DEMOKRATİK MODERNİTENİN POLİTİK BİREYİ (1.BÖLÜM)
Birey ve toplum yaşamının demokratik ve özgürlük ölçüsüne ulaşmasında olmazsa olmaz diyebileceğimiz yeri ve önemi olan politikayı, birey ve toplumun kendi hakikatini sorgulaması ve tanıması sonucu, insanı insan yapan temel irade ve kimliğe kavuşması olarak tanımlamak mümkündür. İnsanın toplumsal irade ve kimliğe kavuşması aynı zamanda özgürleşme yolunda en sağlam adımların atılması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla kendi kimliğine, iradesine en önemlisi de toplumsal bütünlüğü içinde hakikatine ulaşma yoluna girmeyen bireyin politikliği söz konusu olamayacağı gibi özgürlüğü de gerçekleşmeyecektir.
Kapitalist modernitenin yaratmak istediği tipler de politikliğin karşıtı olan apolitik tiplerdir. Kim olduğunu, ne olduğunu, nereden gelip nereye gideceğini sorgulamayan sahte özgürlük fikirleriyle kandırılan, pasifize edilip edilgenleştirilen kişilik tipleri, yaratılmak istenen tipolojilere örnek olarak verilebilir. Günümüzde politika dendiği zaman akıllara gelen toplum üstü iktidar simgelerinin varlığı, çarpıtılan doğrular ve bireysel gerçekliklerle bağı vardır. İktidarın kurumsallaşmış hali olan devlet ve onun katları olan partiler, meclisler, hükümetler ve onların başkanları politik alanın sahipleri olarak zihinlerde inşa edilmiştir. Bu tipe göre, birileri veya biri onların yerine düşünür ve onlar yerine uygular. Bunu yapan politikacıdır, yaptığı şey de politikadır. Bunun ulus-devletlerdeki karşılığı ise sadece seçim dönemlerinde adı geçen seçmenlerdir. Dincilik, milliyetçilik, cinsiyetçilik, bilimcilik gibi ulus-devlet hastalıklarıyla körelen, aşınmaya uğrayan bir ülkenin yurttaşı olma konumu, ulus-devletin ideolojileriyle sınırlandığı birey, söylenenden ve istenenden daha fazlası olduğunun, olacağının farkına varamaz duruma getirilmiştir. İnsanlık tarihine baktığımız zaman kapitalist modernitenin çarpıtmalarını daha net görmekteyiz. Primatlıktan kopuş döneminden neolitik devrime kadar insan toplulukları politik üretim halinde olmuşlardır. Doğa içerisinde hayatta kalmak, kendilerini korumak için yaptıkları en basit aletlerden zihinsel yaratımlarına kadar tüm maddi-manevi üretimlerini politik nüveler olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır. Bu nüvelerin en önemlisi doğa içerisinde fiziken en savunmasız tür olan insan türünün hem fiziki hem de zekâ olarak gelişimini sağlayan ve hızlandıran topluluk yaşamını tercih etmesidir. Topluluk yaşamı insan için temel ihtiyaçların karşılanmasında bir güvencedir. Birlik olarak yaşamın ne anlama geldiğini bizzat yaşayarak deneyimlemiştir.
İlk varoluştan bu yana klan, kabile, aşiret, ulus gibi toplumsal formların temelinde, öncelik olarak bu gerçeklik yatmaktadır. Ahlaki ve politik toplumun, yapısallığını ve anlamsallığını esas olarak oluşturduğu dönem neolitik dönemdir. Burada birey, toplumun etkin ve değerli bir üyesidir. Kadın öncülüğünde inşa edilen bu toplum bireyleri aynı zamanda ahlaki ve politik toplumun ve sürdürücü sıfatlarına sahiptir. Bireyin kendini ve fikirlerini değerli hissettiği topluluğuna yönelik aidiyet ve bütünlük hissiyatı yüksek olduğundan toplum yararına sarf ettiği çabası da gönüllülük temelinde en yüksek düzeyde olacaktır. Neolitik bireyi ve toplumu arasındaki ilişki, içerisinde maddi olanı olduğu kadar metafiziği de kapsayan doğal bir ilişki boyutunu geliştirdiği için fikirsel üretimler de politik çizgide oluşmaktadır.
Murray Bookchin, “Ortak irade oluşturmak ve topluluklar yaratmak sanki yalnızca toplumsal yönden istenen bir şey değil de insan ruhundan kaynaklanan etik bir arzudur” der. Topluluk yaşamının bazı hayvan türlerinde de olduğunu bilmekteyiz. Ancak insan topluluklarının, zorunlu veya tercihen, maddi ihtiyaçların ötesinde yarattıkları ortak akıl ve ruh onu doğa içerisinde farklı bir yere konumlandırmıştır. İster insan ruhundan kaynaklanan isterse de sonradan öğrenilmiş olsun, oluşturulan ortak akıl, irade ve ortak ruhun bir diğer ifadesi olan ahlaki ve politik gelişim, insanı insan yapan temel özellikler oldukları için önemlidir. Bu özellikleri olgunlaştıran ve de belirleyici kılan şey ise insanlığın bir üst aşaması olan toplumsallığa geçiştir.
İnsanlık bu geçişi neolitik devrim dediğimiz dönemde zirveleştirmiştir. Neolitik devrim sürecinde henüz belirgin olarak bir iktidar yapılanması yoktur. Birey, toplum ve doğa üstünlüğünü esas alan özne-nesne gibi ayrımların olmadığı bu dönemde dayanışma esastır. Bu gerçeklik, arzu edilenin ötesinde artık ispatlanmış, herkesçe bilinen tarihi bir gerçektir. Bu gerçekliğin bilince çıkarılması; her şeyi kendisiyle başlatan, kendine mal edip uygulayan, toplumun maddi-manevi değerlerini sapmaya uğratan iktidar yapılanmalarının gerçek yüzünü görmek ve açığa çıkarmak anlamına gelmektedir. Politikanın iktidarsal kurumlarla hiçbir bağının olmadığı da bu ifşa durumuyla açığa çıkmaktadır.
Politikanın iktidarsal olduğu tezinin tersine neolitikle başlayan ve gelişen politika olgusu uygarlıkların ortaya çıkışı itibariyle özünden boşaltılarak çarpıtılır. Bu değişimin hemen olup bittiğini söyleyemeyiz. Kurnaz avcı ve şaman tiplerinin açığa çıkmasıyla başlayan mücadelelerle dolu bir dönemden bahsetmekteyiz ki bu mücadele halen devam etmektedir. Kurnaz avcı ve şaman erkeğin, bu mücadelelere karşın giderek toplum üzerinde baskıcı bir güç unsuru olarak şekillenmesi, başta en büyük korkusu olan kadının ana tanrıça şahsında kırılmasına, onun şahsında da tüm bir toplumda ahlaki ve politik tahribatına yol açmıştır.
ROJDA EREZ
YORUM GÖNDER