BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (1.BÖLÜM)
BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (1.BÖLÜM)
0 Yorum
928
07-01-2022

Adnan Yücel’in tek bir şiiri, bir kitap boyunca uzanır ve sonlanır. Adnan yücel aynı biçim ve teknikle bir şiir kitabı daha vardır ve en çok onu biliriz galiba. “Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek” evet,  şiirin bazı bölümleri bilindik olsa da, bu şiir kitabı da tek bir şiirden oluşur.

Uzun yıllar Adnan Yücel şiirlerinin peşinde koşmuş birisi olarak belki ilk defa Adnan Yücel şiirlerine “farklı” bir şekilde bakmak isteği kaçınılmaz olmaya başladı. Şöyle ki;

21.yy’da çarpıtılmış tarih anlatımları, ya da olmayan tarihi baştan yazma eylemleri, “ötekinin” görünürlüğü arttıkça ona dair çalışmaları da özünden kopartıyor, mistik bir hava katarak “piyasalaştırılıyor” ve öteki’ne karşı “ötekinin” ihaneti oluşuyor.

İhtiyacımız olan tutarlı bir tarih anlatısı, acılarımızın kaynağını ve onu yok edecek araçların incelenmesini doğru yapabilmek, şiir, edebiyat, sanat dallarına bakarken ise egemenin bize dayattığı dilden, felsefesinden, biçimlerinden uzaklaşmak.

İşte tam bunun için Adnan Yücel’e yeniden bakmak zorunluluğu doğuyor. Bu kitap üzerine bütünsel bir inceleme bulunmuyor İsmail Beşikçi’nin çarpık anlatımları haricinde.

Güneş’in ve Ateş’in Çocukları, Kürdistan’ı ve Kürtleri tarihin başından, günümüze kadar, tarihsel, sosyolojik, felsefi olarak inceleyerek şiire dökmüştür. Bunu nasıl yaptığına bakmaya çalışacağız şimdi;

Şiir toplamda on bölümden oluşuyor. Ben bu bölümlerde, tarihsel kırılmalara sahip yerleri incelemeye çalışacağım. Bir tarihsel anlatı olarak bölümleri takip ettiğimizde Kürt halkının ilk inanışlarından, coğrafi konumlarına ve Lozan ihanetine, Koçgiri’den Dersim soykırımına, Mazlum Doğan’dan, dörtlerin gecesine kadar uzanan destansı bir anlatıma sahip.

Kitap Şiir şöyle başlar;

“Ateşin ve güneşin topraklarında

Adem'den önce de akardı o nehirler

Adem'in arkasında yürüyen erler

Bütün olanları çok sonradan gördüler”

“O nehirler”le aslında Kürdistan’ı çizmeye başlar, özünde bir harita çizim değildir bu, Kürtlerin yaşadığı en eski yerleşkelerden başlanmalı zaten Kürdistan, 20.yy ile politikaya kurban gitmiş, dönemin stratejik, taktiksel çizimlerine bakılarak bir Kürdistan anlatımı gerçekliği içerse bile bir çarpıtmaya gitmesi kaçınılmaz, zira bugün dönem dönem ortaya ondan fazla sınırları değişik değişik Kürdistan haritası mevcut.

“Ateşin çocukları olmazdan önce

Şamaş'ın çocuklarıydılar”

Adem’den önce akan iki nehrin arasında Medya’nın ataları, Ateşin çocukları olmazdan önce Güneş’in  çocukları olarak tanımlayarak devam ediyor Kürtleri anlatmaya ( bundan sonra özellikle belirtmeyeceğim, her betimleme, her inanış, her kültürel ve sosyolojik vurgu Kürtlerin kendisine ve Kürdistan’a aittir.) Yani Güneş Tanrısı Şamaş.  Hurrilerin Şimîge’si, Urartuların Şivînî’si, Asurlular’ın Şamaş’ıdır. “Yukarı Mezopotamya’da” “Güneş”  her zaman bir kült olarak varlığını sürdürmüştü günümüze kadar. “Tapılan” bir imge olmuştur. Kürt’lerin bilinen en eski inanışları böyle başlar zira. Bugün hala dilde var olan kelimeler ise bunu kanıtlar niteliğinde Şamaş ile olan bağlantının. Şimigi/Şamaş/Şivini, şem, şemal, şema, şemareng, şemamok…

“Dört bin yıl sonra bile Şamaş

Hala yurtsuz dilinde "şem"dir senin” diyor zaten şair.

“Şem” Günler başlar “şem” ile  “yekşem” ilk gün yani pazar. duşem: pazartesi (ikinci gün): sêşem: salı (üçüncü gün); çarşem: Çarşamba (dördüncü gün); pêncşem: perşembe gariptir ki  înî/ênî: cuma olarak geçer ve înî/enî sözcüğü de Hurrice’de Tanrı anlamına gelmekte. Böyle bir tarihsel birlikten kaçınarak anlatmak ancak kötücül bir sebepten dolayı olmalıdır ki o da Kürtlerin binlerce yıllık tarihini bu coğrafyadan silmek içindir.

“Yapma dağlar diktiler yeryüzüne

Adına "zigurrat" dediler

iki nehrin arasındaki tüm halklar

Bir ağızdan ayn ı sözü söylediler”

Zagros Dağlarında Ziguarrat denilen yapıların kendisi, tapınak olarak kodlansa da bir yanıyla da iki hırçın nehrin arasında kalan  Kürdistan, nehir taşkınlardan korunmak için de yapıldığına inanılır bu yapıların. Gündelik ihtiyaçlardan bağımsızlaştırarak anlatılan dinsel ögeler her zaman mistik hava katılsa da özünde halkların ihtiyaçlarını da karşılamak üzere kurgulanmıştır. Ama asıl önemli olan bu iki nehir arasında kalan halkları anlatırken Kürtlerin de orada olduğu bilinçli olarak gizlenir.

“Ninsun ağlayıp üzülmesin diye

Görkemli çınarlar diktiler birine

En büyük olan Babil'dekine”

Bu tarihi binalara, Kürtlerin de taş taşıdığı bilinirse Babil’in Asma Bahçeleri’ni anlatırken de Kürtleri anlatmak zorunda kalırlardı çünkü! O güzeller güzeli, dillere destan olan Babil’in Bahçesi’nde Kürtler ha? Ve Ninsun’un gözyaşları dinsin diye çiçekler taşıyan Kürtlerdi ha!? Ninsun yani Gılgamış’ın annesi. “Gılgamış ve Kürtler” görüp çılgına dönecekler biliyorum ama unutulmasın ki Toroslardan Zagros’a kadar hatta Sümerlilerin uzunca yaşadığı Yukarı Mezopotamya Kürtlerin yurdudur ve orada  geçen her destan, her büyük yapı, sanatla, kültürle, ekonomiyle ilişkide olan her halk aynı zamanda Kürtlerin de tarihidir. Kürdistan coğrafyası içinde gelişen bu yaşamsal belirtiler Kürtlerin kendisinin de hikayesi olunduğu bilinmelidir. Yani söylemek gerekir ki Babil’e ve Sümerliler’e atfedilen, anlatılan tüm destanlar, anlatılar, Kürtlerden bağımsız okunamaz. Gözlerinizde Kürtleri oralarda canlandırmak zor gelebilir ama bir tarih okuması yapılacaksa böyle olmalı.  Şair zaten şöyle devam ediyor anlatımına;

İskit oldun

Hitit oldun

işuva'da özgür gezen yılkı atlarını

Savaş arabalarına ilk sen koştun

Babil'in asma bahçelerini

Urartu'nun dağ kalelerini kurdun

Ve Asur'da başkaldırıp zulme

isyanı ateşin diliyle tarihe koydun”

Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı bu coğrafyada tarih anlatımları, kürtlerden bağımsız anlatılır. Ve bir şair çıkıp, Kürtlerinde olduğu bu coğrafyayı, Kürtlerden nasıl arındırarak anlatıldığını yüzlerine vuruyor “resmi tarih” anlatıcılarına. Çünkü İskitlilerin, Hititlilerin, Babillerinin, Urartuluların, Asurluların yaşadığı coğrafyada, tarihi ne kadar geri götürürseniz götürün Kürtlerin de orada olduğu, tarihsel bir gerçek.

“Ve Medya nehrine "zerdüşt" dediler

Bir de "avesta" adlı tabletlerde

"Gatha" denilen kurallar gönderdiler

Güneş yerine ateşi gösterdiler”

İki nehir arasındaki halklar da aynı bir nehir gibi akıyordu tarih sahnesinde. Ve şair bu değişim ile incelemeye devam ediyordu tarihi. Medya’nın çocukları Zerdüşt oluyor, bunu nereden biliyoruz? Zerdüştiler’in Güneş ortasına Ahura Mazda’yı eklerler. Peki biz bunu ilk ne zaman görmüştük, tarih araştırmacılarının yalan söylediği Asurlulardan mı?! Hayır! Hurriler bölgede buna benzer mührü devlet sembolü olarak zaten kullanırlardı. Asurlular daha dünkü bebekti Mezopotomya da. Bunu bir “ata” bulmak adına söylemiyorum hayır. Bunu şairin anlatımlarındaki engin tarihsel bilgiyi vurgulamak üzerine söylüyorum. Bugün bile Kürdistani olduğunu söyleyen pek çok kişi bu gerçekliğin üstünden atlamaktadır.

Avesta tabletlerinde Gatha bölümleriyle oluşan, günümüze kadar pek çok bölümü  gerçek anlamda yağmalansa da uzanmıştır. Ve şunda hemfikir olmalıyız ki Avesta Perslerle ne kadar özdeştirmeye çalışınsa da bunun da arka planında doğrudan Kürt tarihini yok etmek üzerine programlananların suçudur. Çünkü Avesta ile Medler, bir toplum yapılanmasına gitmiş, “Gatha denilen kurallar” ile şekillenmiştir. Ve bunu hala yaşayan, yaşatmaya çalıştığımız dil ile “zayıf kanıt” olarak görüyoruz.

“Zerdüşt bir hürmüz rahibiydi

Mazda reformcusu bilge bir kişi

Ve Medya'nın en kutsal megiydi

iyilikle kötülüğün sonsuz savaşında

iyiliğin ateşten sihirli sesiydi”

Gatha’larda boydan boya anlatılan özet olarak bu  dizede saklıdır “iyilik ve kötülüğün sonsuz savaşı”

Ve ilk bölüm böyle sonlanıyor.

MERKAN AKSOYDAN

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

EZDA

GÜLÜMSE ÖLÜM UTANSIN

ÜLKEMİN HARİTASIDIR YERYÜZÜNÜN ÇİZGİLERİ

CESUR RUHLARIN EYLEMİ - SANAT

8. SAKİNE CANSIZ FESTİVALİ

FAŞİZMİ YIKACAĞIZ ÖZGÜRLÜĞÜ KAZANACAĞIZ

SOLGUN SARI

İKLİM KAHVERENGİ

PATİKA

BİR YARA BİNLERCE ACI

DENGÊ ZÊ

GÖZYAŞLARIN HEZİL’E DÜŞMESİN

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK

SİZ DE 'GREV'E KATILIN !

KANDİL GÜNLÜKLERİ - YOLCULUK-(1.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (2.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (3.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (4.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (5.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (6.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (7.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (8.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (9.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (10.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (11.BÖLÜM - SON)

BİR TANIKLIK ROMANI: EZDA

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (1.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (2.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (3.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (4.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (5.BÖLÜM)

ZİWAN Çİ YO?

IVAN ALEKSANDROVİÇ GONÇAROV VE OBLOMOV (1812-1891)

ZİNDANDAN BİR KİTAP DAHA ÇIKTI

BESÊ ANUŞ’UN HAYATI ROMAN OLDU

BAGOK EZGİSİ

NAR SUYUNA BULANMIŞ DÜŞÜM

YPS GÜÇLERİNİN DİRENİŞİNİ ELE ALAN DİZİ: 'TAVA SOR'

NERÎNEK Lİ SER FİLMÊ REŞEBA

BİR YOL HİKÂYESİ

M. ŞOLOHOV VE DURGUN DON ÜZERİNE...

SESİNİ KURŞUN SESİYLE BİRLEŞTİREN DEVRİMCİ SANATÇI: HOZAN SERHAT

NAR SUYUNA BULANMIŞ ŞİİRLER

29'UNCU HÜSEYİN ÇELEBİ EDEBİYAT ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU

“NAR SUYUNA BULANMIŞ DÜŞÜM”

KISA BİR ÖN SÖZ

KOBANÊ’DE BİTMEYEN UMUTLAR

PRAKSİS’İN YENİ ALBÜMÜ FERMAN/DERMAN YAYINDA!