SÜMER RAHİP DEVLETİNDEN DEMOKRATİK UYGARLIĞA I CİLT (71.BÖLÜM)
c- İslami çıkışın ekonomik ve sosyal içeriğinde ticaretin altın çağını yaşadığı bir dönem belirleyici rol oynar. İbrani kabile kökenli dinsel çıkışlarda, emek de dahil, değişimin ticaretin temel maddi zeminini oluşturduğu, yeni ideolojik kimlik arayışlarının bu gerçeklikle bağlantılı geliştiği önemli bir husustur. Dinler tarihini bilimsel bir değerlendirmeye tabi tutmak açısından, bu tespitin sürekli göz önünde bulundurulması gerekir. Nasıl ki özgür çiftçi ve köylülük, ona dayalı zihniyet ve ruhsal gelişme, tarım devrimine bağlı ve tüm neolitik çağa damgasını vurmuşsa, kent devrimi ve zanaatçılık da köleci toplumun ve zihniyet yapısının temelidir. Bu iki önemli tarihsel dönemde ticaret ortaya çıkmakla birlikte, bağımsız bir sınıf gücü haline gelememiştir. Saray, tapınak ve köye bağımlı olarak çaba harcamaktadır.
Artı-ürün ve değişimin gelişmesi, ticaretin tarihte giderek temel değişken olmasında rol oynayacaktır. Sabit köy ve kent yaşamı, durgun mitolojilere ve tembel tanrılar yapımına yol açarken; ticaretin sürekli değişkenliği ve hareketliliği, zihniyet alanında kavramların değişimine, içerik değiştirmesine ve soyutlanmasına katkıda bulunacaktır. Buna dayalı olarak üstyapı kurumlarında yeni dinsel eğilimler uç verecek, daha hareketli ve gelişkin sıfatlara sahip tanrı tasarımlarına yol açılacaktır. Ticaretin özünde değişimden kaynaklanan bir soyutlama var. Zihniyet ve mantığın gelişmesinde soyutlama yeteneği çok önemli bir aşamadır. Dilin ve düşüncenin zenginleşmesinde temel bir katkıya sahiptir. Durgun, işlevsiz ve hantal tanrılar yapısına dayalı mitolojilerden, bu değişimle bağıntılı olarak hareketli, mantıklı ve becerikli tanrılara ağırlık veren dinlerin gelişmesi dönemi başlar.
Ticaretin, keyfi hareket eden değil, yasalara bağlı, akıllı ve her yerde güvenlik arz eden, hazır ve nazır tanrılara ihtiyacı vardır. Hz. Muhammed’in Allah kavramını çözümlerken, toplumun yaşamında kök salmış, vazgeçilmez bir sınıf haline gelmiş tüccarlık olgusuyla bağını kurmak kilit öneme sahiptir. Hz. Muhammed’in kendisi, tüccar bir kadınla ticaret yollarında geçen bir yaşam birlikteliğinin ürünüdür. Ticaret için o dönem güvenlik temel bir sorundur. Çöl kabilelerinin çapulculuğunu durdurmak, bin yıllardan beri hep bir sorun niteliğini korumuştur. İbrahim’in kendisi de tüccar bir kabilenin başıdır. Daha M.Ö 1700 yıllarında ortaya çıktığı tahmin edilen dönemde yol güvenliği kuvvet gerektirmektedir. Arabistan yarımadasının sosyal varlığı, kuzeyde Anadolu ve Mezopotamya, batıda Mısır ve Habeşistan, doğuda İran uygarlıksal gelişmesiyle çok sıkı bağlılık içinde gelişim göstermektedir. Hatta daha önceleri bu alanlardaki tarım toplumlarının gelişmesine yakından bağlanmışlardır. Rolleri bu merkezler arasındaki ulaşım ve ticarettir.
İlk defa doğan uygarlık merkezlerinin ortaya çıkardıkları tüm maddi ve manevi değerlerin değişim ve ticaretini, çöl kabilelerinin aristokrat kesimi yönlendirmektedir. Deve, çöl gemisi gibi temel ulaşım aracıdır. Devenin yüzlerce adının olması, bu yaşamın vazgeçilmez aracı oluşundan ötürüdür. Ticarete sadece mallar değil, mitoloji, dinler ve çeşitli fikirler de konu olmaktadır. Tanrı heykellerinin mal gibi pazarlarda satıldığına ilişkin bol kanıt vardır. Grek uygarlığı bunu deniz koşullarında daha da geliştirmiştir. Çölün yerini deniz, devenin yerini yelkenli gemiler almıştır. Bu arada çöl ve deniz yollarında mallarla birlikte bol bol din ve tanrı ticareti yapılmaktadır. Heykelciliğin çok değerli bir sanat haline gelmesi, tanrısal ürünlere duyulan ihtiyaç ve yüksek değerlerinden ötürüdür. Dinde değişimin olduğu kadar, felsefi düşüncenin doğuşu da bu ticaret yollarında gelişmiştir. Daha önceleri Babil ve Asur’un yükselişleri ve imparatorluk kurmaları, hep ticaretin gelişen önemi, varlığı sayesinde olmuştur. Hint, Çin, Orta Asya ve İran’da uygarlığı başlatan kıvılcımları ilkin Sümer, Babil ve Asurlu tüccarlar atmışlardır. Yollardaki korsanlık, güçlü devlet karakollarını gerektirmiştir. Karakollar etrafında ticaret kolonileri, daha sonraları yeni uygarlık merkezleri ve bunlara dayalı birçok devletin kurulduğu bilinmektedir. Mekke’nin de bu tarihsel sürecin en önemli halkalarından biri olduğu iyi bilinmektedir.
Nasıl ki Mısır ve Sümer Nil, Fırat ve Dicle’nin ürünüyse, Mekke ve çevresi de ticaretin ürünüdür. Ticaret olmadan Mekke’nin yerinde bir çadırın bile kurulamayacağı açık bir husustur. Kabe’nin bir Put-Pazar olduğu da bizzat Hz. Muhammed’in sözleriyle, Kuran ayetleriyle belgelidir. Bu kısa değerlendirme bile İslamiyet’in hem ideolojik kimlik, hem siyasi ve askeri kurumlaşma, hem de temel ekonomik faaliyet alanında ticaret olgusuyla derinden bağlantısını göstermektedir. İsla mi çıkış ve yükseliş, tüccarın heybetli, akıllı, kurallı temsili ve gücüdür. İlk defa bir ticaret ailesinin, bağımsız bir ideolojik kimlikle, büyük bir vurucu güç, devlet ve yeni bir uygarlığı yaratma eylemidir. Arabistan yarımadasındaki bin yıllar boyunca sağlanan ticari birikimin, İbrani kabilelerinin Kudüs krallık deneyimlerinden sonra, dünya çapında bir etkiye yol açan volkan gibi patlamasıdır. Arap kabilelerinin ticarileşmeye dayalı büyük dini, askeri, siyasi ve ekonomik hamlesidir; temel bir devlet ve uygarlık gücü haline gelmesidir. Ticaret ekonomisi ve tüccarın egemenlik çağıdır. Kuran’ın birçok ayetinde ve Hz. Muhammed’in sünnetlerinde, ticarete övgü ve yüceltme, onun nasıl bir ilahi değer olarak kutsandığını açıkça göstermektedir.
Halbuki neolitik çağda ve tarıma dayalı Sümer, Mısır köleci sisteminde kutsal olan, bitkisel gıdalar, ağaç meyveleri ve evcil hayvanlardır. Kutsallık kavramı ve kelimesi Sümerce gıda anlamında “Kauta” dan gelmektedir. Tarımcı sınıf, köylülerden sonra tüccar sınıfı, uygarlığın dayandığı ikinci büyük sosyal güçtür. Kölelik bu iki hakim sınıf arasında dağılmıştır. Zanaatkarlar daha çok ticarete bağlı ve tüccardan sonra gelirler. Ortadoğu’da bu sınıfa tefeci-bezirganlar da denir. Bunlar, faizin bir kurum olarak gelişmesine öncülük etmişlerdir. Paranın ve hesap sistemlerinin, matematiğin gelişmesinde de ticaretin etkisi başta gelmektedir. Soyut düşünme ve kelimelerin farklı anlamlar taşıması da, ekonomik yaşamdaki değişimin, ticarileşmenin bir yansıması olarak gelişim göstermektedir. Kölelik çağında, hatta neolitik dönemin tarım ekonomisinde, ticaret sınırlı bir gelişmeye sahip ve tüccar bağımsızlaşmamış bir sınıf konumundayken, feodal çağda tersi bir durum ortaya çıkar. Kentler bağımsızlaşan ticaret merkezleri olarak kırsal alanı, tarımı kendilerine bağlarlar. İslamiyet’in Medine-Mekke devleti, bu tarihsel dönüşümün önde gelen örneklerinden biri konumundadır.
Uygarlığın sosyal zemininde önemli bir değişim yaşanmaktadır. Ticaret etrafında ekonomi yeniden düzenlenmektedir. Ticari ürünlere daha fazla ağırlık verilmektedir. Ekonomik değişim birimi olarak para kullanıma girmektedir. İslamiyet adeta uygar dünyanın tüccar gücü olarak ortaya çıkmış gibidir. Tıpkı günümüzün küreselleşmesi gibi, serbest piyasanın tüm engellerden kurtulması için dünya gücü ABD nasıl rol oynuyorsa, o dönemin dünya gücü olarak İslam devleti de güvenlik içinde ticaretin serbestçe gelişmesi için benzer rolü oynamaktadır.
Büyük üretim merkezleri arasında güvenilir devleti oturtarak, Atlantik’ten Büyük Okyanus’a, Hint Okyanusu’ndan Sibirya steplerine kadar uygarlığın gelişmesinde vazgeçilmez bir konuma ulaşmaktadır.
HALKLAR ÖNDERİ ABDULLAH ÖCALAN
YORUM GÖNDER