MAKRO TARİH OLARAK ANNALES F. BRAUDEL VE ABDULLAH ÖCALAN (1. BÖLÜM)
Annales Okulu 1929 yılında Marc Bloch ve Lucien Febure Annales dergisi etrafında bir araya gelerek geliştirdikleri bir tarih hareketidir. Egemen pozitivist tarih anlayışına karşı aşağıdantarih soyut tarihçilik Annales hareketin temel özelliğidir. Annales’e kadar tarih büyük kralların soyluların imparatorlukların tarihiydi. Bu Egemen tarihi anlayışına karşı Annales yıkıcı bir gerilla hareketidir. Annales‘in temel özelliği Batı Avrupa merkeziyetçiliği ne karşıya global
tarih anlayışının esas almasıdır. Bu makalenin amacı farklı iki kişilik olan F. Braudel ve Abdullah Öcalan'ın tarihi anlayışlarını karşılaştırmak benzer özelliklerini gösterip ayrıştıranyanlarını özelliklerini belirtmektedir. Kuşkusuz E. Hallet Carr belirttiği gibi tarihçi biz vareden tarihi anlayan ve onu yapan kendisidir. Bu anlamda bu iki farklı karakterdeki kişiliğinin kitaplarından yola çıkarak tarihçileri karşılaştırmaktır.
F. BRAUDEL VE ABDULAH ÖCALAN
F. Braudel Doğu Fransa'da 1902'de doğdu. Sorbonne Üniversitesi'nde öğrenim gördü. 1929 yılında Cezayir de tarih hocalığını yaparken diğer yandan tezini yazıyordu. (1935-1937) yıllarında Sao Paulo Üniversitesi'nde Fransızca dersler verdi. 2. Dünya Savaşı'nda Nazi Almanya’sında esir düşerek savaş yıllarının büyük kısmını Lübeck yakınlarındaki bir savaş esirleri kampında geçirdi. (1) Akdeniz Dünyasını taslağını savaştan sonra geri olmak üzere L. Febure postalamıştır. Akdeniz Dünyası geleneksel doktora tezi standartlarına göre ölçüldüğünde büyük bir kitaptır. İlk basımında onu sıradan bir kitabın hacminden 6 kat büyük kılan 600.000 sözcükten oluşuyordu (2). F. Braudel “insan ile çevre” arasındaki ilişki neredeyse zaman dışıdır. Abdullah Öcalan 1949 yılında Urfa'da yoksul bir köylü olarak dünyaya geldi. Gençliğinde kendisini tutkulu bir Marksist olarak tanımlıyordu. Leninist parti modelli PKK adlı partiyi 1978 yılında Diyarbakır'da kurdu. 1999 yılında ABD, İsrail, Türkiye iş birliği ile korsan bir şekilde Uluslararası bir hukuku da çiğneyerek Kenya başkenti Nairobi’den kaçırılarak İmralı Adası'na hapsedildi. İmralı adası Türkiye muhaliflerin cezaevine konulup idam edildiği yerdir. Türkiye başbakanı Adnan Menderes 1961 yılında bu adada idam edildi. Abdullah Öcalan en önemli eserlerinden Tıpkı F. Braudel in Nazi Almanya’sında esir düştüğünde Akdeniz Dünyasını yazması gibi Sümer Rahip Devleti'nden Demokratik Halk Cumhuriyeti’ne 2001 yılında İmralı cezaevinde yazdığı iki ciltlik kitabı 500 sayfalık uygarlık çözümlemesi akademik dünyanın pek alışık olmadığı tarz ile yazılmış ilginç bir kitaptır. Bu kitap Avrupa insan hakları mahkemesine mahkeme savunması olarak yazılması ilginçtir. Türk Ceza hukukunun baskıcı karakterinden kaynaklı ve yazabilecek kitaplar el konulabilirdi. Bu kitapların Avrupa insan hakları mahkemesine savunma olarak sunulmasının nedeni budur.
F. Braudel Fransız bir Akademisyen, Abdullah Öcalan Kürt halkına önderlik yapan Politik bir liderdir. Abdullah Öcalan gençliğinde tutkulu Ortodoks Marksist, F. Braudel Marksizm ile her zaman arasında mesafe koymuştur. Ancak I. Wallerstein ile yaşlılık döneminde tanışmasıyla Neo Marksizm’e yönelmiştir. F. Braudel Marks’ı şematik bulup insanın sadece ekonomi zemin üzerinde tanımlanmasını eksik olduğunu anlatıyordu. Abdullah Öcalan gençliğinde Marksizmi referans alıyordu. 2001'de yazdığı Sümer Rahip Devleti'nden Demokratik Cumhuriyet adlı iki ciltlik kitabında uygarlık çözümlemesi yaparken Marksizme sistematik eleştirilerini dile getiriyordu. Marksizm ilkel komünal köleci feodal kapitalist de geleceğin toplum olarak komünist toplum olarak adlandırılması Hristiyanlık felsefesinin eskatoloji olarak değerlendiriyordu. F. Braudel üç ciltlik Maddi Uygarlık adlı eserinde kapitalizmin ekonomi olmadığını iktidar biçimi ile kıyaslama yöntemi ile göstererek anlatır. Bu konuda Abdullah Öcalan da F. Braudel le aynı fikirdedir. “ Kısmen zihniyet boyutuyla tanımlanması çeşitli açılardan yapılabilir. Başta yapılması gereken şey bu zihniyet eklektik her kalıba giren, aldatma riski büyük bir yandan en katı dinsel dogmalardan daha dogmatik diğer yandan en soyut felsefeden daha saçma spekülatif putçuluğun bile asla içine düşmediği kadar putçuluk olan pozitivizm ile iğdiş ve liberalizm olarak tanımlanmasıdır.
F. BRAUDEL A. ÖCALAN VE KAPİTALİZM
F. Braudel 30 yıllık emeği Maddi Uygarlık üç ciltlik çalışması 196 -1979 yılları arasında yayınlandı. F. Braudel’in bu üç ciltlik çalışması aşağı yukarı ekonomistlerin tüketim dağıtım ve üretim kategorileri ile ayırmıştır. Bu belirleme Temel'den Marks’tan uzak değildir. Zemin katta tekerrür eden eylemler, ampirik süreçler, eski metotlar ve çok eski zamanlardan temaruz eden çözüm yolları orta katlı hesapla masraflı kurallar ve neredeyse doğal zorunluluklar sistemi olarak meydana çıkan ekonomik hayatlardır. (4) F. Braudel coğrafya bakımından olduğu gibi konu bakımından konveksiyonel ekonomik tarihin sınıflarını çiğneyip geçer geleneksel tarım, ticaret ve sanayi kategorilerini tamamen ortadan kaldırarak bunların yerine gündelik hayatta insanların kullandığı her şeye eğilir. Yiyecekler, giyecekler, İskân aletleri, para, kentler ve benzeri gündelik hayat ile maddi kültür kavramlarını çok sık kullanmıştır. F. Braudel zihniyetler dünyası ile sınırlı sayıda uğraşmıştır.(5) Geleneksel pazarın şamatalığı canlı çok dilli (polygot) çok renkli dünyasını anlatırken dünyanın koşturmacası ve karmaşasına başvurarak panayırların seyyar satıcıların büyük tacirlerin betimlemesi ile devam eder. Uluslararası ticaret genellikle yabancı ve azınlıkların elinde Fransa'da Protestanların, Orta Avrupa'da Musevilerin, Mısır'da Kıptilerin, Hindistan'da Zerdüştlerin, Osmanlı'da Ermenilerin, İspanyol Amerika’sı Latin Amerika Portekizlilerin elinde olduğundan bu tüccarların çoğu alıp sattıkları malları kadar egzotiktir. (6) F. Braudel kapitalizmi tahlil ederken Marx ve Weber gibi tek bir nedenle açıklamaz. “Kapitalizm tek bir sınırlı kaynaktan meydana gelmez.” der. F. Braudel çoklu tanıma başvurarak ekonomi bir rol oynadı, siyaset bir rol oynadı, toplum bir rol oynadı kültür ve medeniyet bir rol oynadı. Genellikle son analizde güçlerin çekişmesinde kimin kazanacağı belirleyen tarihte bir rol oynadı (7).
Wallerstein sosyoloji eğitimi görmüş ilk çalışma sahası Afrika’dır. Kapitalizmin 1500 yılından itibaren ele aldığı modern dünya sistemleri analizi teorisini geliştirirken F. Braudel’e çok şey borçludur. İ. Wallerstein Uluslararası İş bölümü birbirini izleyen Hollanda Britanya ve ABD hegemonyasıdır. İ. Wallerstein modern dünya sistemleri analizi yaparken Marksist gelenek içinde hareket eder. Bu yüzden Marks ile arasında her zaman bir mesafe koymuş olan yaşlı Braudel‘in onun katkılarıyla Marksist çerçeveye benzer bir çerçeve kabul etme noktasına gelmiş olduğunu görmek birçok okuru şaşırtmıştır (8). F. Braudel Kapitalizmle ilgili tespitlerini kıyaslayarak karar vermeliyiz. Kapitalizme pazarın gelişme karşısında dışsal konumda bir olgu olarak değerlendirdiği ölçüde Marksizm’den ayrışır. Ayrıca kapitalist Çağın doğuşunu Marx'ın kapitalizmi sermayenin dolaşımı alanına dahil ederek bu ekonomik sistemin kökeni çok daha geriye götürebilir. (9) Kapitalizm kendine en çok evinde hissettirdiği yer değişimdir. Marx'a sömürülmesi üzerinde yükselen üretiminin kentleşmesi ile yaşanır. Kapitalizm kendini uzak, ticarette müdahale oyunlarının zirvesinden kökünü alan sofistike karşı pazarda gösterir. Yine de kapitalizmi ekonomisinin ve gerçekleşen birikimin uzantısı değildir bizzat pazarın inkârı olarak anahtar mekanizmasını serbest rekabet kurallarına engelleyen tekeline oluşturduğu bir tür karşı pazar olarak ortaya çıkar. Gerek pazar üretici ile tüketici arasındaki doğrudan müdahaleden başkası değildir. Ve tüccar pazarın doğal yasasını bozar. Alt ekonomi gündelik maddeyi yaşamın kutbunda yer alır. Büyük işletmeler tekerlerin uluslararası spekülasyon kutbu. F. Braudel eşitlikçi ve eşitsizlikçi olarak ikiye ayrılır. Eşitsiz müdahalenin kökenindeki üst yapı olarak algılanan kapitalizmi reddeder.
F. Braudel kapitalizmin tekniğini pazarın tözlüğünün karşısına çıkarak sanayi öncesi modern Avrupa toplumun ticarileşmesinin abartmış olabilir. Ancak kapitalizmin ekonomi olmadığını iktidar olduğunu gerçekliği ilk fark eden büyük tarihçidir. Maddi Uygarlık üç ciltlik çalışması karşılaştırmalı olarak bunu anlatmıştır. Abdullah Öcalan kapitalizmin tarihini: F. Braudel ‘den farklı olarak 500 Yıllık değil 5000 yıllık olarak değerlendirir. Kent- sınıf -devlet birlikteliği ortaya çıktığı aşağı Mezopotamya olası Uruk şehri ilk kapitalist gelişme olduğunu belirtir. Sümer Zigguratların dinsel muhabbet kapitalizmin dölyatağı olduğunu belirtir. Tanrı-Kral-rahip üçlemesinin Zigguratların oluşturduğunu belirttiği bir gerçektir. Dünya sistemi dayandığımız Sümer toplumunun sermaye birikimi sağlayan ilk toplumdur. Dünya sisteminin Sümer toplumundan günümüze ana Nehir uygarlığı olarak kümülatif olduğu yaklaşımı da son derece doğru bir olgudur. Birikim, hegemonya, rekabet, merkez, çevre ve alçalma yükselme biçiminde tarihsel sürekliliğe sahip olduğu gerçekliktir. Bir de kimin gerçekleştiği üçlü saç ayağı olarak ekonomik, politik ve ideolojik ahlaki boyutların hususlardır.
Abdullah Öcalan kapitalizmin üretim tarzından ziyade hegemonik geçişlerin üretim tarzı geçişlerinden daha önemli olduğunu belirtiyor (10). Abdullah Öcalan G. Andre Frank gibi kapitalizm feodalizm kölecilik ve sosyalizm temeli kavramların ideolojik gerçekler olarak değerlendirmesini doğru buluyordu. Hegemonik iktidar sistemlerine bir kademe gibi yaklaşımları eksik ve yetersiz buluyordu. I. Wallerstein kapitalist dünya sistem analizinin 500 Yıllık yapısı yetersizdir. Tahlilleri 5000 yıllık süreye dayandırsaydı daha başarılı olurdu, Abdullah Öcalan kapitalist dünya sisteminin Kent sınıf devlet sistemin kurulduğu Sümer Devleti'nden beri var olduğunu bu sistemin sürekli olarak çoğalarak ana nehir gibi kolları ile yeni merkez-çevre hegemonya kurarak bu tür dünyaya yayıldığını belirtir. F. Braudel dünya ekonomik sistemi tıpkı I. Wallerstein gibi 500 yıllık olduğunu belirtir. Kapitalizmin ilk dünya sistemi haline gelmesinde batı Avrupa'ya coğrafi olarak ortaya çıktığı, buradan başlayarak bütün dünyaya yayıldığını belirtir. Abdullah Öcalan Uruk şehir devletinin ilk kapitalist kümülatif birikim merkezi oluşturan ekonomik siyasi ideolojik merkez olarak ele alır.
Abdullah Öcalan tıpkı F. Braudel gibi kapitalizmin pazar karşıtı olduğunu iktidar tekerleri ile ekonomik tekerlerin benzer birikimi özelliklerine sahip olduğunu söyler. F. Braudel’in iktidar hep kapital salgılar para gibi iktidarda biriktirilir. Hem 1. Wallerstein hem de F. Braudel sosyalist devrimlerin başarısızlığını kapitalist moderniteyi aşamalarının nedenini modernite olarak değerlendirirler. F. Braudel ekonomizmin indirgemezliği ön plana almalarının Abdullah Öcalan eksik ve yetersiz olarak değerlendirir. Sermaye birikiminin yol açtığı iktidar aygıtlarının olduğu her mekân ve zaman koşulunda kapital ortaya çıkar. Kapitalizmi ortaya çıkaran en önemli unsur zihniyet olduğunu belirtir. Tek Tanrılı dinler ile birlikte kapitalizmin sıçrama yaptığını belirtir. Abdullah Öcalan merkez-çevre bağlamında kapitalizmi tahlil ederken I. Wallerstein gibi 500 Yıllık Batı Avrupa merkezli almayıp Sümer aşağı Mezopotamya 5000 yıllık Merkez çevre ilişkisi olduğunu belirtir. Tapınak (Ziggurat) sosyalizmi karın tokluğuna tıpkı hayvanların değişik bir sürü gibi çalıştıran kölelerin sömürüsü esastır. Kısaca günümüzde merkezin çevre üzerindeki sömürüsünün ilk orijinal halkalı bu biçimde kurulmuş bulunmaktadır. Eldeki belgeler ışığında Sümer toplumundaki bu yönlü gelişmeleri tüm çıplaklığıyla görmek mümkündür (11).
Modern kapitalizmin de farklı olarak Sümer, Akad, Mısır modern kapitalizmin de ücretli köle olarak proleter ya farklı olarak mülk olarak hayvan köleler böyle kullanırken tekelin askeriye kolu diğer dış topluluklar üzerinde seferler düzenler sadece kullandıkları eşya ve toprağına gasp etmek ile yetinmez, öldürdükleri dışında topluluğun yararlı gördüğü tüm üyeleri esaret altına alırdı. Bugün bile görenleri hayretler içinde bırakan o müthiş kaleler, surlar, mezarlar, arenalar, saraylar ve tapınaklar bu esirlerle inşa edilirdi. Milyonlarca işçi köle sulama kanalları ile daha da genişletilen tarımda çalıştırılmasıydı. O denli artık ürün elde edilemez ve bu devasa büyüklükteki taş yapıların inşası mümkün olamazdı. Mısır piramitlerin yapımında milyonlarca kölenin emeği vardır. Yapılan kentlerdeki surlar çevrenin merkez üzerindeki istilasını azaltmaktadır. Çünkü çevrede kalan göçebe kabileleri sürekli Kent devletlerine istila etmek için sistem ise merkezden çevreye doğru yayılma gösterecek çevreyi sömürgeleştirir. Roma'yı içerden Hristiyanların fethetmesi dışarıdan ise Barbar Kavimler tarafından saldırıya uğraması çöküşü hızlandırmıştır. Roma şahsında sadece Roma kenti iktidar ve aristokrasisi yıkılmamıştır. Roma'nın yıkılması aynı zamanda Uruk kenti ile birlikte gelişmeye başlayan uygarlığın merkez, çevre, rekabet, hegemonya, yükselme alçalma biçimindeki karakteristik yapısıyla dünya sisteminin yıkılmasıdır. Toplum karşıtı sistemin yol açtığı sorunlara birlikte içeriden ve dışarıdan gelişen bir Roma şahsında ve suretinde en Barbar dönemlerinden birini kapatmasıdır (12).
Hz. İsa geleneği ikinci önemli İbrahim’i din olur. İşgalci Romanın yakınlarının yol açtığı yumak sorunlarının çözümü için sunulmuş bir mesajdır. İsa’nın diğer adı Mesih kurtarıcıdır. Roma'nın lümpen proleterleri ve Yoksul kesimlerin ilk ekumenlik Evrensel Partisi olarak nitelendirilmesi yerindedir. Sınıflaşma ve iktidarlaşmanın komünal değerlerine oldukça aşındırdığı koşullarının ürünüdür. Evrensel ve sınıfsal niteliğini bu koşullardan alıyor (13). İbrahim’i dinleri Abdullah Öcalan çağımızın sosyal demokrasi hareketlerine benzetir. Kapitalizmin yol açtığı ağır sorunlarla sosyal demokrasi nasıl bir pansuman olmaktan öteye gitmemişse uzun bir uygarlığın çok acı veren, aç ve işsiz bırakan sorunlarını ancak reformlarla düzeltmeyle yetinmiştir. Abdullah Öcalan Wernet Sombort'un Adilik olmasaydı kapitalizm ortaya çıkmazdı. Sınıf abartılı bulunmakla birlikte ideolojik zemin olarak semitik dinlere Musevilik, Hıristiyanlık, İslamiyet dinlerin bundan payı yadsınamaz bir gerçekliktir. Tarih boyunca ortaya çıkan sistemlerin maddi manevi altyapısında karşılıklı simbiyotik ilişki içerisinde birbirini etkiler. Abdullah Öcalan kapitalizm tarihini yaparken klasik Marksist yapıdaki altyapı ve üstyapı kurumlarına baş görüşünü gerçeklik yapı olmakla birlikte bozan üstyapının ideolojik politik süreçlerde altyapıyı belirlediği ileri sürer.
MÜRSEL YILDIZ
1.BÖLÜM
YORUM GÖNDER