SİYASAL İSLAM’IN İFLASI
Ergenekoncular ile MHP’de somutlaştığını söyleyebileceğimiz Beyaz Türk Faşizmi, Yeşil Türk Faşizmi’nin iktidara olan açlığını ve mecburiyeti kullanarak, kendi siyasal önceliklerini ve programını dayatmaktadır.
Faşizm hız kesmiyor.
Ermeni Soykırımı üzerinden yükseltilen ırkçılık ve inkarcılık…
Diğer yanda Gezi Davası’nda verilen kararlar…
Tüm bunlar Türkiye’de rejimin karakteri, yaklaşmakta olan seçimin nasıl bir atmosferde geçeceği hakkında çok önemli ipuçları vermektedir. Tüm muhalifleri gerçekten zorlu ve baskı dolu günler beklemektedir.
Ama sadece bu kadar değil.
Bunlar, iktidar bloğunun topluma karşı açtığı topyekûn savaş ile ilgili olmanın yanı sıra, en az onun kadar önemli olmak üzere, aynı zamanda faşist iktidar bloğu içinde Beyaz Türk Faşizmi ile Yeşil Türk Faşizmi arasındaki güç mücadelesinin dışa vurumu, iktidar içi güç dengesinin geldiği noktanın bir işareti olarak da okunmalıdır.
Tarihsel olarak bakıldığında Türkçülük ve İslamcılık birbirinin alternatifi ideolojiler olarak görülemez. Kaynağı “devlet nasıl kurtulur” sorusu olan ve bu anlamıyla da son kertede birbirini tamamlayan bu iki ideoloji arasında, öncelikler ve kimin kime hizmet edeceği noktasında gerilimler her zaman ola gelmiştir. Ama son kertede iki ideoloji de varlık nedenleri gereği Türk devlet aklına hizmet etmektedir ve halkların özgürlük, demokrasi, barış, adalet, refah taleplerine karşı her zaman yan yana gelmektedirler.
Bu yan yana gelişlerin sonuncusu ise AKP’nin Cemaat ile köprüleri atıktan sonra en başta içeride ve dışarıda Kürt kazanımlarının tasfiyesi temelinde kurulan faşist bloktur. Daha önce bu köşede çeşitli kezler belirtildiği gibi, mevcut iktidar bloğunu oluşturan Beyaz Türk Faşizmi ile Yeşil Türk Faşizmi arasındaki ilişki bu blok kurulduğu ilk andan itibaren asimetriktir. İktidar bloğu oluşturan tarafların toplumsal desteği ile ters orantılı olarak, iktidarın stratejik aklı Beyaz Türk Faşizmidir.
Türkiye’nin içteki ve dıştaki siyaseti büyük oranda bu siyasal aklın kurguladığı şekilde yürütülmektedir. Ergenekoncular ile MHP’de somutlaştığını söyleyebileceğimiz Beyaz Türk Faşizmi, Yeşil Türk Faşizmi’nin iktidara olan açlığını ve mecburiyeti kullanarak, kendi siyasal önceliklerini ve programını dayatmaktadır. Yeşil Türk Faşizmi ise, koltuğunu korumak ve yandaşlarının ceplerinin kamu kaynakları ile doldurulmasına göz yumulması karşılığında kendi önüne koyulan programları uygulamaya, onlara toplumsal destek ve meşruiyet sağlamaya çalışmaktadır.
İşte tüm bunların ortasında Uruguay’dan gelen bir fotoğraf karesi, iktidar bloğu içindeki güç dengesinin geldiği noktayı çok güzel özetlemektedir aslında. Bu fotoğraf karesinde resmi bir ziyaret için Uruguay’da bulunan Dışişleri Bakanı, tam da Ermeni Soykırımı’nın yıldönümünün arifesinde kendisini protesto eden Ermenilere özelde MHP, genelde Türk ırkçıları ile özdeşleşmiş “bozkurt” işareti yapmaktadır.
Bir AKP’li bakanın kendisini protesto eden Ermenilere “bozkurt” işareti yapması, “zaten hepsi aynı” denilerek sıradan bir şey olarak geçiştirilemez. Daha önce örneği olmayan bu fotoğraf karesi, sembolik olarak çok şey anlatmaktadır. En başta da, Yeşil Türk Faşizminin Beyaz Türk Faşizmi karşısında ideolojik olarak teslim bayrağı çektiğinin ilanıdır. Siyasal İslam’ın ideolojik olarak iflas ettiğini ve bir bütün olarak Türkçülük içinde asimile olduğunu hiçbir şey daha güzel resmedemezdi.
Bu nedenle de, yedi yıldır her 24 Nisan öncesi aynı önergeyi veren HDP’li Garo Paylan’ın bu yıl iktidarın en tepesi tarafından açıkça hedef gösterilmesi ve sonrasında iktidar yandaşları tarafından linç edilmesi, sadece iktidarın içerideki sorunların üstünü örtmek için milliyetçi bir hava yaratma çabası olarak görülemez. Bu, Yeşil Türk Faşizminin yani sözde Siyasal İslamcıların Beyaz Türk Faşizminin karşısındaki ideolojik iflasının ve bu ideolojik iflas sonrasında iktidar bloğu içi yeni dengelerin bir dışa vurumudur.
Gezi davasında verilen kararlar için de aynısı söylenebilir. Dava, Osman Kavala üzerinden Gezi’ye, halkların direnişine duyulan korku ve nefretin, bunlardan alınan intikamın bir simgesidir. Ama aynı zamanda bu karar Beyaz Türk Faşizminin Osman Kavala özelinde bu coğrafyanın çok kültürlülüğüne, çok dilliliğine, çok inançlılığına duyduğu tarihsel nefretin bir dışa vurumu olarak da okunabilir.
Türkiye’deki siyasal denklem bu şekilde ortaya konduğunda, faşizme karşı yapılması gereken de çok net olarak ortaya çıkmaktadır. Bu denklem, rejime karşı gerçek bir muhalif cephenin mücadele hattını ortaya koymaktadır.
Bu hat ise, maalesef kendini muhalif, sol ve sosyalist olarak tanımlayan kimi çevrelerin yaptığı gibi savaş karşısında, soykırım gerçeği karşısında bunlar hiç olmamış gibi susmayı veya yasak kabilinden orta yolu bulan açıklamalar yapmayı değil savaşa, soykırıma, inkara ve Türklük Sözleşmesi’nin bizzati kendisine karşı gerçek bir radikal demokrasi mücadelesi vermeyi zorunlu kılmaktadır.
Aksi, ise zihniyet olarak iktidarın çizdiği yörüngede siyaset yapmak yani kendi kimliğini kaybederek iktidarın kuyruğuna takılmak dışında bir anlam taşımaz.
CİHAN DENİZ
YORUM GÖNDER