BAŞARININ YOLU BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA KURULAN SİSTEMİ ANLAMAKTAN GEÇİYOR (1.BÖLÜM)
AKP-MHP faşizmi iktidar ömrünü uzatabilmek, siyasi sonuçlar elde etmek için ya savaşa ya da zafere ihtiyaç duyuyor. Mevcut durumda Medya Savunma Alanları’ndaki savaş, kendisine istediği zaferi, siyasi etkinliği kazandırmıyor. Öngördüğü hakimiyeti de sağlayamıyor, kayıpları çoktur. AKP-MHP faşizmi devletin bütün imkanlarını bu savaşa seferber etmiş durumdadır. Gücü azalsa da faşist çevrelerden parayla da olsa güç toplayarak savaşa aktarıyor. Tüm bunlara rağmen hakimiyet kuramıyor, gittikçe de karışıyor, uzun süre hakimiyet kuramazsa yenilir ve çekilmeye kalkarsa da çökebilir. Böyle yapmamaya çalışıyor, bir denge oluşturma çabası içerisindedir, bunun ötesinde yapabileceği çok fazla bir şeyi yoktur.
Fakat AKP-MHP faşizmi diğer yerlerden kendisine siyasi sonuçlar kazandırabilecek başka şeyler yapabilir. Bunlardan biri Kuzey Doğu Suriye oluyordu ama şimdiye kadar saldırı yapamadı, ancak fırsat bulduğu anda bu saldırıyı yapabilir. Olmazsa ne olur? Gelişmeler karışıktır, Suriye ile de resmi savaşa girebilir, Irak’ta iç çatışmayı geliştirebilir. Bazı güçler eliyle 15 Temmuz gibi çakma darbeler tezgahlayabilir. Tayyip Erdoğan’ın rahatça demokratik seçime gidip de ‘yenildim, gelin yönetim olun’ diye iktidarı bir başka güce teslim edeceğini kimse beklememelidir. Öyle olsaydı 7 Haziran 2015’te koalisyon kurmayı kabul ederdi, koalisyonun kurulmasını bile kabul etmedi. Demek ki koalisyonu bile kabul etmeyen bir güç yönetimi başkasına bırakmaz, çünkü gırtlağına kadar suça bulaşmış bir yönetim gerçekliği olduğu için onun sonrasında başına nelerin gelebileceğini iyi biliyor. O nedenle ‘seçim zamanı geliyor’ biçiminde bir beklentiye girmemek lazım.
Evet iktidarının geri sayımı başladı, AKP-MHP faşizmi seçimle iktidar olamayacağına göre başka iktidar yolları arayacaktır. Ya seçimi erteleyerek yaptırtmayacak ya da darbe gibi bir şey yaparak iktidara el koyacak. Onun dışında ise iki yol var. Bir, askeri olarak yenilecek, çökecek. İki, dış güçler, örneğin NATO seçim için ağırlık koyacak. Birlik halinde baskı da yapabilirler. Ona rağmen AKP-MHP faşizmi itiraz etmek isteyebilir. Son süreçteki katliamları onlara rağmen yaptı ama dış güçlerin etkinliği de var, hepsi birlikte yüksek sesle yüklenirlerse içteki muhalefeti güçlendirmek isteyebilirler, zaten altılı masayı da ona göre hazırlıyorlar. Bu temelde belki seçim gibi bir şeyi zorlayabilirler.
DAİŞ’i de Irak’ı parçalamak için türettiler
Irak’ın ne olacağı belli değildir, zaten baştan beri de Irak böyleydi. Kendi statüsünü garantilemiş bir Irak devleti ortada yoktur, yönetim yoktur, içi paramparça, dıştan paramparçadır. Zaten DAİŞ’i de Irak’ı parçalamak için türettiler. İran, Irak’ta TC ile açıktan savaşır mı? Dışarıdaki savaşlar açık olmuyor, gizli oluyor, çünkü dıştaki savaş resmi güçlerle yürümüyor, farklı eğitilmiş, örgütlendirilmiş güçlerle yürütülüyor, genelde de öyledir. Dolayısıyla İran ve TC açık savaşırsa Irak’ta savaşmazlar, açık savaş olursa sınırda olur. Savaş Irak’ta olursa örtülü olur. Örtülü bir savaş büyük bir ölçüde zaten yaşanıyor, değişik düzeylerde sürüyor. Ancak Kürt sorunu konusunda anlaşıyorlar. Aslında Kürt inkarını öngören ulus-devlet milliyetçiliğinin geliştiği dönemden itibaren böyle bir amaç için anlaşma yapabiliyorlar.
Türkiye ve İran bu konuda aralarındaki çatışmayı sınırlandırabiliyorlar, onun dışında zaten bölgede savaş halindedirler, İmparatorluk döneminde de öyleydi, şimdi ulus-devlet döneminde de öyledir, savaş halindedirler. Hegemonya savaşı yürüten devletler konumundadırlar.
Güncel bazı gelişmelere çok fazla takılmamak gerekiyor ama Irak’taki gelişmeler nereye gidebilir? Bölgedeki durum üzerinde ne etkide bulunabilir? Toplumsallığın tarihini okuyoruz, devletçi uygarlığın tarihini varoluş ve gelişim tarihini inceliyoruz. Günümüz açısından onlardan ne tür sonuçlar çıkarabiliriz? Gerçekten de Ortadoğu’daki çatışmalar nereye gider? Bunu çok daha iyi analiz etmek lazım. Bazı yerlerde çelişkiler tırmanıp çatışmaya dönüşünce farklı eğilimler hemen ortaya çıkabiliyor. Bir, ‘yeni çatışma alanları ortaya çıktı, Ortadoğu çatışma merkezi olma konumunu kaybediyor!’ İki, ‘soğuk savaş yeniden geliyor!’ biçimindeki değerlendirmeler basit değerlendirmelerdir, duyulmuş ve ezberlenmiş kavramlar oluyorlar. Halbuki soğuk savaş denilen şey neydi, hangi koşullarda gelişti, nasıl oluştu ve nasıl sonuçlandığına bakmak gerekiyor, çünkü sonuçlanmış bir şeydir ama zihniyeti ve siyaseti o dönemde oluşmuş ona göre şekillenmiş yapılar farklı düşünemiyorlar, insan zihniyetinde tutuculuk çok fazladır, siyasette ve mücadelede zorlanınca hep öyle bir ortam gelsin diye özlem duyuyorlar, kolaycılığa kaçıyorlar. Çünkü ABD-Sovyet bloklaşması ve çatışması içerisinde şekillenmişler, hep öyle bir çatışma olsun ve bir tarafa sırtını dayayarak var olmak istiyorlar. Hiç çaba harcamadan, mücadele etmeden yönetim olsun, siyasetçi olsun, güç sahibi olsun isteniliyor.
Ortadoğu niye bu kadar çatışmalı oluyor ya da çatışma merkezi haline geliyor? ‘Petrol vb nedenler için’ diyenler var. Yine Ortadoğu’dan başka bir yerde petrol ortaya çıkarsa o zaman orası birinci merkez haline gelebilir diyebilirler. Halbuki sorun öyle değildir. Bu açıdan tarihsel bakış açısı, özellikle devletçi uygarlık sisteminin özellikleri, şekillenişi, gelişim diyalektiği çok önemlidir.
Ortadoğu bu temelde merkezdir. ABD-Sovyet bloklaşması, Ortadoğu’daki uygarlığın Avrupa’da hamle yapmasıyla, daha doğrusu kapitalizm çağını yaratmasıyla oldu. Önder Apo ‘ABD-Sovyet bloklaşması Ortadoğu’dan kopuk değildir’ dedi. Dolayısıyla o bloklaşma dünya çapındaydı ama Ortadoğu’dan doğup gelişen devletçi uygarlık sisteminin kendi iç çelişki ve çatışmasını ifade ediyordu, doğu-batı ayrımı için söyleniyordu. Doğu-batı ayrımında sınır Zagros dağlarıdır deniliyordu. Devletçi sistem içerisinde İstanbul batıyı, Tahran doğuyu temsil ediyor. Böyle ele alındığında sınır kavgasının sürdüğü yerin de Zagros dağları olduğu açıktır. Tarih içerisinde de savaşlar hep öyle sürdü, sonunda Kürdistan’ı ikiye bölen bir sınır ayrışması da öyle gelişti.
DURAN KALKAN (HEVAL ABBAS)
YORUM GÖNDER