ÖZERK ZAMAN VE MOR ARAYIŞLAR
“Hayat, kaçan bir düşün gölgesinden başka nedir ki!” Umberto Eco
Ezel kadar ırak ecel kadar yakın ruhsal ukdeler anaforunda mor zamanlara olan umutla çırpınarak içimize tutunmaya çalışıyoruz. Soğuk sıtmaya tutulmuşçasına beynimize doğru sürüklenirken bi çare mantık!
Yaşam bir yönüyle tekli kavuşmalar çoklu vedalar merasimidir. Zamanın özerkliğinde mekana yansıyanlar ise direngen arzularımızdır yani hayata dair tutkulu izdüşümlerimiz!
İnsan kendini ararken güzellemeler dizmek ister kendi yaşadığı özerk zamana, efsuni güzelliklerle haşır neşir avunmak ister. Soluklandığımız mekan da nefeslenirken mekan adeta içimizde soluklanır!
Duygularımızı yutan soyut mekanın gözeneklerinde bir ağıt romanına dönüşür ürkek ve kırılgan silüetlerimiz. Bedenimiz ağır gelir ruhumuza daralır mekan umutlarımızda mor zaman ise ilkbahar renginde ve kelebeğin kısacık ömründe kıpır kıpır gezinir durur!
Aşıklar bilir güneş ve dolunayın öpüşlerinden geceye kalan yalnızlığın gizemli ışıltılarıdır. Yıldızlar gökyüzüne yazılan aşkların mor zamanlardan doğan ve kalplere akan tutku nehirleridir.
Yıldızlar özeldir zira tanrıçalardan geri kalan umut küllerini serpiştirirler hayata, ışık tohumlarını çorak düşlerimize sessizce ekerler umuda dönüşsünler diye!
Sessiz duyumsamalar acıtıyor! Aşk”a dair hatıralarımızı savuruyor özlemin dipsiz melankolik kuyularına mor zamanlar yüreğin gözyaşlarında demliyor tap taze umudu.
İnsani olana saygı ve tutku dağıtılmış belleği canlandırmışa benziyor derinden bir inilti sesine dönüşüveriyor kırılgan zamanda yitirdiklerimizin pişmanlığı oysa örtük platonik duygular da aşkı yeniden dokuyor mor zaman arayışçıları!
Firari duygular itirafa zorluyor mahcup feodal gururu;
Aşk yangısı özgürlüğe dönüştükçe ve iç gözler bakışırken birden yüzün diline dönüşüveriyor. Duygularınsa lal tanımsız gözlerinde; aşk ıslaklığı gölgenden zaman biriktiriyor ömrüne!
Yaşadığımız zaman düzlemi bizi bizden çalıyor oluşan girdapta ansal zamanla ilişkimizi sekteye uğratıyor duyumsamalarımızı yorumlama gücümüzü ürettiği “alışkanlıklar tuzağı” ile bizi bizde flulaştırıyor!
Haset ve kibir kişilik bozukluklarının hamurundan zamana sızar ve yaşam kalitesini kirletir hayatı zehir eder bizlere. Hiçliğini yüce ruhlara yükleyenlerin trajedisini yaşar dururuz kem kümler arasında ve keşkeler, iç çekişler suskunluğunda.
İnsanın kendisine dair sessizliği iç titreşimlerine vurulan darbelerin vicdan iniltilerinden beslenir mor zamanlara yüklendiğimiz böylesi iç monologlarda zamanı mürekkep yerine kullanırız çoğaltsın bizleri andan geniş zamanlara savursun diye!
Mor zamanlarda yürek sesinden çalınan notalar saf hüzünden sahicidirler.
Müzik notalarından gökkuşağını zihin ve yüreğe taşıran duygu zaman izdüşümüdürler.
İnsanın kendisini tekrarlama yanılgısı yaman bir aldanıştır bu boyutsuz zaman ruhunda.
Belki de duygu düşünce anının dışsal yargılardan uzak içsel bonkörlüğüdür yaşanmamışlıklardan ukdeler trajedisi adına yaşam dediğimiz.
Sonu ölümlü bir trajikomedi bize giydirilen yürek yüreğe değmeyen yabancıların tanışıklığından doğan uzak yakınlık. Aslında Aşk bize hiç değmedi. Sevgisiz sevgi yalanlarında yitirdik birbirilerimizi, kendimizi.
Kürdün doğumu bile adı konulmamış bir trajedi. Ama önce amaç edinmeyi başarmak için sert ruhun yumuşamasını sağlamak gerekiyor. Kendine kanıtlayacağın öz saygıyı kazanmak, başkasıyla kendini denetlemeyi bilmek, insanın kendi derinliklerine inebilmeyi başarmasını idrak etmektir meselenin özü!
Ver hasıl mor zamanlarda hatırlanırsak varız demektir sevgide.
Unutulursak donuk matız ve yaşarken bile yokuz kendimiz de bile biz!
İnsan kendi gerçeğiyle konuşabilmesi ve yüzleşebilmesi gücünden zamana tutunur ve topluma katar özerk varlığını. Başkaldırılardan doğan aşkın doğum sancıları bunlar son kertede. Yaşam bağımsız bir bakış ve iradeli bir duruştan başka bir şey değildir adanmış aşkların mor zamanlarında!
KEREM ÇİFTÇİ
YORUM GÖNDER