PARİS KÜRTLERE BORÇLU
Paris'in dünyanın seçkin illeri arasında olduğu tartışmasız. Hele Eyfel kulesi ise uzun yıllar boyunca dünyanın en yüksek yapısı ve Dünya Fuarının kapısı olarak Fransız Devriminin 100. Yılında özgürlüğün temsili olarak inşa edilmesinin yanında Fransa'nın endüstriyel gücünün bir göstergesi olarak da inşa edilmiştir.
Zamanla Eyfel kulesi Aşıklar, sevdalıların uğrak yeri yani moderinin kıblesi olarak da tarif edersem herhalde abartmış olmam.
İşte Dünyanın gözünde Paris bu gün böyle bu anlamı taşıyor olmalı...
Bense lise 1 sıralarında Viktor Hogu'nun Sefiller eserini okumuştum. Ki o yıl aynı zamanda siyasi görüşlerimin de şekle büründüğü yıldı diyebilirim. Komünal yaşamın anlamını ilk defa o yıl anlamıştım. O zamandan bu yana komünalite hakkında görüşlerim hiç değişmedi. Gerçekten te komünal yasam hayatın her yerinde var olduğunun ve sürekli yaşandığının farkındayım. Ancak Kürt halkından yaşanan komünalite ideolojik bir biçimde değil, gerçekten Kürtler kültürel biçimde herhangi bir sokağında mahallesinde veya köyünde pratikleşendir.
En basitinden bir örnek verecek olursam; her hangi bir evde yapılan bir tabak yemeğin komşusuna götürülmesi komünal yaşamın en köklü ilkelerinden biridir. Onun için şunu bütün samimiyetimle söylemek istiyorum ki komun yaşam Kürtlerin gerçek yaşamıdır. Hatta daha ileri gideyim komünal yaşamın kendisi kökünü Neolitik toplumun yaşam alanlarından bulup zamanla sistemsel hale dönüşmüştür.
Yine çocukluk yıllarımda böyle bir kültürel gerçeklikle büyüdüm. Örneğin dünyanı belki de en zor işi olan Ekin biçmeyi tamda bir komin şeklinde yapıyorduk. Onlarca kişi birleşir Botani ezgiler eşliğinde her gün bir ailenin Ekinini biçilirdi. Söylenen ezgi eşliğinde öyle bir uyum ve ahenkle yapılıyordu sanki halay çekiliyordu.
Şimdi Paris'e dönecek olursam benim çocukluk yıllarımda yaşadıklarımın Romanı şeklini almış Sefiller bilincime yerleşti ve öyle kaldı. Çocukluğum da yaşadıklarım zorluklarının aslında güzellikler olduğunu kitabından öğrendiğim Paris benim için komin ve imece usulüyle yaşam bulan bir kent olarak kaldı.
Şimdi o tarihin üstünde tam 24 yıl geçti ve ben bugün Paristeyim. Ana yoldan çıkıp şehrin girişinde karşılaştığım ilk şey bir halk pazarı yani dünyanın gözbebeği olan bir şehrin Kürdistan'ın herhangi bir ilçe veya ilinden farksızdı.
Buradan Paris'in Kürtdistan’a olan benzerliklerini değil de acı yanına vurgu yapmak istiyorum. Kürtlerin bu şehirle olan kader bağları elbette Eyfel kulesinin gözü kamaştıran demir yığını değil de Paris komünleri ve barikatları olduğu bir gerçekliktir. Bunun yanında da Kürtlerin kaderinin ince dokunuşlarla örüldüğü katil bir şehirdir.
Şöyle tarihi bir örnek verebilirim; Kürdistan'ı dört parçaya bölen Sykes-Picot ve Lozan antlaşması bu şehir ve şehrin başkentini yaptığı Fransa ile doğrudan bağlantılı olduğu bir gerçeklik.
Rojhilat Kürdistan'ın Devrimci lideri Dr. Qasimlo'nun mezarı... Yine Türki sinemaya Kürdistan'ı tanıştıran Yılmaz Güney'in yurtdışına çıkışı sonrası Paris'te yaşaması. Kürtçe bir şarkı için Ahmet Kaya'nın sürgünde yaşamının son bulduğu yerdir.
Bunun Yanında da Kürdistan Özgürlük Hareketi'nin kurucusu ve Kürdistan kadınının direniş mimarı Sara ve Rojbin ve Ronahi Hevalin katledildiği yer hakeza bu katliamın 10. Yılına girerken bu sefer yine TJK-E Aktivisti Evin Goyi Sanatçı Mir Perver Apê Evdilkerim vahşice katledildi.
Kürtler devrimci ve sanatçı önderlerini Paris Komünarlarının yanına, Père Lachaise Mezarlığna gömdüklerinde artık burayı da kendi vatanları olarak bellemiş oluyorlardı.
Bundan yola çıkarak şunu net olarak ifade edebilirim nerede sana ait bir mezar varsa orasıda senin ülken oluyor. Bundan kaynaklı Paris'e yolu düşen her kürdün aklındaki ilk yer Eyfel kulesinin görkemi değil Devrimci önderlerin mezarlarını ziyaret etmek Heval Sara'nın düştüğü yeri görüp acısını derinden hissetmektir.
Işte bu gün Paris sokaklarında 10 binler Jin Jiyan Azadi diyorsa Biji Serok APO diye haykırıyorsa nedeni güncel değil Paris komünlerinden yola çıkıp sebebini de Sykes-Picot'la devam ettirmeliyiz ki Fransa'nın Paris'in Kürtlere borçlu olduğu hatırlamak demektir.
Celadet Caf
YORUM GÖNDER