15 ŞUBAT VE ÖNDERLİK GERÇEĞİ (5.BÖLÜM)
Önderlik hiçbir zaman verili olanı kabul etmedi. Verili olan kan üzerine kurulmuş bir sistemin yaratımıdır. Milyonlarca insanın köleleştirilerek emeklerinin çalınarak bugüne taşınmasıdır. Bunun için verili olanı kabul etmek öncelikle kendine yabancılaşmak olur.
Önderlik inadına var olanın dışına çıkarak iyiye, güzele, doğruya ulaşmak istedi. Bunun için sıra dışılığı seçti. Bunun için ipini koparan olarak değerlendirildi. Bunun için yolda çıkmış olan oldu. Martı Yonathan olmayı seçti.
Verili olan mal, yaşama güdüsü ve üreme üstüne kuruludur. Bunu daha iyi olarak; beslenme, korunma ve çoğalma olarak ifade ediyorlar. Ama unutulmamalıdır ki, bunlara instinkt diyorlar. Yani güdü diyorlar. Ve güdüler tüm canlılarda mevcuttur.
İnsan kendisini tüm canlılardan düşünme yetisi ile ayırıyor. İnsan, mukayese edebiliyor, yaratabiliyor, geçmişinden dersler çıkararak bugüne, bugünden yola çıkararak gelecek yarınları değerlendirebiliyor. Belki yarınları çizemiyor ama yarınların daha selametle geçmesi için tedbir alabiliyor. Ve bu insan olmanın farkı oluyor.
Ancak insanın tabiatta yaşayan diğer canlılardan başka bir farkı daha vardır: o da, düşüncesini başkalarını baskılamak içinde kullanabiliyor. Özelde üç kurnaz erkek diye bilinen; bir avcı erkek, iki dini rahip ya da şaman ve üç tecrübeye dayalı ya da tecrübe sahibi ihtiyar erkek. Her birinin kendisine göre yetenekleri vardır. Birisi avcılıkta öğrendiği kurnazlıklarla gücün neye muktedir olduğunu biliyor. Birisi toplumun gözünü sihirlerle, büyülerle özcesi boyalamalarla kandırabiliyor. Bir diğeri ise edindiği tüm yaşam tecrübeleriyle gençleri kandırarak yönlendirebiliyor.
Bu üç farklı güç bir araya gelerek cennette yaşayan insanlığı cehenneme indiriyor. Zamanla eşitlik, kardeşlik, özgürlük ve paylaşımcılık içinde yaşayan bir toplumu baskılayarak, gözlerini boyayarak, kandırarak, güç gösterisiyle korkutarak sindirebiliyorlar. Yönlendiriyorlar. Ve böylece yıllar sonra yeni bir toplum inşa ediliyor. Baskı altına alınmış toplumu…
Baskı altına alınan toplum iradesi çalınan toplumdur. Güdülen toplumdur. Köleleştirilen toplumdur. Karılaştırılan toplumdur. Kendisine yabancılaştırılan toplumdur.
İşte biz buna “verili toplum” diyoruz. Başkan Apo bu verili topluma baştan beri isyan etmiştir. Ret etmiştir. Bu toplumdan kaçmıştır.
Bu toplumdan kaçmak yetmiyor. Bu toplumdan kaçan çok insan olmuştur. Çok sosyalist olmuştur. Çok direnişçi olmuştur. Ve tarihi incelediğimizde bize örnek olmuş böylesine-isimlerini bildiğimiz ve bilemediğimiz-binlercesini görürüz.
Ama bir kaçmak vardır ki, toplumdan kaçmak sayılmaz. O da bir toplumu değiştirmek için o toplumun verili olanlarını aşmak için o topluma başkaldırmakla olur. Ve bu başkaldırış esasta 5 bin yıldır hükmeden baskılayıcı, tahakkümcü, hiyerarşik, kan emici, insanı kendisinden uzaklaştırıcı sisteme karşı olandır. Ve esasta bu sisteme karşı kafa tutarak; adaletli, ortakçı, paylaşımcı, dayanışmacı toplumu yaratmanın kaçışıdır, başkaldırısıdır.
Bu başkaldırışı küresel sistem güçleri iyi görmüşlerdir. Cümle cemaat kapitalistler iyi görmüşlerdir. Tahakkümcü devletçi sistem sahipleri iyi görmüşlerdir. Ve bunun içindir ki, Önderliğimize sert yönelmişlerdir.
İlk önce kendilerince ele geçirmeye çalışmışlardır. Kendileri için kullanmayı denemişlerdir. Yönlendirerek kendi sistemlerinin bir parçası haline getirmeyi düşünmüşlerdir. Bu olmayınca yönelerek, bastırarak yanlarına almayı hedeflemişlerdir. Aracılar devreye koyarak yaşam çizgisi olan bağımsızlıkçılıktan vazgeçirmeyi denemişlerdir. Vaatlerde bulunmuşlardır. Önünü açarak kendilerine yamalamayı da denemişlerdir.
Ancak Önderlik ahlaki ve politik dediği toplum ilkelerinden vazgeçmemiştir. Politika esnek yürütülecek ancak ilkelerden asla ama asla vazgeçilmeyecektir. “Sadece eskiyi eleştirmekle, suçlamakla yetinmiyoruz; yeniyi veya yaratmamız gerekenin ne olduğunu, kavrayışta ve uygulamada nasıl yönelmemiz gerektiğini ortaya çıkarıyoruz. Unutmamak gerekir ki, doğru bir karar verebilmek, doğru bir tutuma ulaşabilmek için, bağımsız kişilikler gereklidir. Bütün yönleriyle bağımlı kişiliklerin, duyguda, düşüncede, davranışta böyle olanların, özgür kararlara ve bundan kaynaklanacak yaşantı biçimlerine ulaşmaları zordur veya oldukça çarpıktır” diyerek, bağımsız olan kişiliğinde ısrar edecektir.
İşte bu sistem sahipleri için ciddi bir tehlikeyi ifade eder. Burada yeşeren sadece bir ulusal kurtuluşçu savaşçılık değildir. Burada yeşeren sadece bir devrimcilik ya da sosyalistlik de değildir. Burada yeşeren bir sistem karşıtlığıdır. Burada gelişen antikapitalist bir yaşam modelidir. Burada şaha kalkan bin yıllardır ayaklar altına alınan insan onurunun ta kendisidir. Burada direnişe geçen bin yılların insanlığıdır. Anayanlı toplumun baskılanmış tüm zinde dinamik güçleridir.
Bunlara elbette kapitalist sistem izin vermeyecektir. Elbette yukarıda da dile getirdiğimiz gibi kapitalist sistem Kayseri tüccarları gibi en iyi olanı elde etmek için her türlü girişimde bulunacaktır. Ama unutulmamalıdır ki, burada olup biten var olana ne kadar değer biçileceği değildir, burada olup biten tümden mal olmaya karşı bir duruştur. Tüm malları ortadan kaldıran, karları reddeden, bireyci bencil getirim üzerine kurulu olanı ortadan kaldırmadır. Yani Kayserili tüccarın kara dayalı ticaretini de ortadan kaldırmadır.
İşte bu tehlike demektir. Hele hele birde bu hedeften şaşmamak varsa, geri adım atmamak varsa orada potansiyel bir tehlikeden söz etmek gerekir. Orada bir sistem dağıtıcısını, sistem bozucusunu görmek gerekir. Ve sistem bunu iyi görmüştür. İyi tahlil etmiştir. Kendince yapması gereken tüm yönlendirmeleri, satın almaları denemiştir. Ve hiç birisi para etmediği için ondan günah gitmiştir. O sistem olarak yapacağını yapmış ancak başkaldıran buna yanaşmamıştır. Ve sistem açısından yapılması gereken bu tehlikeyi bertaraf etmektir. Ve nitekim sistem adeta ilk günden başlayarak Önderliğimize sert yönelmiştir. Başka 1979 yılında Tahran’da Amerika büyükelçiliğinde PKK ve Önderliğine ilişkin çıkan yazılı bilgileri nasıl değerlendireceğiz? Henüz PKK yeni kurulmuş, ne olduğu belli değilken dahi ABD “gelecek açısından bağımsızlıkçı ve tehlikeli” ibaresini boşuna kullanmamıştır. Ve bu sözleri kâğıda dökerken ne yazdığını da iyi bilerek bunu yapmışlardır.
İşte 15 Şubatı anlamak istiyorsak, 15 Şubatı değerlendirmek istiyorsak birde bu pencereden bakmak gerekir.
Öyle sanıldığı gibi Kürt halk Önderliğine yönelim sadece verilen ulusal kurtuluş savaşımından dolayı değildir. Öyle olsa en çok desteklenmesi gereken güçlerin başında Önderliğimiz gelirdi. Nede olsa batı değerlerine en yakın duran bir yaşam duruşu vardır. Özgürlükçüdür. Eşitlikçidir. Kadına yakındır. Demokratik kültürü yayandır.
Ama bizde biliyoruz ki böyle olmamıştır. Tersine her şart altında Önderliğimize yönelimler olmuştur. Sözde laik olan Avrupalılar ve sistem sahipleri hiçte laik olmayan, peçeli, otoriter, kral ve aileci rejimleri fazladan desteklemişlerdir. Parlamenter sisteme dahi tahammülleri olmayan Ortadoğu devletlerine o kadar arka çıkmalarını başka neyle izah edeceğiz?
Evet, Önderliğimize karşı yapılan uluslar arası komployu anlamak istiyorsak birde kapitalist sisteme ve onun yaptıklarına bakarak sonuçlar çıkarmak önemlidir. Sistem karşıtlığı, bağımsız kişiliği, antikapitalist duruşu tüm tahakkümcülerin birleşerek Önderliğimize karşı saldırıya geçmelerinin temel nedenleridir. Başka türden izah etmeye kalkışmak sadece ve sadece olup bitenleri maskelemek olur ki, bu ise sistem sahiplerinin yedeğine düşmekten kurtulmamak anlamına gelecektir.
MİLİTAN AGİT
BİTTİ…
YORUM GÖNDER