GÖÇ YOLLARINDA…
Pelin’in yaşam macerasında hep bir yolculuk vardır. Önce sirik kokan dağ yamaçlarında başlar yolculuğu. Tatvan’ın o muhteşem güzelliğini ayakları altına alır ve çocukluğuna sığınarak dere tepe demeden tıpkı neneleri, dedeleri gibi yol alır dağlara. Orada başlayan yolculuk sadece geçim kaynağı sağlamak için değildir. Dağlarla bir olan Koçerler için dağ yolculuğu yoktur aslında, çünkü onlar dağlarla birdir. Kendilerini ondan farklı görmez, ayırmazlar. O yüzden yaşam karşısında her biri dağ gibidir. Ya da her dağ bir Koçer gibidir.
Ama 21. Yy’da Koçerliğe alternatif bir yaşam daha yaratılmıştır sistem eliyle. Onun adı da göçerliktir. Artık dağlara değildir yolculuklar. Dağlardan uzak tutabilmek için insanları önce aç bırakmanın yolları aranır sonra da tokluk uğruna vazgeçilir dağlardan. Kölelik ve özgürlük bu iki sözcükle birbirine benzetilmeye çalışılır. Oysa biri öze diğeri ise yurtsuzluğa yolculuktur.
Pelin her ikisinin de tadına varmıştır. Saf ve temiz dağların o efsuni kokusunu da çekmiştir içine, şehirlerin o karmakarışık ve bir o kadar da insanı kendi olmaktan uzaklaştıran kokusunu da almıştır.
Onun ailesi de yaşamlarını idame etmek için yola çıkan milyonlarca Kürt ailesinden yalnızca bir tanesidir. Devletin yakıp yıktığı, darmadağın ettiği yalnızca yurtları değildir. Zaten esasta yapmak istediği de bu değildir. Darmadağın etmek istediği Kürtlerin yüreklerindeki öze, özgürlüğe olan tutkudur. Ve çok iyi bilir ki dağlara yakın olan Kürtler, kendilerine yani özlerine yakın olanlardır. O yüzden de onların Koçer değil göçer olmaları gerekir.
Ve yaşamalarını idame etmek için onlar da düşer yola. Pelin yoldaş da tıpkı binlerce Kürt kızı gibi yurtsuzluğunu sırtlanıp yola çıkar. Mevsimlik duraklarda bulur kendini. Mevsimlik yalnızlıkta…
Yüreği kabullenmez mevsimlik yaşamı. Alışamaz bir türlü, ruhu bedeninde hapsolmayı nasıl kabullenmiyorsa, bedeni de kendine ait olmayan mekanlarda yol almayı kabullenmez. Hele sırtındaki yurtsuzluk ona en ağır yük gibi gelir.
Bu yüzden yüreğini ve ruhunu azad etmek ister. Özgürlük arayışı onu yeni bir göçe davet eder ama bu seferki göç kendine, özüne göçtür. Yurtsuzluğu yurt etme yolculuğudur. Yani dağlara, özgür alanlaradır yolculuk…
Gerilla aslında onun için yeniden Koçer olmaktır. Bu yüzden metropolden katılmış olmasına rağmen dağlara ve gerillaya alışmakta hiç zorlanmaz. Çünkü içindeki çocuk bu yolculuğu hep yaşamıştır. Pelin dağları sığınılacak bir mekan olarak görmez. Ona göre dağlar sığınılacak değil, savaşılacak, savunulacak ve ne olursa olsun bırakılmayacak olan mekanlardır. Çünkü bir Kürt için dağları bırakmak köleliktir, ölümdür hatta ihanettir.
Bu yüzden daha ilk günden dağlara ve gerillacılığa sımsıkı sarılır. Hiçbir zaman yüzündeki tebessümü yitirmez. Çünkü bilir dağlara surat asılmaz. O yüzden hep yüzünde bir dağ tebessümü taşır. Bu tebessüm, yüreğindeki gülümseme ile bir araya geldiği zaman bir coşkuya dönüşürdü. Bundan dolayı da hep moralli ve moral veren olmaya çalışırdı.
Tabii bir dağ kadar özlü, narin ve coşkuluydu ama yine bir dağ kadar asi ve hırçındı da. Bir şey yapmaya karar vermiş ise koşullar her ne olursa olsun peşine düşer ve yapardı. Hiçbir şey onu yolundan alıkoyamazdı. İnadı tam bir Koçer inadı, bağlılığı tam bir Koçer bağlılığıydı.
Onu yaşamda durdurabilmek, soluk aldırabilmek gerçekten de güç bir durumdu çünkü yaşamı kaçırmak istemezdi ve soluk soluğa yaşardı her anı…
Hele kadın arkadaşları ile olduğu zamanlar onun için en anlamlı ve en kutsal anlara dönüşürdü. Bir kadın özünden ne kadar uzaklaştırılmış olursa olsun yine de özgürlüğe yakındır. O bu anlayışı bilince çıkartmıştı. Önder Apo’nun kadını kölelikten kurtarıp özgürlüğe kavuşturduğunu gördükçe, anladıkça kendisini bu yaşama hep borçlu olarak görür ve bunun karşılığını verebilmek için müthiş bir çaba harcardı.
Kuzey alanına gitmek istemesinin de en temel nedenlerinden birisi buydu. Tüm birlikte yaşam çağrılarına rağmen düşman buna cevap olmuyor, savaşı dayatıyordu. Öyleyse savaşmak gerekiyordu. Yitirilen yurtsuzluğu yeniden yurt edinmek, özgür yaşamı sil baştan, ilmek ilmek örmek gerekiyordu.
İşte Pelin yoldaşın son göç yolculuğu burada başlıyordu. Savaşacak, direnecek, gerekirse bedenini özgür topraklara bedel verecek ama asla yurtsuzluğu, özgür olmayan bir yaşamı kabullenmeyecekti. Bu yüzden umutlarından ve inancından başka hiçbir şey koymadığı sırt çantasını sırtlanarak çıktı göç yollarına ve sarı sıcak bir Temmuz sıcağında azad olmanın doruk noktasına ulaştı…
Koçer bir yürek taşırız ellerimizde
Nazlı ve narin bir beden
Sarmalar ruhumuzu
Ruhumuz azad olmanın
Doruk noktasında
Coşkulu ve heyecanlıdır her an
Şimdi Koçer bir yürek sol yanımda
Adı Pelîn…
Cana can katan
Bir kan gibi akar damarlarımızdan
An’a yaşam
Yaşama anlam katar
Kendi akışkanlığında
Ve bir Temmuz sıcaklığında
Elvedasız bir yolculuğa başlar
Sarı sıcak göç yollarında…
DERSİM UĞUR KAYMAZ
YORUM GÖNDER