TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (23.BÖLÜM)
TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (23.BÖLÜM)
0 Yorum
739
13-01-2022

10-Birinci Dünya Savaşı Öncesi, Süreci Ve Sonrasında Kürdistan’daki Durum:

Kürdistan Tarihi’nin en önemli kesitlerinden bir tanesi birinci dünya savaşı öncesi, süreci ve sonrası ki süreçtir. Oldukça önemli tarihi bir kesit olsa da halen sağlıklı bir değerlendirmeyi bekleyen tarihi bir süreç olduğunu da hemen belirtelim. Çünkü Kürtler bu tarihi süreçten oldukça büyük zararlarla çıktıkları gibi, başka halklarla da karşı karşıya getirilmişlerdir. Kürtler bu tarihi süreçten sonra uluslararası güçler tarafından dört parçaya bölündükleri gibi, bu coğrafyada, bin yıllardır birlikte ortakça yaşadıkları halkların da karşısına çıkarılmıştır.

Yukarıdaki bölümlerde–bu karşı karşıya getirilişi-kısmen de olsa Hamidiye Alayları’nın oluşumunda vermeye çalıştık. Yine bir sonraki bölümde Kürtlerle Ermeniler arasındaki ilişkileri ele alırken yine değinmeye çalışacağız. Ancak bunlara Kürtlerle İttihatçıların, Kürtlerle İngilizlerin, Kürtlerle Abdülhamid’in, Kürtlerle Rusların, Kürtlerle Süryani ve Asurilerin derken, Kürtlerle bu coğrafyada yaşayan tüm halkların ilişkilerini irdelemek önemli sonuçlar ortaya çıkartabilir.

İttihatçıların politikalarını yukarıda vermeye çalıştık. İlk kuruluşunda Kürtlerin, Arnavutların ve yine başka halklardan birçok siyasetçinin içlerinde yer aldığını da belirtmiştik. İttihat-i Terakki Cemiyeti ilk kuruluşunda renkli bir yapıya sahip iken, daha sonra 1906’dan itibaren bu rengini kaybederek ırkçı ve faşist bir askeri yapıya dönüşür, ya da dönüştürülür!

Bu durumu Fuat Dündar isimli yazar “Modern Türkiye Şifresi adlı yapıtında ele alırken, Suavi Aydın isimli yazarın, “İki İttihat-Terakki: İki Ayrı Zihniyet, İki Ayrı Siyaset kitabından yararlandığını belirterek:

“Bu farklılık kurucu ve yöneticilerin kökenlerine bakıldığında da görülür. İlk Cemiyet’te (1889-1896 arası), kökeni tespit edilen 19 üyesinden 9’u Balkanlı ve İstanbullu, ikincisinde ise (1908-1918 arasının merkez komitesi), kökeni tespit edilen 25 kişiden 15’i Türk idi. Ayrıca kökeni tespit edilen 21 subaydan 19’u Balkanlı ve İstanbulluydu demektedir.

Bunları belirttikten sonra: “Ve önemli bir not olarak: 1908 sonrası tarih kitaplarında Cemiyet’in kuruluşu Rumeli’deki yurtseverlerin bir girişim olarak açıklanıp Cemiyet’in kuruluşu 1889 İstanbul’una değil, Balkanlar’a gönderme yapılarak yazılır diye eklemektedir. (Mehmet Ö. Alkan: “Resmi ideolojinin doğusu ve evrimi üzerine bir deneme ) Vardığı sonucu ise:

“Aslında Suavi Aydın’ın da yerinde tespit ettiği gibi, iki farklı Cemiyet söz konusudur. 1889’da İstanbul’da bir araya gelen grup ile 1906’da Selanik’te bir araya gelen grup. İlkinde tüm Osmanlı milletlerin bağrında taşıyan, sivillerin ve aydınların hakim olduğu, Fransa’nın model alındığı ve Osmanlıcılığın savunulduğu bir Cemiyet ikincisinde ise sadece Yahudi, dönme ve Türklerin yer aldığı, subay ve küçük memurların çoğunluğunu oluşturduğu, Almanya’nın örnek

alındığı, Türkçülüğün hakim düşünce olduğu bir cemiyet söz konusudur diye tespit etmektedir.

Burada bakıldığında daha önce halklarla ortak hareket eden İttihat ile daha sonra halkların başına musallat olmuş İttihatçıların yaptıkları daha iyi anlaşılıyor. Biri Osmanlı’yı esas alan, Osmanlı’yı kurtarmak için birlikte yaşadıkları halklarla ortaklaşmayı savunurken, diğerleri sadece dar ırkçı, milliyetçi, dönme sebatayist, faşist yapının halkları küçük bir “Anavatan için kırımdan geçirmeyi planlıyor.

Bilindiği gibi Osmanlılar 1683 Yılı’ndan itibaren Avrupa karşısında zayıflaya zayıflaya Balkanlara kadar gerilemiştir. Balkanlardaki durum ise tehlikededir. Yunanistan 1821, Bulgaristan 1878, Romanya 1881, Arnavutluk 1911-12 yıllarında Osmanlılardan koparak bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Giderek Trakya’ya doğru da bir gerileme durumu söz konusudur. Avrupa’da yaşanan bu hezimet esasta tüm cephelerde yaşanmaktadır. Arapların Coğrafyası derken Trablusgarp ve birçok cephede yenilgi üzerine yenilgiler yaşanmaktadır. Asker kökenli ittihatçılar ile Selanik’te yaşayan Yahudi dönme ve ırkçılar bu gidişi iyi tespit ettikleri için hedef yönünü Anadolu’ya çevirmişlerdir. Anadolu’ya nasıl yerleşileceğinin birçok plan ve programını da geliştirmektedirler. Kaybedilen topraklarda yaşayan Müslümanları çok büyük bir incelikle hangi yerlere koyacaklarını, orada bulunan halkları nasıl eriteceklerinin planlarını da detaylı yapacaklardır. En yalın haliyle bunları Ermeni Halkı’na karşı uyguladıkları 1915 Soykırımı’nda göreceğiz. Kürtlere karşı ise 1916 yılında göreceğiz. Ve sırasıyla Çerkezler, Yunanlar, Süryaniler…

Süryani ve Asuri demişken şunu da hemen ifade edelim: Asuri halkına karşı kıyımı ise İttihatçılar, Nisan 1914’te İstanbul’dan başlayarak, yaz aylarında, yoğun yaşadıkları Mardin’de (Beşirî Mîdyat, Cîzre) de sürdürmüşlerdir.

Sonraki yıllarda ise bu durumu daha sistemli hale getirmiş ve 8 Eylül 1924 yılında başlayarak daha büyük kıyımlarla bitirilme noktasına getirmişlerdir. Bu katliamı Albay Reşat Hallı ismindeki kişi “…Türklerin gayesi ve karşı tedbir almaktaki maksatları, İngilizlerin Hakkari iline, Nesturileri kullanarak uzattığı eli kırmak ve ayni zamanda “Musul Sorunu Cemiyeti Akvam’da görüşüldüğü sırada buraları işgal suretiyle Nesturileri defetmek ve Musul görüşmelerinde hakim bir durum sağlamaktı diye yazmaktadır. (Genelkurmay Belgelerinde Kürt isyanları)

Önemli oranda Asuri halkını tasfiyeye uğratan bu büyük kıyıma Asuriler:  “SAYFO yani “Kılıçtan

Geçirme diye tanımlıyorlar. Ermeni halkına uygulanan MEDZ YEGHERN, Dersim’deki Kürtlere uygulanan TERTELE hep aynı zihniyetin uygulanma biçimleri olduğunu halklara yaşatılanlardan bilince çıkarıyoruz.

1908 Yılı’nda iktidara gelen İttihatçılar gel-gitler yaşasalar da güçlenmenin yol ve yöntemlerini bulacaklardır. Kimi zaman darbelerle, kimi zaman komplolarla, kimi zaman suikastlarla derken güçleneceklerdir. Bu maharetlerine ek olarak birde derin taktikler uygulamaktadırlar.

Örneğin: 1912 yılında iktidardayken, Balkanların ellerinde gideceğini -hatta Edirne’nin korunmasının bile zor olacağını bildikleri için-hükümetten istifa ederek, hükümeti muhaliflere bırakacaklardır. Nitekim Ekim 1912’de çıkan Balkan Savaşı‘nın kısa zamanda hezimete dönüşmesi üzerine şiddetli bir milliyetçilik politikası benimseyen cemiyet yenilginin suçunu hükümete yüklemekten çekinmeyecek ve güçlü bir milliyetçi demagojiyle hızla yeniden iktidara gelmesini bileceklerdir.

Balkanlar -hatta Edirne de -elden gittikten sonra önceleri Osmanlı’nın onayı olmadığı halde Trablusgarp’a gidenler hızla 1912 Yılı’nın sonunda geri döneceklerdir. Balkanlardaki kaybı karşıtlarına yükleyerek halkı yanlarına çekeceklerdir. Ve ellerini bir şeye sürmeyenler birden büyük karşı bir hamleyle Enver Paşa’nın komutasında Edirne’yi alarak güya İstanbul’u sağlama aldıkları için yeniden halkın güvenini kazanacaklardır. Bu güvenle, İttihatçıların artık tümden Enver Paşa’nın 23 Ocak 1913 günü gerçekleştirdiği darbeyle, tek parti haline gelerek, Osmanlı’ya hakim olurlar. Bu olup biteni anlamak için biraz gerilere gitmekte fayda vardır.

Tek parti haline gelmenin fikir babası Alman General olan Colman Von Der Goltz’tür. Colman Von Der Goltz 1883 Yılı’nda Abdülhamid tarafından iki yıllığına Harbiye Mektebi yetkilisi olarak atanmış ancak 15 yıl boyunca Osmanlılara hizmet etmiştir. Eğitim sistemi dışında, ordunun modernleşmesi ve yeni askeri stratejilerin belirlenmesi açısından daha belirleyici rol oynayan askerlerdendir. Goltz Paşa’nın eğitim sistemiyle yeni bir subay kuşağı şekillenir. Aynı Goltz Paşa görevini sadece eğitim alanıyla sınırlı tutmaz paşa birçok siyasi ve askeri konularda da etki yaratacak raporlar hazırlar. Araplara ve bölgede etkili politika yürütmesi için Abdülhamid’e önerilerde bulunur. Almanya’ya döndükten sonra da Osmanlı’ya olan ilgisini sürdüreceği gibi askerlerle de ilişkilerini sürdürür. Daha sonra tüm ittihatçıları etkileyecek olan makalesini “Deutsch Rundschau Dergisi’nde , Ekim 1897 Yılı’nda yayınlar. Yazı Türkçe olarak 1905 Yılı’nda: “Devlet-i Aliyenin zaaf ve kuvveti olarak yayınlanır. Makalede, Anadolu’da ırkçı ve faşist ve bir halkı, asker millet olarak şekillendirmeye çalışan İttihatçıların tüm görüşlerinin burada esinlendiğini söylemek yanlış olmaz. Goltz şöyle der:

“Türkiye’de… Geniş ve hantal bir devlet yerine daha küçük fakat daha kuvvetli bir medeni devlet zuhura gelmelidir. Doğuda (Osmanlı) gerçekleşen ya da gerçekleşmesi gereken işte böyle bir süreçtir… Yüz binlerce muhacir acemice tedbirler yüzünden mahvolmuş durumdadır. Yerleştirilenler, o yörenin yerli halkı ile kaynaşmayıp, örneğin Çerkezler gibi, devlet için bir nevi devlet teşkil ediyorlar ve hatta askerlikten çekiniyorlar… Bu konuda alınması gereken esas tedbirlere ihtiyaç vardır… Müslüman Giritlilerin büyük kısmının daha milyonlarca ahaliyi alabilecek olan Türkiye Toprağına göç etmeleri de hesaplanmalıdır… Daralan memlekette yani Anadolu ve Rumeli’nde daha birçok kıymetli fütuhatlar yapılabilir. Yukarı Arnavutluk, … Zeytun Ermeni Bölgesi… Havran Dürzi Dağları, … Kürdistan’ın bilhassa Dersim taraflarında Hakkari’de, Musul, Bağdat ve Basra muhtelif cihetlerinde… Balkan Yarımadası’nda hudut tashihinden ne çıkar? Devletin zayıf bir Bizans Devleti’nden kuvvetli bir Türk ve Arap Devlet haline dönüşmesi, duruma göre çok daha müsaittir…

Milli yapıyı iç meselelere yöneltmek, terk edilmek istenmeyen Avrupa Devlet Muazzaması rolünü akıldan çıkarmak, Anadolu Vilayetleri’nin maddi ve manevi gelişmesine zihin yorarak, …ilmi çalışmalara merkez haline getirmek, Arabistan Eyaletini mahalli kuvvetler vasıtasıyla yönetip müdafaa eylemek, …Göçebe halinde yaşayanları yerleştirip… Başkenti… Türk ve Arap

Hududu’nda mesela Konya ve yahut Kayseri’ye veya daha ileriye güneye nakletmelidir… Osmanlı Devleti’nin zaafı, memleketin çok küçük olmasından değil, bilakis muhafazası için bu anda mevcut olan kuvvet nispetle bugün bile çok geniş bulunmasından dolayıdır…

Goltz’un, “Das Volk in Waffen (Tam Türkçesi Silahlar içinde olan Halk) adlı yapıtını Millet-i Müselleha yani Asker Millet olarak yayınlanmış ve belirttiğimiz gibi tek tip bir devletin nasıl yaratılacağının da işaretlerini vermiştir. Bunun böyle olduğunu İttihatçıların çıkarttıkları dergilerinin isimlerinden de görmek mümkündür. Silah, Süngü, Top, Tüfenk, Hançer vs. dergi isimleriyken, gençleri askerleştirmek için açtıkları: 1914 Yılı’nda Osmanlı Güç Cemiyeti, 1916 Yılı’nda Osmanlı Genç ve Dinç Cemiyeti ve 1914 Yılı’nda Kazım Karabekir tarafından Osmanlı Güç Cemiyeti tüzüğüne dayanarak “Çocuk Ordusu bile kurarlar.

Çünkü Goltz’un görüşlerine göre “erkek ve savaşçı aynı şey olduğu için, millet için tüm erkekler harekete geçmeli ve bu görevi erkekler, “ortak vatana duyulan aşktan dolayı gönüllü yapmalıdırlar. Daha somut olarak: “Artık yabancılara başvurma ihtiyacımız kalmayacaktır, çünkü yurdun çocukları orduya ve yapılacak işlere yeterli olacaktır. Artık asker celbine ihtiyacımız olmayacaktır, çünkü kadrolarımızı, bayrak altında birleşmiş ulusumuzdan temin edebileceğiz demektedir Goltz. (Hitler Faşizm’i kimlerden ve hangi uygulamalardan esinlendiği herhalde şimdi daha iyi anlaşılıyor. )

Goltz’u izleyen bu faşist zihniyetli İttihatçıların önde gelenlerinden olan Ahmed Rıza: “Vazife, Mesuliyet’ler: Asker adlı eserinde ise:

“Bizde daha yerleşmemiz aşiretler, daire-i sulh ve uhuvvete girememiş cemaatler, Osmanlılaşamamış Hristiyanlar, tahdid ve tahkim edilmemiş hududlar var. Osmanlıların Hukuk’una her günü taarruz ediliyor. Devletimizin istiklali bin tehlike içinde bulunuyor. Binaenaleyh, emniyet ve asayişi temine kâfi olacak derecede muntazam ordulara, seyyar ve kavi bir donanmaya ihtiyacımız her devletten ziyadedir diye yazacaktır.

“Osmanlı Tebaası sayılan Hristiyanlar içinde düşman ordularına yol gösteren, zahire tedarik eden ve köprülerimizi yıkmak, depolarımızı yakmak gibi muavenetlerde görülmüştü. Bu gizli düşmanlara karşı dahil-i memlekette bir çare düşünülmüş müdür? diyerek gelecekte yaşanacak kıyımlara işaret etmekte ve var olan zihniyeti 1907 yılında yazılan eserde ortaya koymaktadır.

İttihatçıların zihinsel yapıları ve etkilendikleri düşünce yapılarını bu kadar geniş açma gereğinin nedenlerine geçmeden önce bir alıntıyla söyleyeceklerimize gelelim:

“Talat Paşa çok önceleri bir Ermeni aydını olan Vramian’a Kürtleri asimile etme projesinde bahsettiğinde, Armen Garo (Karekin Pastırmacıyan, 1908 ve 1912 dönemi Erzurum Eski Mebusu), Talat Paşa’yı şöyle yanıtlar:

“Neyle? Hangi kültür ile? Tarihinizi bilmiş olsaydınız bu saçma açıklamada bulunmazdınız. Topraklarımızda 500-600 seneden beri olduğunuzu unutmayınız ve sizden önce de birçok millet bu topraklardan geçti: Farslar, Romalılar, Araplar, Bizanslılar. Eğer bunlar Kürtleri asimile edemediyse, siz nasıl edeceksiniz? Avagyan-Minnassian (Fuat Dündar’ın çalışmasında alıntı.)

Bir parantez açarak İttihatçıların halkları kültürel soykırıma uğratmak için neler yaptıklarına kısa bir değinelim. Asimile etme politikalarını sonraki yıllarda adım adım hayata geçirmek için birçok uygulamaya İttihatçılar imza atacaklardır. Örneğin Kürt Dili’nin ilkel ve geri olduğunu, aslında bir dil olmadığını bunun için bir an evvel ortadan kaldırılması gerektiğini söyleyerek, Kürt Dili’ne dönük yoğun karşıt çalışmalar yapmışlardır. Adem Habil kodunu kullanan Naci İsmail Peliştir ismindeki sözde İttihatçı aydın: “Küçük ve geçmişleri belli olmayan uluslar için dilin bir önemi kalmamıştır. Petersburg Akademisi tarafından yayımlanan Kürtçe-Rusça-Almanca Lügat’te 8307 kelime vardır… Türk (Eski Türkmen) 3080, Arap (yeni dil) 200, Farisi 1030, Kürt (asıl) 300, …Dolayısıyla Kürt dili Kürtçe kelimeler arasında bir bağlantı kurmak pek mümkün değildir… Kürt Dili’nin tam anlamıyla bir cümle yapısı oluşmamıştır… Kürtçe Kelimeler, fiiller tek tük ne olduğu belli olmayan kelimelerdir iddiasını öne sürer. Sadece öne sürmez, “tabii ki bir ulusun dilini de bu cümle yapısı oluşturur diyerek esasta Kürt diye bir ulusun olmadığını da aynen Kemalist Rejim’in 1925’ler ve 12 Eylül 1980 faşist cunta zamanında öne sürülen “bilimsel yollarla ispatlamış olur. Dilinden, kültüründen bahsedemeyeceğimiz bir toplumun tarihinden de bahsedemeyiz. “…Sanıldığı gibi bir Kürt Tarihi’ni bulabilmek olanaksızdır… Bu tarih başka ulusların tarihlerine ait bölümlerdir… Bağımsız bir Kürt Tarihi’ni oluşturmak imkansızdır. Bunları ileri sürdükten sonra tarihte Kürtler adına yapılanların Türklere ait oldukları, hatta Kürt Erdelan Aşireti’nin aslında Moğollardan geldikleri, isimlerinin onlara ait olduğu, bunların da özü itibariyle Türk olduklarını tekrar tekrar onlarca kitapta kaleme alacaktır. Onlarca kitabın daha 1916 Yılı’na geldiğimizde Encümen-i İlmiyye Heyeti tarafından hazırlandığını görmek, gerçekten de halkları soykırıma, kültürel soykırıma uğratmanın bu faşizan, tekçi, kafatasçı, ırkçı, Kızıl Elmacı yapılarda ne kadar derin olduğunu gösterir. Kürtlerin karda yürüdükleri için kart ve kurt diye diye Kürt kelimesinin oluştuğunu, bunun da bir gerçekliğinin olmadığını söyleyecek kadar basitleşen bu “bilimsel tespitler İttihatçılara kadar dayandığını bu vesileyle öğrenmiş bulunuyoruz diyerek parantezi kapatırken bu tür asimilasyonist çalışmaları yürüten: Baha Said, Sadık Vicdani, Mehmed Arif, Enver Behnan, Yusuf Ziya, Hilmi Ziya, Peyami Safa, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi isimleri de saymak gerekir.

ŞEHİT KASIM ENGİN

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

SON MED KRALI ASTİYAGES VE HARPAGOS’UN İHANETİ MEDLER

TANRI VE TANRIÇA ARASINDAKİ SAVAŞ

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (GİRİŞ)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (1.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (2.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (3.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (4.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (5.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (6.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (7.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (8.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (9.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (10.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (11.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (12.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (13.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (14.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (15.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (16.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (17.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (18.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (19.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (20.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (21.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (22.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (23.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (24.BÖLÜM)

NEOLİTİKTEN GÜNÜMÜZE TANRIÇALAR

MİTOLOJİLERİN GÜCÜ NEDİR

TANRI VE TANRIÇA ARASINDAKİ SAVAŞ

TANRIÇA KÜLTÜRÜNE YÜREĞİNİ VE ZİHNİNİ DAYAYAN KÜRT ASILLI HİTİT KRALİÇESİ PUDUHEPA

YAŞAMIN KATLİ OLARAK UYGARLIK(1.BÖLÜM)

İSMAİLİLER HAREKETİ (1.BÖLÜM)

YAŞAMIN KATLİ OLARAK UYGARLIK(2.BÖLÜM)

İSMAİLİLER HAREKETİ (2.BÖLÜM)

KARMATİLER

KARMATİLER (2.BÖLÜM)

KARMATİLER (3.BÖLÜM)

KARMATİLER VE HALLAC–I MANSUR

DEVLET Mİ, DEMOKRASİ Mİ

BUDUHEPA

KRALİÇE NEFERTİTİ

KARANLIKLARI YIRTAN IŞIK: SÜHREVERDİ (1.BÖLÜM)

KARANLIKLARI YIRTAN IŞIK: SÜHREVERDİ (2.BÖLÜM)

HAKİKAT ARAYIŞÇILARININ SERÜVENİ: ZERDÜŞT

HAKİKAT ARAYIŞÇILARININ SERÜVENİ – HERMES

HAKİKAT YOLCULARININ SERÜVENİ: BUDHA

HAKİKAT YOLCULARININ SERÜVENİ: BRAHMANİZM

MİTRA VE TARİHSEL ÖNEMİ