BİR TANIKLIK ROMANI: EZDA
Yazar Rengin Kardelen ile ikinci kitabı Ezda romanını konuştuk: ‘Bugünü yorumladığımda üzülerek belirtmeliyim ki bir duygu yitimi var. O günün hesapsız yurtseverliğine biraz hesap bulaşmış gibi. İşgal algısı zayıf.
Yazar Rengin Kardelen’in ikinci kitabı Ezda okuyucu ile buluştu. Ezda karakteri üzerinden bir dönemin hikayesini oluşturan kitap, aynı zamanda içerisinde otobiyografik öğeler de barındırıyor. Kardelen, Ezda karakteri üzerinden kendi hayatından da yola çıkarak 90’lı yıllardan 2000’li yıllara uzanan dönemde Diyarbakır’da bir kitabevi mekanı etrafında şekillen politik, toplumsal olaylara tarihi bir perpektifle odaklanıyor. Rengin Kardelen ile Ezda ve Kürt edebiyatı üzerine konuştuk.
Kitabınız doksanlı yıllarda Diyarbakır’da yaşanan politik olayları ele alırken, şehri esir alan sistemi bir kez daha ifşa ediyor. Bir yazar olarak geçmiş bir döneme işaret ederken, şimdiyi ve geleceği nasıl yorumlarsınız?
Kürt ulusal diriliş mücadelesinin tohumu Amed’de toprağa serpildi. Orada filizlenerek büyüdü, başağa dönüştü ve toplumun harmanında görkemli serhildanlara dönüştü. Amed’in 90’lı yıllarını bilmeden, o günün kahramanlarını tanımadan, anılarına ve mücadele inançlarına bağlı kalmadan bugün ideolojik bir mücadele verilemez. Ben romanımda bugün kazanılmış değerlerin o günkü büyük bedellerin ürünü olduğu temasını işlemeye çalıştım.
Son birkaç yıldır Amed’e baktığımda yıkılmış Sovyetler Birliği’nden sonraki Rusya’yı gördüm. Geçmişe bakıp bugünü yorumladığımda ise üzülerek belirtmeliyim ki bir duygu yitimi var. O günün hesapsız ve çıkarsız yurtseverliğine biraz hesap bulaşmış gibi. Kazanılmış değerlere yaklaşımda bencillikler ve kendine görelikler söz konusu. Ayrıca işgal bilincinde ciddi bir mutlaklaşma var. İşgal algısı zayıf. Öfke, tepki ve refleksler aşınmış gibi.
Kitabınız için kolonyal bir roman diyebilir miyiz? Biraz bu perspektiften ele alarak yorumlar mısınız?
80’li yılları 90’lı yıllara bağlayan süreçte çocukluk çizgi roman kahramanı Tenten’i hatırlayanlar vardır sanırım. Afrika’nın siyahi imgesine karşı, kahraman gösterilen Tenten beyaz giydirilmiş ve elindeki tüfekle çizilmiştir. Tenten’in serüvenleri boyunca tüm Kongoluların simsiyah ve maymuna benzer bir biçimde tasvir edilmiş olması Tenten’in hiç de masum olmadığını göstermektedir. Dünya klasiklerinden Maksim Gorki’nin “Benim Üniversitelerim” eseri benim ilk okuduğum klasikler arasındadır. Gorki, Rus toplumunun devrim öncesindeki umutlarının cisimleşmiş halini otobiyografik bir eserle okuyucularına kazandırmıştır. Gençlik, umut, gelecek ve cesaret çok iyi tasvir edilmiştir.
Hafızaları yeniden tazeleme amacıyla tüm bu genel kültür bilgilerinden yola çıkarsak, Ezda sömürgeci ve işgalci egemenliğe karşı ezilen ulusun direniş mücadelesinin ta kendisidir. Sömürge bir ulus ve işgalci ilişkisi, onun toplumdaki algısı ve karşılığı birçok simge ve sembolde işlenmiştir. Mesela böcek imgesi olup mavi bir dolmuşta karanlık ve yutucu bir korku dehlizi gibidir. Toplumun hissettiği ürperti hep aynıdır.
Kitabınızın ana kahramanı Ezda Yunan mitolojisinde yer alan bir tanrı olan Achilles ile diyaloglarda bulunuyor. Ezda Kürtçe’de de “yaratılan” “var edilen” anlamına geliyor. Ya da Êzidîlerin tanrısı. Ezda ile Achilles’in buluşması tanrıların buluşması diyebilir miyiz?
Ezda kendini yoktan var eden, kendisini kapsayan doğadır. Kendisini kendinden var eden direniş efsanesidir. Êzidîlik’te temel bir direniş mitidir. Kürt özgürlük ve dirilişi kadar kadının yeniden kendisini bu mücadele çizgisinde doğurmasını da konu alıyor. Erkeğin doğası kadını kapsamıyor, ancak kadının doğası erkeği de kapsama erdemine sahiptir. Dolayısıyla eğer bir toplum yeniden dirilecek ya da yeniden doğacak ise bu toplum kadının doğurgan ve kapsayıcı doğasına ihtiyaç duyacaktır. Burada Ezda böyle bir misyonu üstleniyor. Doğurganlık özelliğine saldırılması, aslında bu diriliş mücadelesini tasfiye etme amacını sembolize ediyor.
Ezda Ortadoğu’nun ahlâki, manevi ve duygu toplumunu temsil ediyor. Achilles ise Yunan felsefesinin aklını. Aslında burada bir sentez oluşturulmak istenmiştir. Ortadoğu inançların, dinlerin ve ahlâkçı felsefenin beşiğidir. Bütün peygamberler bu coğrafyada ortaya çıkmış, bütün dinlerin de başlangıcı burasıdır. Batı pozitivist olgucu aklın ve bilimin dünyasıdır. İşte burada ikisinin bir payda arayışı var. Bir sentez söz konusu.
Annesinin yaktığı ateşte bütün ölümlü hücrelerini eriten Achilles bir tragedya kahramanıdır. Ölümsüzlük suyuna annesi tarafından batırılmış bir ölümlüdür. Yarasını ve ölümcül zayıflığını kendisinde taşımaktadır. Bu tragedya kahramanının acılarından doğan tecrübeler ve deneyimler ilginç bulunmuş ve milad öncesinden bu güne seslense bize ne diyeceği merak edilmiştir. Achilles’in topuğunun imgesi Ezda’nın doğurganlığının imgesiyle felsefik bir diyologlakta el ele tutuşmuştur.
Belki de bu sorunun cevabını okuyucunun takdirine bırakırsak, “Tanrılar Çıldırmış Olmalı” diyebiliyorsak neden “Tanrılar buluşuyor” demiyelim ki?
Çocukken birçoğumuzun dinlediği masalları da Ezda karakteri ile bütünleştirerek okuru olaylara çekmişsiniz. “Şengê û Pengê” hikayesi, bir annenin çocuklarını kurdun saldırısından korumak için verdiği öğütleri anlatıyor. Masalların kötü karakterleri romanlarda gerçek karakterler olarak kol gezmeye devam mı ediyorlar?
Çocukluğumuzun gecelerinde, sözlü edebiyatımızdan bize miras kalan çocuk hikâyelerinden Şengê û Pengê’nin Kırmızı başlıklı kızla tanışıp kendi varlığını katıp onda tekrar varlık bulmasıdır. Ölümsüzlük suyuna annesi tarafından batırılmış Achilles’in annesinden duyduğu nasihatlerin, Şengê û Pengê’ye verilen nasihatlerle Kırmızı başlıklı kızın annesinden duyduklarından Ezda’ya uzanan geçmişin gelecekle düetidir.
Aslında iyilik ve sevgi nezdinde kötülük ve vahşete karşı, kötülüğün kontrolünün tektipleştirici gücüne karşı masallardaki Şengê û Pengê, kırmızı başlıklı kız Ezda’da haykıran birer kahraman birer ses olur. İşte bu romanın yaratıcılık çizgisinin birer melez kesişimidir.
Kürt dili asimile olmakla karşı karşıyayken Kürtçe yazmak nasıl bir direniş sizin için?
Dil sadece sözcük ve kelimeleri meydana getiren alfabeler olarak tanımlanamaz. Dil insanın duygu ve ruh dünyasının bir uzantısıdır. Aslında zamanın o amansız dalgaları ile boğuşa boğuşa tarihin patikalarından geleceğe doğru yürürken terkimize aldığımız kültürümüzün en önemli öğesi dildir. Evet dil kültürel bir oluşumdur ve ulus olabilmenin en temel gereğidir. O açıdan aslında dil sensin. Senin tarihin, kültürün, maneviyatın ve kimliğindir. Egemen sömürgeci devlet bu nedenle en büyük savaşı dil ve kültürümüze karşı vermiştir. Asimilasyonu buradan başlatmıştır. O halde bir ulusal diriliş ve direniş gelişecek ise bu ana kök üzerinden gelişmelidir. Dilimiz bizi düşmanımızdan ayıran benliğimizdir. Benliğini yitiren özgürlüğünü asla kazanamaz. Ben bu nedenle edebî isyanımı böyle geliştirdim. Kürdistan özgürlük mücadelesi Kürt dili ile yazılmalı dedim. Yazarken şunu fark ettim. Her yüreğin ve duygu dünyasının kendisine has alfabesi vardır. Başka alfabelere sığamaz. Bu açıdan Kürtçe yazmak benim için varoluşsal bir direniştir…
Tekrar romanınıza dönersek Ezda karakteri kadınlar için nasıl bir sembol? Ezda’nın Amed Kitapevi’nde çalışıyor olması toplumun, kadının aydınlanması açısından kurgulanan bir mekan mı neler söylersiniz bununla ilgili?
Latince “deae, dea” tanrıça demektir. Kürtçe’de “dayê, yani anne kültürümüzün bize bahşettiği kutsal bir kelimedir. Ezda aslında dê’dir. Ezidi tanrıçasıdır. Dayê, çocuklarına verendir, paylaşandır. Dolayısıyla toplumu yaratandır, doğurandır. Bunu yaparken kendi kendini var edendir. Ezda’daki “Da” Yani Ezda kadındır, kadınlarımızdır. Bu nedenle Amed kitapeviyle bütünleşip topluma kazandıran, paylaşan, büyüten, besleyendir.
Bu kutsallık teması altında yukarıda da belirttiğim gibi Ezda, kürt özgürlük mücadelesinin yarattığı ve hem ezilen Kürt ulusal bilincine hem de kadının cins bilincine varmaya başlayan, bunun farkındalığı içinde arayışları olan bir kadındır. Bu otobiyografik bir romandır. Büyük oranda benim yaşadığım gerçeklikleri içeriyor. Bu nedenle mekân ve isimler bilinçli tercih edildi. Gerçekliğinde Amed Kitapevi 90’lı yıllarda belki de Amed’in çok az kitapevlerinden en bilineni idi. Amed kitapevi devrimci gençlik ile o dönemin muhbir ağının ya da kontra güçlerinin buluştuğu yerdir. 90’lı yıllarda en çok hedef alınan bir mekândı. Nedeni devrimci düşüncenin buradan topluma ulaşıyor olmasıdır. Mesela romanımdaki mavi dolmuş, Tenten’in elindeki tüfek gibi bu kitap evinin karşısına bırakılmış bir gözlem, takip, kaçırma ve cinayet aracıdır. Ama hem kitapevinde bir kadın olarak çalışmanın yarattığı duyarlılık ve hem de o yılların atmosferinde yaşadığımız hassaslaşma etrafımızda olan biteni zamanında görmemizi sağlamaktaydı. İnanılmaz bir sezgi söz konusuydu. Aslında Amed Kitapevi devrim ile karşı devrimin savaş sahnesi gibidir.
Olaylar bu kitap evinin ve kadın kimliği ile toplumsal bilinçlenme sorumluluğunu üstlenmiş Ezda karakterinin etrafında dolanmaktadır. Bu kitap evinde 90 lı yılların bütün yaşanmışlıklarını ve mücadele temelinde yaşanan çalkantıyı, keskin çizgileri, toplumsal algıyı, işgalcinin belleğindeki algısını bulmak mümkündür. Bu kitap evi o günün kadın aydınlanmasının mihenk taşıdır. Amed Kitapevi Amed’in kendisidir.
Rengin Kardelen Kimdir?
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde dünyaya geldi. Özgür Gündem gazetesinde çalıştı. Özgür Gündem, Gerçek, Evrensel Kültür’de çeşitli yazılar yazdı. Gazetecilik faaliyetlerinden dolayı 100 yıla yakın ceza ile yargılandı. Bu nedenle Avrupa’ya sürgün gitti. 2007 yılında ilk kitabı Xaşxaş’ı yayınladı.
KAYNAK: YENİ YAŞAM GAZETESİ
SELMAN ÇİÇEK
YORUM GÖNDER