ELLİNCİ YIL BİLDİRGESİ (1.BÖLÜM)
Önderliksel Doğuş sürecini ve 49 yılın amansız mücadelesini özetleyen, 49 yılın ortaya çıkardığı en önemli gelişmeler ve yarattığı kazanımları değerlendiren PKK Merkez Komitesi, devrimci halk savaşı stratejisi temelinde “Dem Dema Azadiyê ye” hamlesi ile girilen Ellinci Önderlik ve Parti Yılının başarıya ulaşması için her kesime düşen görevleri ortaya koydu.
“Kürdistan Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı olarak yeni bir Newroz’u yaşıyoruz. Newroz birlik, direniş ve özgürlük bayramımız oluyor. İnsanlık tarihinin yaşayan en eski özgürlük bayramlarından biri olma özelliğini taşıyor. Önderliksel çıkış ve PKK ile birlikte Newrozlar çok daha güzel, anlamlı ve özüne uygun yaşanır hale gelmiş bulunuyor. Doğanın bahara durup çiçeklenmesi gibi, biz de her Newroz’da kendimizi yenileyip yeniden yapılandırıyoruz; birlik, direniş ve özgürlük ruhuyla ve bilinciyle doluyoruz.
Hareket, halk ve dostlarımız olarak 2022 yılı Newroz’unu da işte böyle bir duygu ve düşünce yoğunluğuyla yaşıyoruz. Yeni Newroz yılını bu temelde karşılıyoruz. Dört parça Kürdistan’da ve dünyanın dört bir yanında coşkulu Newroz kutlamaları oluyor. Nerede bir yurtsever Kürt varsa orada mutlaka Newroz kutlanıyor. Yeni Newroz yılına işte böyle büyük bir coşku ve kararlılık içinde giriliyor. Bu durumun yıl boyu süreceğine ve her günün Newroz yapılarak özgürlük ve demokrasi mücadelemizin sürekli geliştirileceğine inanıyoruz.
Bu temelde, başta Önder Apo olmak üzere tüm partili yoldaşların, yurtsever halkımızın ve devrimci-demokratik dostlarımızın Newroz’unu kutluyor, yeni Newroz yılında üstün başarılar diliyoruz. Tarihi İmralı Direnişi öncülüğünde gelişen ve dağda, şehirde ve zindanda kahramanlık çizgisinde süren ve Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen büyük özgürlük mücadelesini selamlıyoruz. Büyük Newroz şehitlerimiz Mazlum Doğan ve Zekiye Alkan şahsında tüm kahraman şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Halkımızın Ulusal Kahramanlık Haftasını kutluyor, Ulusal Kahramanlarımız Mazlum Doğan ve Mahsum Korkmaz şahsında tüm kahraman şehitlerimizi bir kez daha anıyoruz. Halkımızı ve dostlarımızı yeni yılın her gününü Newrozlaştırmaya çağırıyoruz!
Bilindiği gibi, 2022 Newroz’u Önderliksel Çıkışın ve PKK’nin temellerinin atılışının ellinci yılına giriş oluyor. Yeni Newroz yılı, Apocu Önderliksel Yürüyüşün ve PKK’nin ellinci yılını oluşturuyor. Apocu Önderlik Çıkışı 1973 Newroz’unda gerçekleşti. PKK’nin temelini oluşturan Apocu Grup, 1973 Newroz sürecinde Ankara’nın Çubuk Barajı mıntıkasında yapılan toplantı ile kuruldu. Böylece 12 Mart 1971 faşist-askeri darbesinin baskı ve karanlığına karşı Apocu Özgürlük Hareketinin direnişçi ve aydınlatıcı gerçeği ortaya çıktı.
Şimdi bu Apocu hakikat yürüyüşü ellinci yılına giriyor. Çok açık ki Önder Apo gerçeği bir Newroz Önderliği oluyor. PKK bir Newroz partisi olarak doğup gelişmiş bulunuyor. Önder Apo ve PKK öncülüğünde Kürt halkı, geçen 49 yıl boyunca yürütülen özgürlük mücadelesi ile Newrozlaşan halk gerçeğine ulaşmış bulunuyor. Kürdistan tarihinde bir Özgürlük Önderliği ve parti hareketi ilk defa böyle elli yıl kesintisiz yürümeyi ve tarihi gelişmeler biriktirmeyi başarmış oluyor.
Bu temelde Apocu Önderliksel Çıkışın ve Özgürlük Hareketinin doğuşunun ellinci yıla girişini selamlıyoruz. Böyle amansız koşullarda kesintisiz elli yıl mücadele eden bir Önderlik ve Parti gerçeği yaratmayı başardığı için Kürt halkını, kadınlarını ve gençlerini kutluyoruz. Bu kutlu özgürlük yürüyüşünün kahraman şehitlerini, Haki Karer, Mazlum Doğan, Hayri Durmuş, Kemal Pir, Sakine Cansız, Mehmet Karasungur, Agit, Beritan ve Zilan yoldaşlar şahsında saygı, sevgi ve minnetle anıyoruz. Amaçlarını başarma ve anılarını yaşatma sözümüzü burada bir kez daha yineliyoruz.
Hiç kuşkusuz yarım asır kesintisiz olarak süren bu kutlu özgürlük yürüyüşüne en çok Önder Apo’nun emeği geçti. Önder Apo, hem bu büyük mücadeleyi başlattı ve hem de her döneminde en ağır yükü omuzlayan ve görevleri başaran oldu. Militan, parti ve halk olarak bizleri köhnemiş soykırım düzeninden çıkartarak özgür yaşam çizgisinde yeniden yarattı. Bu kutsal özgürlük yolunu hem dönülmez kıldı ve hem de sürekli aydınlatarak başarının önünü açtı. Bu nedenle Önder Apo’ya ne kadar saygı, sevgi ve minnet duysak, tüm kalbimizle ne kadar selamlasak azdır. Doğru ve yeterli olan Önderlik hakikatini derinden anlamak ve başarıyla uygulamaktır. Bunu biliyoruz ve ellinci mücadele yılının her anında da buna göre davranacağımızı belirtiyoruz.
Yine yarım asırlık bu kutlu özgürlük yürüyüşünde Önderlik gerçeğine en büyük desteği kahraman şehitlerimiz verdi. Mücadeleyi dönülmez kılan ve başarıyı garantileyen şehitler gerçeği oldu. Önder Apo ile birlikte bizleri eğiten, örgütleyen, birleştiren ve yürüten gerçeklik kahraman şehitlerimizdi. Dayanma gücümüzü ve başarma azmimizi şehitler gerçeği var etti. Onlar olmasaydı hiçbir şey yapamaz, bir adım bile atamazdık. Hareket ve halk olarak şehitler gerçeği ile var olduk ve yürüyüp bugüne geldik. Dolayısıyla Önderlikle birlikte şehitler gerçeğini de doğru anlamak ve başarılı uygulamak bizim için esastır. Her zaman kahraman şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyoruz ve de sürekli anacağız. Ellinci yıldaki kararlı ve başarılı yürüyüşümüz de bu temelde olacaktır.
Kuşkusuz öncü direniş gücümüz fedai çizgisinde yaşayan ve savaşan kahraman gerilla güçlerimiz oldu. Gerillanın verdiği cesaret ve fedakarlık temelinde yürüyen Kürt kadınları ve gençleri, tüm yurtsever Kürt halkı elli yıllık bu kahramanlık yürüyüşünü yarattı. Başta Türk, Filistin-Arap, Ermeni ve Asuri-Süryani halkları olmak üzere tüm ezilen halkların, ezilen kesimlerin ve demokratik insanlığın bu kutlu özgürlük yürüyüşüne çok büyük ve değerli desteği ve katkısı oldu. Bu vesileyle, bu kutlu özgürlük yürüyüşüne emeği geçen herkesi saygı ve sevgiyle selamlıyoruz.
1-DOĞUŞ NASIL GERÇEKLEŞTİ?
Hiç kuşkusuz Kürdistan’da Apocu Önderliksel Doğuş bir anda ve kolay bir biçimde gerçekleşmedi. Bir özgürlük hareketi olarak PKK, kolay doğup gelişmedi. Tersine her şey büyük zorluk ve imkansızlık içinde yaşandı. Her bakımdan koşullar olumsuzdu ve aleyhte işliyordu. Kürt halkı tam bir ulusal yok oluş süreci içine alınmıştı. Faşist, sömürgeci ve soykırımcı sistem dört başı mamur bir biçimde işliyordu. Önder Apo’nun deyimiyle ‘kendine ihanet ettirilmemiş bir tek Kürt bile kalmamıştı’. İşte böyle bir ortamda tüm zorluklarla ve olumsuzluklarla boğuşma içinde Önderliksel Doğuş ve PKK ortaya çıktı. Çok zayıf bir duruma düşürülmüş bulunan Kürt halkı da güçlü bir Özgürlük Önderi ve Hareketi yaratmayı başardı.
Bilindiği gibi, Kürdistan toplumsallığın başat olarak geliştiği bir coğrafyadır. Kürt halkı tarihin en kadim halklarından biridir. Kadın öncülüğündeki neolitik devrim, tarım-köy devrimi en çok bu coğrafyada gelişmiş, bu devrimlerin tarihi birikimini en çok Kürt halkı ortaya çıkarmıştır. Tarihi insanlık yürüyüşünde en derin bir sapma olan iktidar ve devlet sistemi de işte bu birikimden beslenerek var olmuş ve egemen hale gelmiştir. Bunun için de hep Kürdistan coğrafyasına yönelik işgal ve istila saldırıları geliştirmiştir. Toplumsallığın yaratıcısı olan Kürtler de hep söz konusu bu saldırılara karşı direnmek zorunda kalmıştır. Sonuçta Kürdistan tarihi işgal, istila ve savaş saldırıları ile bunlara karşı halkın direnişi tarihi olmuştur.
Söz konusu bu tarihi burada genişçe anlatacak değiliz. Fakat tarihsel toplum gelişiminin temel adımlarını bilmek ve bu çerçevede tarih bilincine sahip olmak da, bugün dost ve düşmanı doğru anlamak ve başarılı bir özgürlük mücadelesi yürütmek için gereklidir. İlk çağda bütün işgalci ve istilacı saldırılara, bunların yol açtığı ağır yağma ve talanlara rağmen, sonradan Kürt ismiyle şekillenen toplulukların durumları zayıf değil, birçok bakımdan güçlüdür. Orta çağın ilk dönemi açısından da benzer durum ifade edilebilir. Kürdistan’da sorunlar ve olumsuzluklar esas olarak Orta çağın ikinci döneminde gelişmiştir. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu içinde ‘milleti sadıka’ sayılıp belli imkanlara sahip olsa da 17. yüzyılın ortalarından itibaren bu durum değişmiş ve olumsuzluklar artmıştır.
Kürdistan’da ilk kalıcı bölünme 1639 Kasr-ı Şirin Anlaşması’ndan itibaren Osmanlı ve İran İmparatorlukları arasında yaşanmıştır. İmparatorluk içinde Kürt beylikleri gelişse de birlik olamayarak onlar da birer bölünme ve işbirlikçilik etkeni haline gelmiştir. Kürdistan’da tam baş aşağı gidiş ise, Avrupa kapitalist modernitesinin Ortadoğu’ya yöneldiği 19. yüzyılın başından itibaren gelişmiştir. Avrupa modernitesi karşısında zayıf düşen merkezi Osmanlı yönetimi, daha çok vergi ve asker için Kürdistan’a yönelmiş, Kürt beylikleriyle yaşanan çatışmalar içinde Kürdistan’ı yeniden işgal etmiştir. Ezilen Kürt beylikleri ise Abdülhamit devrinde çeşitli politikalarla devlet sistemi içine çekilip bitirilmiştir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin yönetimi altında yaşanan Birinci Dünya Savaşı içinde diğer toplumlar gibi Kürt toplumu da ciddi biçimde ezilmiştir. Yönetime hakim olan Türk-İslamcı zihniyet ve siyaset, Ermeni, Rum ve Süryani halklarıyla birlikte Kürt halkı için de soykırım sürecini başlatmıştır. Savaştan sonra İngiltere ve Fransa tarafından Ortadoğu’da oluşturulan ulus-devlet sistemi, Kürdistan’ı dört parçaya bölüp her parçayı farklı bir ulus-devlet sisteminin egemenliği altına vererek ve Kürt halkını yok sayıp yok etmeyi öngörerek söz konusu soykırım sürecini derinleştirmiştir.
20. yüzyılın ikinci ve üçüncü çeyreğinde Kürdistan’da yaşanan bu temeldeki soykırım olmuştur. Başta Türkiye olmak üzere İran, Irak ve Suriye devletleri Kürt varlığını inkar temelinde bu soykırım planını hayata geçirmiştir. Söz konusu soykırımcı saldırılara karşı Kürdistan parçalarında gelişen tüm direnişler yenilmiş ve ezilmişlerdir. En son İran ve Irak arasındaki 1975 Cezayir Anlaşması temelinde KDP direnişi de yenilmiştir. Böylece geleneksel egemen güçlere dayalı olarak Kürdistan’da yeni direnişler geliştirme imkanı kalmamıştır. Kürdistan tam bir sömürgeci-soykırımcı egemenlik altına alınmış ve bu temelde Kürt halkı yok edilmek istenmiştir.
Apocu Önderlik çıkış yaparken, esas olarak “Kürdistan sömürgedir” tespiti temelinde yola çıkmıştır. Fakat kısa sürede Kürdistan’daki uygulamaların başka yerlerdeki klasik sömürgecilik uygulamalarına da pek benzemediğini, durumun çok daha farklı ve ağır olduğunu görmüştür. Bunun üzerine soykırım kavramı üzerinde durmuş, fakat Kürdistan’daki soykırımın da başka yerlerdeki soykırım uygulamalarına benzemediği görülmüştür. Örneğin Ermeni, Süryani, Rum halkları katliam ve sürgün temelinde soykırıma uğratılmakta, ancak hiçbirinin ulusal kimliği reddedilmemektedir. Kürt soykırımı ise, fiziki katliam, tehcir (sürgün), demografyayı değiştirme uygulamalarıyla birlikte Kürt ulusal kimliğini de inkar edip ağır bir asimilasyonu öngörmektedir. Yani kültürel soykırımı, ulusal yok etmeyi içermektedir. Böyle bir soykırım uygulamasının bir benzeri başka bir yerde yoktur.
Belli ki kültürel soykırım genel soykırım uygulamalarının en ağırıdır. Burada siyasi ve askeri egemenlik temelinde ekonomik sömürüyü, talanı içeren klasik sömürgeciliğin ve fiziki katliam ile tehciri içeren klasik soykırımın ötesinde bir durum söz konusudur. Burada sömürülüp yağmalanan sadece ekonomik kaynaklar değil, Kürt ulusal ve kültürel değerleridir. Burada sadece fiziki katliam ve tehcir değil, dil, kültür, tarih, zihniyet gibi tüm insani ve ulusal değerler yok edilerek yerlerine başka ulusal değerlerin geçirilmesi vardır. Yani kimlik ve değerler olarak Kürt ulusal varlığı yok edilip yerlerine Türklük geçirilmektedir. Kürtlük çok yönlü ve en ağır bir asimilasyonla yok edilerek, Kürtler planlı ve örgütlü bir çabayla Türkleştirilmektedir. Bu da tarihin en kadim halklarından olan Kürt ulusal değerlerini tümden yok ettiği gibi, Kürt bireyini de kendisi olamaz, kendisi için bir gelecek öngöremez, başkası için düşünür, çalışır ve yaşar hale getirmektedir. Kürt halkına dayatılan kölelik işte bu düzeydedir.
Apocu Önderlik doğuş yaparken Kürdistan’daki durum tamı tamına böyledir. Objektif koşullar denen somut durum Kürt uluslaşması için tamamen olumsuz ve karşıttır. Sömürgeci-soykırımcı kapitalist yayılma altında Kürdistan’da Kürt uluslaşması değil, Türk, Arap, Fars uluslaşması gelişmektedir. Kürt halk varlığı bu temelde adım adım yok edilerek tarihten silinmektedir. Bu durumdan etkilenmeyen Kürt bireyi ve değeri yok gibidir. Kısaca Kürt varlığı ve özgürlüğü için her şey olumsuz ve aleyhtedir. Bu gerçeğin tespiti temelinde doğuş yapan Apocu Önderlik, mevcut objektiviteye dayanarak değil, onunla çelişip çatışarak var olmuş ve gelişme sağlamıştır. Dolayısıyla objektivitenin sunduğu imkan ve fırsatlara dayanarak değil, Önderlik, kadro ve halkın bilinç, örgütlülük ve eylemine dayanarak kendini var edip geliştirmiştir.
Önder Abdullah Öcalan kişiliği, çocukluktan itibaren verili yaşama karşı kuşkulu ve yeniye dönük arayışçıdır. Aile ve toplumda yaşanan sorunları gözlemleyerek kendine göre çözüm arayışı içindedir. Amara ve Nizip ortamında bunu dini yaklaşım temelinde yaparken, Ankara’da Tapu Kadastro Meslek Lisesi’nde okurken sol fikirlerle tanışmış ve sosyalist olmuştur. Bu temelde Amed’te Kürt toplumsallığını ve toplum içindeki siyasi eğilimleri daha yakından tanımış, İstanbul’da ise Türkiye gerçeğini ve devrimci-demokratik hareketini yakından gözleme imkanı bulmuştur.
Önder Apo için gerçek inziva rolünü, 1972 Nisan’ından itibaren yedi ay tutulduğu Ankara Mamak Zindanı oynamıştır. Burada derinleştirdiği düşünsel yoğunlaşmasını 1972-73 kışında Haki Karer ve Kemal Pir ile birlikte kaldığı evde sürdürmüş ve ‘Kürdistan sömürgedir’ tespitine ulaşıp ifade ettiğinde hafif bir baygınlık geçirmiştir. Bu sözü ilk duyan ve Önderlik gerçeğini ilk görüp katılan Haki Karer ile Kemal Pir olmuştur. Daha sonra bu tespit temelinde Çubuk Barajı Toplantısı yapılmış, içlerinde Fuat arkadaşın da yer aldığı beş Kürt gencine bu düşünce ifade edilerek Apocu Grup oluşturulmuştur. Kürdistan’daki tüm gelişmeler böylesi bir bilinç ve örgüt çalışması temelinde gerçekleştirilmiştir.
Dikkat edilirse, Önderliksel çıkış tamamen bir yeniden doğuş biçimindedir. Temelinde kendini eğitme, düşünsel yoğunlaşma, yeni bir bilinç, var olan sistemden kopma ve özgür birey haline gelme vardır. Önder Apo, söz konusu özgürlük bilincine ulaştığında beş bin yıllık iktidar ve devlet sisteminden ve beş yüz yıllık kapitalist modernite düzeninden esas olarak kopmuş ve Kürt özgürlüğü temelinde yeni bir özgür yaşam sistemi oluşturmaya başlamıştır. Var olan düzenden kopuş Apocu Harekete katılım için esastır. Önder Apo’ya ve Apocu Harekete katılım, her şeyden önce var olan sistemin her şeyinden kopuşu gerektirmiştir. Bu da özünde bir kişilik devrimi anlamına gelmiştir. Kürt toplumunun kültürel soykırım temelinde birer birer yok edilmesine karşı, Apocu Hareket kişilik devrimi temelinde Kürt insanının birer birer özgürleşmesi sürecini başlatmıştır.
İlk doğuş, yeni oluşum hiç kuşkusuz büyük zorluklar içinde gerçekleşmiştir. Öyle ki baygınlığa yol açacak kadar zorlayıcı olmuştur. Mevcut zorlayıcılık Apocu grup ve PKK gelişimi sürecinde devam etmiştir. Önder Apo, çalışma tarzını hep ‘sıfırdan başlayarak gelişme sağlama ve iğne ucuyla kuyu kazma tarzı’ olarak tanımlamıştır. Kemal Pir, ‘bir kişiyi gruba katabilmek için gerekirse üç saat, gerekirse üç yüz saat konuştuklarını’ belirtmiştir. Hiç kuşkusuz bu duruma verili düzenden kopuşun zorlukları yol açmıştır. Türkiye’de şoven ve sosyal-şoven anlayışın sahibi olanlar, üstenci yaklaşım ve kibirle yeni oluşan Apocu Gruplaşmayı çoğunlukla alaya alırken; ilkel ve reformist Kürt milliyetçileri ise çeşitli yakıştırmalarda bulunarak çoğunlukla altında bir ‘ajanlık’ arayıp teşhir etmeye çalışmışlardır. Babası bile Önder Apo’ya, “duydum ki Kürtçülük yapıyormuşsun, bu iş tehlikelidir, eskisi gibi solculuk yapman daha iyidir” tavsiyesinde bulunmuştur. Apocu Önderliksel Doğuş ve Gruplaşma işte kültürel soykırımın tüm bu etkilerine karşı mücadele ederek ve zorlukları yenerek gelişme sağlamıştır.
2-49 YIL NASIL GEÇTİ?
Doğuş koşulları, 49 yıllık tarihi Önderliksel Yürüyüşün nasıl büyük zorluklar ve engellere karşı mücadele edilerek gerçekleştiğini açıkça göstermektedir. Daha ilk andan itibaren faşist, sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyasetin, yeni özgürlükçü doğuşu boğmak için tüm gücüyle saldırıya geçmiş olduğunu görmek zor değildir. Kuşkusuz ilk saldırılar da ideolojik boyutta gelişmiş ve bu temelde yeni yeni şekillenmekte olan özgürlük ideolojisi boğulmak istenmiştir.
Apocu Özgürlük Hareketine karşı ideolojik saldırılar iki boyutlu olarak gelişmiştir. Birisi Kürdistan üzerindeki sömürgeci-soykırımcı TC egemenliğine dayalı olarak var olan Türk sosyal-şovenizminin saldırısıdır. Diğeri ise, Kürt toplumu üzerindeki aşiretçi-feodal egemenliğe dayalı olarak var olan ilkel Kürt milliyetçiliği ile Kürdistan’da sömürgeci-soykırımcı kapitalizmin yarattığı özümsenmiş küçük-burjuvaziye dayalı olarak gelişen reformist-teslimiyetçi Kürt milliyetçiliğinin saldırısıdır. Kendilerini Kürdistan’ın ve Kürt toplumunun sahibi olarak gören bu akımlar, yeni doğmakta olan Apocu özgürlük ideolojisine karşı her yöntemle çok şiddetli bir saldırı yürütmüşlerdir. Öyle ki bu temelde yaşanan yoğun ideolojik mücadele bazen kavga ve çatışmaya kadar varmıştır. Sonuçta doğru ve haklı olan ve oldukça da etkili yürütülen ideolojik mücadelenin kazananı Apocu Grup olmuştur.
Apocu ideolojik gruplaşma karşısında sosyal-şovenizm ile ilkel-reformist Kürt milliyetçiliğinin başarısız kaldığını gören TC ulus-devleti, 1977 baharından itibaren saldırıyı istihbarat düzeyine çıkarmayı gerekli görmüştür. Bu temelde Antep ve Ankara’da düzenlediği saldırılar 18 Mayıs 1977 günü Antep’te grubun önde gelen kadrolarından Haki Karer’in katledilmesi düzeyine ulaşsa da, sonuçta Apocu Grubun imhası ve tasfiyesi başarılamamıştır. Bu çerçevede, Türkiye’de devrimci gençlik hareketinin üzerine paramiliter faşist güç MHP’nin saldırtılmasına paralel olarak, Kürdistan’da gelişmekte olan Apocu Özgürlük Hareketinin üzerine de ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilerin saldırtılması durumu geliştirilmiştir. Hilvan ve Siverek Direnişleri temelinde söz konusu ajan yapı, kurum ve kişilere karşı geliştirilen devrimci mücadele söz konusu yapıyı da önemli ölçüde parçalayarak halka ulaşmış, bu temelde PKK öncülüğü ve yeni bir Kürt halk direnişi ortaya çıkmıştır.
Sömürgeci-soykırımcı sistemin bu gelişmeye verdiği cevabın, 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesi olduğu bilinmektedir. Bu temelde, Kenan Evren cuntası eliyle PKK ezilmek, Diyarbakır zindanında geliştirilen itirafçılık dayatmasıyla PKK içinden yeni bir ihanet yaratılmak, böylece Apocu özgürlük ruhu, bilinci ve iradesi kırılıp PKK mahkum edilmek istenmiştir. Söz konusu sömürgeci-soykırımcı saldırı planı, 1982 Büyük Zindan Direnişi, Önder Apo öncülüğündeki yurtdışı hazırlık çalışmaları ve 15 Ağustos 1984 Devrimci Gerilla Atılımı ile kırılmış ve boşa çıkartılmıştır.
Bunun üzerine NATO’nun 5. Maddesi işletilmiş, 1985’ten itibaren Kürdistan’da PKK’ye karşı yürütülen sömürgeci-soykırımcı savaşı bizzat NATO üstlenip yürütür hale gelmiştir. Bu temelde de 1987 Temmuz’unda ‘Olağanüstü Hal’ ilan edilerek, İran-Irak Savaşı sona erdirilerek, Avrupa’da ‘Düsseldorf Davası’ örgütlenerek ve yeniden ihanet hortlatılmaya çalışılarak 1987-88 sürecinde PKK’ye karşı uluslararası düzeyde planlı bir saldırı yürütülmüştür. Bu temelde gerilla ezilmek, Önder Apo etkisizleştirilmek, Diyarbakır’da yargılanıp mahkum edilemeyen PKK Almanya’da yargılanıp mahkum edilmek, işbirlikçi-ihanete dayanılarak PKK etkisi sistemin içine çekilmek istenmiştir. Söz konusu bu saldırı planını da başta Önder Apo olmak üzere gerilla direnişi ve Avrupa’daki zindan direnişi bozup başarısız kılmıştır.
PKK’ye karşı NATO’nun ikinci saldırı planı Ekim 1992 Güney Savaşıdır. ‘Çekiç Güç Operasyonu’ temelinde Güney Kürdistan Yönetimi oluşturularak ve TC Devleti bu ittifaka katılarak Türk ordusu ile KDP ve YNK pêşmergelerinin ortak saldırısı ile bu savaş yürütülmüştür. Böyle bir savaşla PKK’nin Güney Kürdistan’a girişi engellenmeye, kurtarılmış alan yaratma potansiyeli yok edilmeye, PKK Kuzey Kürdistan’da kuşatılmaya ve daraltılmaya çalışılmıştır. Söz konusu amaçlar doğrultusunda PKK’ye belli darbeler vurulmuş olsa da, esas olarak gerillayı ezme ve PKK’yi tasfiye etme hedefi başarılamamıştır.
NATO’nun PKK’ye karşı yürüttüğü son planlı saldırı, 9 Ekim 1998 tarihinde başlatılan ve hala devam etmekte olan uluslararası komplo saldırısıdır. Bizzat ABD Yönetimi tarafından planlanan ve koordine edilen bu saldırı doğrudan Önder Abdullah Öcalan’ı hedeflemiş, ihtiyaç duyduğu tüm iktidar ve devlet güçlerinin desteğini kullanmış, birçok farklı yöntemi iç içe uygulamış, gizli yöntemlerle imha, idam, İmralı sistemi içinde çürütme amaçları temelinde Önder Apo’yu etkisiz kılarak PKK’yi tasfiye etmek istemiştir. PKK’nin tasfiyesine dayanarak da Kürt soykırımını başarmayı hedeflemiştir. Türkiye’de Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Tayyip Erdoğan hükümetleri tarafından yürütülen ve esas olarak da 15 Şubat 1999 komplosu biçiminde yaşanan bu saldırı sürecine karşı 24 yıldır Önder Apo öncülüğünde partimiz, halkımız ve dostlarımız amansız bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi yürütmüş, Önder Apo’nun bir günde imhasını hedefleyen komplo 24 yıla yayılarak esas itibarıyla boşa çıkartılmıştır.
Hiç kuşkusuz Kürt ve insanlık tarihinin en önemli ve anlamlı direnişi olan uluslararası komploya karşı söz konusu bu direnişte belirleyici rolü Önder Apo’nun dehası, kararlı duruşu, yaratıcılığı ve bu temelde gerçekleştirdiği paradigma değişimi oynamıştır. Yine ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şiarıyla geliştirilen fedai direnişi ve 24 yıllık bu direnişin on binleri bulan kahraman şehidi ateşten bir çember oluşturarak Önder Apo’yu savunmuştur. 24 yıl boyunca kahraman gerilla güçlerimiz, kadın ve gençlik hareketlerimiz, her kesimden yurtsever halkımız ve devrimci-demokratik dostlarımız kesintisiz bir direniş yürüterek uluslararası komployu yenmeye ve İmralı tecrit ve işkence sistemini parçalamaya çalışmıştır. Sonuçta gelişen direnişler nedeniyle Diyarbakır ve Düsseldorf’ta yargılanıp mahkum edilemeyen Apocu Özgürlük Çizgisi ve PKK, bu kez uluslararası komplo temelinde İmralı’da yargılanıp mahkum edilmek istenmiş, ancak verilen topyekun direniş ve Önder Apo’nun geliştirdiği Demokratik Modernite Kuramı temelinde yargılanıp mahkum edilen beş bin yıllık iktidar ve devlet sistemi ve beş yüz yıllık kapitalist modernite düzeni olmuştur. Erkek egemen faşist, sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyaset İmralı Direnişi temelinde yargılanıp mahkum edilerek tarihin çöp sepetine atılmıştır.
Görülüyor ki doğuşu büyük zorluklar içerisinde gerçekleşen Apocu Hareketin 49 yıllık gelişimi de amansız bir mücadele içinde ve büyük zorluklarla boğuşup onları yenme temelinde olmuştur. Her yılı bir önceki yıldan daha büyük ve amansız bir mücadeleye sahne olmuş, 49 yıllık Büyük Özgürlük Yürüyüşü her yıl zorlukları yenen ve engelleri aşan büyük ve ısrarlı mücadele sonucunda başarılmıştır. İçten ve dıştan gelen her türlü zorluk ve engele karşın Önder Apo ve PKK öncülüğündeki özgürlük ve demokrasi mücadelesi kesintisiz olarak sürmüş, 49 yılda Kürt halkı, kadınlar ve insanlık açısından büyük değer ifade eden çok önemli gelişmeler ortaya çıkarmıştır.
49 yılda yaratılan bazı temel gelişmeleri kısaca şöyle özetleyebiliriz: Kuşkusuz en başta tarihin en zor ortamında gerçekleşen Önderliksel Doğuşun kendisi tarihin en büyük gelişmesidir ve diğer bütün gelişmeler onun üzerinde ve ona bağlı olarak gerçekleşmiştir. Önder Apo, çıkışının ilk üç yılında Ankara’da güçlü bir özgürlük çizgisi ve devrimci grup yaratmayı başarmıştır. Apocu Grup, doğuşunun dördüncü ve beşinci yılında Kürdistan’a dönmeyi ve Kürdistan Devrimci Gençlik Hareketi haline gelmeyi başarmıştır. Doğuşunun altıncı yılında 26-27 Kasım 1978 günlerinde Lice’nin Fis Köyünde kuruluş kongresini toplayarak, kendisini Partiya Karkerên Kurdistan-PKK adıyla partileştirmiştir. PKK, tarihi Hilvan Direnişi içinde kurulmuş ve kendisini Siverek Direnişiyle Kürt halkına ve kamuoyuna duyurmuştur.
Apocu Önderliksel Doğuş ve Hareket, çıkışının sekizinci yılında faşist-soykırımcı düşmanı 12 Eylül faşist-askeri darbesine götürmüş, böyle bir darbe temelinde kendini yeniden yapılandırarak ömrünü uzatmaya çalışmak zorunda bırakmıştır. Onuncu yılında ise, bir yandan 12 Eylül faşist-askeri rejimine karşı muzaffer Zindan Direnişini geliştirirken, diğer yandan Filistin halkının siyonizme karşı Lübnan’da geliştirdiği direnişe önemli bir destek vermiştir. On ikinci yılında 15 Ağustos Devrimci Gerilla Atılımını geliştirerek Büyük Zindan Direnişini dağa ve gerillaya taşımış, NATO’ya bağlı TC sisteminin temellerini sarsmıştır. Bu temelde gelişen büyük gerilla direnişi ve ideolojik mücadele sonucunda halk serhildanları başlatmış ve on yedinci yılda Ulusal Diriliş Devrimini ortaya çıkarmıştır.
1990’da başlayan Ulusal Diriliş Devrimi Kürdistan tarihi ve Kürt halkı açısından çok önemli bir olay, tarihsel bir dönemeçtir. Gerilla ile birlikte halk direnişinin de ortaya çıkışını içermektedir. O zamana kadar yaşanan sömürgeci-soykırımcı sistemden bireysel kopuşların kitlesel yapıya kavuşmasını ve ulusal düzeye ulaşmasını ifade etmektedir. Kürtlerin kendilerine dayatılan Türk uluslaşmasından koparak demokratik Kürt uluslaşmasını başlatmaları anlamına gelmektedir. Kürt kadınları öncülüğünde gelişen bu süreç, aynı zamanda Kadın Özgürlük Devriminin de başlangıcı olmaktadır. Hem kadın gerillalaşması ve hem de özgün kadın örgütlenmesi esas olarak bu süreçte gelişme kaydetmiştir. Bu temelde kadın kurtuluş ideolojisine ulaşılmış ve özgün kadın partileşmesi süreci gelişmiştir.
Önder Apo ve PKK 1993 Newroz’u öncesi tek yanlı ateşkes ilan ederek, Kürt sorununa demokratik çözüm sürecini başlatmıştır. Ancak iç ve dış çeteciliğin sabote etmesi sonucu söz konusu ateşkes girişimi hedeflenen sonucu vermemiş, kısa süre sonra tekrar yaygın ve şiddetli bir savaş başlamıştır. TC Yönetimini ele geçiren soykırımcı çeteciliğin “Ya bitecek, ya bitecek” sloganıyla geliştirdiği imha ve tasfiye saldırılarına karşı 1993-98 arasındaki büyük gerilla direnişi bir kampanya biçiminde yürütülmüştür. TC ve Kürdistan tarihlerinin en büyük askeri olayı olan bu çatışma sürecinin doğru anlaşılması önemlidir.
Önder Apo ve PKK, yirmi altıncı yılda ABD yönetiminin örgütlediği ve yürüttüğü uluslararası komplo saldırısıyla yüz yüze gelmiştir. Geçen 24 yıl boyunca da 9 Ekim 1998 tarihinde başlayan söz konusu komplocu saldırının imha ve tasfiye planlarına karşı amansız bir direniş yürütmektedir. Böyle tarihi bir direniş içinde Önder Apo’ya yöneltilen imhayı boşa çıkarmış, idamı önlemiş, İmralı çürütme politikasını başarısız kılmış, içten dayatılan tasfiyeciliği tasfiye etmiş, başvurulan her türlü hile ve oyunu bozmuştur. Gerçekleştirilen paradigma değişimi ve geliştirilen Demokratik Modernite Kuramıyla komplocu sistemi yargılayıp mahkum etmiş ve Apocu Önderliği bir Kürt ulusal önderliği olmaktan çıkartarak evrenselleştirmiş ve başta kadınlar olmak üzere tüm ezilenlerin önderliği haline getirmiştir. 19 Temmuz 2012’de Rojava Özgürlük Devrimini başlatarak hem yeni paradigmanın pratik uygulamasını geliştirmiş ve hem de tüm insanlığa moral kaynağı olan bir devrimci pratik ortaya çıkarmıştır.
Önder Apo ve PKK öncülüğünde son sekiz yıldır DAİŞ çeteciliğine karşı tüm insanlığı savunan bir direniş kampanyası yürütülmektedir. Maxmur, Şengal ve Kobanê direnişlerinde somutlaşan söz konusu kampanya, DAİŞ’i yenilgiye uğratarak ve Kürt halkının başta Araplar olmak üzere bölgenin diğer halklarıyla demokratik ittifakını geliştirerek tarihi rol oynamış ve önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Bugün de devam etmekte olan bu sürecin tarihi önemi gelecekte çok daha iyi anlaşılacaktır. Özellikle Şengal’de Êzidî Kürt toplumuna DAİŞ tarafından dayatılan soykırımın önlenmesi, insanlığın alnına vurulmak istenen bir kara lekeyi temizlemiştir.
Uluslararası komploya karşı direniş kapsamında son yedi yıldır da ‘çöktürme eylem planına’ karşı direnilmektedir. Tarihin en vahşi saldırılarından olan söz konusu saldırıyla Kürt halkına ve Önderliğine diz çöktürmeyi hesap edenler, bugün Apocu Hakikat karşısında kendileri diz çöker konuma gelmişlerdir. Kahraman gerilla direnişimiz karşısında 2008 Şubatında TC Genel Kurmayının yaşadığı hezimetin bir benzerini 2021 Şubatında AKP-MHP Yönetimi Garê’de yaşamış; Metina, Zap ve Avaşin direnişleri karşısında AKP-MHP Yönetimi adeta tüm dermanı tükenerek artık çöküş noktasına gelmiştir. Bugünkü AKP-MHP faşist yönetiminin sonu da 49 yıldır yirmiye yakın hükümetin yaşadığından pek farklı olmayacaktır. Belki de diğer alanlardaki faşist diktatörlerin sonuna benzer bir biçimde çok daha acı olacaktır.
PKK MERKEZ KOMİTESİ
YORUM GÖNDER