AMED DAĞLARININ SEVDA ÇİÇEĞİ
Bazı zamanlar vardır, kader tayin edicidir. Bazı mekanlar vardır, insanlık kaderini belirler. Bazı insanlar vardır, dünyanın kaderini değiştirir. İşte böylesi bir zaman ve coğrafyada dünyanın insanlık karşıtı kaderini değiştiren bir isim belirginleşir. 1975 yılında Kürdistan’ın Farqin ilçesinde gözlerini dünyaya açan Evin Amed (Nevin Güngörmüş) 1995’te katıldığı gerilla mücadelesiyle kadının makus talihini değiştiren bir isim olarak adını yazdırır tarihin direnen sayfalarına…
Amed insanlık düşlerinin saklı olduğu kent, Farqin Kürdistan direnişlerine merkez olmuş bir ilçe… Evin yoldaş da böylesi bir memleketin sevdalısı olarak mevcut direniş kültürünü devralır. Ailesi yurtseverlik değerleriyle, Kürdistan davasına bağlılığıyla bilinen bir ailedir. Daha küçük yaşta ailenin mevcut özelliklerinden kaynaklı düşmanın acımasız yüzüyle karşılaşır. Bu nedenle ailenin temel mirası olan Kürt, Kürtlük değerleriyle büyür, serpilir, arayışlara yönelir. Arayışlarının somut cevabını da Kürdistan özgürlük mücadelesinde bulur. Savaşın kızgın olduğu 1995 yılında doğup büyüdüğü, sevdalısı olduğu Amed eyaletinden gerilla saflarına katılır. Uzunca yıllar Amed eyaletinde kalır. Kısa sürede büyük bir katılımın sahibi olur. Duruşuyla, yaşamıyla, katılımıyla sorumlu ve inisiyatifli bir katılımı esas alır. Manga ve takım komutanlığı görevlerini üstlenir, sonrasında bölge yönetiminde de yerini alır. 1999 yılının geri çekilme kararına kadar da Amed dağlarında amansız bir mücadelenin sahibi olur. Geri çekilme sürecinde güney sahasına geçer. Burada örgüt eğitimleri görür. Güney ve Rojhilat alanında da pratiklerde kalır. Tüm örgüt görevlerini büyük bir sorumlulukla yerine getirmeye çalışsa da aklında, yüreğinde tüm özgürlük düşlerinin saklı olduğu Amed toprakları vardır hep. Bu nedenle sürekli kuzeye geçme önerilerinde bulunur. Sonunda sevdalısı olduğu Amed’e kavuşmayı başarır ve 2015 yılında eyalet komutanı olarak Amed sahasına geçer.
Evin yoldaş, 23 yıllık devrimci yaşamını kesintisiz ve soluksuz bir yürüyüşle hep pratik alanlarda, savaşın içinde geçirdi. Devrim mücadelemizin pratik ve uygulama alanından hiç kopmadı. Hep zorlu alanlarda olmayı tercih etti. Zaten devrimciliğin temel bir özelliği de mücadelenin en ön safhasında olmak, en zora koşmak, en olmazı yapmak değil midir? İşin başında, pratiğin içinde olmak ona moral gücü kazandırıyordu. Savaşçı özellikleriyle ve cesaretiyle erkenden çevikleşen bir savaş komutanı oldu. Sadece yöneten, söyleyen olmadı. Söylediğinden daha fazlasını yapan oldu, yaptıklarıyla, yarattıklarıyla bilindi, tanındı. Her zaman ‘yaptıklarımla, başarılarımla anılmak isterim’ derdi. Dediği gibi olmak içinde hep çaba harcadı, emek verdi. Hiçbir zaman kıyıda köşede değil savaşın en orta yerinde olmak istedi ve oldu. Adını ilk gerilla yıllarında ‘birlik olmak, bütünlük’ anlamına gelen Yekbun yapmıştı. İşgal edilmiş topraklarımızı ve dağıtılmış toplumsallığımızı yeniden kazanmak için bir olmanın bilincine varınca, bu ideale ulaşmanın yolunun aşkla sevdayla çalışma ve mücadele etmede olduğunu gördüğünde ise, gerillacılığının ikinci yılında adını Evin yaptı. Ülkesine, toprağına ve bu topraklar üzerinde özgür yaşam hayaline aşkla, sevdayla tutkulu olduğunu her daim haykırmak için kendisine en yakışan adı aldı. Amed’in yiğit kızı, sevda kadını… Evin yoldaş bir sevda kadını olarak esasta hep başarılarıyla kendine ad verdi.
Evin yoldaşla Amed eyaletinde 95 yılında Şehit Remzi vadisinde karşılaşmıştım. Uzun boyu ve güler yüzlü duruşu ile dikkatimi çekmişti. Ele avuca sığmaz, enerjik, hareketli ve çok ama çok sade bir duruşu vardı. Herkes hayranlıkla ona bakar ve onu çok severdi, o da herkesi tüm yoldaşlarını fark koymadan sever, sayardı. Çok sade ve doğaldı, hep böyle kalmayı da başardı. Her zaman güler yüzlüydü. Ana tanrıça diyarının nadide çiçeğiydi. Her insan toprağına benzer der Mezopotamyalı bilginler. O da toprağının aşığı, direniş çiçeğiydi. Amed pratiğinin en zorlu süreçlerinde birlikte kaldık. Evin yoldaş, rahatça sırtını dayayacağın bir dağ gibiydi. yoldaşları bu güvenle ona yaklaşırdı. Amed dağlarında hep atan yürek olacak. Uzun soluklu bir mücadelenin en zorlu, acılı, anlamlı anlarına tanıklık etmiş, bizzat katılmış bir kadın militan olarak yaşadığı zamana anlamlar kattı.
Evin duygu yüklü bir yoldaştı. Sevgi dolu koca bir yürek taşırdı göğsünün sol yanındaki cevahirde. Ani kızmaların dışında hep sakin bir duruşa sahipti. Bir şairin dediği gibi ‘olgunlaşmak gelişmekten daha uzun sürer’ ama gerilla da bunun tersi olur, hızla olgunlaşma yaşanır. Genç yaşında çok hızlı olgunlaşanlardan oldu Evin yoldaş. Çok mütevaziydi. Çok çalışkan ve emekçiydi. Seve seve her çalışmaya koşardı. Çalışmaktan moral ve zevk alırdı. Yorulma sözü onun yanından bile geçmezdi. “Çalışma gençleştiriyor” derdi. Bir şey yapmadan durmak ona en büyük işkenceydi. Aşkla çalışmaya sarılırdı. Çünkü çalışmanın özgürlük olduğunun bilincindeydi. Sorumluluk anlayışı çok yüksekti. Bir iş yapılacaksa kimse daha söylemeden kalkar yapardı. Herkesten önce koşardı. Çalışırken yorulmaz, tersinden çalışarak rahatladığını, dinlendiğini, huzura eriştiğini hep söylerdi. Tıpkı adı gibi aşkla her işe sarılırdı. Kendi komutanıydı. Bir işi yaparken büyük bir titizlik ve duyarlılıkla en iyi şekilde yapardı. Hata payı ya yoktu ya da yok denecek kadar azdı. İş yaparken temiz ve sağlam yapmaya özen gösterirdi. Onu bir kelime ile anlatmam istenirse şöyle derdim o tepeden tırnağa estetik ilkeyle yoğrulmuştu, bu ilkenin bilinci ve hissiyatıyla donanmıştı. Her konuda duyarlı, dikkatli ve hassastı. Etik bir duruşa, estetik kişiliğe sahipti. Yaşamı ve mücadelesini de bu estetik duruşuyla ördü.
İnsana çok değer verirdi. İnsanı insan olmasından ötürü severdi. ‘Karıncayı bile incitmeyen kadın’ derdim ona. Bu sözümü duyunca ‘öyle mi görüyorsun’ diye içten içe sevinir, yürek dolusu gülerdi ve teşekkür etmeyi de unutmazdı. Hiçbir zaman için bu sözleri onu övmek için söylemezdim, gerçekten de narin bir yüreğe, sevda yüklü duygulara, tarihsel-toplumsal bir bilince kavuşturmuştu kendisini. Önderliğin çözümlemelerini ve savunmalarını büyük bir ilgiyle okurdu. Doğru yaşamın sırrına ulaşmada kendine tek yol bellemişti özgürlük Önderliğini. Bu yolun yorulmaz bir yolcusu olarak şaşmadan hep bu yolda yürüdü. Önderliğin bir selamına layık olmak için çabaladı, bunu hak etmek için büyük başarılara sahip olmalıyım derdi.
Çevresine çok duyarlıydı. Bir yoldaşının üzgün, moralsiz olduğunu gördüğünde mutlaka ilgilenir, anlamaya çalışır yardımcı olmak isterdi. Saatlerce hiç yorulmadan büyük bir duyarlılıkla bir yoldaşını dinleyebilirdi. Deyim yerindeyse peygamber sabrı vardı onda. Toplumsal özellikleri çok güçlüydü, onun için çok rahat diyalog kurarak tartıştığı birinin dünyasına girebiliyordu. Rahat empati yapabiliyordu. Hisleri, duyguları çok güçlüydü. Bu özelliği ona bilinç ve anlam verme gücü kazandırmıştı. Çok hassas ve duyarlı bir kişiliğe sahipti. Yüreğinin sesi onu alıp götürürdü. Duygularına ve yürek sesine hep kulak verirdi. Pusulası yüreğinin sesiydi. Beynini ve ruhunu temiz tutmayı devrimcileşmenin en önemli adımı gördü ve her zaman sade yaşamı esas aldı. Tecrübesini bilgiye, bilgisini anlam gücüne dönüştürmesini bildi. Onun için kaldığı yerlerde, geçtiği patikalarda iz bırakan, aranan oldu. Sesini rüzgâra, yüreğindeki özgürlük şarkısını sulara ve sevdasını dağlarına ilmik ilmik dokuyan, kendi toprağının özgür kadını, gerillası oldu.
Bin yıllardır bizlere dayatılan iradesizleştirilmeye karşı öze dönme savaşında, cins mücadelesinde güçlü bir kadın militan olmayı başardı. Kadın eksenli özgür yaşamı yaratma aşkıyla mevzi mevzi koştu, büyük savaştı. Bunun bilinci ve duygusuyla ile yoğurmuştu kendisini. Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşmez diyalektiğini derinlemesine çözümleyerek anlam gücüne ulaşmıştı. Egemen erkekliğin ruhumuzda, duygularımızda yarattığı kiri pası atmadan özgürleşme yolunda ilerleyemeyeceğimizin derin bilincini edinmişti. Bunun için her zaman cesur, kendine güvenen, iradeli bir duruşu esas aldı. Devrimci yaşamında o sürekli gözlerini göğe dikerek, merdivenin basamaklarını başarıyla tırmandı. Hep kendi öz gücüne dayandı. Kendi rengiyle dağlarımızdaki özgür yaşam ırmağına rengini ve güzelliğini akıttı. Bu büyük yürüyüşü başarıyla sürdürmek için tek bir anını boş geçirmedi, sınırsız emekler vererek kazandığımız özgür yaşamın tüm topluma nüfuz etmesi, kadınların, halkımızın acılarını bir nebze olsun dindirebilmek için hep en önde mücadele etti. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmamızın dünyayı değiştirme gücüne olan büyük inançla yürüdü, çalıştı ve mücadele etti.
Kürdistan’ın kadim coğrafyasında bir kez daha tüm dünya Evin yoldaş şahsında Kürdistan kadınlarının öncülüğünde kadının görkemli direnişine ve başkaldırısına şahit oldu. Bu başkaldırı Saralardan Sinemlere, Hevidarlara, Berçemlere, Gülnazlara, Delallere, Leylalara, yeniden çiçeklenerek özgür kadın direnişçiliğini büyüten kadınların rehberliğinde gelişti. “Şehitlere herkes sahiplik edemez, şehitlerin gerçek sahipleri kendileridir. Bizler ancak onların sağlam sözcüleri olduğumuz oranda onların anısını yaşatma hakkına da kavuşmuş oluruz” diyor Önderlik. Şehit yoldaşların anılarına özgür kadın kimliğini yaşama ve yaşatmayla ancak sahip çıkabiliriz. Bu bizim esaslı görevimizdir. Dağın kalbindeki kadınları anlatmak kolay değil ama anlatmak lazım. Yüreğimize ve beynimize gömdüğümüz yoldaşlarımızdan Evin yoldaşı bir nebze de olsa ifade edebilmişsem ne mutlu bana. Ama ne söylesek de ne anlatsak da hep yetersiz olacaktır. Şehit yoldaşları anlatmanın en iyi tanımı onların izinde yürüyerek onları yaşamak ve yaşatmaktır.
KOÇERÎN AMED
YORUM GÖNDER