KANDİL GÜNLÜKLERİ (9.BÖLÜM)
KANDİL GÜNLÜKLERİ (9.BÖLÜM)
0 Yorum
504
18-12-2021

ESKİ BİR GERİLLA OLARAK DAĞIN ANLAMI
Gerillada eski olmak, yılların anılarını toplayarak yaşamaktır. Kaybedilmiş yoldaşların şahadetini bir yük olarak taşımaktır. Bizim onlara borcumuz var. Dağ bu yükün ağırlığıyla yaşar. Gerilla, eğer dağın kalbiyse onların değerli anılarını yaşatmak diğer yoldaşların omuzlarındadır. Bizde PKK’li olmak ancak şahadetle gerçekleşir. Yaşarken sadece bir savaşçısın. Eski olmak, giden yoldaşların kederidir aslında. Biz geldiğimizde yaklaşık beş yüze yakın arkadaştık. Ben, geriye kalan beş altı kişiden biriyim. Ben neden onlarla gitmedim, ben de mi bir zayıflık var duygusunu yaşadığım çok olmuştur. Yoldaşlarımız şahadete ulaştıkça bu daha da ağırlaşıyor. Ölüm belki de bu yüzden bir gerilla için anlamını yitiriyor. Bizim için hayatta kalmanın huzursuz bir yanı da budur. Gidenler gitmiyorlar, bir parçalarını da sana bırakıp gidiyorlar. Bir yandan onlara kavuşmak duygusu, öte yanda onları yaşatma duygusu arasında kalan bir araftır gerilla olmak. Biz yaşamı ve ölümü böyle bir anlamın içinde yaşıyoruz. Bir gerillanın ölüm duygusunda uzaklaşmasının yoldaşça karşılığı budur. 

PKK bir ruh halidir derken biraz da bunu anlatmak istiyorum. Birini anarken bir diğerine haksızlık ettiğini düşünürsün. Yoldaşlarını pusuda kurtarmak için kendisini feda eden yoldaşlar mı dersin, yaralı birinin bir başka yaralıyı sırtından taşıyarak, ateşin içinden çıkaranları mı dersin, şahadete ulaşmış bir yoldaşı kış kıyamette sırtında taşıyarak ya da çetin bir zamandaysan, ona dağda bir mezar yaparak onu uğurlamak mı dersin. Dağ ve eski bir gerilla olmanın ağırlığı büyüktür. Onu taşımak zordur. Dağ gizlendiğimiz bir yer değil ki, giden yoldaşların ruhunu heceleyen bir okuldur. Hüznü kederi, geçmişi bütün anılarıyla bedeninde taşıyan derin bir anlamı vardır. Kürdün dağları sevmesi biraz da bundandır. Hani sormuştun ya barış olursa ne yapacaksın diye. Sana cevabım işte. Bir ev yapıp buralarda yaşamayı düşünüyorum. Ovada esen rüzgar dağlıyı bozar derler. Biz dağın kendisiyiz. Gidersek bir diğerimiz öksüz kalır. Hep şunu düşünüyorum, bana da çok ağır geliyor. Bir anne gelip bana çocuğunu sorduğunda utanıyorum. Ya da aynı yıllarda katılmışsak, geldiğinde çocuğunu göremediğinde, gözleriyle bana sen niye buradasın dediğini düşünüyorum. Hayatta kalmanın sorumluluğu bile bir gerilla için zordur. Barış olursa eğer bu kadar anıyı bırakıp nereye gidebilirim ki. Varlık sebebim onlar, onların anıları. 

Bir gerillanın yoldaşından başka neyi vardır. Anne, sevgili, kardeş, baba, arkadaş bütün bu anlamı bir yoldaşın yüreğinde toplarsın. Dedim ya gidenler bir parçasını sende bırakıp gidiyor. Bir yarın, onlarda kalıyor. Şehitle yaşayan birbirini tamamlayan bedenlerdir gerilla. Onlara sırtını dönersen bütünüyle ölürsün.” Kerengen Deresi’ni geçmeye çalışan bir gerilla gurubunun şiirini okumuştum. Kar fırtınaları içinde parmakları buz sarkacına dönmüş adamlar parmaklarıyla susayan yoldaşlarını emzirdiğini anlatırdı. Sonra da ekliyordu şair; muhteşem bir zoru vardır. Siz ölümü ne sanıyorsunuz diye devam eden bir şiirin içinden geçiyordum onu dinlerken. Bir gerilla anısı istemiştim. Hangi anı demişti. Hangisini anlatayım, çembere alınmış arkadaşlarını talimatları dinlemeden kendini ateşin içine atanları mı anlatayım. Siz gidin ben size zaman kazandıracağım diyen yoldaşlarımın şahadetini mi. Sen orada uzaklaştığında ve silah sesleri kesildiğinde dağları inleten son sözlerini mi anlatayım, hangi anıyı anlatayım. Günlerce süren açlığımızı mı ya da gömleğimizin kolunu kopararak yaptığımız çorapları mı? Eyleme katılmak, arkadaşlarını yalnız bırakmamak için apandisitinin patladığını kimseye söylemeden şahadete ermiş yoldaşımdan mı bahsedeyim. O günleri geçerek bu günlere gelmek kolay değildi. İradeyi yaratmak böyle bir şeydir. Bu savaşı o giden arkadaşların anısına borçluyuz. İşte budur PKK’nin ruh hali. 

Bizi en çok zorlayan, acı veren genç yoldaşların şahadetidir. Bir gerilla için en kötüsü budur. Bu dağların şenliğini yaşamadan gitmek. Yarattığımız bu muhteşem gerçekliğin tadına varamadan giden genç yoldaşlardır bizi en çok inciten. Birbirlerine donmuş parmaklarından uzayan buz sarkaçlarını uzatıp yoldaşını emziren adamlar gibi söz Gelhat’tan Rojhat’a geçiyordu. Yarım kalan bir şarkıyı tamamlar gibiydiler. Bizim yapmamız gereken de onların anılarını paylaşmaktır. Bu bir borçtur. Çay içerken, biriyle tanışırken günlük bir sohbette sözü onlara getirmek biz geride kalanların görevidir. Bizim öncü kadrolarımız şahadete gittiklerinde mezar taşına “halkına borçlu gitti” diye vasiyet ediyorlar. Bu basit bir cümle değil. Bedenin yok olup gidiyor, artık bedensel olarak yoksun. Varoluş, güç histir bizde, emeğin anlamı budur. Bu halk ekmeğini bizimle bölüştü, bizim savaşımızın çilesini bizden çok bu halk yaşadı. Gittiğimiz her yerde bu insani görevi anlatmak zorundayız. PKK’nin gidin propagandasını yapın demiyoruz. İnsan nedir, vicdan nedir bizim için, halkın ve şehit olanların nasıl bir değeri vardır, bu coğrafyada insanlık vicdanına seslendikçe anlaşılabiliriz. Onlardan, yaşam tarzlarından, gösterilen incelik ve ahlaktan etkilendiğimi söylemiştim. Dönüp bana “artık bize borçlandın.” 

Dedi Rojhat ardından devam etti konuşmasına. Cemil Bayık örgüt lideridir. Belindeki şutik doksan üç yılından beri takıyor. Gömleğini yamalıyor. Bizde ahlaki yaşam değerinin anlamı budur. Delik deşiktir o kuşak. Çorabını, atletini yırtılan yerlerini kaç kere diktiğine şahit olmuşum. Yatağını kendisi toplar. Buna sadık kalmak her devrimcinin görevi, bir halk çocuğu, ağzına koyacağı lokmanın bir parçasını bize veriyor. Bir boyacının, kazandığı paranın bir kısmını ayrı bir keseye koyup yarısını bize gönderdiğini biliyor musunuz? Bileceksiniz bu örgüt bu duruma nasıl geldi. Bir jilet nedir, bizim üst kadrolarımızdan birçoğunun bir jileti on defa kullandığını biliyoruz. Gediktepe baskınında şahit olduğum bir olayı paylaşayım. Yaralı bir arkadaşı kurtarmak için on arkadaş şahadete gitme pahasına o ateşin içine girdi. Mantıksal olarak insana doğru gelmeyebilir ama bu arkadaşlar çatışmanın içine atıldılar. Şehit olmayı göze alarak. Gerçi arkadaşlarda şehit olan olmadı ama bu bir feda etme eylemiydi. O çatışmanın içindeki yaralı arkadaş böyle kurtarıldı. Beş altı arkadaş yaralandı, bir yaralıyı kurtarmak için. Sen aileni eşini kardeşini bırakıp gidebilir misin? Yoldaş da bizim için odur. Hewal Gelhat, tanımıyorum mesela bir çatışma anında biliyorum ki Gehat, kendini benim önüme atar. Önder Apo beni tanrısallaştırmayın diyor. Tanrısallaştırırsanız beni öldürürsünüz diyor. Doğrudur ama PKK ruhunu, ahlakını da bu örgüte kazandıran odur. Önder Apoya bağlılığımızın nedeni, bize en temiz en soylu en onurlu mirası bırakmış olmasıdır.

DAĞIN İNSAN HALİ 
PKK de güven ve fedakarlık siyasal ahlakımızın temelidir. Doksan altı yılında İran’a gittik. İrandan dönüyoruz. Tedavi olacak arkadaşlar vardı. Bir kadın arkadaş, başında şarapnel parçasıyla yaralanmıştı. Tedavi sonrası dönüyoruz. Yanımıza bir kadın verdiler, beraberimizde götürmemiz istendi. Sivil biriydi. Kar fırtınası vardı. Kadın hamileydi. Yaralı olan arkadaşımız, o kadını korudu, bıraksaydık her şey çok kolay olacaktı. Hamile olduğu için yürüyemiyordu. O tipide yaralı kadın arkadaş, hamile kadının elini hiç bırakmadı, yolculuğumuzun ilerleyen saatlerinde yaralı yoldaşımız şehit düştü o sivil kadın kurtuldu. 
ROJHAT ANLATIYOR (imgesel isim) 
Sivil değil sadece, kaymakamın esir alınma durumunu anlatayım. Koruma altına alınmıştı. Biliyordu PKK esir öldürmüyor. Ahlaki yaklaşıyorduk. Yemeğinden banyosuna kadar özen gösteriyorduk. Gittiğim zaman bu yaşadıklarımı anlatacağım. İnsanlar utanacak diyordu. Ama gittikten sonra vali olmak için olmadık yalakalıklar yaptı. Esir olan diğer askerlere de şahit oldum. Siz hiç dikkat ettiniz mi bazı arkadaşlar sofrada erken kalkar, bunun nedeni siz doyasınız diyedir. Birçoğumuz yarı aç kalkarız sofrada bir diğeri yesin diye. Askerler yesin diye birçoğumuz aç kalıyorduk. Battaniyemiz azdı, iki arkadaş bir battaniyeye giriyorduk askerler rahat uyusun diye. Bizdeki yoldaşa karşı korumacılık değildir, bizimki bir ilkedir yaşam biçimidir. Askeri sahada savaşırsın ama senin esirin ya da senin misafirin olmuşsa o andan itibaren o kişinin bizim nazarımızda anlamı değişmiştir artık. İlkeniz sizin anlam gücünüzdür. 

Bizde eşitler ilişkisi vardır. Gelhat yoldaşımdır, ayrıcalıkları olması lazım ama inanınki siz neyseniz şu an Gelhat de odur. İnsandır temel olan. Onun kim olduğundan çok senin kim olduğun önemlidir. Biz buna ahlaki yaklaşım diyoruz. Bu söylediklerimi yazasınız diye söylemiyorum bu gerillanın yaşam biçimidir. Savaşların genel geçer kuralları vardır. Düşmanlık yaratırsın ki savaşmak için nedenin olsun. Biz kendimize özgürlük savaşçıları diyoruz. Özgürlüğümüz için savaşıyoruz. Ömrümüzü bu ideallere adamışız. Burada onlarca gerilla gördünüz, birçoğunun saçları beyazlaşmış yaşlanmışlar. Otuz yıldır bu dağlarda yaşıyorlar. Birçoğu üniversite mezunu, mühendis, avukat, kaymakam olacak kişiler. Kolay mıdır dağda yaşamak. Ama bu sizin nasıl yaşayacağınıza dair bir tercihtir. Devletin savaşmak için uydurduğu nedenlerdir işte cani PKK, çocuk katili vs. Oysa devlet doksanlı yıllardan bu yana yaptığı katliamları üzerimize yıkarak savaşın haklı gerekçelerini oluşturmaya çalışıyor. Bunu da başarıyor. İşte yakın şahidisiniz, Roboski’de bedenleri parçalanan, daha iki gün önce Suruç’ta yaşanan katliamlar medyanın gözü önünde yapıldı. Silahların ve hapishanelerin varsa haklısın öyle mi. 

Bütün bu vahşet hikayeleri PKK’nin savaş gerekçeleridir. Evlerimiz yakıldı, sürgün edildik. On yedi bine yakın insanımız faili meçhul cinayetlere kurban gitti. Kürdistan coğrafyasında çocuk katliamları eksik olmuyor. Haber spikerleri doksan ikideki gibi önceden yazdıkları metinleri okuyarak bizim canilik hikayelerimizi yazıyor. Biz otuz yıldır bu dağlarda insan öldürmek için mi hayatımızı tüketiyoruz. Anlamı bu mu gerçekten. İktidarlar insanların zihnine tecavüz ediyor. Kadın bedeni reklam piyasalarında günü birlik ilişkilerde tüketiliyor. Aşk dedikleri insanın en doğal en kutsal olan üreme hakkını bile şehvet pazarlarında tüketen, aşağılanan düşürülen insanın hikâyeleriyle dolu. İşte biz o düşürülmüş hayatın dışında bir hayat öneriyoruz. O hayat da dağın insan halidir. Biz insanı esas alıyoruz. Bu ahlaki duruşumuz da Kürdistan’da karşılığını buluyor. Buraya çocuklarını ziyarete gelen anneleri görüyoruz. Normalde insan önce kendi çocuğuna sarılır değil mi. Annelerin öyle bir doğa terbiyesi var ki gelip önce oğlunun arkadaşlarına sarılıyor onları kokluyor. Onlar için ağlıyor, annelerini göremeyenlerin de annesi oluyor. İşte PKK ahlakı, herkesi anne herkesi evlat yapan bir yürekten geliyor. Bunu biz icat etmedik. Ana tanrıçalar bunu yapıyor. 

PKK’de kadının bu kadar kutsal ve önderliğin biz kadın hareketiyiz demesinin altında yatan bu tarih bilincidir. Benim annem için bu böyle oldu. Heval Welat şahidimdir. Dört arkadaşla arabada gidiyorduk. Haber verdiler ziyaretçin var diye. Yıllar sonra annemle ilk karşılaşmam olacaktı. Misafirhaneden içeri girdim. Yine bugünkü bir durumdu saatlerce yürümüştüm. Heval ne yapayım dedim. Ya gir içeri ben mi söyleyeceğim git görüş. Önce siz girin dedim kabul etmediler. Bizde kadınlar ayrı erkekler ayrıdır. Misafirhanenin düzeni de öyleydi. Kapıyı açtım annemin gözü ilişti bana, geldi önce arkadaşlarıma sarıldı. Sonra öbür odadaki gerillaların bulunduğu odaya girdi. O arkadaşların ellerini ayaklarını yüzlerini öpüyor, bir yandan da ağlıyordu. Arkadaşlar, anne yapma sen bizim anamızsın bizim senin ayaklarını öpmemiz lazım diye söylüyorlardı ama annem kendinden geçmişti. Benim dağda olmam annemin gözünde artık bütün gerillaların onun çocuğu olduğunu anlamına geliyordu. Arkadaşlar bir süre bizi yalnız bıraktılar. Onlar gittiğinde beni öptü, uzun bir süre ellerimi bırakmadı. Arkadaşlarının yanına geri dönelim dedi. PKK’nin klan annelerini yaratması da sanırım bizim dağ halimizle gelişiyor. PKK gerçekliği diyor Gelhat. 

Bizde Arap, Türk, Kürt, birçok milleten insan var. Gelen aileler, onları nasıl değiştirdiğimizi anlatıyorlar bize. En çok da bu durumda erkekler şikayet ediyor. Eskiden ne söylersek eşlerimiz koşulsuz isteklerimizi yerine getiriyordu. Şimdi artık bunu yapamıyoruz diyorlar. Gerilla ve anne ilişkisi kadının anlamını da değiştirmiş görünüyor. Kadınlara, eşlerine hizmet eden, onlara çocuk doğuran bir yaşamın ötesinde yeni bir anlam katmış. Kadınlar; olması gereken egemen erkeğe başkaldırının da kodlarıyla gelişiyorlar. Eskiden bir erkeğe elini vermeyen bunu günah gören kadınlar üstelik birçoğu dindar kadınlar, bu gençleri öpüyor kokluyor, sarılıyor. İslam inanç sistemlerine karşı gelerek değil, bu evlatlık halini bir ruh durumu olarak yaşıyorlar. ‘Başka Dilde Anne Olmak’ adlı kitapta. Bir anekdot geçiyor. Firaz Ana. Öcalanla ilgili görüşünü paylaşıyor, “Ben kördüm, görmeye başladım, sağırdım, duymaya başladım, dilim laldı, konuşmaya başladım. İşte Öcalan bana bunları verdi. Benim için anlamı budur. Biz eşlerimizden habersiz komşuya gidemezdik. Öcalan içimizdeki korkuyu da öldürdü.” Kadının yüzyıllardır bu coğrafyada feodal erkeğin hizmetkar olarak kullandığı bir kadın dirilişi, kadının anlamı.

2011 SONBAHARI VE RÜSTEM CUDİ’NİN ŞEHADETİ 
Kar kuşları gelmemişti daha. Kuşlara kalan sazın tezenesi yetim kaldı diyorlar. Dağın sustuğu, suyun üşüdüğü, göğün ateş yağdırdığı zamandı. Oysa Hakurke, mavi göğün altında hüzünlü şarkılar söyleyen bir kadındı. O gün, dilin lal, sözün sağır olduğu bir demdi. Rüstem vuruldu diyorlar. Onunla beraber Alişer ve Çiçek Botan. O gün Kandilde, gece sohbetlerinin kıyısından geçerken anlattılar. Gün karanlığımızı çağırıyordu diyorlar. O gün beraberdik diyor Renas, sesi, kızgın güneşte kavrulmuş çöle benziyordu. Tepeden tırnağa hüzündü. Kimdir dedim Rüstem Cudi, PKK’nin efsanevi komutanı dedi. Yedi ay birlikte kaldım diye anlatıyor Renas. Ne zaman katıldığını sordum. ‘Tarihini bilmiyorum ama genç yaşlarda katılmış. Önderlik sahasında kalmış, önderliğin korumasını yapmış. Parti için çok değerli bir arkadaştı. Orta Doğu siyaseti üzerine çok donanımlı biriydi. Kendisi Rojavalıdır. Çok derin biriydi. Örgütün ideolojik çalışmaları onun üzerinde yürüyordu. KCK konseyinden bir arkadaştı. Çok sevilirdi. Mütevazi kişiliğiyle ön plana çıkıyordu. Etrafına güç ve moral veren biriydi. Ben yanına gittiğimde çok etkilenmiştim. İdeolojik yaşamı, oturması kalkması, hareketlerinin dahi insanı eğiten bir yanı vardı. Konuşma istersen, hareketlerini izle, o bile eğitim anlamında ders verir nitelikteydi. Rüstem Cudi’nin şahadetinde örgüt çok zorlandı. Eksikliği doldurulması zor biriydi. 

Heval Cuma’nın (Cemil Bayık) yardımcısıydı. Çok sevilirdi. Ben onun yanına gittiğimde çok etkilenmiştim. Yedi - sekiz ay birlikte kaldım. Şehit düştüğü gün bir toplantı vardı. Düşmana istihbaratın gittiğini tahmin ediyoruz. O gün keşif uçuşları gün boyu devam etti. Hakurke’deydik. Normalde keşif sırasında hareket etmeme kuralımız var. Bazı arkadaşlar bu kuralı deldi. Keşif uçağı bu hareketliliği fark etti ve üzerimize yoğunlaştı. Sanırım fotoğraf aldı. Akşamüzeri beş gibi bölgeyi terk etti keşif uçağı. Beş dakika sonra yeniden geldi. Kuşkulandık. Arkadaşlardan bazıları bulunduğumuz yerden çıkmamız gerektiği uyarısında bulundu fakat keşif sırasında hareket edemezdik çok kalabalıktık. Beş süre sonra çıkmak istedik, vazgeçtik. Sonra uçaklar geldi. Üzerimizden bir tur attı. Arkadaşlara şikefte (saldırı sırasında korunma amaçlı sığınak) girme uyarısında bulunuldu. 

Arkadaşlar şikefte girdi. Uçaklar ikinci turu attı, üçüncü turda füzeyi fırlattı. İlk füze, orda kamelyamız vardı bizi çok etkilemedi, ikinci füze şikeftin girişine değdi. Şikeftin ağzında gazla yanan sobalarımız vardı. Girişte bulunan gaza isabet edince o da yanmaya başladı. Gaz kokusu şikeftte yoğunlaşınca, içerde boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kaldık. Çıkma kararı aldık, arkadaşlardan bazıları kontrol amaçlı şikeftin çıkışına gitti fakat füzenin yarattığı tahribat çıkışı kapatmıştı. Bir kişinin çıkabileceği kadar bir delik açıldı. Tek tek çıkmaya başladık fakat uçaklar vurmaya devam ediyordu. İlk çıkan arkadaşlar, yakınımızda derinliği olan bir gölet vardı onun içine girdiler. Füze sadece bulunduğu yerde etkili olmuyor, yarattığı basınçla da ölüyorsun. Su, bu basıncın etkisini azalttığı için ilk gurup kurtuldu. Uçaklar filo halinde geliyordu. Bir gurup uçak, bombaları boşalttıktan sonra ikinci filo geliyordu. Biz de bu zaman aralığında çıkıyorduk. İkinci gurup da kurtuldu.

En son gurupta bizim şehit düşen arkadaşlar kaldı. Ben de onlarla birlikteydim. Çiçek Botan, Rüstem Cudi, Alişer Koçgiri. Ben şikeftten çıktım, hareket ediyordum ileri doğru, o sırada uçak geldi. Heval Rüstem de arkamda sanıyordum. Uçaklar bombayı atarken sezgisel olarak biliyorsun, önce bir ses geliyor ben o sırada kendimi suya attım. Bomba patladıktan sonra arkama baktığımda Rüstem Heval’i göremedim. Geri de dönemedim. Şahadet anlarına şahit olmadım fakat Rüstem Heval basıncın etkisiyle, Alişer ve Çiçek heval bomba parçalarıyla şehit düştüler. Basınç dediğimiz şey, sıkıştırılmış tnt diye düşünün. Patladığı andan itibaren yaklaşık yirmi metrelik bir alanda etkili oluyor. Basıncın dahi sizi öldürme ihtimali var.” Yaşadığı özel bir anıyı paylaşmasını istiyorum Renas’tan. “Onunla yaşadığım yedi ayın her günü özeldir diyor. Benim gelişmemin en büyük mimarıdır. Onun şahadeti omzuma daha büyük bir yük yükledi. Bazen espri yaparsın kaldıramazlar. Sen Rüstem’le kaldın nasıl böyle davranırsın diye ayıplandığım oluyor. Ben onun yükünü taşıyorum. Beden olarak yok ama hep bizi izlediğini düşünüyorum. Biz, sürekli onlara layık olmak için mücadele ediyoruz. PKK şehitler partisidir. 

Biz ancak şehit düşersek PKK’ li oluruz” diyor. Zordur herhalde bir savaşçı iradesi, dağ koşulları insana neler yaptırır bilemem ama seni tanıdım başına bir şey gelse, Allah rahmet eylesinle geçiştireceğim bir şey değil, siz kaybettiğiniz yoldaşların acısına dayanmayı nasıl başarıyorsunuz diye soruyorum Renas’a. “Özgür bir dünya, özgür bir insanlık. Bir arkadaşım öldüğünde elbette üzülürüm. Ama bu üzüntü beni düşürmez. Daha da güçlendirir. Ben düşersem gideni de düşürmüş olurum. Yoldaşımı anlamsızlaştırmak olur bu. Yoldaşımın bir hedefi vardı giderken. Onu yarım bırakırsam asıl o zaman onu öldürmüş olurum. O gelemediyse benim daha güçlü gitmem gerekir. Savaşımı daha bir tanrısal hale getiriyorlar gidenler.” O gece Renas’ın sözlerini dinliyordu Rüstem? 

İBRAHİN DAĞ

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

EZDA

GÜLÜMSE ÖLÜM UTANSIN

ÜLKEMİN HARİTASIDIR YERYÜZÜNÜN ÇİZGİLERİ

CESUR RUHLARIN EYLEMİ - SANAT

8. SAKİNE CANSIZ FESTİVALİ

FAŞİZMİ YIKACAĞIZ ÖZGÜRLÜĞÜ KAZANACAĞIZ

SOLGUN SARI

İKLİM KAHVERENGİ

PATİKA

BİR YARA BİNLERCE ACI

DENGÊ ZÊ

GÖZYAŞLARIN HEZİL’E DÜŞMESİN

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK

SİZ DE 'GREV'E KATILIN !

KANDİL GÜNLÜKLERİ - YOLCULUK-(1.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (2.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (3.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (4.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (5.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (6.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (7.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (8.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (9.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (10.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (11.BÖLÜM - SON)

BİR TANIKLIK ROMANI: EZDA

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (1.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (2.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (3.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (4.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (5.BÖLÜM)

ZİWAN Çİ YO?

IVAN ALEKSANDROVİÇ GONÇAROV VE OBLOMOV (1812-1891)

ZİNDANDAN BİR KİTAP DAHA ÇIKTI

BESÊ ANUŞ’UN HAYATI ROMAN OLDU

BAGOK EZGİSİ

NAR SUYUNA BULANMIŞ DÜŞÜM

YPS GÜÇLERİNİN DİRENİŞİNİ ELE ALAN DİZİ: 'TAVA SOR'

NERÎNEK Lİ SER FİLMÊ REŞEBA

BİR YOL HİKÂYESİ

M. ŞOLOHOV VE DURGUN DON ÜZERİNE...

SESİNİ KURŞUN SESİYLE BİRLEŞTİREN DEVRİMCİ SANATÇI: HOZAN SERHAT

NAR SUYUNA BULANMIŞ ŞİİRLER

29'UNCU HÜSEYİN ÇELEBİ EDEBİYAT ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU

“NAR SUYUNA BULANMIŞ DÜŞÜM”

KISA BİR ÖN SÖZ

KOBANÊ’DE BİTMEYEN UMUTLAR

PRAKSİS’İN YENİ ALBÜMÜ FERMAN/DERMAN YAYINDA!