DEMOKRATİK MODERNİTENİN POLİTİK BİREYİ (4.BÖLÜM)
Edilgenliğe Karşı Politik Birey
Antik Yunan kent yönetimlerinin politikaya verdiği anlam oldukça ilgi çekicidir. Murray Bookchin, Antik Yunan yönetimleri üzerindeki araştırmalarında politikanın yönetim ve yurttaşlık arasındaki bağını ortaya koyar. Buna göre, “Polis yalnızca değerli bir amaç değil, aynı zamanda yurttaşın en yüksek erdemlerinin şekillendirildiği ve ifade bulduğu bir okuldu.” Sonuç olarak politika “polis”in idare işleri anlamına gelmiyor. Aynı zamanda yurttaşların kamu çıkarlarına uygun şekilde davranan topluluk üyeleri olarak eğitilmelerini de ifade ediyordu. Paideia, “bireyin kişisel olduğu gibi politik eğitimini de aldığı bir okul şekliydi. Bu eğitim aklın bağımsızlığını, yurttaşlık sorumluluğunu ve derin bir kişisel sorumluluk duygusunu içinde kökleştirir.” Kentte yaşayan her bireyin tartışabilmesi, fikir üretebilmesi ve dolayısıyla “polis”ine yakışır bir yurttaş olabilmesi için bu eğitimler büyük önem taşımaktaydı. Antik Yunan filozoflarının idealini oluşturdukları yönetim şekline ulaşmak için eğitim üzerinde fikri ve fiziki durmaların bir gerçeklikle bağı vardır. Antik Yunan yurttaşlığı, politik yurttaşlıkla yakınlık gösterse de toplumun her kesimini, başta kadınlar ve köleler olmak üzere kapsamadığı için eksik kalmıştır. Bu yönlü bir gelişme düzeyine kavuşması da tam olarak devletleşmemeye borçludur.
Yaşadığımız yüzyılda politikanın doğru bir zeminde yaşamını mümkün kılacak alternatif, demokratik modernite paradigmasıdır. Demokratik modernitenin ideolojisi olan demokratik ulus, birey ve topluma politik ve ahlaki gelişmişlik kazandırmayı amaç edinerek, kapitalist modernitenin sahte özgürlük hastalıklarını aşarak, onlarla mücadele eder. Kapitalizmin liberal ideolojisinin hiçleştirdiği insanlıktan çıkardığı birey, demokratik ulusta tarihi, toplumsal değerlerini inşa ederek kazanır. Bireyin politik anlamda kazanımları ve gelişmişliği ise aynı zamanda demokratik ulusun kazanım ve gelişimi olacaktır.
Demokratik modernitenin politik bireyini kapitalist modernitenin edilgen tiplerinin tam tersi olarak okuyabiliriz. Buna göre politik birey, liberalizmin tersine özgürlüğünü toplumsallığı içerisinde oluşturma ve arama çabası içerisindedir. Toplumsallığı olmadan kendini gerçekleştiremeyeceğinin farkında olan birey, ait olduğu kendini ait hissettiği komün veya topluluğu içerisinde politikleşecektir. Demokratik ulusun bireyi kendi özgürlüğünü toplumun komünalitesinde, yani daha işlevsel küçük topluluklar halindeki yaşamında bulur.
Özgür ve demokratik komün veya topluluk, demokratik ulus bireyinin gerçekleştirdiği temel okuldur. Komünü olmayan, komünal yaşamayan insan birey de olamaz. Komünler son derece çeşitlidir ve toplumsal yaşamın her alanında geçerlidir. Önemli olan yeteneklerine, emeğine ve farklılıklara uygun olarak bireyin komünal topluluk içinde yaşamayı bilmesidir. Birey komüne ve bağlı olduğu toplumsal bireylere karşı sorumluluğunu ahlaki olmanın temel ilkesi sayar. Ahlak, toplumsallığa, komünal yaşama saygı ve bağlılık demektir. Komün veya topluluk da bireylerine sonuna kadar sahip çıkarak onları korur ve yaşatır. Zaten insan toplumunun temel kuruluş ilkesi, bu ahlaki sorumluluk ilkesidir. Komünün veya toplulukların demokratik karakteri kolektif özgürlüğü, diğer deyişle politik olmayan topluluk veya komün ise özgür olamaz.
Komünün demokratikliği, politikliği ve özgürlüğü arasında sıkı bir özdeşlik vardır. Bu çözümlemesiyle sonuç olarak politika ve özgürlük arasındaki bağı ortaya koyan Öcalan, bir yanıyla da topluluk yaşamını küçümseyen salt bireyi öne çıkaran kapitalist modernitenin çarpıtmalarını açığa çıkarır. M. Bookchin’in deyimiyle insani bir olgu olan özgürleşme yarı insanlar tarafından başarılamaz. Topluluk ve komünü olmayanın ne kendisiyle ne de kendi dışındaki tüm varlık veya oluşumlarla sağlıklı, hakikat temelli bir ilişkisi gerçekleşmeyeceğinden özgürleşmesi de söz konusu olmayacaktır.
Paulo Freire, “Ezilenler aynı anda hem kendileridir hem de bilinçlerine içselleştirmiş oldukları ezenlerdir” der. Öcalan’ın vurguladığı gerçeği görmek her şeyden önce sorgulama ve farkındalık gücü gerektirmektedir. Bu noktada amacın varlığı ve netliği önemlidir. Mücadele ettiğimiz şey iktidarın, ezenin varlığını her boyutuyla ortadan kaldırmak mıdır, yoksa onun yerine geçme mücadelesi midir? Bu nedenle de politik birey, bu tür tehlikelerle karşılaşmamak için radikal bir zihni ve eylemsel değişimi esas almalıdır. Kuşkusuz Freire’nin bu çözümlemesinin altında derin bir psikolojik gerçeklik yatmaktadır. Karşısındakine benzeme, insanların başka bir alternatif bulamadığı veya görmediği durumlarda yapacakları ilk şeydir. Ancak bu farklı yaşam alternatifi içinde bir gerçeklik taşımaz. Çünkü bireyin ortadan kaldırmak istediği şeyin yerine koyacak yeni bir şeyi vardır. Kölelik, sömürü, cinsiyetçilik, faşizme karşı demokratik, eşit, kadın özgürlüğüne, ekolojik bir yaşamda sadece demokratik modernite koşullarında yaşanılacağından bireyin de yegane adresi demokratik ulus olacaktır.
Demokratik ulusun politik birey gerçekliği, irade ve öz kimliğe kavuşan özgür yurttaşlık temeline dayanır. Bu temel ne sadece yönetim olgusuna dayanır ne de salt bir topluluk üyeliğiyle gerçekleşir. Özgürleşme olgusunun hakikati içerisinde gelişir. Birey özgürlüğünü, evrensel hakikatin mikro, mezo ve makro düzeninde kendi varoluşunu anlamlandırarak, hem toplum hem de doğa içerisindeki tüm canlılarla bütünlük duygusuna ulaşarak, zaman ve mekân kavramlarını aşarak yakalayacaktır.
Bu nedenle politik birey aşkın ve içkin olarak özgürlüğe felsefi bir bakış açısı, derinlik kazandırır. Bunun için de politik bireyde sürekli bir gelişim için sürekli bir eğitim esastır. Sürekli bir akış içerisinde olan yaşam ile kendi düşünsel, ruhsal, fiziksel akış halini buluşturmak ve ortaklaştırmak için eğitim ve gerekli bilinç düzeyini kazanmayı, geliştirmeyi amaçlar. Bu noktada politik birey için yaşamın her alanı birer eğitim alanıdır. Tamamlanmış kişilik düşüncesini kendinde barındırmaz. Tamamlanmışlık düşüncesinin, politik bireyin yaratıcılık ve fikir üretmesi önündeki en büyük engel olduğunun farkındadır ve bunu reddeder.
Demokratik modernitenin üç temel ilkesiyle şekillenen politik birey yaşamın her alanında sorumluluk hisseder. Dogmatik, sekter yaklaşımlardan kaçınarak, esnek zekâsı ile komünün en küçük biriminden en büyüğüne kadar ahlaki çerçevede yaratıcı fikirler ortaya koyar. Geliştirici olmayan sığ ve dar yaklaşımlardan kaçınır.
Diyalektik bir bakış açısıyla yaşamı ele alır ve sürdürür. Yaratıcılığın ve iradeyi ortaya koymayı engelleyen bağımlılık tarzı ilişkilenmeleri veya ele alışların yerine ilkesel bağlılıkları geliştirmek edilgenliğin hastalıklarını önler. Politik birey ve bu tarz doğru yöntemlerle öz savunmasını da geliştirir. Bu aynı zamanda topluluk veya komünün öz savunması olacaktır. Politik birey, ait olduğu ulusun kültürel kimliğini taşımakla beraber tekçi anlayışı reddederek, farklı toplum kesimleriyle demokratik bir yaşam çerçevesinde birlikteliğinden yanadır. Ulus-devletlerde olduğu gibi ait olduğu ulus veya inancın üstünlük arayışına girmez. Tam zıddı olarak kendi ulusu ve kültürü için duyduğu sorumluluk duygusunu ve özgürlük istemini, toplumun diğer tüm kesimleri için de üstler ve çabalar. Politik birey için sosyal ve toplumsal alanların bütünlüğü de esastır. Politiklik tek yönlü bir gelişim olmadığı için yönetimden sanata, spordan siyasete, edebiyattan ekonomiye kadar tüm alanlar politik alanlardır. Kapitalist modernitenin en büyük çarpıtmalarından biri de bu politik alanların işgalidir. Politiklik aynı zamanda etik-estetik bir şekilleniştir. Bu nedenle de politik birey siyasalı sanatla, sanatı da siyasetle buluşturur. Bunlar birbirinden ayrı olgular değildir. Birey ve toplum için hiçbir anlam ifade etmeyen ne olduğu, ne için olduğu belli olmayan kültürel ve sanatsal faaliyetler diğer alanlarla buluşarak form kazanır.
Bireysel maddi kazanç beklentisinin yerine toplumsal gelişmişliğin amaç edinilmesi politik bireyin özelliklerinden biridir. Edilgen bireyin tersine politik bireyde kabul ve ret ölçüleri belirgindir. İnşacısı olduğu demokratik ulus anlayışının temel ilkeleri doğrultusunda gerektiğinde müdahale etme yetkinliğine sahiptir. Demokratik yaşamın var olmasında müdahale etme iradesinin varlığı büyük önem taşır. Yerinde ve zamanında yapılan müdahalelerle birey çaresizlik ve çözümsüzlük hissiyatından da uzaklaşır. Bu hissiyatlardan uzak duran birey müdahale gücünü yeni yöntemler geliştirerek zenginleştirir. Sonuç her zaman olumlu olmasa da umutsuzluğa kapılmadan olumsuzu aşmaya çalışır. Kaba retçiliği aşmış, dinleme ve anlama düzeyine ulaşan politik birey etkin ve sağlıklı iletişim kurma becerisiyle çözümleme ve çözüme ulaşma becerisini anlamlı kılar.
Özcesi, politik birey demokratik ve politik toplumun temsilcisi olarak, kapitalist modernitenin yaratılan tiplerine karşı bireysel ve toplumsal bir panzehirdir. Demokratik modernitenin birey ve topluma verdiği değer, insanlık onuruna yaraşır bir şekilde en doğru yaşam alternatifi olan demokratik ulus ilke ve felsefesinde somutlaştırır. Bu nedenle de özgür, eşit, demokratik bir yaşam arayışçısı olanların buluşacağı tek nokta demokratik modernite paradigması olacaktır.
ROJDA EREZ
Yararlanılan Kaynaklar:
Abdullah Öcalan, Demokratik Uygarlık Manifestosu / Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü, 5. Cilt
Murray Bookchin, Kentsiz Kentleşme
Danah Zohar, Kuantum Benlik, Ayrıntı Yayınları, 2017, İstanbul
Paulo Freire, Ezilenler Pedagojisi, Ayrıntı Yayınları, 2019, İstanbul
YORUM GÖNDER