DOĞALLAŞTIRILMIŞ BİR ÖZERKLİK TEORİSİNE DOĞRU: NİETZSCHE'NİN TAN KIZILLIĞI (1.BÖLÜM)
Nietzsche’nin ahlak eleştirisi hakkındaki her yorumlama Nietzsche’nin ya özgür iradeyi reddetiğini ya da insan özgürlüğünü geliştirmekle ilgili olduğunu göstermek durumundadır. Doğallaştırılmış bir dürtü psikolojisi bağlamına oturtulduğunda, Nietzcshe’nin özgürlük teorisinin her iki iddiaya da mazhar olduğunu göstermeye çalışacağım. Dürtü psikolojisi, Nietzcshe’nin bir özerklik olarak özgürlük görüşünü geliştirmesini sağlar. Nietzcsche’nin düşüncelerindeki bu gelişime Tan Kızıllığı’ndan derin bir şekilde yararlanarak ulaştım. Makalenin sonunda da, Nietzcshe’nin doğallaştırılmış özerklik görüşü ile Kant tarafından geliştirilen aşkınsal düşünceyi karşılaştırdım.
Nietzcshe okuyucuları çoğunlukla onun düşüncelerinin merkezindeki belirgin bir uyuşmazlığa takılırlar. Bir taraftan Nietzcshe, el üstünde tuttuğumuz kendimizi anlalama biçimlerini- özellikle de din ve ahlak ile ilgili olanları- acımasızca yıkıma uğratır. Örneğin, Nietzsche özgür bir iradeye sahip olduğumuzu ya da ruhsal yaşamın bütün yönleriyle bilince açık olduğunu reddeder. O halde özgür iradeye sahip değilsek ve kendi saiklerimize sahip olduğumuzdan emin olamıyorsak, bu bize ait olduğuna inandığımız özgürlük biçimlerine sahip olmadığımız anlamına gelebilir. Diğer taraftan, Nietzsche’nin “yıkıma uğratma projeleri” insan özgürlüğünün geliştirilmesi ile derinden bağlantılıdır. Nietzcshe’nin kapsamlı bir biçimde doğallaştırılmış metot ve kavramlarına dayanan eleştirel projesine bakıldığında, onun, “özgür irade” düşüncesini ve ruhsal yaşamın bilince olan saydamlığını reddederken özgürlüğün değer ve önemini korumaya çalıştığını görürüz. Nietzsche hem doğalcı zemine dayanarak ahlakı eleştirip hem de özgürlüğün imkanı ve arzuedilebilirliği konusunda ısrarcı olabilir mi? Bu uyuşmazlığa bir “paradoks” olarak bakan araştırmacılara[1] katılmıyorum ama aynı zamanda eğer Nietzcshe bu probleme cevap oluşturmuyorsa, projesinin tamamının bir tutarsızlık tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu kabul ediyorum.
Burada, Tan Kızıllığı’nın[2] bu problemi dile getirdiğini ve Nietzcshe’nin buna ilişkin ilk çözüm girişimini barındırdığını tartışacağım. Nietzsche’nin ahlak eleştirisinin evrimindeki yeri bakımından Tan Kızıllığı özel bir ilgiyi hak eder. Nietzcshe Ecce Homo’da Tan Kızıllığı’nı değerlendirirken “bu kitapla ahlaklılığa karşı savaşının başladığı”nı iddia eder.[3] Nietzcshe’nin sözlerini baz alırsak Tan Kızıllığı’nı bir ahlak eleştirisinin sunuluşu olarak okuruz ki bu Pek İnsanca, Gezgin ve Gölgesi ve erken dönem metinlerdeki polemiklerle önemli oranda farklılık gösterir.
Burada tartışacağım şey, Tan Kızıllığı’nda özerklik ile ahlaklılık arasındaki farktır.[4] Bu farklılık ışığında yedi yıl sonra Nietzsche Ahlakın Soykütüğü’nde “egemen birey… ‘töreüstü’ özerk birey (çünkü “özerk” ve ‘törel’ birbirlerini dışlar )”[5] hakkında yazar. Nietzsche Tan Kızıllığı’nda, dürtü ve duyguların dinamikleri açısından ahlaklılık ile özerklik arasındaki ayırımları kapsamlı bir şekilde ifade eder ki burada psikolojik olguyu dürtüler ve tarihleri açısından inceler. Dürtü- psikolojisi Nietzsche’ye “öznelliğin maddi koşulları” adını verdiğim bir görüşü geliştirmesine olanak tanır: tarihsel, toplumsal ve doğal koşullar öznelliğin verili bir formunu mümkün kılar. Bu öznellik görüşü açısından Nietzcshe ahlaklılık ile özerklik arasındaki ayırımı geliştirir.
Bu makalede, ilk olarak öznelliğin maddi koşulları açısından dürtü kuramına başvuracağım (I). “Yaderk öznellik” olarak adlandırdığım şeyin bir formu olarak Nietzsche’nin bu teoriyi ahlakı kavramsallaştırmak amacıyla nasıl kullandığını göstereceğim (II). “Özerk öznellik”in bir biçimi olarak Nietzsche’nin pozitif özgürlük görüşünü (III) izleyerek Nietzsche’nin yaderklik ve özerklik hakkındaki düşüncelerinin Kant’ınkilerle ayrıştığı ve buluştuğu noktaları değerlendirerek sonuca ulaşacağım (IV).
CARL B. SACHS
YORUM GÖNDER