BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (5.BÖLÜM)
9.BÖLÜM
Dediğim gibi derdim tüm kitabı satırlara dökmek değil. Onlarca dizeyi tek tek açıklamak birazda şiirin, şairane kısmına işlenen suçtur şüphesiz. Bölüm sekiz’i bilerek atlıyorum. O bölüm boyunca 60’lardan 70’lerin sonuna kadar, dünyada ve bu coğrafyada olan mesela Vietnam savaşına göndermeler vardır. Artık 80’lere gelmişizdir.
“Sesler ihanete dönüşürdü her gece
Bir tas çorba - bir dilim ekmek uğruna
ihanetler acılara dönüşürdü kalleşçe
Acılar hep türkülere vururdu kendini”
Burası benim için de anlatması zor bir bölüm. 80 darbesinde binlerce üyesi olan örgütler, partiler tek tek dağılmıştı. İşkence haneler kurulmuş, o büyük örgütlerin önder kadroları işkencede çözülmüş, ihanet etmiştir kendi yoldaşlarına, ve evet bazıları hiç işkence görmeden sadece o direnen yoldaşının acıyla çıkarttığı çığlığı duyup çözülmüştür. TİKB (Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği) bu olayları gördükçe kendi kadrolarına işkencede bırakın çığlığı ses çıkartmayı bile yasaklamıştır örneğin.
“Sus dostum sus - sözün yarıda kalsın
Özgürlük dilinde kilitlikalsın
Başlar eğilse de açılsın gözler
Konuşan önderler geride kalsın” diyor şair zaten.
“Ey bu kavgaya gönül ve renler
Ser yerine sır verenler
Serden geçip de sır vermeyenler
Bu zindan karanlığı yırtılsın diye
Bu ihanet duvarları yıkılsın diye
Newroz gecesi bir önder
Ateşi bedeniyle zindanlara taşımıştır”
Binlerce yıl sonra, üniformalı Dehakların karşısında, insanlık onurunun ayaklar altına alındığı o sırada Mazlum’u anlatır şair, Kendi bedenini ateş’e veren Mazlum’u, o gencecik bedenini, bu ihanet seli dursun, bu zulüm dursun diye ateş’e verir kendini. Ateş bir bilgi, bir direniş, bir isyan, Mazlum bilgiye dönüşür ateşler içinde, direniş bilgisine, yoldaşları, kendisinden sonrakiler için bir bilgi ateşler içinde!
“Ölen artık yüreklerde bir bayraktır
ihanet yolu nda durulan bir duraktır”
Bu feda eylemi, büyük çapta etki yaratır, dağlardan inen binlerce kişi, ilk defa 80 darbesine karşı kitlesel bir karşı duruş sergiler Kürdistan’da.
“Şahsımızda davamız son bulmadan
Ve geriye dönüşler virüs gibi çoğalmadan
Canımızla bu ihanet çarkına dur demeliyiz” Tam olarak durum da budur zaten, eğer o gün feda eylemi gerçekleşmeseydi, ihanetler daha da artacak, tamamen teslimiyet çağı başlayacaktı.
Bu gece "dörtlerin gecesi"
Dört göğüste yar diye yalnızca ateş yanar
Biri nöbet tutar - biri bildiri yazar
Diğerleri dört kişilik bir ateş kurar”
Önce Mazlum Doğan Newroz’u gösterdiğinde tarih yakmıştı o ateşi, ve o ateş sönmesin diye tarihe “dörtlerin gecesi” olarak geçen dört yiğit kendisini ateşe vermiştir Dörtler! Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin, Eşref Anyık… Mazlum’un yaktığı ateş o kadar ses getirmişti ki artık ölmek bile yasaktır bir işkencecinin elinden değilse Diyarbakır cezaevinde.
“Bu gece dörtlerin özgürlük gecesi
Dört bin yılda yazılmış bir destanın
Gümeş diliyle söylenmiş ilk hecesi
Böyle tutuşur - böyle yanar ancak
Uzay çağında bir zindan gecesi”
İhanetlerin kol gezdiği cezaevi koşullarında, sus pus olmuş binlerce kişilik örgüte sahip olanlar karşısında feda eylemlerini gerçekleştiren yüreklere bir alçakça laf söyleyenler bilsin ki binlerce yıldır gelen ateş sönmesin diyedir, dörtlerin kendilerini feda edişleri.
10. BÖLÜM
“Kaderim yine reisierin ellerinde
Etim Barzani'ye gitti
Kemiklerim Talabani'de”
Şair bu noktada tarafını da belirlemekten korkmuyor artık. Ne Barzani ne Talabani diyerek! Kalbi Mazlumladır.
“Kavga dağlarda bilinci kuşanmış
Zindanlarda dirence sarılmıştı
Ve haykıran dudaklar
Her ihanet çöl çöl yarılmıştı”
Gerilla hareketini bu noktada öncülleyen şair, gerilla ile beraber şekillenen yeni “bilincin=ateşin” de farkında olarak gerillanın kendisine, ihanetler karşısında durduğunun inancını taşımaktadır.
ve son olarak Ateşin ve Güneşin çocuklarını anlatmayı şu dizelerle bitirir;
“Yak artık canlarla yakılan ateşleri
Yak ki açılsın dü nyan ı n köreimiş gözleri
Yak ki yırtılsın geceler ışığınla
Yak ki tarihi yeniden başiatsın
Kawa'nın -üç kibritin ve dörtlerin sözleri
Yak ki yayılsın dünyaya
Ateşi n ve güneşin ölümsüz sesi”
Son Söz yerine;
Bir şair olarak, bir devrimci olarak, bir komünist olarak Adnan Yücel sanatını ve kalemini Kürt halkının destanını anlatırken, ne yılgınlığa düşmüştür, ne yılgınlığını anlatmıştır. Tarih boyunca Kürt halkının devrimci kimliğini, zulme karşı direngenliğini şiirin gücü ile anlatmıştır. Zaten şiir niye var? Mücadele bitene kadar mücadeleyi anlatmak için, direniş bitene kadar direnişi anlatmak için, çirkinler içinde yaşanan aşkları, sevgileri, “insana yakışan” bir biçimde yaşanana kadar… Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek yani!
MERKAN AKSOYDAN
YORUM GÖNDER