KANDİL GÜNLÜKLERİ (8.BÖLÜM)
KANDİL GÜNLÜKLERİ (8.BÖLÜM)
0 Yorum
633
17-12-2021

GERİLLANIN BİR GÜNÜ 
Kandil de kaldığımız süre boyunca bütünlüklü bir gerilla gücü görmemiştik. Sanki bu dağlarda kimse yoktu. Onların ilginç bir tanımı vardı bunun için. “Gerilla her yerdedir ama hiçbir yerde değildir” istendiğinde ortaya çıkan istendiğinde kaybolan bir manevra özelliğinden bahsediyorlardı. Ben de gerilla için bir günün nasıl geçtiğini öğrenmek istiyordum. Sizlerde merak edersiniz diye sordum. “Savaş koşulları yoksa genel durum şudur. Bir gerillanın normal yaşam tarzı beş beş buçukta başlar. Eskiden biz içtimalar yapardık. Fakat keşif uçakları yer tespitlerini kolay yaptığı için artık yapılmıyor. Normal koşullarda bir iki saat guruplar halinde spor yapılır. Ardından sabah kahvaltısı yapılır. Yedi yedi buçukta siyasi eğitim başlar. Öğlen saatine kadar devam eder. Öğlen yemeğinden sonra savaş eğitimi verilir. Daha sonra grupların bireysel çalışmaları yapılır. 

Örneğin okuma yazması olmayanlara günde iki saat dersler var. Bir kişi varsa bile onun için saat belirlenip eğitim verilir. Akşam keşif yoksa içtima alınır. Ardından haber saati vardır. Her akşam iki saatlik etüt çalışması vardır. Tekmil alınır usulüne göre. Grupların siyasi askeri yetenekleri, eksiklikleri gibi durumlar tespit edilerek eksiklikler giderilir. Gün biter. Nöbet saatleri herkesin bellidir zaten. Bunun dışında devriyeler vardır. Bunlar arazi keşiflerine çıkar. Tepe noktalarının koordinasyonuyla ilgili raporlar hazırlanır. Ama bizim çalışma tarzımızın genel felsefesi eleştiri ve özeleştiri üstüne kurulmuştur. Eksiklik neyse o giderilmeye çalışılır, bunu beceremeyen öz eleştirisini yapar, daha iyisini nasıl yaparımın çözümlemesi yapılır. Verilen rapor ortaya çıkan sorunun çözümü noktasında etkili bir yöntemdir. Kişi bu eksikliklerini bir daha tekrar edemez. Kendisini geliştirmek zorunda hisseder. Bu yöntemimiz gelişmemizin en önemli parametresidir. Bu da gerillanın kusursuz olması için tarihsel bir deneyim sunar. Biz bu eleştirileri alır okuruz, kendimize yönelik dersler çıkarırız. Kendimizi geliştirmek adına bir laboratuar görevi görür bu durum. Kişilik analizleri yapılır, insanın doğaya dönüş halidir kısacası, her şeyin paylaşıldığı, tıpkı doğa gibi özgürlüğe giden yolların taşlarını döşetir bize. Bir birimizi acımasızca eleştiririz, ama bu durum kimsede kırgınlık yaratmaz. Herkes bilir ki gelişmenin rehberliğini sunmuştur yoldaşımız.
 
GERİLLANIN İLK SAVAŞ DENEYİMİ
Bulunduğumuz noktanın kendine has bir özelliği vardı sanırım. Diplomasi ve haberleşme merkezi gibi işliyordu. Gare de gördüğümüz yat - kalk saatlerindeki disiplin burada yoktu. Yerin işlevi gereği bu mümkün değildi zaten. Günün her hangi bir saatinde röportaj veya görüşme trafiği eksik olmuyordu. Haberleşme merkeziydi fakat haberleşmeye teknolojiyi asla karıştırmıyorlardı. Çatışma sahasında yaşadıkları ilk deneyimi çok merak ediyordum. İnsanın insana silah sıkmasıydı savaş. Öldürmesiydi. Bu nasıl yapılırdı. İnsan neler hissederdi bunun yaparken. Yaşadıkları deneyimleri merak ediyordum. Adını yazmamı istemeyen yirmi beş yıllık deneyimi olan bir gerilladan dinledim. 

“Doksanlı yıllarda gençlik hareketi içindeydim. Gerillayla ilişkilerim hep vardı. İlk katılım talebinde bulunduğumda kabul edilmedim. Garzan bölgesinde üç kişi kabul edilmişti. Faaliyet gurubu olarak kabul edilmişlerdi. Daha sonra faaliyet gurubuna ben de alındım. Köy eylemliliklerine katılırdım. Sivil elbiseliydik. Bir kişinin gerilla elbisesi vardı. Düşmanla karşılaşmak, silahların sana dönük olması, eğer deneyimli değilsen, dizlerinin bağı çözülüyor. Adım atamıyorsun. Ayaklarını hissedemiyorsun. Çökertiyor insanı. Benim İstanbul’daki gençlik eylemlerinde tecrübem olmuştu ama silahların patlaması çok farklıydı. İstanbul’daki eylemlerle burayı kıyaslayamazsın. Ama ilk mermiler patlamaya başlayınca, önce elin ayağın titriyor, olduğun yere çöküyorsun. Ama ilk mermi patladıktan ve ölmediğini gördüğün andan itibaren her şey farklılaşıyor. Ama ilk mermiyi sen atmaya başlayınca kendine gelmeye başlıyorsun. Bir güven geliyor. O zaman savaşın bir parçasısın artık. 

Mesela askeri görüyorsun, ama saatlerce bekliyor olman bitiriyor seni. Psikolojin allak bullak oluyor. Korku, tedirginlik öldürüyor insanı. Deneyimsiz olan biri için bu daha bir zor oluyordu. Bazıları yeni gelmişti. Onu da şöyle yapıyorduk. Deneyimli üç kişinin yanına bir kişi götürülürdü. Böylece adapte olmaya çalışırlardı. Bazen sırtımızda taşıdığımız insanlar oluyordu. Mesela ben bu konuyla ilgili bir deneyimimi anlatayım. Çatışma başlamıştı. Yeni gelen arkadaş çöküp kaldı. Ayağa dahi kalkamıyordu. Ben silahımla ayağının önüne bir tane sıktım. Dönüp arkadaşa bak ölmüyorsun işte. Böylece içlerindeki korkuyu yenmelerini sağlıyorduk. Onlar da bir süre sonra savaşarak deneyimlerini geliştiriyorlardı. Ama mucizeler yaratan kahramanlar da gördüm. Biri vardı. Savaşamıyordu. Hiçbir şey yapamadı. Yürüyemiyordu, dizlerinin bağı çözülmüştü. Sırtlayıp bir kayanın altına bıraktık. Çatışma bittikten sonra, bir yaralı gibi sırtımıza alarak savunma birimimizin bulunduğu yere getirdik.

Başka bir eylemde savunma gurubunun yanına bıraktık. Biksi marka suikast silahının başına koyduk. Olmayan bir eylem planladık. Hedef gösterdik. Sürekli orayı vurmasını istedik. Gösterdiğimiz hedefe ateş etmeye başladı, vurdu da. Bir süre sonra iyi bir savaşçı oldu. Başka arkadaşlarımız daha vardı olmuyordu. Ama o savaşmak isteyenlerin daha sonra büyük savaşçılar olduğunu duyuyorduk. Mesela bir arkadaş, eylem sırasında ayağına sıktı. Yapamıyordu. Kendini vurarak savaş dışı kaldı. Garzan bölgesine gidecektik. Kapsamlı bir eylem planlaması yapılmıştı. O arkadaşı sırtımızda taşıyorduk. Eylem koşulları tehlikeye girdi. Cudi de bir bağlantı noktamız vardı. Rojavalıydı bu arkadaş. Önderlik aracılığıyla talimat geldi. Eylemden vazgeçildi. Aldığımız talimat, neye mal olursa olsun o arkadaşı sağ salim yerine getireceksiniz dendi. Eğer ona bir şey olursa sorumlu sizsiniz denildi. Cudi bölgesinde bir kampımız vardı burada tedavisi yapıldı bu arkadaşın. Sonra da kendisine evine tekrar dönebilirsin, talimat geldiğini söyledik. 

Arkadaşın verdiği cevap hepimizi şaşırtmıştı. “Beni ateşin içinden aldınız, kendi hayatınızı da tehlikeye atarak buraya kadar getirdiniz, artık geri dönemem” dedi. Bu arkadaşın asıl hikayesi bundan sonra başlıyor. Haftanin’de büyük bir çatışma yaşanıyor. Eylem gurubumuz çembere alınıyor, imha edilmeleri an meselesi, bu arkadaş savaşamadığı için savunma gurubunda bulunduruluyor, telsiz konuşmalarında eylem gurubumuzun sıkıştığını imha edileceği konuşmaları geçiyor, tabi arkadaş da bunu duyuyor. Silahlarını kuşanıyor, ona yakın bomba yanına alıyor. Yolun bir kısmını lojistik için getirilen atla geçiyor. Gerillaların sıkıştığı hatta yaya olarak ilerliyor, bombalarla askerin tuttuğu sekiz mevziiyi temizliyor. Ve orada şehit düşüyor. Gerilla grubu kurtuluyor. Adı Xebattı sanırım ama Rojavanın hangi bölgesindeydi tam olarak hatırlamıyorum. 

AŞK VE EVLİLİK 
Dağda aşk yaşanabilir miydi gerçekten. Bir yandan savaşmak, öte yandan aşk ve evlilik bu mümkün olabilir mi? Dünyanın gerilla savaş deneyimlerinden bu olurdu. Özellikle Latin Amerika’da yaşanıyordu. Oysa PKK’de bu kırmızı çizgiydi. Geçmiş yıllarda bu tür ilişkileri yaşayanların infazlarına dair haberler de duymuştum. Yıllar önce dağdan gelen, sonra da tutuklanan birine sormuştum. İnsanın doğasına aykırı dediğimde, bizim coğrafyamızda aşk iki kişinin mezarlığına dönüştürülüyor. Mülk ilişkisinin olduğu yerde aşk olmaz demişti. Yıllar sonra da gerillaya sordum, geçmişte yaşanan olaylara ilişkin beni bilgilendirmelerini istedim onlar da dilleri döndüğünce anlattılar. “Mustafa Karasudan bir örnekle başlayayım. Karasu PKK’yi iyi bilen önemli araştırmaları olan bir arkadaş. 

Fakat bu örgüte katılmamak için epeyce kendisini zorluyor. Biliyor ki bu örgüte giren evlenemez, aile kuramaz, sistem yaşamının dışında bir yaşamı olacağını biliyor. Bizde adanmışlık esastır. Kendisini ikna eden kişinin önderlik olduğunu söylüyor. PKK böyle bir harekettir, gemileri yakmak zorundasın. Çünkü dağ, geride yetim çocuklar, yarım kalmış aşkları kabul etmez. Bu yüzden de bizler bir fedai ruhuyla inancımızı yaşıyoruz. Biz aşk diye bu dağları biliyoruz. Dağlarda bireysel aşkı, inancımızın düşürülmesi olarak anlıyoruz. Sistem bunu yapmayı çok denedi. İçimize ajanlar koyarak yaşamı bozmaya çalıştılar. Sevgi yok mudur elbette vardır. Bunun örneklerini de yaşadık. Eskiden duygusal ilişkilerin dışında durumlar yaşayanlar cezalandırılıyordu. Orta Doğu’da savaşın doğası bu tür ilişkileri kabul etmez. İlk dönemlerde infaz edilen insanlar oldu bu yüzden. Ama bütünüyle bunu suç gören bir hareket değiliz. Benim şahit olduğum bir örnek biliyorum. Birbirine sevdalanmış iki arkadaş vardı. İsterseniz bizi öldürün biz birbirimizden vazgeçmeyiz demişlerdi. Alanları değiştirildi. Duygu durumunu yaşayabilirsiniz dediler. Dağ, evlilik ve benzeri ilişkileri kabul etmez. Örgütün karanlık dönemlerinden söz etmiştim. Çeteler döneminde. 

Bu tür ilişkiler yaşayanları infaz ettikleri gibi, kimi zaman da teşvik eden uygulamalarına şahit olduk. Çeteler dediğimiz kimi hainler bu arkadaşları infaz ettiler. Üstelik bunlar bu yoz ilişkileri yaşıyorlardı. Şemo, Adnan doksanlı yıllarda eyleme gidiyorlar, sonrasında da bu iğrenç ilişkileri yaşıyorlardı. Sözünü ettiğim yıllar içinde kendi gerillalarının da bu tür ilişkiler yaşamasını serbest bırakmışlardı. Garzan ve Amed bölgesinde Şemo ve Adnan gibi hainler köylülere zulüm yaptılar. Otuz üç askerin öldürülmesinden tutun da, ajan diye itham ederek halktan birçok insanı infaz ettiler. Hala Mardin’de, Amed’de bizimle konuşmayan aileler var. Onların yarattıkları tahribat bugün bile etkisini sürdürüyor. 

PKK’yi uluslararası dünyada terörle eşleştiren, Türk medyasının sürekli katliam diye işlediği kimi haberler işte bunların yaptığı hukuksuzluklardır. Partimiz neredeyse otuz yıldır bunun bedelini ödüyor. Köylerde sokak infazları, kimi ailelerin çocuğunu zorla almalar hep bu karanlık dönemin üründür. Ama şimdi durum değişti. Bizde uygulama denilen bir yargılama var. Kişi gözaltındayken yoğunlaşması, kendisini sorgulaması istenir. Raporlar istenir. Yargılanan kişi samimiyse düşüncelerinden yardımcı oluruz. Zayıflık olarak gördüğümüz bu durumdan kurtulması için sahipleniriz. Kazanmaya çalışırız. Sen ezilmiş bir halkın kaderini değiştirmek için dağlara çıkmışsın. Savaşçısın. Savaşçı olmak bir yaşam tarzıdır. Onun doğası ihmale gelmez. Hele bu coğrafyada insanı düşürür. Düşkünleştirir.”

İBRAHİN DAĞ

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

EZDA

GÜLÜMSE ÖLÜM UTANSIN

ÜLKEMİN HARİTASIDIR YERYÜZÜNÜN ÇİZGİLERİ

CESUR RUHLARIN EYLEMİ - SANAT

8. SAKİNE CANSIZ FESTİVALİ

FAŞİZMİ YIKACAĞIZ ÖZGÜRLÜĞÜ KAZANACAĞIZ

SOLGUN SARI

İKLİM KAHVERENGİ

PATİKA

BİR YARA BİNLERCE ACI

DENGÊ ZÊ

GÖZYAŞLARIN HEZİL’E DÜŞMESİN

BAŞKA DİLDE ANNE OLMAK

SİZ DE 'GREV'E KATILIN !

KANDİL GÜNLÜKLERİ - YOLCULUK-(1.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (2.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (3.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (4.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (5.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (6.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (7.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (8.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (9.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (10.BÖLÜM)

KANDİL GÜNLÜKLERİ (11.BÖLÜM - SON)

BİR TANIKLIK ROMANI: EZDA

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (1.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (2.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (3.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (4.BÖLÜM)

BİR İNCELEME; GÜNEŞİN VE ATEŞİN ÇOCUKLARI (5.BÖLÜM)

ZİWAN Çİ YO?

IVAN ALEKSANDROVİÇ GONÇAROV VE OBLOMOV (1812-1891)

ZİNDANDAN BİR KİTAP DAHA ÇIKTI

BESÊ ANUŞ’UN HAYATI ROMAN OLDU

BAGOK EZGİSİ

NAR SUYUNA BULANMIŞ DÜŞÜM

YPS GÜÇLERİNİN DİRENİŞİNİ ELE ALAN DİZİ: 'TAVA SOR'

NERÎNEK Lİ SER FİLMÊ REŞEBA

BİR YOL HİKÂYESİ

M. ŞOLOHOV VE DURGUN DON ÜZERİNE...

SESİNİ KURŞUN SESİYLE BİRLEŞTİREN DEVRİMCİ SANATÇI: HOZAN SERHAT

NAR SUYUNA BULANMIŞ ŞİİRLER

29'UNCU HÜSEYİN ÇELEBİ EDEBİYAT ÖDÜLLERİ SAHİPLERİNİ BULDU

“NAR SUYUNA BULANMIŞ DÜŞÜM”

KISA BİR ÖN SÖZ

KOBANÊ’DE BİTMEYEN UMUTLAR

PRAKSİS’İN YENİ ALBÜMÜ FERMAN/DERMAN YAYINDA!

CEJNA "ZIMANÊ KURDÎ" Zimanê kurdî zimanê li