KANDİL GÜNLÜKLERİ (6.BÖLÜM)
HEREKOL
Gerillada kaldığım zaman dilimi içinde yığınla soru biriktirmiştim. Ses kaydı alıyordum. Önceleri bunu izinsiz yapıyordum. Bir nedeni vardı. Habersiz yaparsam her şey doğası içinde anlatılırdı. Ben de sağlıklı sonuçlar çıkarırım bu sohbetlerde diye düşünüyordum. Ama bir süre sonra bu beni rahatsız etmeye başladı. Gizli bir şey yapıyorum duygusuna kapıldım. Bize güven duyuyorlardı. Günlükler yazmayı düşünüyorum demiştim, yayınlanma sürecinde isim kullanılmaması gibi bazı uyarılarda bulunmuşlardı. Buna sadık kaldım. Bizi evin bir üyesi yapmışlardı. Kayıt alıyorum, bilginiz olsun dedim. Gerillalardan biri, uyarı işaretiniz yeter kabilinden bir şey söyledi, bende kayıt alırken bunu hep tekrarladım. Eylem deneyimlerini merak ediyordum. Yaşadığınız bir çatışmayı bana anlatın dedim. Gelhat, anlatmaya başlamadan önce eylem öncesine dair bir anıyla başladı.
Askeri operasyonlar sırasında iki gün aç kalmıştık diye anlatıyor. Bir yaban armudu ağacının yanında geçiyorduk, unutulmuş bir armut ağacın tepesinde duruyor. Taşı fırlattığım gibi düşürdüm diyor. Herkese küçük parçalar halinde dağıttım. Küçücük bir meyve tanesinden kocaman bir hayatı paylaşmak diye anlatmak istiyor bize. Biraz da Kürtçe bilseydin heval deyişinden anlıyorum. Kelimeler başka dillerde aynı anlamlara gelmiyor ne yazık ki. Bin dokuz yüz doksan dört güzüydü diye başlıyor anlatmaya. Yedi gün sekiz gece süren bir çatışmaydı.
Özel bir ordu getirdiler Herekol’a. Ordu komutanı, celladınız geldi diye haykırıyordu anonslarda. Sözü edilen bu komutan, Mardin mağaralarının birinde on yedi yoldaşımızı şehit etmişti. Keskin nişancılardan bir arkadaşımız tarafından vuruldu. Ben görevlendirilmiştim çatışma sonrasında. Sızma yaparak komutanın vurulduğu yere gittim. Alnından vurulmuştu. Şapkasının ön tarafı delikti. Gidiş nedenimiz çekilme esnasında yiyecek bir şeyler bulabilir miyiz diyeydi. Komutanın çantasında bir defter çıkmıştı. Defterde yazılan notlarda ölen arkadaşlarımıza dair bilgiler vardı. Yiyecek neyse de susuzluk fenaydı.
Herekol’a kar Ekim ayında yağar, Mayıs ayına kadar da kalkmazdı. Volkanik bir dağdır Herekol. Tepelerin oluşumu sırasında doğal kuyular oluşmuştur. Buz kütleleri ise bu doğal kuyuların içindeydi. Buzları çıkarır bir kayanın üstünde eriterek içerdik. Bütün noktalarda bu yoktu ve susuzluk çok ciddi bir sorundu. Yedi gün sekiz gece sürdü çatışma. Devlet, gelişmiş silahlar ve büyük bir askeri güçle saldırıyordu. Bu da yetmezmiş gibi bir de Ayşecikler vardı. Tansu Çiller’in Ayşecikleri. Bizi savaşta düşürmek için uyguladıkları bir yöntemdi. Bu Ayşecikler bedenlerini sergileyerek savaş gücümüzü kırmaya çalışıyorlardı. Biz ise onları hedef alıyorduk. Sonra sonra bu uygulamadan da vazgeçtiler. Telsizlerde bize sıcak yemek, et tekliflerinde bulunarak bizi düşkünleştirmeye çalışıyorlardı.
Oysa biz, bir armut tanesini onlarca kişiye bölüştürerek hayatta kalmayı bilen gerilla terbiyesiydik, bunu anlayamıyorlardı. Çatışmanın sekizinci gecesiydi, çekilme kararı aldık. Çekilme sırasında yoldaşımız Azime şehit düştü. Hayatım boyunca şahadetine ağladığım tek gerilladır diyor Azime. Azime’yi kim sevmezdi ki. Dağa sor, rüzgara sor, onunla birlikte kalan gerillalara sor. Yaralarımıza iyileşmeyi öğreten kadındı Azime. Savaş düzenimiz alt üst oldu onun gidişiyle. Gerilla öfkesi muhteşemdi o gün. Savaş düzenini bozarak bütün gücümüzle askerin tuttuğu tepeye saldırdık. Ya imha ya zafer diyordu savaşçılar. Birkaç saat içinde tepede bulunan askeri düzen bozuldu. Askerler savaş ağırlıklarını da bırakarak terk etmek zorunda kalmıştı tepeyi. Bir kışı geçireceğimiz erzak ele geçirdik. Benim saydığım yedi bin adet konserve vardı. Torbalarca ekmek, yüzlerce pet şişe su ve bir miktar cephane ele geçirmiştik. Savaşın bilançosu ağırdı.
Türk askeri yetmiş sekiz tane kayıp verdi. Bu ağır kayıptan sonra da asker geri çekildi. Öyle ya dedim içimden, dağ hüzne gelmez bir beladır de. Bütün sözlerinde asıl söyleyemediklerini gizleyen dağlıdır Gelhat Omuz başında kaybettiği Azime’nin gidişine ağlar. Bir kehaneti sayıklar gibi. Kandil kendi içine çekilen bir yaralıdır. O gün orada konuşulanları duymuş mudur Azime…
‘’Ses kaydı aldığımı zannediyordum. Sadece o gece belleğime yazdığım sözcükler duruyor. Bir eksiğim varsa bağışlayınız lütfen.’’
ÖNDERLİĞİN TUTUKLANMASI VE BABAMIN TOKADI
Herkesin PKK’ye bir katılım gerekçesi vardı. Ama garip olan, bana anlattıkları şeyleri yazarken ‘adlarımızın kullanılmasını istemiyoruz’ demeleriydi. Bunun nedenini hala anlamış değilim. Oradan ayrıldığımda en çok özleyeceğimi düşündüğüm biri vardı. Bir fotoğraf çektirmek istemiştim. Heval size güvenmemekle ilgisi yok, konumumuz gereği görüntü vermemiz yasak demişti. Oysa kitap kapağı için partinin üst düzey isimleriyle fotoğraflar çekmiştik. Burada her soruyu sormak hoş karşılanmıyor sanırım. Kaldığımız süre içinde bulunduğumuz yere üç gün peş peşe Dersimli bir genç gelmişti. Mükemmel Kürtçe konuşuyordu. Türkçesi de oldukça iyiydi. Almanya da doğup büyümüş bir gençti tabi Almancası da.
Gerillaya nereden katıldığını sordum. Almanya, Stuttgart şehrinden katıldım dedi. Almanya çok mu mutsuz etti seni dediğimde yanıt vermedi önce. Oradayken ne işle uğraştığını sordum. Ben on bir yaşından itibaren çalışan, ailesinden tek kuruş para almadan ayda yaklaşık iki üç bin euro kazanan biriydim dedi. Ailemin imkanları iyiydi, işe ihtiyacım yoktu diye devam etti. Ben çocukluğumdan itibaren kimseye muhtaç olmadan kendimi gerçekleştirmek isteyen biriydim. İşinin ne olduğunu sordum. Öğrenciyken, bulunduğumuz yerde kahveler vardı. Sabah okula gitmeden birkaç saat önce kalkar gider bu kahvelerin temizliğini yapardım, akşam okul dönüşünde de başka kahvelerin temizliğini. Bu sayede iyi bir gelir ve aileye muhtaç olmadan yaşamımı sürdürürdüm. Konforlu bir hayatın olabilirmiş dedim.
Hani Kuzey Kürtlerinin katılımı anlaşılır bir şey. Baskı görürsün, göç ettirilirsin ama seninki başka. Seni dağa getiren şey ne diye sorduğumda, babamın tokadı diye cevap verdi. Çocuk yaşlardaydım, evdekiler hiç olmadığı kadar ciddi ve yüzleri tuhaf bir şekilde haber dinliyorlardı. Biz de eve gelen komşu çocuklarıyla odanın içinde bağırıp çağırıyor oynuyorduk. Televizyonun önünden durmuşum, babamın çekil kenara dediğini duymamışım. O an, bir tokat yedim babamdan, yüzüm ekrana döndü, televizyon Abdullah Öcalan’ın yakalandığına dair bir şeyler söylüyordu. Babamdan yediğim ilk tokattı bu.
Bana bu tokatı attıran şey belleğime kazınmıştı. Ergen yaşlara geldiğimde de PKK’yi tanımaya başladım. Partinin teorik eğitim veren dernekleri vardı. Buralarda yoğunlaştım. Bu hareket benim için bir tutku haline geldi. Oradaki sivil eylemlilikler yetmedi. Partili arkadaşlara dağa gitmek istediğimi söyledim. Yaşım on yedi buçuktu. Önce kabul etmediler. Ben de açlık grevine başladım. Kararlı olduğumu görünce, göndereceğiz dediler, biletim alınıncaya ve havaalanına gidinceye kadar açlık grevim devam edecek dedim. Biletim alındı, uçağa bindiğimde açlık grevim bitti, dağ başladı. Bir daha görmedim Dersimliyi, vedalaşırken kulağıma sessizce fısıldadı “bu konuştuklarımı yayınlarsanız eğer adımı yazmayın” diye rica etti. Olur dedim.
İBRAHİN DAĞ
YORUM GÖNDER