ÖNDERLİK GERÇEĞİ-27.BÖLÜM
1971’deki 12 Mart darbesi olmadan önce Önderlik artık devrimci hareketin içindedir. Deyim yerindeyse ve Önderliğin kendi deyişiyle her an yasa dışına çıkabilir. Öyle bir potansiyeli taşıyor. Artık bir izleyici olmanın ötesindedir. Pratikleşme boyutu ve eylemcilik karakteriyle de kendi gerçekliğini ortaya koyuyor. Darbe gerçekleştikten sonra zaten Önderlik çokta Hukuk Fakültesinde okumaya niyetli değildir yine okula devam etmeyen, okula gidip gelmeyen bir öğrencidir. Bunun yerine yeniden üniversite sınavlarına girer. Tercihi Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesidir. Aslında Siyasal Bilgiler Fakültesini tercih nedeni, siyaseti biraz daha yakından öğrenebilmektir. Siyasal Bilgiler Fakültesinin o günün koşullarında diğer fakülteler arasında farklı bir konumu var. Bir tür merkez durumundadır. Öğrenci Gençlik Hareketinin merkezi zeminleri durumundadır. Bu da Önderliğin ona doğru ilgisini arttıran unsurlardan biridir. Önderlik sınavlara girer. Sınavlarda ilk tercini Siyasal Bilgiler Fakültesi olduğu için doğrudan fakülteye kaydını yaptırır. İlk sınavda yüksek bir puanla okulu kazanır. Siyasal Bilgiler Fakültesinin kendisine göre bir kuralı var. Fakülteye en yüksek puan tutturan ilk yirmi öğrenciye maliye bakanlığı burs verir. Burslu öğrenci olarak katılırlar. Mezun olduktan sonra bakanlıkta işleri hazırdır. Öyle iş arama çabasına girmezler. Bakanlar kendilerini kabul eder ve bakanlık bünyesinden derhal görevlendirilip, işe başlayabilirler.
Ben, Önderliğin adını ilk defa Siyasal Bilgiler Fakültesinde zaman zaman duyuruların asıldığı panolarda ilk yirmi öğrencinin adının yazdığı listede Önderliğin adını okumuştum. İlk birkaç kişiden sonra Önderliğin adı vardı. En yüksek puanla fakülteye giriş yapan bir öğrenciydi. Bir de Önderliğin soyadı hep dikkat çeker. Öcalan, kolay bulunan bir soyadı değil. Güzel bir soyadır. Zaten oda aklımızda kalıyor. Önderliğin adını ilk orada öğrendim. 1971 dönemiydi, yaz sonu, sonbahar başında üniversite kayıtları başlıyordu ve zaten sonbaharı üçüncü ayında eğitimler başlıyordu. O süreç bir darbe süreciydi. Türkiye’de askeri rejim iş başındaydı. Tabi 12 Eylül darbesinden biraz daha farklıydı. 12 Eylül darbesi bildiğiniz gibi tüm partileri kapattı, meclisi feshetti, ama 12 Mart darbesi öyle yapmadı. Askerler meclis üzerinde baskı kurdular ve dışarıdan başbakan atadılar. Partilerinde dışarıdan atanan başbakana istediği kişileri bakan yapması konusunda zorladılar, o konuda güvencede aldılar. Değişik bakanlarda geldi tabi en ağır baskı uygulayan Gençlik Hareketine karşı en korkunç saldırganlığı geliştiren tabi kendiside bir üniversite öğretim görevlisi olan Nihat Erim’in başkanlığında kurulan hükümetti. Nihat Erim hükümeti gerçekten Gençlik Hareketine karşı korkunç bir saldırı başlattı. Bir hareket tarzında yürütüyordu. Bugün gerillaya karşı operasyon oluyorsa, operasyonların her biri bir ad taşıyorsa o zamanda Nihat Erim’in genelde gençlik hareketine karşı bastırma operasyonun adı Balyoz Harekatıydı. Yoğun tutuklamalar vardı.
1971’de biz üniversiteye girmeden önce devrimci hareket önderlerinin hepsi tutuklanmıştı. Mahir Çayan İstanbul’da yaralı olarak tutuklanmıştı. Maltepe’de bir evde polis tarafından kuşatılmışlardı. Tabi çatışmada en yakın arkadaşı Hüseyin Cevahir katledilmişti. Mahir’de yaralı olarak ele geçirilmişti. Arkadaşlar, Karasu arkadaşta o zaman Haydar Paşa Lisesinde öğrencidir. Tabi Mahir Çayan’ı yaralı olarak Haydar Paşa Hastanesine kaldırıyorlar. O zaman Karasu arkadaş Mahir Çayan’ı yaralı olarak görüyor. Onlar efsane isimler ve gençliğin kendisine büyük bir ilgisi var. Ağırlıkta üniversitelerde vücut bulan bir hareket ama liselerde artık etkilemeye başlayan gençliği etkileyen bir hareket oluyor. Arkasından Denizlerin tutuklanmaları var. Deniz, Yusuf, Hüseyin. Deniz ile Yusuf birlikte yakalanıyorlar. Hüseyin ayrı yakalandı. Hüseyin’i dayısı teslim ediyor, ihbar ediyor güya kurtarmak için daha sonra Hüseyin İnan, Denizler ile birlikte idam edildi. Deniz ise Yusuf ile birlikte Sivas üzeri Kürdistan’a geçmek isterken çıkan bir çatışmada yaralı ele geçirildi. Gün boyu süren çatışmanın ardından Deniz’de esir düştü. İbrahim Dersim’de yaralı olarak yakalandı. Böylelikle genelde Devrimci Gençlik Hareketinin liderlerinin hepsi cezaevine düştü. Tabi o dönem Türkiye’de işkencede sınır yok. Korkunç işkenceler vardı. 12 Mart darbesi bunu daha da zirveye çıkardı. O dönemde de vardı ve ilginç olan Devrimci Gençlik Hareketlerinin liderlerinin işkence tezgâhlarında görkemli bir direniş sergilemeleridir. Onlar düşmana karşı her yerde direndiler. Direnişin sembolü olarak ortaya çıktılar.
Tabi ki direnişin en görkemlisini sergileyenlerden biriside İbrahim Kaypakkaya’ydı. İbrahim Dersim’de yakalanıyor. Bizim köyün arka tarafında Mirih diye bir mezra var. Bir köyün mezrasıdır. Hayvan besleyenlerin yanı sıra bir, iki evdir, hayvancılık yaparlar. Oralar boştur, İbrahim Kaypakkaya orada kalıyor. Baskın oluyor ve çok büyük bir ihtimalle içeride ajan var. Ve İbrahim’de büyük bir ihtimalle içerideki ajan tarafından vuruluyor ve buda Kamer Özcan’dır. Daha sonra bize katıldı. İbrahim arkadan, tam enseden, kırma tüfeğinin saçmalarıyla yaralanıyor. Yakından vuruluyor ve bütün saçma mermiler ensesine isabet ediyor. İbrahim orada esir düşüyor, Ali Haydar Yıldız orada şehit düşüyor ve arkasından İbrahim kendisine geldiğinde yalın ayak karın içinden köylere kadar yürütülüyor. Sonra İbrahim’in ayakları donuyor, ayak parmakları kesiliyor ve o haliyle Amed’e götürüyor. Amed’te yaralı olarak kendisine işkence yapılıyor. Yaralarını kullanarak işkence yapıyorlar. Fakat İbrahim orada da eşsiz bir direniş sergiliyor. İfadeler ve tutanaklar var. İbrahim’e soruyorlar. Sizin örgütünüzün falan komitesinde hangi insan var. Cevap ilginçtir “Bilmiyorum ama bilsem de size söylemem” diyor. Bu çok önemlidir. O açıdan hep ser veren, sır vermeyen devrimci denildiğinde akla hep İbrahim gelir. Denizlerin, Mahirlerinde tutumları öyledir. Onların yoldaşlarına çok büyük bağlılıkları var. Vardır arkadaşların elinde, burada bir arkadaş bana okutmuştu.
Mahir’in “Adalım” diye bir şiiri var. Adalım şiiri, Mahir cezaevine düştüğünde Hüseyin Cevahir için yazılmıştır. Ada nedir? Biz de Ada diye bir kadın programı var. Arkadaşlar bir ada dekoru yapmışlar, denizin içine bir palmiye ağacı dikmişler. Ada öyle değildir. Orada kast edilen ada, aslında temiz kalmış yerdir. Geleceğin komünizm dünyasıdır. Onu tasvir etmek lazımdır. Adalı komünizm dünyasının insanıdır, geleceğin dünyasının insanıdır. Kurmak istediğiniz dünyanın insanıdır. Veya mevcut dünyanın kirine bulaşmamış, temiz bir …… kalan insandır. Onların o bağlılıklarının hepsi o dönemde gençliği müthiş etkiliyordu. Mahir’in şiiri elden ele dolaşıyordu. İbrahim’in ifadeleri elden ele dolaşıyordu. O kadar baskıya rağmen sen risk göze alıyorsun ve onları insanlar götürüyorlar ve bir kutsal bir metin okur gibi okuyorlar. Bu neye bağlılığı geliştiriyor? Direnmeye bağlılık, arkadaşlığa bağlılık ve gerçekten ders budur arkadaşlar. Çıkardığımız teorik sonuçlar vermiyor sana ama sadece arkadaşlığa bağlılık, mesela Adalım şiiri bir arkadaş bağlılığının sembolüdür. Yine İbrahim’in çözülmemesi, arkadaşlarını ele vermemesi, ölümü göze alması, sonuçta ölmesi ama yine de arkadaşlarından bir tekinin bile adını vermemesi arkadaşına, yoldaşına bağlılığının ifadesidir. Bunlar siz de o duyguları geliştiriyor, kaçınılmaz olarak geliştiriyor.
O dönem ihanette var. İhanet ile direniş her zaman bir ikilem oluştururlar. Teslimiyet, ihanet ve direniş arasındaki ikilem bu uç noktalar bunlardır. Direnişte zirvelerdir bunlar. Tersine ihaneti en altta tutan kimdir? Doğu Perinçek’tir. Doğu oturuyor yazıyor, ne biliyorsa dolduruyor ifadeleri ve hatta şu söylenir Doğu’ya: “Ya unuttum, şunu da yazmak istiyorum.” denildiği o tarzda sayıyı arttırdığı iki yüz sayfaya yakın el yazısıyla ifade verdiği söylenir. O açıdan gençlik Doğu Perinçek’e düşmandır. En azından Siyasal Bilgiler Fakültesi öğrencileri Doğu Perinçek karşıtlarıydı. Biz bazen kendi aramızda konuşurduk, bu Doğu Perinçek aklımıza geldiğinde derdik: Bu Doğu devrim yapsın, karşı devrimci olmayan şerefsizdir. Biz ona karşı devrim yapacağız. Doğu Perinçek ile şey olmaz.
ALİ HAYDAR KAYTAN (HEVAL FUAT)
YORUM GÖNDER