DÜNYA KADIN TARİHİ ÜZERİNE DERSLER (10. BÖLÜM)
NO PASARAN! GEÇİT YOK YENEMEYECEKLER
KADIN PARTİZANLAR
Şiddet hiç bir şeydir asıl olan olan büyük insanlıktır diyen kadınlar ve halkların direnişleri bu anlamda tarihi sorgulamada insanlığın büyük davacılarıydılar. Halk direnişlerinin ve partizan savaşlarının muhteşem kadın partizanlarını insanlığın savunmasının anlam ve değerleri olarak tanımlamak gerekir. Rusya, İspanya, İtalya, Fransa ve Almanya direniş hatlarında ki partizan savaşlarının nerdeyse yarısından fazlasının kadın olması bir hakikat hatırlatmasıdır. Yugoslavya faşizme karşı yüz bin kişilik direniş ordusunun 10 bin’i kadın partizanlardır. Tarihin hiçbir zamanında kadınlar devletçi uygarlığın savaşlarında yer almamıştır. Ne kolonileştirme seferlerine, ne cihad savaşlarına, ne işgale ne dünya savaşlarına katılmadılar. Bazı erkek akıllar bunu ‘zayıflığına’, iktidar gücü olmamalarına ve ‘eksik’ oluşlarına bağlayarak küçümseyici açıklamalarda bulunurlar. Onlara göre kadın içkin, pasif ve edilgen varlıktı. Eril iktidar gücü olmamak zayıflıktı. Ama kadınlar neredeyse tüm zamanların direniş ve isyan savaşlarının başlatıcıları, en yüksek katılımcıları olarak bir meşru savunma savaşını vermişlerdir. Yukarıda örneklerini verdiğimiz kadın direnişleri ve öz savunma biçimleri göstermektedir ki kadın demokratik uygarlığın direnişi olarak devletçi uygarlığa karşı hep bir savaş içinde karşı koymaktadır. Neden kadınlar devlet ve iktidar savaşlarına çekimser kaldılar, bu savaşlara katılmadılar, geri durdular ve yeri geldiğinde karşı koymanın mücadelesine başvurdular? Kendi uygarlığı değildir de ondan. Sermaye, güç, iktidar için insanlığa kıyamaz, tüm dünya onun yurdu tüm insanlık onun evladıdır. Yurdunu, ezilenleri ve kendini bu denli yaman savunan kadın nasıl bu denli fiziki ve ruhsal gücü gösterebilmektedir? Kendi uygarlığıdır ondan. Direnmediğinde dünyasını ve insanlığını kaybedeceğini bildiğinden ve bu durum onun varlığını oluşturduğundan direnmek onun için varoluşla özdeşleşir. Bazı partizan kadınları hatırlamak bu nedenle bir kadınlık borcudur.
Dolores Ibarrurı;
‘No Pasaran’ Geçit Yok Yenemeyecekler! Faşistlerin İspanya’ yı hızla ele geçirmesi karşısında Dolores’in bu çağrısı antifaşist cephenin çağrısına dönüşür. Bir maden işçisinin kızı olan Dolores, gördüğü işçi ölümleri, kadınların acıları ve haksızlıklar karşısında sosyalist olmasını şu sözlerle anlatır; ‘haksızlığı ve acıyı gördüğüm için sosyalist oldum. Diğer kadınların ne kadar acı çektiğini öğrenmem için aynaya bakmam gerekmiyordu’. Kendisi de bir işçi olan Dolores, 1917genel grev sırasında silah dağıtarak ilk silahlı eylemini gerçekleştirir. Bu eylemden sonra eşi tutuklanır. Ekim devriminden etkilenen Dolores sosyalist örgütlere katılır ve ‘Tutku Çiçekleri’ adıyla gazetelere makale yazar. İspanya Kominist partisi kurulunca bölge delegesi olarak konferansa katılır. Maden sahibinin eşi onu bu yoldan çevirmek için ev ve yüklü maaş önerir ama yoksulluğu, iki kızının ölümüne ve eşinin hapiste olmasına rağmen teklifi ret eder. Popülerliği ve etkileyici kişiliği hükümeti öfkelendirir ve hapse atılır. Bu sırada eşinden boşanır ve kızlarını Sovyetlere gönderir. 1936 da parlamentoya seçilir. Siyasi tutukluları salıvermek için dev bir gösteri organize eder ve cezaevinin önünde makineli tüfeklere aldırmadan, müdür ile saatlerce tartıştıktan sonra hedefine ulaşır. Komutan Franko halka karşı bir faşist ayaklanma başlatır ve Dolores radyodan ünlü ‘ Ayağa kalkın. Faşizm kazanamayacak. No Pasaran!’ konuşmasını yapar ve dünyadan yardım ister. ‘Dizlerinin üstünde ölmektense, ayakta ölmek daha iyidir’ diyen Dolores siperleri kazar, dışarıdan gelen direnişçileri karşılar ve durmadan savaşır. Alman ordusu Franko’ yu desteklediğinden muhalefeti geri çekilmeye zorlar ve Kominist cadı avı başlatılır. Faşistlerin özel hedefinde olan Dolores sürgüne gönderilir ve kırk yıl ülkesine dönemez. Kominist parti lideri olan Dolores öldüğünde bütün İspanya onun için ayağa kalkar. Franko ise ülkenin utancı olarak anılmaya mahkûm olmuştur.
Sophie Scholl;
Alman devrimci Sophie Scholl, isimsiz el ilanları ve duvar yazılarıyla Hitler rejimine karşı direnen, pasifist Anti-Nazi mücadele oluşumu Beyaz Gül’ün kurucu üyesiydi. 1943 yılının Şubat ayında, Scholl ve beraberindeki grup üyeleri, Münih Üniversitesi’nde el ilanı dağıttıkları için tutuklandı ve giyotinle idam cezasına çarptırıldı. Aynı yıl, Münih Üniversitesi Öğrenci Manifestosu başlıklı bu el ilanının nüshaları ülke dışına kaçırıldı ve manifestonun milyonlarca kopyası, Almanya üzerinde uçan müttefik kuvvetlerin uçakları tarafından havadan dağıtıldı.
KOSMODEMYANSKAYA;
1938 yılında Komsomol'a katılır ve Ekim 1941'de, Moskova'da bir lise öğrencisi iken, bir partizan birimine gönüllü katılır. Onu vazgeçirmeye çalışan annesine 'düşman çok yakın olduğunda ne yapabiliriz? Onlar buraya gelirse yaşamıma devam etmek mümkün olmaz.' Yanıtını verir. Zoya'nın partizan birimi Batı Cephesi Kurmayı bin kişiden oluşmaktaydı ve sadece yarısı savaştan sağ çıktı. Kosmodemyanskaya ve diğer partizanlar Naro-Fominsk yakınlarında ki Almanlar tarafından işgal edilen topraklara girdiler. Zoya, bir Alman süvari alayının konuşlu olduğu Petrischevo köyünü yakmak emirini alınca köye girer. Petrischevo köyünde at ahırları ve evleri ateşe vermeyi başaran Zoya, bir Rus işbirlikçisi tarafından Alman askerlerine ihbar edilir. Almanlar Zoya' yı yakalar ve gece boyunca işkence ederler. Bilgi vermeyi red eden Zoya sabah ilçe merkezine infaz edilmek için yürütülerek götürülür. Asılarak infaz edilmeden önce, 'Yoldaşlar! Neden bu kadar kasvetlisiniz? Ölmek için korkmuyorum! Halkım adına öleceğim için mutluyum!' der ve Almanlar' a dönerek, 'Siz şimdi beni asıyorsunuz ama yalnız değilim. Biz iki yüz milyon insanız. Hepimizi asamazsınız.' şeklinde son sözlerini söyler. Almanlar Zoya' nın vücudunu birkaç hafta darağacında asılı bırakırlar. Sovyetler Birliği ordusuna II. Dünya Savaşı sırasında faşizme karşı direniş cephesinde bulunan partizan kadın savaşçılar dışında 800.000 kadın asker katılmıştır ve kurmaylık görevlerinde yaygınca yer alan bu kadınların %70’i cephede aktif savaşmıştır. Keskin nişancı, makinalı tüfek birliği, tank mürettebatı gibi aktif cephe görevlerinde yer alan kadınlardan Roza Şain, Piyade keskin nişancı Lyudmila Pavlichenko en başarılı keskin nişancılardandır. 1942 yılında oluşturulan kadın savaş pilotlar filosu geceleyin Alman hedeflerini bombalama görevini almıştır. Lidya Litvyak ve Yekaterina Budanova hala isimleri anılan pilot kadınlardır.
Germaine Tillion;
Fransız etnolog olan Germaine II. Dünya Savaşı'nda Paris Direnişi (Fransız Direnişi)'ne katılır. Paris direnişi kadın partizan birliklerinin sayıca partizanların yarısını oluşturmaktaydı. Partizan savaşında Germaine’ nin direnişi örgütleme ve öz savunma savaşında gösterdiği direniş gücü onu 1941'de hareketin liderlerden biri yapar. 1942'de bir ihbar sonucu yakalanarak ravensbrück toplama kampına sürgüne gönderilen Germaine üç yıl sonra kamptan kurtulan az sayıdaki kadınlardan biridir.
Finli Naiskaarti’ ler;
Finlandiya İç Savaşı sırasında Kızıl cephede kadınlar Naiskaarti adlı kadın birliklerini oluştururlar. İnsanlık savunmasını faşist cepheye karşı kızıl cephede yer alarak yapan bu kadınların iç savaştan sonra ön saflardaki rolü azaltılır.
Latin Amerika ve Kadın Devrimciliği;
‘Ailenin sınırları olmaz’, diyor Dagara halkından Soboufu Somc: ‘Bizim çocuklarımızın bır sürü anaları ve babaları vardır. Ne kadar İsterlerse o kadar. Ve senin yürümene yardım eden ataların ruhları da.’’ ‘Ve günün birinde, ormanların içinde ve ırmakların kıyısında boş boş yürümekten sıkıldık. Ve orada kalmaya karar verdik Kabileyi ve ortak bir yaşamı icat ettik. Ve işlenen tarlalarda, genış kalçaları ve cömert memelerı olan bereket tanrıçalarına taptık. Ancak zaman ilerledikçe onların yerini savaşçı erkek tanrılar aldı. Bunun üzerine kralların, savaşçı komutanların ve üst düzey rahiplerın başarısını öven marşlar söyledik. Ve senin ve benim sözcüklerini keşfettik ve toprağın bir sahibi oldu ve kadın erkeğin malı oldu ve baba çocukların sahibi oldu. Açlığın hüküm sürdüğü o ilk zamanlarda güneş ışıkları arkasından girdiğinde toprağı eşelemekte olan ilk kadındı.’’ Bir zamanlar Amerikasını Aynalar kitabında bu sözlerle özetleyen Eduardo Galeano için de kötülüğün tarihi erkek sahipliğin çıkışıyla başlar. Egemen erkek sınıflaşma sürecidir Galeano’ nun anlattığı dönem. Ancak Batı kapitalist dünyasının vahşetini, aklını ve tarihini öğrenmek için Amerika kıtasının son 500 yıllık fetih tarihini bilmek gerekmektedir. Kötülük tarihinin bir özetidir bu dönem; altın, gümüş ve bakırın İspanya ve oradan tüm kıta Avrupasına taşınması için Amerika halkları maden ocaklarında bir katliam gerçekleştirircesine çalıştırılır. Milyonlarca insan bu ağır çalışma koşullarında ölürken ve direnen kabileler acımasızca katledilirken Avrupa zenginlik ve servete gark olmaktaydı. Ardından mısır, kakao, kahve üretimi yeni zenginlik kaynakları olarak keşfedilir ve Amerika halkları bu geniş tarla ve çiftliklerde zorla çalıştırılır. İnka ve Maya uygarlıklarının sahibi bu halklar ilk kez beyaz adamın denizlerden gelip sahile indiğini gördüğünde denizlerin ardında olduğuna inandıkları ve beyaz tenli tarif ettikleri tanrılarından birinin geldiğini düşünmüş ve dostlukla bu beyaz adamlara elini uzatmıştı. Evet, gelen bir tanrıydı ama vahşetin tanrısıydı. Talan ve yağma için beyaz adam ateşli silahlar kullanmaya başladıktan sonra birçok şey için çok geçti artık. Altın ve gümüşü basit boncuk ve eşyalarla değiştirecek kadar servet kavramından uzak bu halklar için zaman direnişe geçme zamanıydı. Direnişin ilk öncüllerinin çoğunun kadınlar olduğu bu kıtadan birkaç örnek verirsek; Amayi ‘Halkının Sevgili Kadını’ Kızılderili Creek kabilesinin lideri Amayi başlangıçta halkının ve İngilizlerin birlikte yaşayabileceğine inanır ve bir İngiliz ile evlenir. İngilizler dostluk politikasıyla onlara yaklaşmış ve henüz Kızılderililere dönük katliam, göçertme politikaları devreye girmemiştir. Bir gün bir İngiliz’in hükümetin toprakları kendisine verdiğini söylemesi ve halkını kırbaçlaması üzerine bu düşüncesi değişir. Kızılderililerin kaçmasına yardımcı olur ve ülkesine döner. Eşine durumu aktardığında aldığı cevap İngilizlerin buna hakkı olduğu, erkeğin evin reisi olduğu geleneklerine uyması cevabını alır. Amayi battaniyelerin yarısını alıp evi terk eder. Geleneklerinde boşanma anlamına gelen bu tavırdan sonra Creek halkına savaş çağrısı yapar. Savaş çağrısına cevap veren halkıyla İngiliz kuvvetlerine saldırırlar ve ağabeyleri Çeroki kabilelerinin savunmasını da yapar. ‘topraklarımızın bir parçası bile beyazların olmayacak’ diyen Amayi, İngilizler ve Amerikalılar arasında bölünen Çeroki ve Creek kabilelerini birliğini tüm ısrarlarına rağmen sağlayamaz. Techir edilerek sürgüne gönderilen kabilelerin anlaşma belgesine uymaması için başkaldırı örgütler. Halkı onu dinler ve anlaşmaya başkaldırır ama gecikmiş bir isyandır bu. Gözyaşı yolu denilen batıya doğru sürgün yollarında gözden kaybolurlar.
Gabrıela SİLANG;
İspanya sömürgeciliğine karşı Venezüella da isyanlara öncülük eden Gabriella yıllarca süren bir direniş yürütür. Komutasında onbinlerce isyancı savaşçı bulunur ve birçok isyanın başlatıcısı olarak bilinir. 1763 yılında idam edilen kadin özgürlük savaşçısı olan Gabriela Silang kadın mücadele tarihinin etkili imgelerinden birini oluşturur. Günümüzde onun adı ile birçok kadın hareketi ve kadın kuruluşları bulunmaktadır. Onun hakkında çok fazla bilgiye sahip değiliz ama onun sömürgeciliğe karşı 350 yıl önce verdiği mücadelenin kapitalist sömürgeciliğe karşı ilk devrimci hareketlerden biri olduğunu biliyor ve kadının kapitalist gerçeğe karşı en güçlü ret duruşuna sahip olduğu sonucuna varıyoruz.
And Dağlarının Kadınları;
Yerel şeflerin yardımıyla İspanyolların toprağa el koymasına karşılık olarak 16. Ve 17.yylarda Meksika ve Peru’daki kadınlar dağlara çıkarlar ve yabancı işgalcilere karşı direnmek için halkı toplayıp eski tanrılarının, kültürlerinin ve dinlerinin en sadık savunucuları olurlar. Daha sonra 19.yyda Afrika ve Asya’da kadınlar, Avrupalı sömürgecilerin kadınları dağıtma ve tarım işlerini erkek işi olarak yeniden tanımlama girişimlerine karşı kadınlara ait geleneksel çiftçilik sistemlerini savunmuştur. Kadınların bu direnişleri toplumun sömürgeciliğe karşı direnişe geçmesinde önemli rol oynamıştır.
Petra Herrera;
Meksika devrimi 1876-1910 arasında Meksika'yı yöneten Porfirio Díaz’ın diktatörlüğünü devirmek amacıyla başladığında “soldaderas” diye bilinen kadın askerler erkeklerle birlikte savaşa katılmıştır. En tanınmış “soldaderas”lardan biri olan Petra Herrera, cinsiyetini gizleyerek “Pedro Herrera” adıyla savaşmıştır. Pedro adıyla, (örneğin köprüleri havaya uçurarak) örnek bir liderlik göstermiş ve cinsiyetini ancak bir zaman sonra açıklayabilmiştir. 1914’te İkinci Torreón Savaşı’na komutasında bulunan 400 kadınla katılır ve bu savaştaki başarısıyla tanınmaya başlar. Ancak Pancho Villa bu zaferin bir kadına mal olmasından rahatsızlık duyar ve Herrera’yı hak ettiği generalliğe terfi ettirmemiştir. Petra bu yaklaşıma bir tepki olarak Villa’nın ordusundan ayrılır ve yalnızca kadınlardan oluşan kendi birliğini kurar.
Blanca Canales;
Blanca Canales, Porto Riko ulusal Partisi’nin kadın kolları olan Özgürlüğün Kızları örgütünün kurulmasına katkı sağlayan Porto Rikolu bir yurtseverdir. Jayuya Ayaklanması olarak bilinen, tarihte Birleşik Devletlere karşı patlak veren bir isyanın önderliğini yapan birkaç kadından biriydi. 1948 yılında, “Tıkaç Yasası” adlı yasal düzenlemeye tepki gösterirler. 30 Ekim 1950’de, Blanca ve beraberindekiler, Blanca’nın evinde sakladığı silahları alarak Jayuya kentine girdiler ve polis merkezini ele geçirirler. Tıkaç Yasası’na karşılık postaneyi yakar, telefon hatlarını keser ve göndere Porto Riko bayrağı çekerler. Sonrasındaysa ABD Başkanı sıkıyönetim ilan ederek kente karadan ve havadan silahlı operasyon düzenler. Bir süre direnir ancak üç günlük direnişin sonucunda tutuklanarak ömür boyu hapse mahkûm edilir.
Celia Sanchez;
Küba devrimi deyince Fidel Castro ve Che Guevara hep akla gelir. Celia Sanchez ise devrim önderlerinden biri olmasına rağmen ismi pek anılmaz. ‘ünlü’ olmanın erkek olmakla özdeş olduğu bir zamanı yaşamanın adı unutulmaktır. Oysa Sanchez, Küba Devrimi’nin merkezindeki kadındır. Devrim kararlarını veren asıl kişinin o olduğu bile söylenir. 10 Mart 1952 darbesinden sonra Celia, Batista hükümetine karşı yürütülen direnişe katılmıştır. 26 Temmuz Hareketi’nin kuruculuğunu, devrim boyunca çatışma birliklerinin liderliğini yapmış, kaynak denetimini üzerine almış ve Batista’nın devrilmesi için Meksika’dan Küba’ya 82 savaşçının taşınmasını içeren Granma Çıkarmasını o örgütlemiştir. Ancak birçok devrim hareketinde olduğu gibi kadınların devrimden sonra unutulması ve geleneksel rollerine geri gönderilmesi sorununu Küba devriminde yer alan kadınlarda aşamamıştır. Kadın sorununu gündemine almayan her devrimin kadını devrim içinde araçsallaştırma sonuçlarından kaçınamayan kadınlar için bu durum, yüzyılın bir kadın kırılmasına yeniden tanıklık etmesine yol açmıştır.
Nikaragua Sandinist gerilla hareketinde kadın gerillalar, Vietnam kadın gerillaları, Kolombiya
kadın gerilla hareketi verebileceğimiz sayısız örneklerden bir kaçı olmaktadır. Sınıfsal ve ulusal
kurtuluş hareketlerinin toplumsal direniş güçleri kadınların devrim hareketlerinde üstlendiği rol ile gelişmiş ve kurtuluş tarihinin özneleri olmuşlardır. Buraya kadar aktardığımız kadın direnişleri ve kadın öz savunma örnekleri belki de gerçeğin binde birini bile karşılamamaktadır. Ancak konumuz açısından bir fikir vermektedir; birincisi kadınlar tarih içinde sürekli kendisi olmakta ısrar etmiş ve direnişe geçerek, öz savunma savaşını aralıksız yürütmüştür. Bu öz savunmaya dayalı direnişi yalnızca fiziksel olmamış, düşünsel-ahlaki-siyasi-sosyal ve kültürel tüm boyutlarda kendisini ifade etmiştir. Ama egemen erkek sistemini aşma konusunda yeterli bir sonuç açığa çıkaramamıştır. Bu paralelde aldığımız ikinci fikir, kadın öz savunma tarihinin salt bir direniş durumunu aşamamış olmasıdır. Salt direniş konusu olmaktan çıkamamak ve devrim ve isyanlardan sonra unutulmaya mahkûm edilmek kadın öz savunma tarihinin temel problemini oluşturmaktadır. Çünkü bu isyanlar kendiliğindenliği aşamamış ve devrimde kadın çelişkisini temel çelişki düzeyine çıkartamamışlardır. Kadın kurtuluş mücadeleleri ve feminist hareketlerin kadın mücadele anlayışını sistem içinde kadın haklarını kazanmak anlayışının dışında ele almamış olması, kadın direniş ve öz savunma tarihini ve ihtiyaçlarını göz önünde tutan bir yaklaşımın gelişmesine engel olmuştur. Özelliklede feminizmin orta sınıflaşması kadın sorununun toplumsal çözümler temelinde gelişmesine ciddi engeller oluşturmuştur. Bu konuyu ayrıca ele alacağımızdan şimdilik bunu belirtmekle yetineceğiz.
EZLN
Silvia Markos: zapatist hareketi ilk kez duyduğumuzda genel komutan comander anna maria idi. Ondan daha sonra hiç haber alamadık. ama onlar (gerillalar) sıklıkla takma adlarını değiştirdiklerinden, kod adı kullandıklarından da olabilir. comander ramona, merkez komitede'ydi, anna maria ise savaşan güçlerin başıydı. kadınların silah taşıdığını ve haksızlığa karşı direnmek için hazır olduklarını görebilirsiniz. bu nedenle kadınlar zapatist hareket için çok önemlidir.
DERLEME 10. BÖLÜM
YORUM GÖNDER