M. ŞOLOHOV VE DURGUN DON ÜZERİNE...
M.Şolohov 1905 yılında Don nehri Miyeşehir kasabasının bir köyünde doğdu. Annesi Don kazaklarından babası bir Rus olduğu bilinmektedir. M. Şolohov küçük bir Kazak köyünde doğduğu için bozkır hayatını iyi biliyordu. Tipik bir Kazak gibi tez canlı, duygulu, tutkulu ve heyacanlı bir insandı. Çocukluğu yoksulluk içinde geçmiş. Bu da M.Şolohov sınıf bilincinin gelişmesine etki etmiştir. Çocukken devrimcilerle ilişki içindeydi. M.Şolohov onaltı yaşındayken liseden ayrılmak zorunda kalmıştır. Birinci dünya savaşında Çarlık Rusya'sı savaşa girmiştir. Rus köylüsü savaşın yıkımından derinden etkilenmiştir. 1917 yılında bütün dünyayı sarsan Bolşevik devrimi patlak verdi. M.Şolohov bu devrimin mücadelesi içinde aktif olarak yeraldı. Özellikle (1917_1921) iç savaşında, karşı devrimcilere karşı amansız bir mücadele yürütmüştür.
1921 yılında iç savaş bittiğinde bir süre hamallık, taşçılık, ilkokul öğretmenliği ve gazetecilik yaptı. İlk kitabını 1.dünya savaşı ve iç savaş yılları Kazaklarını anlatan Don hikayelerini 1926 yılında yayınladı. 1926 yılında Durgun Don romanını yazmaya başladı. İlk cildi M.Şolohov 26 yaşındayken yayınlanır, Sovyetler birliğinde büyük yankılara neden olur. Bu kadar genç bir yazarın böyle edebi roman yazması büyük tartışmalara neden olmuştur. Durgun Don romanın tamamlanması 14 yılı bulmuştur. Durgun Don romanı zamanın Sovyetler Birliği'nde en çok okunan kitaplar arasında yer alır. 28 yılda bitirdiği Uyandırılmış Topraklar romanı 1954 yılında Lenin Nişanına layık görülür. 1956-1960 yılları arasında toplu eserleri sekiz kitap olarak yayınlanır. Şolohov, Aleksandre Solzhenitsin tarafından Durgun Don romanını çalmakla suçlanır. Delil olarak yazarın diğer eserleriyle edebi nitelik farklılığını gösterir. Romanın tüm taslakları 2. Dünya savaşı sırasında Almanlar tarafından imha edilmiştir. 1977 yılında İskandinav aydınları Durgun Don romanının M.Şolohov ait olup olmadığını araştırmak için bir heyet oluşturur. Araştırmaları sonucunda Durgun Don romanın "M.Şolohov ait gibi göründü" şeklindeki belirsiz bir ifadeyle araştırma sonlandırılır. 1984 yılında Monograf Geir Kjetsa bilgisayar yardımı ile yaptığı incelemelerin sonucu Durgun Don'un M.Şolohov eseri olduğunu ispatlar.
1987 yılında M.Şolohov'un ölümden sonra Durgun Don romanını yazdığı dönemde arkadaşı olan Vasiliy Kudaşyov sık sık Moskova'ya gitmiş ve evinde ziyaret etmiştir. İlk iki cildine ait notlar burada unutulur. Arkadaşının kızı tarafından tesadüfen gün yüzüne çıkartılmıştır. Orjinal notlar ile birlikte kitabın M.Şolohov ait olduğu ispatlanır. Yirmili yaşlarda genç bir yazarın bu kadar nitelikli bir edebî roman yazması onurlandırıcıdır. Rus yazım dünyası böyle genç yaşlarda edebiyatçılara alışkındır. A.Puşkin ve M.Gogol bunlara örnek verilebilir.
Durgun Don ve Kritiği
Durgun Don romanı M.Şolohov Don kazaklarını anlatırken kendi yaşam kesitlerini de anlatır. Romanın ilk cildinde 1.Dünya savaşı öncesinde 1913 yılında Don nehri çevresinde Kazak mujiklerin (köylü) yaşam alışkanlıklarını anlatır. Bu anlatımlarında doğa tasvirleri ve Don nehri insanlarının yaşamlarındaki etkisini en ince ayrıntısı ile anlatır. Kazakların geleneksel yaşamlarına olan bağlılıklarını ve gelişmekte olan kapitalist üretim ilişkilerine karşı çaresiz feodal üretim ilişkilerini savunmasını anlatır. Feodalizmin çözülüşünü, Kazak köylüsünü, feodalizme olan bağlıklarını devrim sonrası nasılda karşı devrimci olduklarının öngörüsünde bulunuyor. Rus iç savaşında en çok devrime karşı savaşan etnik grubun başında Kazak köylüleri gelmektedir. Kızıl orduya karşı Beyaz ordu saflarında karşı devrimci faliyetlerde en ön saflarda yer almışlardır.
M.Şolohov durgun romanında doğa tasvirleri ve betimlemeleri öyle etkileyici ki, insan romanı okurken sanki Kazak bozkırında yaşıyor gibi. Klasik Rus halk edebiyatıyla sosyalist gerçeklik romanını harmanlamış. "Durgun Don" genellikle Tolstoy'un "Savaş ve Barış" ile karşılaştırılır. Kanımca doğru bir karşılaştırmadır. Yanlız bir farkla M.Şolohov Rus geleneğinin yönünü sosyalizme çevirir. Tolstoy gibi bireyin psikolojisini toplumun önüne geçirmez.
Tam tersine diyalektik ve toplumsal olarak zıtlıkları bireyin toplumsal olarak var olmasının ön koşulu sayar. M.Şolohov Sosyalist edebiyatın insana olan umudun yazarıdır. Sosyalizm 20. yüzyılda insanlığa nasıl umut olduysa, M.Şolohov da, insana dair umutları neyse edebiyatta bunu incelikle tasvir eder. "Durgun Don" 1.Dünya savaşını,Rus devrimini ve iç savaşını birlikte yedi yıl kesintisiz anlatımıdır. Savaşın insan doğasında olan güzeli, iyiyi nasıl tahrib ettiğini, bozkırın tılsımlı melodisi gibi anlatır. Tabiki, bütün diğer büyük romanlar gibi eser aynı zamanda imkansız bir aşkın öyküsüdür. Greog ile Aksinya'nın Asya'nın sözlü halk edebiyatlarındaki imkânsiz aşkın, savaşın ve toplumsal geleneklerin bu aşkın karşısındaki duruşunu anlatır. Savaş toplumları o kadar yorar ki, aşk sürekli ertelenerek insanı doğasına yabancılaştırır. Bozkır'da aşk tıpkı iklimi gibi sert micazlıdır. Tutku ve tutkulu olmak bozkır insanının kendisini gerçekleştirmesidir. Kışın soğuk havanın sert rüzgarı aşkı da sert ve heyacan verici yapar. Bozkırda aşk tıpkı doğanın insan karşısındaki direnci gibi güçlüdür.
Kanımca M.Şolohov aşkı bozkır iklimi gibi inişli çıkışlı sürekli hareket halindedir. Bu hareketli hal 1.Dünya savaşı gibi korkunç bir olayda bile sürekli ve bitmez. Rus iç savaşının bütün toplumsal ve siyasal kargaşasına rağmen bitmez. Aşkta toplum gibi sürekli bir değişim halindedir. Goergo ile Aksinya aşkı Rus iç savaşında çeliğe su verilmesi gibi dirençle çelikleşir. Aşk'ta sosyalizm gibi eskiyi yıkar. Yeniyi inşaa eder. Aşkın kendisi geleneksel ahlak anlayışını yerle bir eder. Goergo ile Aksinya yıkılmış geleneksel bir toplumda yeni yeşeren sosyalizmin ahlakının arayışındadır. Sosyalizm nasıl sınıfsal ve cinsiyet eşitliğini sağlayacaksa, aşkta, eşitlikçi ütopya'nın kendisi olacaktır.
Durgun Don'u okuduktan sonra M.Şolohov neden Nobel edebiyat ödülü aldığını, Yaşar Kemal'in neden Nobel ödülünü almadığını daha iyi anladım. Durgun Don ile İnce Memed'i karşılaştırdığımızda İnce Memed kanımca 3 ve 4 cilt tekrardır. Tasvirler ve doğa betimlemeleri bile tekrara girmektedir. İnce Memed halk kahramanıdır. Ancak merkezi otoriteyi karşısına almaz. Yerel otoriteyi hedefler. Romanın sonunda trajik olarak Abdi ağa ölür. Başka Abdi ağalar türer. Toplumun eski feodal alışkanlıkları sürer. Bir döngüsellik vardır. M.Şolohov ise Durgun Don'da, toplumun eski alışkanlıkları olan geleneksel feodal değerleri ve Çarlık Rusya'nın eskimiş rejimi yerle bir edilir.
M.Şolohov ile Yaşar Kemal'in edebiyat karşılaştırması Sosyalistler ile Sosyal Demokratların tartışması gibidir. Sosyalistler toplumda radikal bir değişim için mücadele eder. Sosyal demokratlar ise, sistemin bazı aksaklıklarının iyileştirilmesi için pansuman görevi görür.
MÜRSEL YILDIZ
YORUM GÖNDER