DÖRDÜNCÜ STRATEJİK MÜCADELE DÖNEMİ-DEVRİMCİ HALK SAVAŞI'NIN HEDEFLERİ (12.BÖLÜM)
Devrimci Halk Savaşı’nın Özellikleri;
Devrimci Halk Savaşı’nın özellikleri ve yürütücü güçleri üzerinde de durmak gerekmektedir. Amaçlarını, görevlerini, hedeflerini belirlemeye ve düşmana yaklaşımının nasıl olacağını tanımlamaya çalıştık. Bunlar önemli hususlardır. Düşman yaklaşımı kadar, dost yaklaşımının da tanımlanması gerekmektedir. Kitle çizgimizin de doğru anlaşılıp, uygulanması gereklidir. En azından bizim dışımızda olan, karşımızda gibi görünenleri nasıl ele alacağımızı netleştirmemiz gerekiyor. Kimi, nasıl hedefleyeceğimizi, düşman ya da karşıtlarımıza karşı mücadele yürütürken nelere dikkat edeceğimizi ortaya koyduk. Kimi ilk hedef yapacağımızı, kimi tarafsız kılıp, pasifleştirmek için nasıl bir yol izleyeceğimizi, kiminle uzlaşacağımızı belirlemeye çalıştık.
Bunlar mutlaka olmak durumundadır. Bunlar olmadan, böyle bir yaklaşım göstermeden ve ayrım yapmadan içine gireceğimiz bir savaş, bizi çıkmaza sokacaktır. Her şeyden önce, yanlışa götürecektir. Vurmamamız gerekenleri vurdurtur, uzlaşmamız gerekenlerle çatışmaya girmemize yol açar, ilk etapta etkisizleştirmemiz gerekenleri etkisizleştirememeye götürür. Bu da başarıyı engeller. Demek ki başarılı olmak için, bunlara dikkat etmek gerekecektir. Savaş öyle dümdüz bir iş değil, karmaşık bir iştir. Seçimi iyi yapmak ve bir de planlı hareket etmeyi bilmek gerekiyor. Görevleri bu çerçevede ortaya koyduk.
Devrimci Halk Savaşı’nın görevleri salt askeri boyutlu değildir. KCK’nin bütün boyutlarını içine almaktadır. Programımızın uygulanmasını içermektedir. Önderlik de, ‘bütün boyutlarıyla KCK devreye girer’ dedi. Bu açık bir durumdur. Bu da bizim, hedefler programında yeni bir yaklaşım içine girmemizi gerektirmektedir. İki hususa dikkat etmemiz gerektiğini söyledik: Bir, sadece askeri hedeflerle sınırlı kalmayacağız. O, dar bir yaklaşım olur. Devrimci Halk Savaşı’nın programına, özüne aykırı olur. İkincisi ise, hedefler içerisinde ayrım yapmayı bileceğiz. Bütün hedefleri aynı oranda, düz bir biçimde karşıya almayacağız. Öncelik vereceklerimiz yanında tali plana koyacaklarımız olabilecektir. O tür sıralamalar yapabileceğiz. Bu kesinlikle gerekecektir. Ancak böyle yapar, buna göre bir savaş planlaması ortaya çıkartabilirsek başarılı oluruz.
Görevleri ve hedefleri böyle olan bir savaşın temel özelliklerinin, karakterinin ve bu savaşın nerede olacağını, hangi güçler tarafından nasıl yürütüleceğini de netleştirmemiz gerekmektedir. Bunları netleştirmezsek, hata yapacağız. Geçmişte yürüttüğümüz savaşa ilişkin görüşlerimiz, buradan doğan bir mevzilenmemiz var. O devam ediyor, sürüyor ve değiştiremiyoruz. Bu anlamda da eskide tekrar, Devrimci Halk Savaşı’nın gereklerini görememe, kendini buna göre değiştirememe ortaya çıkıyor. Örneğin ‘’orta yoğunluklu savunma savaşına geçelim’’ dediğimiz süreçte ciddi bir değişiklik yapamadık. Eylem yoğunluğundan öteye bir değişiklik düşünülemedi. Sadece kırsal alanda, dağda askerle çatışan pozisyonda kaldık. Ciddi bir biçimde onun ötesine geçemedik.
2010 yılında bu durumu ciddi bir şekilde eleştirdik. ‘’Şehirlerde eylem alanı olmalı’’ diye somut kararlar aldık. Bunun üzerine dağdaki gerillayı tutup şehre indirdiler. ‘’Şehirde gerillacılık yapıyoruz, haydi eylem yap’’ dediler, Ne dağa sıkışmış, orduyla çatışmayı aşamayan bir savaş, orta yoğunluklu savaş olabildi, ne de dağda orduyla savaşmaya göre eğitilmiş, hazırlanmış gerillayı, hemen kolundan tutup şehre göndererek, ‘’haydi burada savaş’’ demekle savaş yapabildik. Girişimlerimizin büyük bir çoğunluğu başarısızlıkla sonuçlandı. Kayıplar verdik. Demek ki böyle olmuyor. O halde bu savaşın özelliklerini, zeminini, güçlerini iyi tayin etmek ve somutlaştırmak gerekiyor. Çünkü somutlaştırmadığımızda, ‘’kolaydır, nasıl olsa anlaşılır’’ dediğimizde anlaşılmadığını gördük. Ciddi hatalar yapıldı ve hala da yapılmaktadır. Bu tür hatalara fırsat vermemek, onları giderebilmek için bu konuları değerlendirip netleştirmemiz gerekiyor.
Her şeyden önce, Devrimci Halk Savaşı’nın nasıl bir savaş olacağını, neleri esas alacağını, nerelerde yürütüleceğini netleştirmemiz gerekli. Bunu da netleştirirken, amaçlarımıza ve hedefler programımıza uygun bir belirleme yapmak durumundayız.
PKK, ilk şiddet kullanımına geçerken, şehirlerde, kasabalarda ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilere karşı şiddet temelinde mücadele yürüttü. Bir askeri örgütlenme içine girmedi. Parti örgütlenmesiydi, ama bir savaş da yürüttü. Yaşananı savaş olarak tanımlamak hatalı değildir. Devlet buna karşı taktik değiştirip imha etmek üzere saldırıp daha farklı güçlerini harekete geçirirken, bu konumda mevzilenmiş, savaşan gücün de değişiklik yapması, güvenliğini sağlaması, kendini koruması, düşmanla daha etkili savaşır hale gelebilmesi için tedbir geliştirmesi gerekiyordu. Tedbirlerin önemli bir boyutu, zemin ve sistem değişikliği yapmasıydı. Bunu yapmakta zorlandık. Şehirden dağa çıkması, bireysel savaşçılıktan örgütlü savaşçılığa, birlik savaşçılığına, gerillacılığa geçmesi gerekiyordu. Bunu yapamadık. Siverek mücadelesi bunu hedefleyen bir mücadeleydi. Başarılı olamadık, anlayamadık. Siverek’te de, diğer alanlarda da zemin değişikliği, biçim ve sistem değişikliği de yapamadık. Kavramamız ve değiştirmemiz çok zor oldu. Bu da bir sürü kayba yol açtı. Bu durumun 1979-80-81’deki kayıplarımızda önemli bir payı vardır.
Daha sonra 15 Ağustos Atılımı, kıra dayalı bir örgütlenme ve savaşı öngören bir atılım olarak gerçekleşti. 15 Ağustos temelinde gelişen gerilla, bir kır gerillası oldu. Kırda örgütlendi, savaştı ve kıra göre kendini eğitti. Kırdaki yaşamını ve faaliyetlerini sürdürebilmek için, ihtiyaç duyduğu kadar kitlelerle ilişkilendi. Kırda kitle ilişkisi geliştirdi, daha çok köylerde örgütlendi ve köylülüğe dayalı bir savaş yürüttü.
Düşman bu durumu 1993-94-95 sürecinde değiştirip köylülüğü ortadan kaldırdı. Düşman, suyu kurutarak balığı yakalama taktiğine başvurdu. Gerillanın içinde hareket ettiği halkı yok ederek, gerillayı açığa çıkartıp avlamak istedi. Bu kadar köy yakma, yıkma, köyleri boşaltma durumu bunun için gerçekleşti. Diğer yandan kontrgerillayı geliştirdi. Kır koşullarında gerillaya karşı saldırı yürütebilecek savaş birlikleri örgütlemeye çalıştı. Onun tekniğini yaratmaya çalıştı, karşı gerilla yarattı. Doğan Güreş, ‘’Türk PKK’sini yarattık’’ diyor. Yani PKK gerillası gibi eğitilmiş, onlar gibi donatılmış, örgütlenmiş, onlar gibi yaşayan, hareket eden bir askeri sistem geliştirdik, birlikler yarattık ve kırsal alana sürdük diyor. İşte kontrgerilla budur.
1994 yılından sonra bunlarla savaştılar ve gerillayı bu taktikle ezmek istediler. Köylerin boşaltılması durumu, gerillanın halk dayanağını, milis örgütlenmesini ortadan kaldırdı. Kontrgerilla, coğrafyayı etkili kullanmada gerillaya zorluk yarattı. Bu çerçevede biz de, daha çok araziye dayandık, coğrafyayı daha derin kullanmaya yöneldik. Önderliğin geliştirdiği taktikler böyleydi. Düşmanın bu kontrgerilla taktiklerine karşı, bir askeri taktik, tedbir olarak daha genişliğine ve derinliğine coğrafyayı kullanma, yeraltı sistemini geliştirme öngörüldü ve kısmen geliştirildi. Daha sonra 1998 yılında gerçekleşen ateşkes ile birlikte dağlık alanlara çekildik. Bu, 1999 yılında daha çok somutluk kazandı. Komploya karşı mücadele sürecinde daha fazla dağların derinliklerine, doruklarına, yine Güney’e çekilme oldu. Gerillanın mevzilenmesi buna göre oluştu.
1 Haziran 2004 yılından itibaren savaşa başladığımızda, gerillanın mevzilenmesi, örgütlenişi buna göreydi. Savaşı da buna göre yaptı, bunu aşamadı. Dağların en doruklarında kalan, dolayısıyla üzerine gelen orduyla çatışan, sadece askeri hedeflere vurabilen, onun ötesinde örgütlenmesi, gücü, hazırlığı olmayan, dolayısıyla da savaşamayan bir gerilla gerçeği ortaya çıktı. Bunu gidermek için biraz tartışmalar yürütmeye çalıştık, ama dikkat edilirse şimdiye kadar alanlarda bunun çok anlaşıldığı ve gereklerine göre çalışmaların yeterince yapıldığı söylenemez. Son yıllarda buna yönelim oldu, şimdi belli bir pozisyon alma, mevzilenmeyi değiştirme, belli bir çalışma yürütme var. Bu gittikçe derinleşiyor da, ama yeni olan bir şeydir ve henüz netleşmemiş, tamamlanmamış bir durumdur. Bir zemin değişikliği yapmak bile ciddi zorlukları içermektedir. Anlayış ve doğru bir hareket gerektiriyor. Bizde, bunu anlama ve gerekeni yapma çok zayıf işlemekte ve kayıplar verilmektedir.
Başlangıçta şehirden dağa çıkarken kayıplar verdik ve çok zorlandık. Sonraki süreçlerde dağda köyler yok edilip kontrgerilla geliştirildiğinde coğrafyayı genişliğine ve derinliğine kullanma durumuna geçmede çok zorlandık. Bir sürü kayıp verdik. Bu, ‘’köye dayalı yaşam’’ tarzı diye eleştirildi. Köye dayalı yaşam, o hareket tarzlarına ve ağır kayıplara neden oldu. Çünkü ortada köy kalmamıştı, aslında tasfiye edilmişti. Geriye kalan köyler de, düşman tarafından örgütlendirilmiş köylerdi. Birer tuzaktılar. Halk desteği sürdürüyoruz diye, düşmanın tuzağına düştük ve avlandık. Hepsi pusuydu ve bizi ciddi biçimde zorladı.
DERLEME
YORUM GÖNDER