DÜNYA PKK GERÇEĞİNİ ARTIK DAHA RAHAT GÖRÜYOR
KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, Brüksel ve Lüksemburg’da PKK lehine kararların çıkmasına yol açan siyasal atmosferi değerlendirirken, “Dünya artık gerçeği daha rahat görüyor” dedi.
Belçika’da 2006’da başlayan bir soruşturma kapsamında yargılanan onlarca kişiden biri olan KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar ile dava sürecini, öncesini, PKK lehine kararların alındığı siyasi koşulları, hukuki ve siyasi sonuçlarını konuştuk. Son üç yılda Brüksel’de PKK lehine beş karar çıktığını söyleyen Aydar, Türkiye’nin son kararı da temyize götürdüğünü hatırlattı. Aydar, Belçika Yargıtayı’ndan ve Lüksemburg’daki Avrupa Adalet Divanı’nda “terör listesine” karşı açılan davadan PKK lehine olumlu sonuçlar çıkacağını düşünüyor. Aydar, “terörist örgütler” listesinin hukuken çöktüğüne vurgu yapıyor.
SUÇ YOK, ÜRETİLMİŞ
Belçika’daki dava nasıl ve hangi argümanlarla başladı?
Bu dava, 2006’da başlayan bir soruşturma kapsamında açıldı. 2010’da operasyon yapıldı. 2015’te savcı iddianamesini hazırladı, o tarihten beri de mahkemelerde savcı ve Türk devletinin avukatları ile biz karşı karşıya geliyoruz.
2016’da duruşmalar oldu. Belçika hukukunda şöyle bir şey var: Bir iddia mahkeme önüne geldiğinde ilkin savcı, avukatlar, hakim bir araya gelerek, bu iddianamenin kabul edilip edilmediğini ele alır. Bizimki o aşamadaydı. Duruşmalarda bizim iddiamız şuydu: Belçika’da işlenen bir suç yok. Suç üretilmiş. Bir de, hareket terörist bir hareket değil. Siz ‘yabancı bir örgütün yöneticileri ve üyeleridir’ diye yargılama yapamazsınız. Kürdistan’da devam eden bir savaş var ve bunu terörle nitelendiremezsiniz. Bu çerçevede savunmalar yapıldı. 3 Kasım 2016’da ilk karar çıktı. O zaman tek hakimli mahkemedeydi. Alt bir mahkemeydi. Mahkeme, ‘PKK terör örgütü değil, bu insanlar suç işlememiş, ben bunları yargılayamam’ yönünde karar aldı. Savcı ve Türk devleti itiraz etti. Üst mahkemeye gitti. 2017’de bu üst mahkemede duruşmalar oldu. Üç hakimli, daha geniş bir heyet vardı. Onlar da, alt mahkemenin aldığı kararı onayladılar ve 14 Eylül 2017’de lehimize daha geniş ele alınan ikinci karar çıktı. Savcı ve Türk devleti yeniden itirazda bulundu, temyiz ettiler, Yargıtay’a gitti. Yargıtay usulle ilgili bir karar verdi. Yargıtay’dan gelen dosyada, savcının da argümanlarının araştırılması istendi. Dava böyle bozuldu. 2018’de yeniden duruşmalar oldu. İlk duruşma Eylül 2018’de gerçekleşti. Son duruşma 17 Ocak 2019’da oldu. Sonra mahkeme kararını Mart ayında açıklamak üzere dosyayı kapattı. 8 Mart’ta da karar açıklandı. Son karar, diğer ikisinden daha geniş, daha güçlü, daha içerikli, daha sistematik meseleyi ele alıyor, 50 sayfada olayın bir savaş olduğu, bunun terör ile izah edilemeyeceği ve bu kişilerin suç işlemediğine hükmediliyor.
ÜÇ YILDA BEŞ KARAR
Sizin yargılandığınız dava dışında, başka bir Kürdün yargılandığı davada da benzer kararlar alındı...
Son üç yıldır, Brüksel’de farklı hakim heyetlerinin aldığı beşinci karardır. Bizim davamızda, hem gerçek hem de tüzel kişiler olarak 37 kişiydik. Fidan Doğan (Rojbin) arkadaşımızın şehit edilmesiyle birlikte 36’ya düştük. Diğer dava Belçika’da başka Kürde karşıydı. (Davada yargılanan) Faysal Çolak isimli kişiye istinat edilen şuydu: İşte Belçika’da bazı teknik malzemeler alıp Güney Kürdistan’a göndermiş. Bu çerçevede “terör örgütüne” yardım suçlaması vardı. Bu malzemelerin askeri alanda kullanılabileceği iddiası vardı. Söz konusu kişi bir süre cezaevinde de kaldı. Onun davasında iki kez karar alındı. Birincisinde hakim, PKK için “terör örgütü değil, yargılayamayız” dedi. İtiraz edildi. Bir üst mahkeme de, bize ilişkin karara benzer bir karar aldı. Yani son üç yılda “PKK terör örgütü değildir” diye alınan beşinci karardır. Fakat mahkeme heyetleri farklıdır.
MEVCUT KARARIN ONANMASINI UMUYORUZ
Savcılık yeniden itiraz etti, ne bekliyorsunuz?
Türk devleti ve savcı yeniden temyiz etti. Daha iddiaları bize gelmedi. Onlara cevap vereceğiz. Şu anda yeniden Yargıtay’a gidecek. Kanaatimiz, mevcut kararın Yargıtay’da da onanması şeklindedir.
SORUŞTURMA ÖNCESİ DÖNEMİN KOŞULLARI
Daha gerilere gidersek, davanın bir hazırlık aşaması da olmalı. Soruşturma noktasına nasıl gelindi?
Bu davanın hazırlanma aşaması çok önemli. Bu dava öyle durup dururken olmadı, yani Belçika makamları bizim suç işlediğimizi gördüler de, bizden birileri suç işledi de dava konusu yaptı diye bir şey yok. Bu dava diğer Avrupa ülkelerindeki davalar gibi devletler arası pazarlıklar sonucu hazırlanmış bir davadır.
O dönemin koşulları nasıldı?
1999 ile 1 Haziran 2004 arası beş yıllık ateşkesten sonra, Türk devletinin çözüm gelmemesi üzerine hareketin yeniden silahlı mücadeleyi yükseltmesi Türkiye devletini arayışlara itti. Bu arayışların en önemlilerinden birisi, ABD ve Avrupa’daki müttefiklere geçmişte olduğu gibi müracaat etmek oldu. O sırada Türkiye Amerikalılardan Irak hava sahasını açmasını istedi. Amerikalılar Irak’a girmişlerdi. 2003 yılıydı. Irak’ta yeni bir dizayn yapılıyordu. Türkiye de oraya operasyon yapmak istiyordu. Amerikalılarla bu iş olmayınca, Türkiye Avrupa’da ve farklı yerlerde yardımcı olunmasını istedi. O görüşmeler sonucunda, Amerikalı general Ralston ve Türkiyeli general Edip Başer, bize karşı özel temsilci olarak atandılar. Hem askeri anlamda, hem de polisiye, istihbarat alanında. Bu dava o dönemde hazırlanan bir davadır. Bizler Belçika’dayız, çok sayıda Kürt kurumu Belçika’daydı. Tanınan şahsiyetlerle beraber. Özellikle Brüksel öne çıktı, bura üzerine yoğunlaştılar. Bu çerçevede Türkiye, Amerika ve Belçikalı yetkililer, bazen Brüksel’de, bazen Ankara’da bir araya geldiler. Şimdi öyle rastgele söylemiyoruz. Duyuyorduk ancak sonra WikiLeaks belgelerinde de ortaya çıktı. Dava dosyasında da mevcut. O toplantılar sonucunda, hangi sonuçlara ulaştıkları ve nasıl operasyon yapacakları konusunda Amerikalı diplomatların merkezlerine gönderdikleri mailler var. O mailler, WikiLeaks aracılığıyla kamuoyuna ulaştı. Buradaki faaliyetlerin nasıl olması gerekiyor, ne yapılmalı, Belçikalı yetkililerin ‘şu anda suç yok, bir şey yok, biz nasıl yapalım’ gibi tartışmalar var. İsimlerimiz geçiyor. Bunlar arasında benim adım, Remzi arkadaşın (Kongra Gel Eş Başkanı Remzi Kartal) adı da var. Roj TV’ye yönelik neler yapılması gerektiği de belgeler de yer alıyor. NATO Genel Sekreteri’nin seçilmesi karşılığında gündeme gelmişti. Bugün bunlar konuşuluyor. Burada hukukun temel bir prensibi ihlal ediliyor.
HUKUKUN TEMEL BİR PRENSİBİ İHLAL EDİLDİ
Hangi prensipten bahsediyorsunuz?
Birileri suç işler, ondan sonra ilgili makamlar harekete geçer, eğer suça ilişkin araştırma, soruşturma ve dava gündeme gelir. Burada suç işleme durumu yok. Belçika’da bize atfedilen suç yok. Devlet yetkilileri bir araya gelmişler ve diyorlar ki, ‘suçlu kişiler var, bunları nasıl cezalandırabiliriz?’. Ondan sonra da bize suç aramışlar. Yani bize nasıl bir suç oluşturacaklarını araştırmışlar. Üretilmiş bir suç var. Bizim işlediğimiz bir suç değil. Sonra da bu operasyon yapıldı. Hukukun temel prensibi baştan itibaren ayaklar altına alınmış. Bunu savunmalarımızda dile getirdik.
TÜM BELGELER TÜRKİYE’DEN
Bir de Belçika’da bana yönelik bir suçlama yok. Kimse “Belçika’da bir trafik suçun var, bir yere bir taş atmışsın” bile demiyor. Her şey Türkiye’ye karşı verdiğimiz mücadele çerçevesinde. Türkiye İçişleri, Dışişleri ve Adalet Bakanlıkları harekete geçmiş, 81 ilin bütün polis teşkilatlarına genelge göndererek, bize ilişkin ne varsa Belçika’ya sunulmak üzere göndermelerini istemişler. Onlarca itirafçının ifadesi var. Türkiye’ye itirafçılık nasıl bir müessesedir o biliniyor. Nasıl insanların, farklı vaatlerle itirafçı yapıldığı, nasıl işkence ile itirafçı yapıldığı biliniyor. Bu şekliyle, bir dosya oluşturmuşlar. Belgeler hepsi Türkiye’den. Belçika emniyeti veya savcıların çok fazla topladığı bir şey yok.
PKK LEHİNE KARARLARA GÖTÜREN SİYASİ KOŞULLAR
Soruşturma süreci ve davanın açılma koşullarını anlattınız, siyasi bir dava olduğunu belirttiniz, peki PKK lehine kararlara yol açan siyasal atmosferi nasıl açıklıyorsunuz?
Bütün dünya, halkımız ve hareketimizin DAİŞ’e karşı ne kadar fedakarlık yaptığını ve büyük bedeller ödediğini bilir. Dünyaca takdir ediliyor. Ama halen bu ülkeler bizimle DAİŞ’i aynı listede tutuyorlar. AB ve ABD terör listeleri de siyasidir. Belli amaçlar için alınmış kararlardır. Bu büyük bir haksızlık. Siyasi bir karar. Şimdi, tabi ki siyasal konjonktür bunları etkiliyor. Nasıl etkiliyor? Uzun süre hareketimizin dışındakiler, bu hareketi daha çok anlattılar. Bizim Türkiye devleti gibi propaganda imkanımız yok, onun kadar diplomasi imkanımız yok. Onun geniş bir basın ağı hareketimizi hep kötü tanıttı. Biz Türkiye’ye karşı mücadele ederken aynı zamanda bir NATO ülkesine karşı, Avrupa Konseyi üyesi bir ülkeye karşı, AB ile üyelik müzakereleri yürüten bir ülkeye karşı mücadele ediyoruz. Bu ülkelere dost bir Türkiye var. Dolayısıyla bu hükümetler, bizim mücadelemizden hoşlanmadılar. Ve böyle bir konjonktürde bu listeler yapıldı. Hareketimiz kötü tanıtıldı. Şimdi, hareketimizin güçlenmesi ve uluslararası alana daha fazla açılmasıyla bizim diplomasi ve kendimizi anlatma imkanlarımız da süreç içerisinde fazlalaştı. Bir de son, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler, özellikle Arap Baharı ve sonrası bölgede yaşanan gelişmeler, Suriye ve Irak’taki gelişmeler, orada başta DAİŞ ve El Nusra gibi selefi güçlerin güçlenmesi, ve bu güçlere Türkiye’nin destek vermesi, bizim karşı çıkmamız, büyük bedellerle buna karşı durmamız, Kürtlerin mücadelesinin dünya kamuoyuna mal olması, Kobanê olayı gibi, bugün DAİŞ bitiyor, bütün bunların Kürtler eliyle olması, Erdoğan’ın gerçek yüzünün ortaya çıkması, Türkiye’nin farklı bir siyaset izleyerek, Batılıların çıkarlarıyla çelişmesi, Rusya ile ilişkileri, Erdoğan’ın İslamcıları desteklemesi gibi farklı projeleri bize uluslararası alanda bir açılım sağladı. Bu şöyle bir şey yarattı: Kürtler de bir şeyler söylüyorlar, bunları bir dinleyelim. Eskiden çok önyargı ile sesimiz pek dinlenmiyordu. Biz dinlendiğimizde, dikkate alındığımızda haklılığımız ortaya çıktı. Dünyada nerede bizi rahat dinleseler, önyargısız yaklaşsalar herkes bizi haklı görür. Şu anda böyle bir süreci yaşıyoruz. Bu haklılık süreci, bu yeni konjonktür kamuoyunu etkilediği gibi, mahkemeleri, hükümetleri de etkiliyor. Ve Kürtlerin sesine kulak verildiğinde, haklı olduğu da görülür. Dolayısıyla, konjonktür ve çalışmalarımız bizim lehimize bu tür sonuçların ortaya çıkmasını sağladı. Şu anda da daha fazlasını sağlıyor. Dünya artık gerçeği daha rahat görüyor. Bu önemlidir.
‘TERÖR’ LİSTESİNE KARŞI AÇILAN DAVA
Lüksemburg’da terör listesine karşı dava ne durumda?
2014’te Lüksemburg’da Avrupa Birliği terör listesine karşı bir dava açıldı. Bu dava da 15 Kasım 2018’de karara bağlandı. Karar, lehimize çıktı. Avrupa Birliği’ne “siz bu argümanlarla PKK’yi suçlayamazsınız, onu listede tutamazsınız, bu argümanlarınız geçerli değil” dendi. Bu anlamda 2014, 2015, 2016, 2017’deki terör listeleri iptal edildi. Fakat Avrupa Birliği otomatik olarak tekrar listeye koyuyor. O davada da durum şu: AB kararı temyiz etti. 25 Ocak’ta dilekçesini verdiler. Kendisine göre gerekçeleri var. Bizim avukatlarımız da ona cevap veriyorlar. Bu arada, bu yıl da yeniden listeye konuldu. 9 Ocak’ta liste yenilendi. 7 Mart’ta yeni listeye karşı da dava açıldı. Lüksemburg’da listeye karşı biri temyiz, biri de alt mahkemede olmak üzere devam eden iki dava var.
Güncellenen liste için yeni bir argüman öne sürüldü mü?
Lüksemburg’da çıkan pozitif karar ardından AB’nin yeni listesi de eski argümanlara göre, mahkemenin kabul etmediği argümanlara göre yenilendi.
LİSTE HUKUKEN ÇÖKTÜ
AB’nin ‘terörist örgütler’ listesinin mücadeleniz üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Terör listesi yalnız, harekete zarar vermiyor, önemli bir Kürt kitlesine zarar veriyor. Çok sayıda insan farklı yerlerde zorlanıyorlar. Yargılanıyorlar, sorgulanıyorlar, önleri kesiliyor, bürokraside engellerle karşılaşıyor. Terör listesi barışa zarar veriyor. Türk devletinin zulmünü daha fazla katmerleştirmesine hizmet ediyor. Savaş isteyenlerin elini güçlendiriyor, barış isteyenlerin elini zayıflatıyor. Bu anlamda terör listesine karşı hem hukuki, hem siyasi hem de diplomatik olarak büyük bir çaba içerisinde olacağız. Liste şu anda mahkeme kararlarıyla dayanaksız hale geldi. Resmiyette halen devam ediyor, ama liste bizim açımızdan çökmüştür, dayanaksız hale gelmiştir. Hukuken liste çökmüştür, bunu fiili hale getirmemiz lazım.
ÜZERİNDE CİDDİYETLE DURUYORUZ
Brüksel ve Lüksemburg’daki kararla birlikte başka ülkelerde de hukuksal girişimlerden benzer sonuçlar almayı umut ediyor musunuz?
Hem Brüksel’de hem de Lüksemburg’da bu tür kararların alınması, tesadüf değil. Henüz yeterli değil. Almanya’da farklı kararlar çıkıyor. Ama bu kararları onları da etkileyecek. Avukatlar bunu kullanacaklar. Ben inanıyorum, Lüksemburg’da yeniden davalar kazanılır. Belçika’daki kararın da Yargıtay’da onaylanacağına inanıyorum. Bunlar önemli adımlar olur. Bu arada, tabi ki bu kararlar hükümetleri bağlıyor. Bu işin lobisini yapacağız. Bu işin diplomasisini de yapacağız. Böyle bir kaç kişi bir araya gelerek, birilerini teröristlikle suçlaması ve listelere almasının önüne geçmeye çalışıyoruz. Üzerinde çok ciddiyetle duruyoruz. Ama süreç devam ediyor.
BİRLİKTE ÇALIŞINCA SONUÇ ALINIYOR
Nasıl bir çalışma içerisindesiniz?
Nisan ayında Avrupa’da Kürtlerin davalarını takip eden avukatlarla bir toplantı yapacağız. Bu davaları takip edenleri bir araya getirip, birbirlerini tanımaları, tecrübelerini paylaşmaları ve ortaklaşmalarını sağlamayı amaçlıyoruz. Çünkü savcılar ortaklaşıyor, polisler ortaklaşıyor. Bir ülkede bir şey olduğunda, hemen diğeri ile paylaşıyor. Savunma makamının da tecrübelerini paylaşması önemli. Böyle bir çabamız var. Üzerine ciddiyetle gidildiğine sonuç alınabiliyor. Ben tecrübeme dayanarak, hem bu terör listesi hem de Brüksel’deki davalarda, avukatlarla birebir çalıştım. Başka Kürt avukatlar da vardı. Birlikte çalıştığımız bir hukuk grubumuz var. Avukatlarla birlikte çalıştığımızda iyi sonuç alınabiliyor. Biz, bize yönelik uygulamaları, bize karşı ortaya konulan iddia ve delilleri nasıl çürütebileceğimizi, Avrupalı hukukçulardan daha iyi biliyoruz, daha rahat belge-bilgi toplayabiliyoruz, onlar da kendi hukuklarını, kanunlarını bizden daha iyi biliyorlar. Dolayısıyla, tecrübelerimizin birleşmesinden iyi sonuç alınabiliyor. Bunu her tarafta deneyeceğiz. Devam ettireceğiz.
TEHDİT SÜRÜYOR
Mahkeme kararlarına rağmen üzerinizdeki tehdit sürüyor mu?
Bize yönelik tehdit devam ediyor. Türkiye’nin Kürt siyasetçilere yönelik suikast tehdidi sürüyor. Avrupa’da yaptılar. 2013’te üç arkadaşımızı Paris’te şehit ettiler. Sonra, farklı girişimleri oldu, biliyoruz. Bunları üzerine de (hukuksal açıdan) gidiyoruz. Bir de halen listeler resmiyette olduğu için bunun etkisi var. Amerika listesinin, Avrupa listesinin etkisi var. Bunları bertaraf etmeye çalışıyoruz. Bu bir süreçtir.
İnterpol meselesi de var...
Türkiye İnterpol’u gerçekten istismar ediyor. Bütün muhaliflerini İnterpol aracılığı ile takip ediyor. İnterpol’ü kendi amaçları doğrultusunda kullanıyor. Buna karşı da hukuk mücadelemiz sürüyor. Bu çerçevede İnterpol’de haksız bir şekilde kırmızı bültenle aranan bazı insanlarımız, listeden çıkarıldı. Bu yöndeki çabalarımız da sürüyor. Bu mahkemelerden aldığımız kararlar çerçevesinde İnterpol’e karşı mücadelemizi de sürdüreceğiz.
Amerikan listesine karşı nasıl bir çabanız var?
Amerikan listesine karşı da mücadelemiz var. Ama ABD’ye gidip gelmek, orada uygun hukuk bürosu bulmak mesele olduğu için şu an da araştırma içerisindeyiz. İnanıyorum ki Amerika’da da uygun biçimde hukuk mücadelesi ile de Amerikan listelerine karşı da iyi sonuç alınabilir.
MAXIME AZADÎ BRÜKSEL / ANF
YORUM GÖNDER