinlerinden vurulmuşa döndüler.
Niyetimiz “iyi ki ölümler oldu” demek değil, burada gizlenen ölümlerden ve bu eyleme götüren nedenlerden, amacından bahsediyoruz. Bodrum katlarında yüzlerce insanımızı yakmakla yetinmediler şimdi Kürt kentlerini tamamen yerle bir edecek şekilde bombalıyorlar. Doğa’nın eyleminin ne kadar haklı olduğu şimdi daha iyi anlaşılıyor. Bu kanlı rejim, bedelsiz durdurulamaz. Netleşen gerçeklik budur.
Doğa, Herakles’in Çağdaşı olan Yeni Hürrem’dir.
Ortadoğu tarihindeki halk direnişlerinin yüzlerce yılına Hürremizm damgasını vurmuştur. “Mutlu, neşeli, hoş, iyi, güzel” anlamlarına gelen Hürrem, eşi Mazdek’in katledilmesi ardından son büyük Zerdüşti direnişlerden, Babek, İsmaili, Karmatilere dek Ortadoğu halk kültürünü şekillendiren tüm direnişlerin adı olmuştur.
Hürremin çağdaşıdır Doğa!
Gizledikleri ölümler üzerinden direnen gençliğin, kadının ve Kürdün en özgür ruhunu temsil eden, eylemin büyük fedaisi Doğa’yı unutturabileceklerini, hatta mahkûm ettirebileceklerini hesapladılar. Ancak Kürtler iyi biliyor ki:
Doğa’yı unutmak Soykırımı unutmaktır. Doğayı mahkûm etmek soykırımı onaylamaktır. Doğa, Kürt çocuklarının feryadıdır, her gün tonlarca bomba yağdırılan dağların yankısıdır, Cizre bodrumlarında yakılan insanlığın ahıdır. Soykırım ve yaşamın birlikte olamayacağının ilanıdır.
Doğa kimdir diye merak edenler bu yanıtlardan sonra “ben kimim?” sorusunu kendilerine sormalıdır. Doğa insana kim olduğunu, nasıl yaşadığını sorgulatan vicdan muhasebesidir. O, vahşice katliamlardan geçirilen, işkencelerle, zindanla, açlıkla terbiye edilmek istenen Kürt halkının umudu, ruhu, duasıdır. “Ya özgürlük ya ölüm!” diyen halkın doğasıdır.
Doğa’nın gerçek adı Seher Çağla Demir. Hem basına yansıyanlar hem de kendisini tanıyanlardan öğrendiğimize göre 1992’de Tekirdağ Marmara Ereğli’sinde doğup büyümüş. Kürdistan’ı hiç görmediği halde Kürt soykırımı karşısında dayanamamış ve öze dönüş yürüyüşünü başlatmıştı. Çıkıp geldiği Ereğli’nin de derin bir tarihi geçmişi ve anlamı vardı.
Ereğli adı Yunan mitolojisindeki Herakles’ten geliyor. Herakles Türkçeye Ereğli olarak çevrilmiştir. Roma mitolojisindeki karşılığı Herkül’dür.
Herakles çok güçlü bir karakterdir. Yarı tanrı olarak doğmuş; nice acılara göğüs germiş, ceza diye verilen tüm imkânsız görevleri başarmıştır. Prometheus’u sonsuza dek acı çekmek için zincirlendiği kayalıklardan kurtaran da odur. Prometheus “Zeus tahtta olduğu sürece acılarının bitmeyeceğini” söyleyerek insanlığa direnme çağrısı yapmış ve bağlandığı kayalıklardan kurtulunca ilk intikamı, her gün karaciğerinden bir parça koparan Zeus’un kartalını yakalayıp karaciğerini parçalamak olmuştur. Doğa da Önder APO üzerindeki tecridi kırmak, özgürlüğüne yol olmak istemiştir.
Herakles, kendisini cezalandırmak için her şeyi yapan tanrılara karşın en ölümcül görevleri yerine getirir, tüm engellemeleri aşarak başarı sağlar ama kaderinde acı çekmek vardır. Ki en son cezalandırmak için ona verilen kanlı bir gömleği giydiğinde bu gömlek vücuduna yapışır ve ona hayatının en büyük acılarını verir. Bu gömlekten kurtulamayınca bedenini alevlere vererek kendini de acı veren gömleği de yakar.
Herakles adı Ereğli’ye dönüşürken Osmanlı egemenliği dönemidir. Tarih bir gün AKP-Saray egemenliğinin en kanlı döneminde adeta mitolojiyi yeniden canlandıracak, Ereğli-Herakles bir kez daha rolünü oynayacaktır.
Doğa “Düş Zamanı” İnsanıdır!
Kültür, coğrafyaların taşına, toprağına, suyuna siner ve ne kadar zaman geçse de coğrafyalar, farkında olsun ya da olmasınlar, insanlara geleneği taşırırlar.
Ereğli’nin Seher’i zulme isyan etmiş bir “DÜŞ ZAMANI” insanıydı. Reel zaman, yalanın zamanıyken düş zamanı hakikatin kendisi olmaktadır. Günümüzün düşleri gerçeklerden daha hakikiyse zor araçları ve medya eliyle nasıl bir “sürü-faşizm kitlesi” yaratıldığı, sanallığın hakikatin yerine nasıl geçtiği daha iyi anlaşılabilir. Doğa bir düş insanıydı, fakat yaşamdan kopuk bir düş değil yaşamın yaratıcı, zamanın oluşturucu enerjisi olan bir düş…
Aborjinlerin kültürüyle bir karşılaştırma yapılırsa bu yaşam enerjisi tanımına kavuşabilir. Aynı zamanda Doğa’nın bir intihar eylemcisi değil bir özgürlük ve yaşam tutkunu olduğu ve eylemiyle ölümü değil yaşamı yarattığı görülebilir.
Avustralya Kıtası ve çevre adalarda yaklaşık olarak 50 bin yıldır yaşadıkları tahmin edilen yerli halklara ‘kökenden’ veya ‘başlangıçtan gelen’ anlamında Aborjin (Latince-Aborigine) denilir.
Aborjinler inançlarına DÜŞ ZAMANI adını vermişlerdir. İbadetleri sanatla iç içe geçmiştir. Düş zamanında şarkılar söyleyerek ata-ana ruhlarıyla buluşurlar. Bir anlamda şarkılar ölüleri diriltir. Şarkılarla ata-ana ruhları canlanır. Toplumdaki barış hali korunur. Bereket eksik olmaz. Bu kadar doğal olan ve insanlığın komünal özünü teşkil eden toplumsal yaşamlarıyla üstün bir maneviyata sahiplerken daha fazla kar ve iktidar hırsının hedefi haline gelecekler ve onlar için: “yok olmalarından dolayı yas tutmaya değmez!” denilecektir. Bu nedenle Aborjinler üzerindeki soykırım vahşeti sınır tanımamış; 100 yıl içinde nüfusun %90’ı yok edilmiş, geri kalanlara da kültürel soykırım uygulanmıştır.
Kürt halkı için “son ferdine dek imha” fetvasını veren Saraylı Katil karşısında “Düş Zamanı” insanları, insanlığın tanık olduğu en yüksek maneviyatla ortaya çıkmaya başlayınca bazıları kendi utançlarıyla karşılaşmamak için “ölümü yüceltmeyin!” ya da “DAİŞ militanları da intihar eylemi yapıyor, ne farkı var” gibi saptırmalar içine girmeye başladılar.
Doğa, asla bir ölüm ya da intihar eylemcisi olarak tanımlanamaz. Halkın fedailiğiyle intihar çizgisi arasındaki fark insanlığın onurunu temsil edenler ile insanlık düşmanı AKP-DAİŞ arasındaki fark kadar büyüktür. Onların intiharcılığı ancak Hitlerin yetiştirmesi robot askerlere benzetilebilir. Devlete, iktidara, hele AKP’ye karşı en küçük bir eylemleri olmamıştır. Bunlar AKP’nin ruh ikizidir, tamamen halk düşmanıdırlar. Kim Arin Mirkan fedailiğiyle AKP-DAİŞ katilliğini aynı kefeye koyabilir? Ya bilinçli Kürt düşmanları ya da savaş gerçekliğinden bihaber en cahil kesimler bunu yapabilir. Doğa fedailiği Zilan fedailiğidir; hiç bir bahaneyle asla lekelenemez olan nilüfer çiçeğidir.
Doğa’nın Öze Dönüş Yürüyüşü
Her ölüm ölüm değildir. Her yaşam da yaşam değildir. Doğa, ölümü değil yaşamı temsil eder. Üstelik Doğa AKP-DAİŞ faşizminin Rojava halkına saldırmasıyla ilk kez Kürt gerçekliğiyle tanışır. Göçe, sürgüne maruz kalan Rojava halkının Türkiye metropollerinde uğradığı aşağılamalar onu derinden etkiler. “İnsan, vicdani olarak rahat hissetmediğinde yapar çıkışını” der ve bu sözünün ilk pratik karşılığı okuduğu üniversiteyi bırakıp Amed’deki gençlik kongresine katılmak olur. Burada ilk kez Amed halkıyla, direnişçi gençlikle ve izlediği kasetler sayesinde Önderlik gerçekliğiyle tanışır. Derinden etkilendiği ikinci olay budur.
Böylece 2013 yılında mücadele saflarında yerini alır. İlk etkilenmesi Zilan ve Harun Fırat fedailiği olur. Harun Fırat’ın “Zilan” şiirini dilinden düşürmez. Bununla birlikte sistemin kadına yönelik saldırılarından çok etkilenir. Onu bu büyük eyleme yönelten gelişmeler ise Varto, Silopi, Cizre ve Sur’da yaşanan saldırılar ve Önderlik üzerindeki tecrit olur. Kendini iyi hazırlar, tepeden tırnağa ciddiyet ve disiplin kesilir ve hedefine kilitlenir. Her koşulda saklanabilme ve hızlı hareket etme becerisini geliştirir. Ortada korkunç katliamlar vardı. Hedefte de katillerin beyni olunca ciddiyet ve disiplin her şey olacaktı.
Kürdistan’ı kan gölüne çevirenler Ankara’da sırça köşklerinde rahat oturamayacaktı. Amacı güneş kadar açık ve netti. Sivil insanları hedef almak istese Kızılay’ın kalabalık sokaklarında ya da Ankara gibi herkesin rahatlıkla girebildiği bir metroda eylemini yapabilirdi. Fakat öyle yapmadı.
Hiçbir şey, ölümlerin sorumlusunun AKP ve Erdoğan olduğu gerçeğini değiştirmez.
Doğa, eylem olsun diye eylem yapmadı. Doğa, insan öldürmek için de eylem yapmadı. Tam tersine Doğa, Kürt soykırımının durdurulması için kendini feda etti. AKP-Saray şiddeti o derecede ilerledi ki başka yol kalmadı. Bu amaç uğrundaki adanmışlık karşısında en azından saygılı olmayı bilmek gerekir. Doğa, tüm insanlığın yüz akı ve onurudur. Sevilecek insan, sevilecek kadın, sevilecek yoldaştır.
AKP-Saray lafazanlıkları artık hiç kimseyi inandıramaz, kanlı icraatları ortadadır. Şimdi bir kez daha dönüp Doğa’ya ve eylemine bakın. İktidar barbarlığına karşı biraz olsun anlam veremeyecekseniz kendi doğanızı sorgulayın!
AKP-Saray barbarlığına karşı Doğa gibi yaşamak ve Doğa gibi ölümün üstüne gitmek en soylu davranıştır. Şimdi, tereddütlerin değil, faşizm karşısında tarih yazacak direniş ruhunu ve tutumunu sergilemenin zamanıdır. Şimdi Doğa zamanıdır!
Olağan koşullarda asla onaylanmayacak olan ölme ve öldürme eylemi bu vahşet koşullarında hiç de göründüğü gibi değildir. Biz ölümün değil özgür yaşam tutkusunun önünde saygıyla eğiliyoruz. Onu ölümsüz kılan eylemindeki bu derin anlamdır.
Ölümün değil yaşamın yolunu açmak için daha kaç Doğa istiyorsunuz?
Ya durdurun bu kanlı, bu vahşi, bu insanlığın yüz karası soykırım saldırılarınızı ya da Kürdistan gençliğinin tümden Doğalaşmasına şaşmayın!
ŞİYAR AMED
YORUM GÖNDER