PKK TARİHİ ÖNDERLİK TARİHİDİR
Önderlik olayı çok kapsamlı bir olaydır. Kürdistan halkının tarihi boyunca doğru bir tarzda kavuşamadığı ve bu yüzden her şeyini kaybettiği bir kurumu teorik ve pratik gelişimi içinde anlamaya, kavramaya ve özümsemeye çalışıyorsunuz. PKK önder örgüt demektir. PKK devrimciliği, önder devrimcilik demektir. PKK tarihi, önderlik tarihi demektir. Bu, bende temsilini nasıl bulur, bütün PKK’lilerde veya bir PKK üyesinde temsilini nasıl bulur? İyi bir PKK’lilikte veya yetersiz bir PKK’lilikte temsilini nasıl bulur? Unutmayalım ki, şimdiye kadar ki tarihimizde kendimiz için önder demeyi bilemedik. Halen önderlik tarzına göre yaşayanlarımız parmak sayısı kadar bile değildir. Bağımsızlık ve özgürlük savaşımının önderi, özgür yaşamın önder gücü, tarzı ve tipi nedir, kimdir, nasıldır? İşte bunları gösteremiyorsunuz. Şuanda en temel sorun budur. Bütün bu çabalarım bir tarihi önderlik boşluğunu doldurmak için değil, önderlik adı altında dayatılan büyük ihaneti ve gafleti açığa çıkarmak ve mahkum etmek içindir. Onun yerine doğru bir önderlik anlayışını, önderlikte teorik düzeyi geliştirmeyi ve daha sonra bunu pratik olarak adım adım ortaya koymayı, yalnız ortaya koymayı da değil yürütmeyi gerçekleştirdim. İşte PKK önderlik tarzı, cephe önderlik tarzı ve ordu önderlik tarzı budur. Artık kendisi için savaşan bir halk, yenilmeyen bir halktır. Bu işleri kolay mı sanıyorsunuz? Doğru bir önderlik tarzı olmasaydı, yirmi dört saat bile direniş gösterilemezdi. Barzani'ye, Şeyh Said'e, hatta tarihte başkaldırı yapmak isteyenlerin tümüne baktığınızda, ömürlerinin bir haftalık olduğunu görürsünüz. Bunu iyi inceleyin....Ona rağmen önderlik yapamamışlar, mahvolmuşlar ve daha kötü durumlara düşmekten kurtulamamışlardır. İsyanlarının bedelini kelleleri ile ödemişler ve hiçbir miras bırakamamışlardır. Kürdistan’da önderlik tarihini değerlendirirken, nasıl bir tehlikeli bitiş tarihini yaşadığımızı göreceksiniz. Mutlak anlamda düşmanın önderliği askeri, siyasi, ekonomik, kültürel, kısacası her düzeyde ne kadar etkin ve egemendir? Bunun yanında şimdiye kadar ki önderliklerin ne kadar işbirlikçi ve bağımlı olduklarını göreceksiniz. Bunları görmeden, PKK Önderlik tarzını anlamak mümkün değildir. PKK Önderliğini anlamadan direnmek, özellikle silahlı direnmek çılgınlıktır. Çünkü bunun ucunda ölüm vardır. PKK Önderliğini anlamadan ve gereklerini yerine getirmeden savaşa gitmeyin, dağlara çıkmayın ve halkın saflarına girmeyin. Bunların gereklerini biraz anladığınızda mücadeleye katılabilirsiniz. Yoksa kendinizi neden bela edeceksiniz ki! Anlayın ve işin içine öyle girin. Kendiniz ölçüp biçin, baktınız ki biraz sağlamsınız, o zaman işlere yüklenin. Kendim için de bunları belirtebilirim: Bu Önderlik nasıl ortaya çıktı, neyi esas aldı, nasıl başlangıçlar yaptı, kendisini bugüne kadar nasıl getirdi? Tüm bu konularda beni inceleyin, bol bol tartışın, hatta gerekirse eleştirin. Bu bir halk önderliğidir, kendi tarihimizin büyük bir boşluğunu doldurma girişimidir. Bunu tartışmak ve kavramak, kendini kurtuluşa hazırlamak ve militan yapmak demektir. Biraz yaşama, saygıya, ölçüye ve edebe gelin. Bu sizin için çok önemli bir fırsattır. Benim gibi birini her zaman bulamazsınız. Kendimi bu işe nasıl adadığımı bir ben bilirim, hiç olmazsa bundan yararlanın. Önderliksel bir gelişme yaşadığınızda kendinizi ve insanlığı kazanmanın, hem de ilk defa kazanmanın şanslısı olarak değerlendirin. Düşmana ve onun önderliğine koşuyor, onun en kötüsünden hizmetinde yaşıyorsunuz. Bunu bozmak çok önemlidir. Çünkü gelişmenin adımını başka türlü atamazsınız. Şimdiye kadar bunları çoktan anlayacaktınız. Eski Kürt tarzıyla önderlik yapılamaz. Kaldı ki bu, önderlik tarzı değildir. Ağaların nasıl en değme işbirlikçi olduğunu biliyorsunuz. Ailenizin ve çevrenizin hepsinin düşmana hizmet etmek için ne kadar yanaştığını biliyorsunuz. Bunlar önder midir? Bunlar işbirlikçi ve uşak bile değildir, ondan da kötüdür. Bunlar kendilerini bir meteliğe satıyorlar. Ben buna uşaklık bile demem. Uşak dediğin hiç olmazsa hizmetinin karşılığında para alır ve bununla iyi bir yaşamı olur. Bizimkilerin yaptığı ise çılgınlıktır. Beterin beteri bir durum yaşanıyor. Hiç kimse ülkesini bu kadar ucuz terk eder mi, bu kadar kendini bilmezin biri gibi yaşar mı? Bunları bir yana bırakın, hiç kimse partimiz içinde Önderlik gerçekleriyle bu kadar çelişir, Önderlikle oynar bir biçimde yaşar mı? Yaşıyorlar işte. Görüyorsunuz ki, bunların hepsi ortadadır. Neredeyse bunun kader olduğunu bana onaylatacaklar. Bu tutumlar karşısında direnme gücümü göstermez de boyun eğersem, “Senin halk dediğin, senin PKK’liler dediğin böyle, böyle gelmiş böyle gideceğiz" veya "Her şeyimizle karmakarışığız, nizam filan tanımayız; herkes bildiğini okur, herkesin bir tarzı vardır ve onu uygular" diyeceksiniz. Nizam ve terbiyeye gelmiyor, "Biz eskiden de böyleydik, şimdi de böyle olmak istiyoruz" diyorlar. Bize dayatılan budur. Bu tutumlarda inkâr var; yoksa önderlik ve siyaset yoktur. Siz "İyiyi yaşamak istiyoruz" diyerek, mecbur kalıp bize geliyorsunuz. PKK'ye koşuyor, "Onda yaşam var" diyorsunuz. Doğru, PKK’de yaşam var, ama o yaşamı PKK’nin nizamı ve ölçülerinin sağladığını bileceksiniz. Başka türlü sizi kimse yaşatmaz. Düşmana koşmakta da serbestsiniz, ama düşman sizi yaşatmıyor. "Biz belalıyız" diyorsunuz, ama belalısınız diye beni de mahvedecek değilsiniz. Ben az çok kendimi koruyacak durumdayım. Sizin bu belalarınızın altında neden ezileyim? "Biz böyle yapabilir ve böyle yaşayabiliriz" diyorsunuz. Komuta ve yetkiyle oynama işte böyle başladı. Böyle yaşayamazsınız. Tüm bunlar tarihimizle ilgilidir; Önderlik gerçeğinden ne kadar uzak olduğunuz ve ona ne kadar ters düştüğünüzle bağlantılıdır. Kendinizi düzelteceksiniz. Önderlik tarzına, parti ve ordu yaşamına gelmeniz sizin için bu şarttır. PKK’nin nizamına, özüne ve her türlü biçimine birincil planda yer vereceksiniz. Aksi halde sizi kimse yaşatmaz. Ben şimdiye kadar sizi yaşattım. Tabii bunun da nedenleri var. Önderlik gerçeğini inceleyerek bu nedenleri iyi anlamalı, “Önderlik neden bize böyle tahammül edip bizi böyle bir noktaya getirdi?” demeli; halk olarak, PKK’liler olarak, hatta gerillalar olarak bunu bol bol tartışmalısınız. Sizi bugüne getirmenin amansızlığını bir ben bilirim. Bu sabrın nedenleri vardır. Bunun başka çaresi de yoktu. Hiç olmazsa bundan sonra sağlam bir çıkış yapmak için bu bir neden olabilir. Bunun için sizi taşımış olabiliriz. Bu biraz da insanlığımızla ilgilidir. Herkes size bir yerinizden vuruyor ve tekmeyi sallıyordu. Biz ise sizinle biraz insanca ilgilenmek istedik. Bir nedeni de bu olabilir. Buna benzer birçok neden sıralanabilir. Bir gerçeğiniz var: Dünyaya savrulmakla, ülkeyi tümüyle terk etmekle kendinize bir gelecek bulamıyorsunuz. Birbirinizi hiçe saymakla, her türlü örgütsüzlüğü yaşamakla fazla güç sahibi olamıyorsunuz. Hepiniz işsiz güçsüz ve perişansınız. Bunun için size doğru bir önderlik gereklidir. Güney’deki işbirlikçi önderliğin -ne kadar işbirlikçi olduğu da tartışmalı aslında- bir halkı ne hale getirdiğini günlük olarak izliyorsunuz. Öyle bir önderlik kaç para eder? TC'nin dayattıklarını yapıyorlar. Onların da ne yaptığı bellidir. PKK'nin bağımsız ve özgür önderliği, PKK’nin önder militanları bütün bunlara çaredir. Şimdi bakıyoruz ki, onlar da bütün nizamlarımızı ve kademelerimizi bozmakla uğraşıyorlar. Bunlar önderliğe bir cevap olabilir mi? Özellikle PKK içinde hiç kimsenin önderlikle oynamaya hakkı olabilir mi? "Nizam ve disiplin zor iş, bugüne kadar hep başıbozuk geldik, böyle yaşamaya alışmışız" diyeceksiniz. Sizi düşman öyle yapmıştır. Bu yaşamınız normal insani bir yaşam değildir. Bir kendi nizamınıza bakın, bir de TC'nin ordu nizamına, parti nizamına bakın: Göreceksiniz ki, kılı kırk yaracak kadar ölçülüdür. Bize yakıştırılan böyledir. O halde kendi nizamımızı ve ölçülerimizi bulacağız. Saflarımızda başıbozukluğu geliştiren, kendini konuşturan ve her türlü kuralla oynamayı dayatan kimdir? Ben bunların adının söylenmesini fazla doğru bulmuyorum. Tam tersine, bunların adının ağza alınması bile bana göre suçtur. PKK içinde PKK nizamı, PKK tüzüğü veya PKK yasası geçer. Hele ordu söz konusu oldu mu, tümüyle nizam gerekir. Önderlik gerçeği bütün bunları açıklığa kavuşturur. PKK'yi tartışmak, bir anlamda Önderliği tartışmak ve onu bütün yönleriyle değerlendirmek demektir. Önderliği tartışmak ise, örgütlenmek ve ona ulaşmak demektir. Özellikle ordu örgütlenmesinde bu Önderlikle sonuç alınacaktır. Öyle anlaşılıyor ki, bu konuların anlam ve önemini fazla idrak edememiş, etseniz de pratikte özünüze indirgeyememişsiniz. Bu konuları anlamaktan başka çareniz yoktur ve bu tek yaşam seçeneğinizdir. Aksi halde başkalarının hamalı olursunuz. Benim kadar zapturapt altına alınması zor hiç kimse yoktu. Kurallara karşı çıkardım, ama en son vardığım nokta en büyük disiplin ve nizam noktasıdır. Siz benden daha fazla mı maceracısınız veya özgürlükçüsünüz? Ben kendimi bu kadar disipline ve nizama bağladıktan sonra, siz kırk kat daha fazla öyle olacaksınız. Yaşadığınız gafleti aşarsanız, o zaman bunun böyle olduğunu görürsünüz. PKK’de sonuna kadar tartışma özgürlüğü var. Hiç kimse size zorla "gelin, katılın" diye yalvarmıyor. PKK'ye gönüllülük temelinde gelinir, ama gelindikten sonra onun gereklerine de bağlanmak işin özü gereğidir. "Ben hem gelirim, hem de bu işin gereklerini göz önüne getirmem" demek, kendimizle alay etmek demektir. Biz bunu kabul edemeyiz. Öyle anlaşılıyor ki, bu hususları anlayamadınız, hakkını veremediniz ve yaşama dönüştüremediniz; sonuçta PKK'ye yakışmayan, ordulaşmaya gelmeyen bu durumlar ortaya çıktı. Kendinizi bu nedenle çarçur edip güçsüz düşürdünüz. Bundan düşmandan başka kimin yararı olabilir? Bu yetmezlikler sayesinde düşman, partiyi uğraştıran hainler ve her türlü oportünistler güçlendi. Bu partiye canını ve gönlünü verenlere yazık değil mi? Onların hakkını kim koruyacak, temsilini kim yapacak? Bunun için Parti Önderliği, parti militanlığı çok gereklidir. Neden partileşemiyorsunuz? Neden mükemmel bir ordulaşmaya doğru gidemiyorsunuz? Buna cevap bulamıyorum. “PKK'ye geldim, her şey kabulümdür” dedikten sonra, her şey bitmiş veya bu işin sağlam bir başlangıcı yapılmış demektir. Gerisi eğitim ve tecrübe işidir. Ben de sizi eğitiyor ve herkese tecrübelerimi aktarıyorum. Kısa bir süre sonra hepinizin dört dörtlük particilik ve orduculuk yapmanızı hedefliyoruz. Hiç olmazsa ’94 yılının zaptı veya önümüzdeki bu dönemin fethi böyle olsun. Eğer fetih veya zafer olacaksa bu temelde olabilir. Bundan başka çare de yoktur. Yanlışa oynayanların, kendini konuşturanların tarihini tek tek inceleyin; bütün bu kayıpların nedenlerini de inceleyin: Ucuz kaybedenler, en çok “köye, şehre veya mevkie dayalı rahat yaşarım” diyenler, kendileriyle birlikte dağ gibi değerleri vakitsiz kaybettirdiler. “Ucuz kurnazlıklarla kendimi yaşatırım” diyenler, şu veya bu biçimde bazı kademeleri tutanlar, şu anda en fazla yerle bir edilmesi gereken kişiler değil mi? Ucuz ve kurnazca kendini yaşatmak, kayıplara yol açmak bir yaşam tarzı olamaz. Hiç kimse PKK'yi kolay kaybetme örgütü, ucuz yaşama örgütü olarak değerlendiremez. Bizim gibi bir önderliği kimse böyle ele alamaz. Bu konuda sizi defalarca uyardım. Biz bir parça ekmeğin hesabını sorar ve bir kuruş paranın hesabını yaparız. Bizim kadar büyük bir emek hareketi dünyada az görülmüştür. Biz bütün değerlerimize sahipleniriz. İşin özü böyledir. Önderlik gerçeği böyle başlamış, böyle yürüyor. "Ben imkanları ele geçirip milyonları kullanırım, canları kullanırım, her şeyi kullanırım" diyen kişi kendini bilmez bir gafilden de öteye bir çılgındır. Bunu her yerde yapabilirsiniz, ama PKK'de bu mümkün değildir. Böyle çılgınlar içimizde neredeyse yığınla var. Bunlar kendilerini kaybetmişler. Halen bu kişiliklerin olabileceğine kendimi inandırmak istemiyorum veya yoklar diyorum. Bunlar sadece cezalandırılması gereken değil, adeta yer yarılıp içine girmesi gereken kişiliklerdir. Eğer bazı çalışmalara hakkını veremiyorsam, yer yarılsın ben de içine gireyim. Yaşama biraz hakkını verdiysem hakkım da, hukukum da odur. Bütün bunlar PKK gerçeği ve önderlik özellikleridir. Bu baş belaları neden bu kadar çıktı, bunlar hangi koşullardan istifade ettiler? Hangi yasaları çiğnediler? Bunlar kimin yüzünden oldu? Örgütümüzün bu konuda hangi eksiklikleri var? Tüzük esaslarını mı işletemedik? Sağlam yöneticilik mi yapamadık? Bu hatalar kimden, nereden ve nasıl kaynaklandı? Hem parti tarihine hem de bölgelere kadar indirgeyerek, bütün yönleriyle bu durumların bir değerlendirmesini yapabiliriz. Önderlik gerçekleriyle neden bu kadar oynandı, kim oynadı? Bunlara karşı görevimizi neden yapamadık? Kendinizden de hesap sorarak sağlam sonuca ulaşmalısınız. Çünkü bunlar olmadan yola çıkılmaz. İmkanlarımızın ne kadar sınırlı olduğunu biliyorsunuz. Hiç olmazsa tüm bunları iyi kavrayın. Çok zor koşullarda kesin bir çıkışınız olmalı ve başlarken umudu temsil edebilmelisiniz. Halkımız da biraz umutlu olmalıdır. PKK sizi hala yaşatabilir, ama bunu çılgınlık yapasınız diye yapmaz. Ben kademeler, olanaklar, yetkiler sizin kullandığınız gibi kullanılsın diye sizi yaşatmıyorum. Yaşatma tarzımın neye nasıl bağlı olduğunu görüyorsunuz. Yetki, görev ve para istiyorsanız, “dağlara çıkış yapmak istiyoruz” diyorsanız, bu esaslara bağlı kalmalısınız. Aksi halde bir ikiyüzlüsünüz, bir sahtekarsınız. Onlar da her yerde ve her zaman yaptıklarının karşılığını fazlasıyla öderler. Kaldı ki, yoldaşlıkta sahtekarlık, aldatma olmaz. Her yoldaş sözünün eridir. Bunun dışında bir yoldaş tanımına kimse cesaret edemez. Bizim ortamımızda sonuna kadar tartışma özgürlüğü var. Bu, kafa karışıklığını geliştirmek için değil, hepinizin bazı şeyleri daha iyi anlaması içindir. Emin oluncaya ve tam inanıncaya kadar tartışın, kavrayın ve kavratın. Bu temelde katılımı tam yapın. Yaptıktan sonra da hiçbir yerde ve zamanda kimse sizi aldatıp oyuna getirmesin. Ne kimse size boyun eğdirsin, ne siz kimseye boyun eğdirin. Tam tersine, kolektif bir yönetim ve çalışma tarzı esas alınmalıdır. Ondan sonra bireysel inisiyatifin çok etkin, gerekli yerlerde ve zamanda sonuna kadar gösterilmesi gerçekleştirilmelidir. Görevlere yeterlilikle yaklaşılması, yeterli olunabilecek ve başarılabilecek görevlere mutlaka sahip çıkılması gerekir. Yetki ve makam söz konusu olduğunda, bunlara tam hakkını vereceğiniz zaman mutlaka sahip çıkmalısınız. Bütün bunların sorumluluğu beni ilgilendirir, ilgilenmek zorundayım da. İster sıradan yetki ve görev, isterse en üst düzeyde görev veya sorumluluk olsun, “mutlaka hakkını vermeliyim” diyecek kadar kendinize hükmetme, kendinize sahip çıkma ve kendinizi sorumlu tutma duygunuzun gelişkin olması gerekir. Böyle PKK’li olunur, böyle orduya katılım olur. Yıllardır halen bunları anlamaya yanaşmıyorsunuz. Bu, yoldaşlığa sığması şurada kalsın, insanlığa bile sığmayacak bir durumdur. O zaman zorluklarınız ortaya çıkar ve mahvolursunuz. Benim belirttiğim tarzda örgüt ve onun önderlik gerçeğine kendinizi katamazsanız, cehennem gibi bir yaşam sizin peşinizi bırakmaz. PKK'de veya genelde ülkemizde yaşamı kolaylaştırmak, önderlik tarzına bütün yönleriyle gelmekle mümkündür. Köylü kurnazlığını, aydın ukalalığını bırakın. Zaten bunlarla hiçbir şey değerlendirilemez. Aydın ukalası demagogdur ve elinden fazla bir iş gelmez. Köylü kurnazı da her gün kendini aldatır ve kendini aldatmaktan başka kimseyi kandıramaz. Bu tarzları bırakın. Doğru tarzda iş yapma bizim tarzımızla mümkündür. Görüyorsunuz ki, biz bu ülkede biraz iş yaptık. Savaşta yenilmeyen, örgütlemede sürekli gelişen, her zaman ve her dönemde başarı doğuran tarzın sahibi biziz. Tüm dünya ve düşman bunu biliyor, siz mi bilemeyeceksiniz? O halde ona uyum ve katılım gösterin. Madem bu size kazandırıyor, maddi ve manevi olarak sizi istediğiniz kadar büyütüyor, bundan başka daha ne isteyebilirsiniz? Madem en yoksul, en aç sizsiniz, o zaman bundan başka daha ne istiyorsunuz? Emrinize bu kadar imkan verilmişken, bu gelişmeleri neden yaşamıyorsunuz? İlk günde de bu yapılması gereken doğru katılım ve yaşam tarzıydı ve son günde de nihai zaferi bu tarz kazandıracaktır. Sizi kazanmaktan başka ne bekliyor? Bu çizgide kazanmazsanız, başınıza gelecek felaketi, işkenceyi ve parçalanmayı düşünüyor musunuz? Düşmanın size reva gördüğü sonuç budur. Düşman yalnız PKK militanlarına değil, halka da bunu uyguluyor. Sizi ayakta tutacak ve düşmanı geriletecek olan da bu sağlam tarzı, vuruşu ve tempoyu tutturmaktır. Bu temelde yiğitçe birbirimizin sorumluluğunu üstlenmeliyiz. Zaten halk da "Artık tek çare budur" diyor. O halde bunun hakkını vereceksiniz. Halen "Kafam karışık, muğlakım, net değilim" demek, kendisine en büyük kötülüğü layık görmektir. Günler çok acımasız geçiyor. Benim her zaman bu partiyi, bu hareketi, bu savaşı böyle götürmeye ne zamanım el verebilir ne de bunun gereği var. Mücadele olanakları oldukça fazladır. Bu tarz yaşamı benimsiyorsanız, mücadeleye korkunç yüklenmekten ve başarıyı koparmaktan başka ne bir seçeneğiniz ne de bir kabulünüz olabilir. Eskisi gibi imkansızlıklarla boğuşmuyoruz. Başarma olanağımız, düşmanın kazanma olanağından defalarca daha fazladır. Ben bu olanakların değerlendirilmesinden bahsediyorum. Eskiden düşman kazanabilirdi, zaten mutlak anlamda da kendini böyle görüyordu. Biz o dönemlerin hepsini düşmanın aleyhine kapatmayı bilmekle en büyük hizmeti size sunduk. Şimdi kazanma yönü ağır basan bir dönemi yaşıyorsunuz. Sınırlı bir çaba bile hemen herkesi önemli kazanımlarla karşı karşıya bırakabilir. Buna sahip çıkacaksınız. "Olanaklar fazla, üzerine yatmaya bayılıyorum" derseniz, bu büyük bir sorumsuzluktur. İmkanların biraz gelişmesi, sadece “Bu imkanlar çok zor kazanıldı, bunlarla savaşı kazanabiliriz” anlamına gelir. O halde eskiden göstermediğiniz savaşçılığı göstermekten, yapamadığınız işleri ve görevleri amansız yerine getirmekten başka çareniz yoktur. Bu, imkanları böyle kullanmaktan geçer. Mevcut olanaklara doğru yaklaşım da budur. Değerleri nasıl değerlendiriyorlar? "Kendimizi fazla sıkmaya gerek yok, nasıl olsa PKK büyük bir harekettir, biraz da kendimizi yaşayalım, yorulduk" derseniz, en tehlikeli yaklaşım içerisine girersiniz. Eskiden belki böyle diyebilirdiniz, ama şimdi böyle diyemezsiniz, çünkü durum sanıldığından daha farklıdır. Bu olanaklar sadece savaşın kazanılması içindir. Aksi halde yalnız bu olanaklar kaybedilmekle kalmaz, bin kat fazlasıyla kişiye de kaybettirir, nitekim ettiriyor da. Bu çok sakıncalı ve tehlikeli yaklaşımları da bir tarafa bırakalım. Benim yaşamıma bakarsanız, hiçbir dönemde 1993 yılında yoğunlaştığım kadar yoğunlaşmadığımı görürsünüz. 1993 yılı, olanakların en gelişkin olduğu, ama en çok zorlandığımız ve kendimizi nefes nefese bıraktığımız bir yıldır. Diğer yıllar acımasızdı. Her yılı kurtarmanın ne anlama geldiğini biraz biliyorsunuz. Ancak hiç birisi 1993 yılı kadar olmadı. Bunu biraz kendinize soruyor musunuz? Bu yıl hem önemli bir kazanım yılı, hem de çok dikkat edilmezse düşmanın yirmi yılın bütün kazanımlarını kaybettirmek istediği bir yıldır. Bundan çıkaracağınız sonuç şudur: Madem kazanma imkanı biraz artmıştır ve düşmanın da bütün kazanımları elimizden alma dayatması vardır, o halde bu yıla amansız yükleneceğiz. Kaldı ki, biz bütün yıllara bu yöntemle yüklendik ve 1994 yılının üzerine de böyle yürümek gerektiğini açıkça belirtiyorum. Bu konuda benden daha fazla sizler bir şeyler yapmak zorundasınız. Çünkü sıcak mücadele sahasına inecek ve bu yılı mutlak kazanmak için kendini yatıracak olan sizlersiniz. Ben yapacağımı yaptım, yine de yaparım. Bu benim bileceğim bir iştir, ama siz mücadelenin gereklerini çok az yaptınız ve yaşama hakkını çok az verdiniz. O açıdan görevlere mutlaka doğru yüklenmek, hayatınızın savaşımını vermek zorundasınız. Bu hem şans olarak, hem de görev ve tarz olarak sizin yerine getirmeniz gereken sorumluluğunuzdur. Anlayışlıysanız bunları biraz anlamaya çalışacaksınız. Devrimde anlayışsızlıkta ısrar tehlikeli sonuçlara götürür. Bu noktada ne kadar zorlandığımız ve kendi kendimize çok anlamsız zarar verdiğimiz parti tarihinden de iyi anlaşılmıştır. Parti tarihinde tasfiyecilerin, provokatörlerin, her cinsten saptırmacıların hepsi kötü niyetli değillerdi; bazıları belki de sizden daha iyi niyetliydiler. Ama anlayışsızlıkta ısrar ettiler, bizim verdiğimiz bu çerçeveyi göz önüne getirmediler. Bu kişiler talimatlarla oynamaya çalıştılar ve kendilerini böyle kabul ettireceklerini sandılar. Böyle yapmayın dedik, ama kendi bildiklerinde ısrar ettiler ve sonuçları vahim oldu. Kimi katil, kimi en değme provokatör oldu, kimisi de düşmanın vermediğinden daha fazla zarar verdi ve kendisi de kaybetti. Bunların büyük bir kısmı yerle bir oldu. Bununla kâr mı ettiler veya saflarımızda yoldaşları katletmekle iyi mi ettiler? O kadar değeri kaybettirmekle neyi kazandılar? Tarih onları alçaklıklarından ve lanetli durumlarından başka nasıl anacak? Bu anlayışsızlık doğru bir şey mi? Bunlar “Biz bildiğimizi okuruz” dediler de bildikleri kaç para etti? Bunun bir şey ifade ettiğini hiç gördünüz mü? Düşmanla en çok uğraşan da savaşan da benim. O halde beni neden dinlemediler? Bize sözde taparcasına bağlıydılar. Bizi neden doğru anlamadılar? Görüyorsunuz ki, belirtiklerimiz çok ileri boyutludur. Bunlar bildiğini okuma, güçlenmek istediğinde Önderliği, her şeyi ele geçirmek istediğinde da PKK'yi ve yetkiyi kötü kullanma sonucunda bu duruma geldiler. Bu hesap düşmanın hesabı değil mi? Az kalsın burayı ele geçireceklermiş! Oysa ortada ele geçirilecek bir şey yok; emekle kazandırılacak işler ve görevler var. Bu tarihe nasıl başlangıç yapıldı? Bu ibret tarihini iyi göz önüne getirin. Bu tipler anlayışsızlıkta ısrar ettiler, yoksa bunlar öyle bilinçli ajan veya kötü niyetli tipler değillerdi. Belki de sizden daha saygılı ve bağlıydılar, ama söz dinlemediler. İçlerinde bazı tiplerin “ne oldum” havaları vardı. Uyarıları dinlemediler, yanlış değerlendirme yaptılar, kemikleştiler ve sonra da öyle oldular. Parti tarihi bu yönüyle mutlaka iyi özümsenmelidir. Neden anlayışlı olmak gerekir? Neden değerlere ve özellikle kurallara harfiyen bağlı olmak gerekir? Eğer “Tarihten ibret alırcasına ders almak gerekir” diyorsanız, PKK'de bunlar çarpıcıdır. Bu tarih, aynı zamanda bizi kullanmak gafletine düşenlerin de tarihidir. Peki, bizi kullanabildiler mi? Örgüt içinde veya dışımızdaki güçler beni kullanabildi mi? Kim kimi kullanabilir? Bu konuda savaşın nasıl olduğunu da gördünüz. Kaldı ki siz bizi kullanacak durumda değilsiniz. PKK'ye gönüllü katılanlarla PKK çizgisini bütünüyle yaşamak için emek birliği yapıyor, çabalarımızı birleştiriyoruz. Bunu ülkemizi ve özgürlüğümüzü kazanmak için yapıyoruz. Bunun birbirini kullanma ve bastırmayla ne ilgisi var? Eğer bütün bu belirtilenler sizi belli bir anlayışa götürmüşse ve size ömrünüzün sonuna kadar yetecek parti anlayışını, örgüt ve savaş kuralını biraz olsun vermişse, o zaman kendinizi şanslı saymalısınız. Bu esaslar dahilindeki bir yürüyüş, yaşadığınız müddetçe sizi iyi bir partili ve ordulu yapabilir; iyi bir halk savaşçısı, halk önderi haline getirebilir. Yine her zaman kayıplar olur, şahadetler yaşanabilir. Ama insan sağlam anlayışla yürüdükten sonra, ölüm nereden gelirse gelsin katlanılır; cefası ve zorlukları da nereden gelirse gelsin büyük bir gönül rahatlığıyla karşılanır. Kaldı ki, bize de her zaman ölüm, zorluklar ve sıkıntılar dayatıldı. Bu mücadeleye büyük bir rahatlıkla başladık ve nitekim sürdürüyoruz. Bu yolda bu temelde yürüyüş bizleri ölümsüzleştirir. Görüldüğü gibi, PKK tarihinin doğru kavranması kesin zafere götürür. Tarihin doğru kavranmayışı ve özellikle anlayışsızlıkta ısrar ise büyük felakete götürüyor. Yine her türlü yanılgılı ve yetersiz yaklaşım büyük karışıklığa, zaman, olanak ve hatta kişinin kendi emeğinin kaybına ve çarçur edilmesine götürüyor. Bu büyük bir tarihtir. Bu tarih olumlu tarzda sahiplenilirse her şeyi kazandırır. Her şeyiyle kendini yeniden kazanmak zorunda olan bir halkın içinden geliyorsunuz ve bu halkın bir parçasısınız. Bizi ancak her şeyiyle kendini kazanmak yaşatabilir. Bunun dışında her şey bizim için lanet kokuyor ve layığımız da olamaz. Bize layık olan doğrultu, tarz ve anlayış bellidir ve bu vuruş tarzına kadar açıkça gösterilmiştir. Eğer sizde biraz ciddiyet varsa ve "Ben bu işte biraz iddialıyım" diyorsanız, o zaman başlangıçta ve her zaman bana hakim olduğu gibi size inanırım. Gerçekler karşısında biraz anlayışlı olan insana inanırım. Çünkü her türlü göreve doğru yürür ve başarır. HALKLAR ÖNDERİ ABDULAH ÖCALAN (21 ARALIK 1993) |
YORUM GÖNDER