TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (12.BÖLÜM)
19. Yy’da Kürdistan ve Direnişle;
Yukarıda dile geldiği gibi Osmanlı, Kürtlere federatif bir anlayışla yaklaşmıştır. Özümseme yerine bütünleşmeyi esas alan Osmanlı, ademi-merkezciliği esas almıştır. Kürtlere böyle yaklaşmasının başka bir nedeni de, Kürtleri Safevilere kaymaması için kazanma istemi olmuştur.
Bu ikili mekanizma, birkaç yüzyıl boyunca Kürt Beylikleri ile Osmanlı Devleti arasındaki ilişki niteliğini belirledi. Ve Kürt yerel beylikleri merkezi iktidar ile kurulan bu gevşek ilişkinin imkân verdiği bir özerk statü uyarınca Osmanlı Devleti’nin idari ve askeri rütbeleri ile ödüllendirilmiş ve payelendirilmiş Kürt aileleri tarafından yönetildiler.
Osmanlı Devleti, Avrupa’da daraldıkça ve toprak kaybettikçe yönünü doğuya çeviriyordu. 1683 yılında Viyana-Karlsberg önündeki yenilgisi ile başlayan süreç, 1699 yılında Karlofça ve 1718 yılında Pasarofça antlaşmalarıyla Osmanlıyı batıda artık duramaz hale getirmişti. Bu durum, her geçen gün yeni toprak kaybı demekti. Dolayısıyla Osmanlı yönünü yavaş yavaş doğuya kaydırırken doğuda vergiler artıyor ve asker talebi yükseliyordu. Kendi içerisinde de yenilenme ihtiyacı duyuyordu. Bu yenilenme arayışına Islahat-Reform dönemi denilecekti. Önce ıslahatı özellikle orduda başlatırlar. Çok masraflı olan ordunun yükünü kaldırmak artık son derece ağır geliyordu. Orduda bazı düzenlemelere ihtiyaç vardı. 1792–93 yıllarında III. Sultan Selim tarafından Nizam-ı Cedid uygulamasına geçildi. Açılım ekonomik ve idari alanda da düşünülüyordu. Ancak Yeniçeri Ordusu 1807’de kazan kaldırarak III. Selim yönetimine son verdi.
Şunu hemen belirtelim ki Yunanlılar ayaklanıyor, Batı’da toprak kaybı devam ediyor, Doğu’da, Mısır’da kazan kaynıyor derken zayıflayan Merkezi Osmanlı Hükümeti ya da devleti güç kaybediyor, yereller Osmanlı’nın siyasi-idari örgütlenmesinden kaynaklı güç kazanıyor ve giderek Osmanlıyı tehdit eder hale geliyordu.
1839’da Tanzimat Fermanı diye bilinen Gülhane Hattı Hümayunu bu durumu daha da körükledi. Osmanlı’da değişiklikler, yaşanan sorunlardan dolayı gündeme gelmişti. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra, yerine “Asâkir-i Mansure-i Muhammediye” adıyla yeni bir ordu kuruldu. Günümüz ordularının temelini oluşturan bu ordu, Avrupa usulünce düzenlendi. Tümen, tabur ve bölüklere ayrıldı. Yeniçeriler buna karşı isyan etseler de, bu kez isyan bastırılarak ezildiler. Bu olaya Vaka-i Hayriye denildi. Yani hayırlı bir vaka olarak bu olay tarihe geçecekti. Ve bununla yeniçerilik kaldırıldı. Geçmişte devşirmelerden oluşturulan Yeniçeri Ocakları yerine yeni orduda öncelikle Müslümanlardan olan ve yerele yakın özellikleri bulunan askeri birlikler oluşturuldu.
Öte yandan Ruslarla olan savaşlar da oldukça yoğunlaşmıştır. Kuzeyden Akdeniz’e inmeye çalışan Ruslar, Osmanlıyı sıkıştırmaktadır. Bunun karşısında Batı “Bosporus’taki (İstanbul Boğazı) hasta adamı ayakta tutmak için desteklemektedir.
Genel anlamda 1800’lerin başlarından itibaren Osmanlı, kendisini nasıl yaşatacağının hesabı içine girmişti. II. Mahmut 1808 yılında tahta geçti. II. Mahmut süreci Kürdistan’da yeniden çok şeyin değişeceği bir süreçtir. Kürt Coğrafyası’nın tümden işgal edilmesi bu yıllardan sonra gelişecektir. Yavuz Sultan Selim’le başlayan ittifaklaşma döneminde, Kürdistan’ın işgal ya da sömürge durumu yoktur. Belki de Osmanlı’nın başka alanlarında tebaalarına sunmadığı imkânlar Kürtlere sunulmuştur. Osmanlılar, batıda savaş ve toprak kaybetmenin acısını doğudan almaktadır. Eksilen vergiler ve azalan askerler buradan temin edilmeye çalışılacaktır. Bağımsız bırakılan beyliklerin yetkilerinin daraltılmasının da ötesinde, bir kıskaca alınma durumu söz konusudur. Ortak ittifaklar, mukaveleler ve antlaşmalar yırtılacak, Kürtlerin Coğrafyaları’na ve onların iç işlerine karışılacak ve Kürtlerin gücünü çok aşan yükümlülükler getirilerek Kürt Emirliklerinin üstüne üstüne gelinecektir. Bu durumda Kürt Emirlikleri, çok ciddi düzeyde bir sıkışıklığı yaşayacaklardır. Genelde Osmanlı’nın bunalımı etraflıca görülmese de kuzeyden Ruslar, batıdan Yunanların zorlamaları giderek görülmektedir. Güneyde Mısırlı Mehmet Ali Paşa’nın başkaldırısı ve Osmanlı’nın merkezine yürüme durumu söz konusudur. Hemen yanı başlarında Bulgaristan’da özgürlük savaşı verilmektedir. Bu sıkışık ortamda Osmanlıya karşı direnişler ve isyanlar patlak vermeye başlar. Bu şekilde yeni bir süreç başlar.
Tarihi olaylar ve olgular bu şekilde gelişirken Avrupa’da gelişen kapitalist modernitenin güçlü bir merkezi iktidar kurduğunu ve hızla çevresine yayılıp sömürü çarklarını geliştirmeyi hedeflediğinin altını çizmek gerekir. Kapitalizm sermaye piyasaları ile azami kar rejimini, sanayi devrimi ile endüstriyalizmi, milliyetçilik akımlarıyla da homojenleştirici ulus devletçikleri Batı Avrupa Merkezi Hegemonya’sından giderek çevreye doğru yaymaktadır. Başta Doğu Avrupa olmak üzere Ortadoğu, Afrika, Kafkasya ve Asya başlıca hedeflerdir. Öncülük İngilizler tarafından yapılmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nun da yeni kapitalist sisteme sağlıklı bir şekilde dahil edilmesinin yolu, Sultanın eliyle eyaletlerin ve tebaanın ikna edilmesidir. O da olmazsa en şiddetli zor yöntemi kullanılarak, yeni hegemonik sistemin kabul ettirilmesidir. Dolayısıyla imparatorluğun olabildiğince geciktirilerek yıkılması, İngilizlerin çıkarınadır. Ne var ki Kürdistan’da bu süreç düşünüldüğü gibi işlemez ve bütün bir yüzyıl baştan sona isyan ve direnişlerle geçer.
1-Ortadoğu’da İngiliz Siyaseti;
Bütün bir yüzyıl sürecek isyan ve direnişler, parça parça Kürdistan’ın farklı sahalarında baş gösterir. Batı ve güneyde sıkışan Osmanlı, hâkimiyetini Kürdistan üzerinde kurmaya çalıştığında, ortaya çıkacak olan bir işgal hareketidir. Yüzyıllarca bağımsız ve özerk yaşamış olan Kürt Beylikleri ve Emirliklerinin, bu hâkimiyet girişimine karşı direnç gösterecekleri açıktır. Hemen şunu peşinen söyleyelim Kürt Emirlerinin ideolojik olarak Osmanlılarla herhangi bir çelişki ve çatışması yoktur. Bu bağlamda önceleri bir Kürt-Kürdistan dertleri de yoktur demekle abartılı bir tespitte bulunmuş olmuyoruz. Tamamen kendi Emirliklerinin çıkarları doğrultusunda bir direnç söz konusudur.
1800’lerin başlarında İngiliz Emperyalizmi’nin Ortadoğu’nun farklı sahalarında etkinlik sağladığı yıllardır. Daha doğrusu adım adım etkili olacakları yıllardır. Çökmekte olan hasta Osmanlı’nın mirasına konmanın çeşitli hesapları yapılmaktadır. Fransızlarda eksik değildir, herkes kendisine bağlı misyonerler göndererek kendi örgütlülüğünü yaratmaya çalışmaktadırlar.
Amin Maalouf’un Tanios Kayalıkları kitabında bir olayla misyonerlerin nasıl çalıştıklarını ve neler yapmak istediklerine bir göz atalım:
Lübnanlı bir aşiret liderinin küçük bir oğlu vardır. Ona kâhyalık yapan adamın birkaç yaş büyük oğluyla birlikte, uzaklarda bulunan bir okula gönderilirler. Okul İngiliz misyonerlerinindir. Etkili bir ailenin oğlunu yanlarına almışlardır. İlk iş, bu durumu İngiltere’ye bildirmektir. İngiltere’den gelen cevap ise “ne pahasına olursa olsun, mutlaka ama mutlaka bu çocukları tutun ve kazanın! dır.
Bu talimatı alan misyoner ve eşi, titizlik göstereceklerdir. Ancak aşiret liderinin oğlu, yaramaz birisidir. Toplumun ahlak ölçülerini zorlamaktadır. Öyle ki misyonerin eşine kabul edilmeyecek tacizlerde bulunur. Çizme aşılır ve misyoner, genç ile kâhyanın oğlunu okuldan atar. Bu durumu İngiltere’ye rapor eder. İngiltere’den gelen cevap ise “ne yaparsanız yapın o gençleri geri okula getirin talimatı olacaktır. Misyoner, bedeli kavga da olsa, eşinin taciz edilmesine mal da olsa gidip çocukları getirecektir. Ne de olsa gelecek için ciddi yatırımlar vardır.
Bu bir misyoner çalışmasıdır. Hiç kimseye çaktırmadan adım adım geleceğin tohumluklarını kendi himayelerinde ve Ortadoğu Halkları’nın başına bela olacak temelde yetiştirmektedirler. Ne de olsa bu devşirme kişilikler, gelecekte İngilizlerin Ortadoğu’daki işbirlikçi ve ajanları olacaklardır. Sorun burada bazılarının sübjektif ajan olup olmamaları da değildir. Beyni ve yüreği kazanılmışlar, gelecekte kendilerini yetiştirmiş olanlara sadık kalmasını bileceklerdir. Başkan Apo böylesine ele alınan tohumlukları “yetiştirme ve “dayatma diye isimlendirmektedir. Bir nevi topluma zoraki dayatılacak ve yetiştirilmiş Truva Atı rolünü oynayacak sözde fethedicileridir bu tiplemeler!
Bu gerçekliğin ne kadar sonuç aldığını anlamak için Ortadoğu’nun bugününe bakmak yeterli olacaktır. Birçok Malik, Bey ve Kralın İngiliz-Fransız okullarının fideliğinde yetişmesinin de ötesinde birçoğunun anasının dış kökenli olması söylediklerimizin derinliğini göstermektedir. Elbette ki dış evlilikleri eleştirmiyoruz. Fakat burada dile getirilen olgu emperyalist güçlerin Ortadoğu insanlarını hangi yol ve yöntemlerle kendilerine bağladıklarını ve öz toplumlarına ihanet etme süreçlerini anlamaya çalışma çabasıdır.
İngilizler, özelde ve yerelde yaşayan Asurî, Süryani ve Ermeni gibi Hıristiyan topluluklarıyla ilişkiler kurarak, onlara çeşitli vaatler sunup kendilerine bağlamaya çalışmaktadır. Aynı eksende çeşitli Kürt Emirlikleri’yle de ilişkilenmektedirler. Osmanlıyı zayıflatarak daha fazla kapitülasyonlara zorlamak ve tabi ki istedikleri yere çekmek temel amaçtır. Misyoner çalışmaları oldukça başarılı olmaktadır. İngilizler, hem Osmanlı kartını hem Kürt kartını hem de diğer azınlık ve yereldeki kartları başarılı bir şekilde kullanmaktadırlar. Gerektiğinde birbirine kırdırtmaktan da çekinmemektedirler.
2-19.yy’da Gelişen Direnişler, İsyanlar ve Kürt Egemenlerinin Karakterleri;
Böyle karmaşık bir ortamda çok sayıda isyan ve direniş gelişir. 1800 yılı boyunca onlarca isyan ve direnişi şöyle sıralamak yerinde olacaktır:
1– 1805–1806–1808 Baban İsyanı 1789–1813 yılları arasında emirlikte “altı büyük savaş olur. Bu savaşlar emirliğin kaderi ve bağımsızlığını koruma savaşlarıdır.
2– 1812 yılında Babanzade Ahmet Paşa İsyanı. Süleymaniye’deki bu ayaklanma ise II. Babanzade Ayaklanması olarak da adlandırılmaktadır. Ahmet Paşa’nın idamıyla sonuçlanmıştır.
3-1815 köylü direnişleri: Aynı zamanda zorbacı aşiret reislerine karşı da gelişen bir direniştir. Direniş sahası Doğu Beyazıt, Van, Xoy, Erivan ve Maku alanlarıdır. Geniş bir alanı kapsasa da örgütsüz ve öncüsüz olduğu için erkenden tasfiye edildi.
4-1818 Bilbaslar İsyanı 1818–20–22 yıllarında hem Osmanlıya, hem de İran’a karşı gelişmiştir. Bilbas aşireti her iki devletin baskısına karşı direnişe geçse de erkenden tasfiye edilmiştir.
5-1820 Sivas’ta Zaza Aşiretleri İsyanı. Dersim ve çevresinde etkili olmuştur. Yüzyılın ortalarına kadar Osmanlı bölgede ısrar etmiş olsa da hakimiyet sağlayamamıştır.
6-1820-1829 Emir Paşa Direnişi Osmanlıların giderek çekilemez olan baskı ve vergi toplamalarına karşı Serhat’ın aşiretleri rahatsızlıklarını ifade ederler. Osmanlı Rus savaşları sürerken, bu durumu kendilerine fırsat bilen Emir Paşa öncülüğündeki Kürtler, Ruslardan da yardım alarak Osmanlılara karşı bir mücadele başlatmak isteseler de, Rusların yardım sunmamaları neticesinde erkenden bastırılmıştır.
7-1820–37 yılları arasında Soran Emirliği’nin hâkimi Mîr Muhammed İsyanı.
8-1830–33 Sincar Dağı etrafındaki Êzîdî Kürtleri ve Türkmenlerin İsyanı.
9-1832 sonrası Mardin İsyanı Osmanlı Ordusu’nun Mısır Ordusu’na yenilmesinden sonra çıkmıştır.
10-1834’te Mili Aşiret Konfederasyonu’nun dağıtılması sonrası, aynı yıl Reşit Paşa’ya karşı Hazro-Silvan civarında Mirza Ağa liderliğinde Osmanlıya karşı çıkan direniş.
11-1834 Bitlis civarındaki direniş, ancak 1849’da bastırılabilir.
12-1838’te Botan beylerinden Said Bey’in İsyanı ve kalesinin alınması.
13-1839 Xerzan İsyanı. Diyarbakır, Mardin ve Siirt çevrelerinde etkili olur. Osmanlıya asker ve vergi vermeyi reddeden Garzan Aşiretleri tarafından başlatılmıştır. Hafız Paşa tarafından kanlı bir şekilde bastırılan direniş, 214 gün sürmüştür.
14-1840-1842 Köylü Ayaklanmaları, ( Doğu Kürdistan)
1840’larda yeniden Doğu Kürdistan’ın Xoy mıntıkasında köylüler hem İran’a hem de rahatsız oldukları Kürt Beyleri’ne karşı ayağa kalktılar. İran Devleti, egemenlerin bildik olan halkları birbirine karşı kırdırtma taktiğiyle Urmiye civarında yaşayan Asurileri de yanına alarak onların eliyle bastırılmıştır.
15-1842–47 Bedirxan Bey İsyanı. Cizre-Botan Emirliğine Son verilmesi.
16-1846, Resul Paşa İsyanı Mîr Muhammed’in kardeşi Resul Paşa, Mîr Muhammed katledildikten sonra Soran Mîrliğin başına geçmişti. Ancak Mîrlik eskisi gibi özerk olmaktan ziyade Osmanlıların daha fazla hakim oldukları bir Mîrlik olmuştu. Bu rahatsızlıklara yol açtı. Yine Resul Paşa’nın güçlenmesi ise Osmanlılarda rahatsızlığa yol açtı. Osmanlıların uzlaşma arayışı sonuç almayınca Kürtler isyan ettiler. Bunun üzerine Osmanlıların Bağdat Valisi olan Ragıp Paşa komutasında bir ordu Resul Paşa’nın üzerine yürüdü, Resul Paşa yenilince, tüm varlığına da el koyan Osmanlı Devleti, Soran Mîrliğine son verdi.
17-1847 Babanzade Ahmet Paşa İsyanı Soran Mîrliği’nin tasfiyesini fırsat bilen Babanlardan Ahmet Paşa yeniden eski Mîrlik hedefini gündemine alarak genişlemeye çalışmış ancak Bedirxanlıların Kürdistan’da Mîrliği ele geçirmeleri buna fırsat vermemiştir. Bedirxanlıların yenilgisi ve yine Soran Mîr’i Resul Paşa’nın yenilgisiyle ortadan kaldırılması, Babanzade Ahmet Paşa’ya yeni umutlar ve fırsatlar doğurmasıyla, Beyliğinin sınırlarını genişletilmeye çalışmıştır. Babanzadelerin gelişmesinin neye yol açacağını iyi bilen Osmanlılar Bağdat’taki valilerinin aracılığıyla hızla hareket ederek Baban Mîrliğine son verdiler.
18-1853–56 İzzeddin Yezdanşêr İsyanı.
19-1856 Yılı’nda, Diyarbakır Vilayetinde Reşkotan’lılar. (Sason ve Batman çevresinde) İsyana kalktılar.
20-1860’ta Osmanlı Ordularının Dersim’e yönelik yeniden askeri harekâtları.
21-1870 Celali direnişi; Göçebe yaşayan Celali aşiretinin Doğu Kürdistan’a geliş gidişlerini Osmanlılar yasaklama getirerek Doğu Kürdistan’da Kuzey Kürdistan’a geçmek isteyen göçebe aşiretlere saldırınca uzun yıllar süren direnişler yaşanır.
22-1875 Dersim Ayaklanması; Dersim’i kontrol altına almak için Osmanlı Devleti Dersim’e yol yapma kararı aldı. Bu yol yapma masraflarını Dersim halkından çıkarmaya kalkıştıklarında Dersim halkı sert karşı bir duruşla cevap vermesi üzerine, yoğun çatışmalar yaşandı. Osmanlılar büyük bir orduyu İsmail Hakkı Paşa komutasında Dersim üzerine göndererek, yaşanan ayaklanmayı bastırabildiler.
23-1877 Yılı’nda Dersim’deki Kürtler yeniden ayaklandılar.
24-1878 II. Bedirxan Beyin Oğullarının İsyanı.
25-1879’da Mazıdağı’nda vergi toplamaya giden vergi Memurlarına Kürtler karşı çıkarak ayaklandılar.
26-1879’da Van, Ağrı arasındaki bölgede, Haydaran aşireti ayaklandı.
27-1880–82 Ubeydullah Nehri İsyanı
28-1887 Geverîkî ve Deşt Aşiretleri Ayaklanması; Aşiretlere karşı Urmiye’de uygulanan baskılara karşı başkaldıran Deşti aşiretinin lideri Hüseyin zindanda katledilince, başkaldırı geniş sahaya yayıldı. Aracıların araya girmesiyle Urmiye ve Serdeşt’te halka zorbalık yapan Valilerin görevden alınması ve yerlerine Kürt aşiret reislerinin atanmasıyla, başkaldırı son buldu.
29-Bedirhanîlerin III. ve Son Girişimi- (1889)
ŞEHİT KASIM ENGİN
YORUM GÖNDER