DEVRİMCİ HALK SAVAŞI'NIN HEDEFLERİ(5.BÖLÜM)
Diplomatik boyut da bir mücadele alanıdır. Aslında bize karşı, Kürt halkına, onun özgürlüğüne karşı en çok saldırı yürütülen bir alan, diplomatik alandır. Kuşatmaya alınmaya çalışılıyoruz, dünyadan tecrit edilmek isteniyoruz. Kürtleri kötülemek, terörist saymak için her türlü faaliyet yürütülüyor. Hükümetin, devletin en kapsamlı faaliyetlerinden biri bu alandadır. Buna karşı bir diplomatik mücadeleyi daha güçlü geliştirmemiz gerekiyor. Şimdiye kadar bu konuda sınırlı bir faaliyet yürüttük. Fakat bunun kapsam ve içerik olarak geliştirilmesi lazım. Soykırım rejimini teşhir ve deşifre eden, insanlık katliamı yaptığını açıkça gösterebilen, bütün dünya kamuoyuna bunu anlatabilen diplomatik faaliyet içinde olacağız. Hem soykırım sisteminin, AKP yönetiminin PKK’yi, Kürtleri terörist, terör örgütü saydırmayı hedefleyen diplomatik faaliyetini boşa çıkartmaya çalışacağız hem de mevcut soykırım rejimini teşhir eden bir diplomatik faaliyet yürüteceğiz. Devletlere dönük de olabilir, toplumlara, sivil toplum kuruluşlarına, esas olarak toplumları, demokratik kurum ve kuruluşları esas alacağız. Ama bunun da önemli bir faaliyet olduğunu bileceğiz. Böyle bir çaba da yürüteceğiz.
Diğer bir mücadele alanı da, dil ve kültür alanıdır. DTK çift dilliliği kabul etti. Bu, reddelimeyebilir. Fakat Kürt dilinin korunması, geliştirilmesi, öğretilmesi, kullanılması için kurumlaşma, kaynak aktarma ve planlı bir çalışma yürütmek gerekecek. Yine Kürt kültürünün geliştirilmesi açısından da bu geçerli olmaktadır. Demokratik bir kültür faaliyetine karşı çıkmamak gerekiyor. Kültürel kardeşlikleri öngören bir faaliyeti kabul etmeliyiz, ama kültür asimilasyonunu kesinlikle reddetmeliyiz. Dil ve kültür asimilasyonuna karşı çıkmamız gerekiyor. Ona karşı şiddetli bir mücadele yürütmek gerekli. Diğer yandan hem Kürt dili, hem de Kürt kültürünü açığa çıkartma, geliştirme, yaşanır kılma için Kürt sanatını-edebiyatını örgütleme üzere yoğun bir planlı faaliyet içinde olacağız. Bunu bir düzeyde geliştirmişiz, ama çok daha fazla geliştirmek gerekiyor. Tarihsel gerçeklikleri açığa çıkartan çalışmalar yapmak lazım. Dil, kültür, tarih alanını kısaca kurumlaştırmak da gereklidir. Bunlara dönük soykırımcı, asimilasyoncu saldırılar, yönelimleri bu çerçevedeki kurumlaşmaları etkisizleştirmeyi öngörmek gerekecek.
Bir de askeri boyut, askeri hedefler var. Devleti ayakta tutan silahlı kuvvetler ve silahlı kurumlardır. Türkiye’de şimdi silahlı kuvvet, 10–15 tane örgütlenme olarak ortaya çıkıyor. Türk devletinin Kürdistan’daki örgütlenmesi böyledir. Türkiye’deki boyutun ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Normal ordu yanında bir sürü özel ordular var. Koruculuk ordusu, polis ordusu, resmi polisler, sivil polisler var. Ajan ağı var. Gizli JİTEM örgütlülüğü var. İstihbarat örgütlenmeleri var. Bunların hepsini askeri kapsamda saymak gerekiyor. Dolayısıyla da bunlar, özel savaşı askeri boyutta yürüten güçlerdir. Devrimci Halk Savaşı, bunları etkisizleştirecek, imha edecek bir mücadeleyi ifade ediyor. Bu anlamda elbette ki, diğer bütün alanlarda faaliyet yürütebilmek, mücadele edebilmek için bu askeri boyutlu mücadelenin geliştirilmesi lazım. Çünkü bütün o faaliyetleri, kurumları bu güçler savunuyorlar. Bunlar etkisizleştirildiği ölçüde, diğer alanların savunması kalmayacak. O bakımdan da bütün bu silahlı güçleri hedefleyeceğiz. Bunlar, Devrimci Halk Savaşı’nın hedefleridirler. Özellikle bu gizli-açık istihbarat güçleri ve ajan ağı, bütün polis örgütlenmeleri, aslında soykırım rejimini ayakta tutmanın temel kurumları oluyorlar. Halk üzerindeki baskı kurumlarıdır. Koruculuk sistemi yine öyle. Hepsi özel savaş kapsamında geliştirildi ve bu özel savaş örgütlenmeleri, kontrgerilla ve ordudur. Bütün bunların hepsini hedefleyip etkisizleştirmeyi öngöreceğiz.
Fakat hedefleyip etkisizleştirirken, bazılarına yaklaşımda yöntem zenginliği içinde olmak savaşın ve askerliğin bir gereği olmaktadır. Savaşı kazanabilmek için, düşmanını daraltmak, küçültmek ve onun içine çelişkiler sokmak gerekir. Bu da, savaş faaliyetinin önemli bir bölümünü oluşturuyor. Şimdi biz de bunları öngöreceğiz. Böyle düz, kaba bir yaklaşım içinde olmayacağız. Örneğin koruculuk sistemi, özel savaşın örgütlediği bir kurumdur. Ama onunla mücadele ederken, yöntemlerimizi doğru seçeceğiz. Bize karşı bir oyun olarak geliştirildi. Kürdü Kürde kırdırtmak için, bir iç çatışma politikası olarak varedildi. Biz de bu politikayı boşa çıkartacak, politik yaklaşımlar geliştireceğiz. Yani askeri hedeflerle savaş, elbette ki askeri boyutta olacak, ama taktik de yapmayı, politik davranmayı da bileceğiz. Çünkü mevcut askeri örgütlülük bir özel savaş örgütlülüğüdür. İçinde politik oyunlar çok fazla var. Örneğin koruculuk bunlardan birisidir. Koruculuğa karşı mücadelede dikkatli olacağız. Askeri yöntemler yanında, politik yöntemleri de geliştireceğiz.
Yine askeri yükümlülük, vatan savunması anlamında oluşturulan orduyu hedeflerken dikkat edeceğiz. Bizimle savaşmak istemeyenleri, öncelikli hedef yapmayacağız. Mevcut durumda siyasetle ordu arasında da çelişkilerin olduğunu belirttik. Ordunun içinde, “savaşla bu iş çözülmez” diyenler çoktur. Bu tür eğilimleri geliştirmeye çalışacağız. Taktik yapacağız. Halka ve gerillaya saldıramayan, operasyon yapmayan, sadece vatan güvenliği düzeyinde kalan güçleri, savaş dışı tutmak için uygun yaklaşımlar, tutumlar, taktikler geliştireceğiz. Devlet sınırlarının korunmasına, oluşmasına karşı değiliz. Sınırları oluşturan, koruyan güçleri de bu anlamda, o düzeyde kaldığı ölçüde, başka devletlere karşı sınır güvenliği düzeyinde kaldığı, gerillaya ve halka karşı savaşmadığı ölçüde savaş hedefi yapmayacağız.
İstihbarat, ajan ağlarını şiddetle etkisizleştirmek kadar, içeriden bölmeyi, etkisizleştirmeyi, bu ihbarcı-ajan ağını dağıtıp kaçırtmayı öngören bir politik yaklaşımımız da olacaktır. Şiddetle birlikte, hepsini yok etmek değil de, örgütlülüklerini parçalamak, dağıtmak, kaçırtmak temel bir hedef olacaktır. Kısaca silahlı olan bütün güçler, savaşın hedefi konumundalar, ama o güçlerin içinde de ayrım yapacağız. Kimi, ne kadar askeri eylemin hedefi yapacağımızı, ne kadar politik mücadeleyle yaklaşacağımızı, nasıl taktikler geliştireceğimizi, karşı gücü kendi içinde zayıflatmak için neler yapacağımızı bileceğiz. Savaş dışı tutabildiğimiz, çatışma dışı tutabildiğimiz güçleri, tutmaya çalışacağız. Bunun propagandasını yapacağız. Bu yönlü etkilemeye çalışacağız. Nasıl gerillayı kaçırtmak için, bu kadar açık propaganda, gizli-açık faaliyet yürütüyorlarsa, biz de sömürgeci sistemin, silahlı güçlerinin savaş dışı kalması için hepsini etkilemeye çalışacağız. Savaş dışı kalanları da, hedef yapmayacağız. Saldırmayan, savaşa girmeyenleri savaşımızın hedefi kesinlikle yapmayacağız. Bu bakımdan öyle düz, eli silahlıdır, düşmandır diye, dümdüz bir askeri yaklaşım değil de, düşmanın içine girebilen, onu kendi içinde parçalayıp-dağıtmayı, çatışmadan da savaşa girmez hale getirmeyi, etkisizleştirmeyi de içeren bir çalışmamız ve askeri duruşumuz olacaktır. Bunu bu süreçte önemli ölçüde geliştireceğiz.
Bu son zamanlarda, bazı politik yaklaşımlar geliştirmeye çalıştık. Bunların faydası oldu. Koruculuğa karşı izlenen politikanın ve yine ajan ağını uyarmanın etkisi vardır. Ordu içerisinde bile sabit hedeflere, operasyona çıkmayan güçleri hedef yapmayacağız yönündeki açıklamalarımızın faydası olmuştur. Birçok karakol, komutanlık kendisine verilen savaş emrini, emre göre uygulamadı. En azından etkisiz ve pasif yaklaşım içine girdi. Bu anlamda bu biçimde onları pasifleştirmek bile önemlidir. Pasifleştirebildiğimizi pasifleştireceğiz. Hatta çeşitli aracıların eğer öyle bir durum gelişirse, etkileyip savaşmazlık, çatışmasızlık uygulamasına da izin vereceğiz. Biz ondan yana olacağız. Geçmişte Önderlik, öyle çağrılar da yaptı. Toplumu, sivil toplumu öyle bir mücadeleye de yöneltti. Biz ona açık olacağız. Öyle genelkurmaydan başlamış bir ordu değil de, ere kadar, her savaşçıya kadar durumunu değerlendirmeyi öngören bir savaş yaklaşımımız olacaktır. Her karakola göre, her askeri birliğe göre, her komutanlığa göre, onun durumuna göre, özellikle aracılar ortaya çıktığında onları doğru kabul edeceğiz. Böyle davranmayı işbirlikçilik veya uzlaşma olarak görmeyeceğiz. Etkili savaş yapmanın, bir ideolojik siyasi amaca bağlı savaş yapmanın, gerekleri olarak öngöreceğiz.
Geçmişte sadece askeri hedeflerle sınırlı bir savaş yaklaşımımız vardı. Şimdi artık bu aşılıyor. Eğer sadece askeri hedeflerle sınırlı kalırsa, bu çok dar bir yaklaşım olacaktır. Şimdiye kadar nasıl ki, KCK sistemini sadece siyasi boyut olarak ele aldıysak, bu sefer de sadece askeri boyut olarak ele almış olacağız. O da bizi istediğimiz sonuca götürmeyecek ve kesinlikle daraltacaktır. Siyasi boyutta sonuç alamayışımızın önemli bir nedeni, burada daralmış olmamız oluyor. Karşı taraf da siyasi çözüme yanaşmıyor, ama biz de onu çözemiyoruz. Çünkü dar kaldık. Sadece siyasi boyutla kaldık. Ekonomik, sosyal, kültürel ve öz savunma boyutunu örgütleyemedik. Hukuku işlettiler, cezaevine doldurdular, çözümsüzlüğü dayattılar ve bizi boşa çıkardılar. Yani karşı tarafın çözümsüzlüğü dayatmasına fırsat vermiş olduk. Onun üzerinde bütünlüklü bir baskı oluşturamadık.
Şimdi savaş sürecinde de, sadece askeri boyutla sınırlı kalırsak, benzer bir durum ortaya çıkacaktır. Bu da geçmişteki savaştan farklı olmayacaktır. O savaşta, istediğimiz sonucu nasıl tam alamadıysak, şimdi de alamayız. O halde şimdi demokratik siyasi mücadele yerine, Devrimci Halk Savaşı’nı geçirirken, dar bir askeri yaklaşım içinde olmayacağız. Devrimci Halk Savaşı’nı sadece bir askeri boyutlu savaş olarak görmeyeceğiz. KCK’nin tümünü harekete geçireceğiz. Yedi boyutta da, mücadeleyi öngöreceğiz. Ekonomik, sosyal, hukuki, siyasi, diplomatik, kültürel boyutu da, askeri boyut gibi harekete geçireceğiz. Bütünlüklü ele alacağız. Hedefler programımız bütün bu alanları içerecektir. Böyle olursa doğru yaklaşmış oluruz. Hedefler programımızı doğru oluşturmuş oluruz.
İkinci önemli husus da bütün bu boyutlarda hedefleri belirlerken, ideolojik-siyasi ölçülerimizi, programımızı öngöreceğiz. Yani böyle düz bir biçimde, bizim dışımızda olan her şeyi, düşman görüp ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi alanda bizim dışımızda olan her şeyi, düşman sayıp yok etmeyi hedeflemeyeceğiz. Devlet artı demokrasi kuralına uygun yaklaşacağız. Kürt ve Kürdistan gerçeğini kabul eden, Kürt sorununu çözmeye yaklaşan, demokratik davranan, demokratik toplum örgütlenmesiyle çelişmeyen kurumları, faaliyetleri meşru kabul edeceğiz. Düşman kabul etmeyeceğiz, hedeflemeyeceğiz. Onlarla ittifak yapacağız, onları savunacağız. Yaşamalarına izin ve imkân vereceğiz.
O halde bütün bu alanlarda hedefleyeceklerimiz, tekelci-sömürücü güçlerdir. İnkârcı-imhacı, faşist, sömürgeci, asimilasyoncu, katliamcı güçlerdir.
Bu ayırımı iyi yapabilmemiz gerekiyor. Bunu yapabilmek için de ideolojik-siyasi çizgiye, programa hâkim olacağız. Paradigmaya hâkim olacağız. Paradigmasal yaklaşım göstereceğiz. Doğru-yanlış ayrımını buna göre yapacağız. Milliyetçi-devletçi paradigmaya göre değil. Demokratik toplum paradigmasına göre yaklaşacağız. Demokratik Ekolojik Cinsiyet Özgürlükçü Paradigma’ya göre yaklaşacağız. Bizim doğrularımız bunlardır. Başkaları bunu yanlış görebilir, onların görüşüne göre yanlış yapacağız. Biz, kendi doğrularımızı uygulayacağız. Ama kendi doğrularımızı, Önderlik çizgisinin gereklerine göre, isabetli ve yerinde belirleyeceğiz. Bu konuda hata yapmayacağız. Hata yapmamak için de bunları bilip anlayacağız. Çizgiye hâkimiyetimiz olacak. İdeolojik-siyasi çizgiye hâkimiyeti olmayan, amaçlarımızı, programımızı bilmeyen elbette ki bu savaşı yürütemez. Bu savaşı doğru yürütebilmek, doğru bir hedefler programı belirleyebilmek için bu çizgiye hâkim olmak gerekiyor. Onun için de kendimizi eğitmemiz gerekiyor.
Devrimci Halk Savaşı’nda başarı, askeri olarak karşı tarafı vurmuş mu, vurmamış mı durumu başarı ölçüsü olmayacaktır. Ondan önce hedefi doğru ve yeterli seçip seçmediğine bakacağız. Seçtiği hedefin, yaptığı işin programımıza ve çizgimize uygun olup olmadığına bakacağız. Uygun değilse, tümden yok etmiş olsa bile o düşmanca bir faaliyet olacaktır. O durum, düşmana değil, bize zarar verecektir. Onun için, önce hedefin doğru seçilip seçilmediğine, isabetli seçilip seçilmediğine bakacağız. Ondan sonra, hedef doğru bir tarzda vurulabilmiş mi, vurulamamış mı, taktik ve tarz doğru olmuş mu olmamış mı, ona bakacağız. Bütün bu alanlarda doğruyu yapmak gerekecek. 2010 Haziran-Temmuz savaşı değerlendirildi. Önderlik, buna göre değerlendirdi. Bazı arkadaşlar “kayıp verdiğimiz, hedefi vuramadığımız için eleştiriliyoruz, başarısız sayılıyoruz” diyorlar. Hayır! Önderlik, çok başarılı olan eyleme de “yanlıştır, çizgimiz dışındadır, reddediyoruz” dedi. Yüzde yüz askeri başarı elde etmiş olan bir olaya, “bize değil, düşmana hizmet ediyor” dedi.
Bir kere önce hedefin doğru seçilmesi, ideolojik-siyasi çizgiye uygun olması, hedefler programımıza uygun olması önem taşıyor. Ondan sonra, hedefin bir de doğru bir taktik ve tarzla, başarılı bir biçimde vurulması önem taşıyor. Başarılı eylem bunu gerektirecektir. Hedefler programında, bu iki şeye dikkat edeceğiz. Bunlar yeni olan şeylerdir. Değişik olan durumlardır. Eski yaklaşımlarla, mantıkla sürmeyecek durumlardır. Yeni Devrimci Halk Savaşı’nın hedefler programında, yeni anlayışları, değişiklikleri ifade ediyor. Bu değişimi iyi görmemiz, doğru görmemiz, doğru anlamamız, buna uygun bir yaklaşım geliştirmemiz gereklidir. Devrimci Halk Savaşı’nın başarısı, bir de böyle çok dikkatli ve yeterli oluşturulmuş bir hedef programıyla, hedef seçimiyle ancak gerçekleşebilir.
DERLEME
YORUM GÖNDER