TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (10.BÖLÜM)
Sallahaddin, 4 Temmuz 1187 günü, Kuzey Filistin’de Galilei Gölü’nün (Nazarret Gölü, günümüz İsrail’inin kuzeyinde, Lübnan’ın güneyinde, Suriye-Ürdün-İsrail’in birleştiği üçgende, Golan tepelerinin eteğinde, Ürdün Nehri’nin-Şeria’nın doğduğu göl) yakınındaki Hattin’de çok büyük bir Haçlı Ordusu’nu imha etmiştir.
Sallahaddin, 2 Ekim 1187’de Kudüs’ü kuşatmıştır ve kent kısa sürede, 88 yıl sonra tekrar Müslüman güçlerin eline geçmiştir. İslam’ın Kılıcı Sallahaddin böylece doğmuştur. Eyyubi Hanedanlığı uzun bir süre yaşasa da, Sallahaddin’in ölümü -sık sık sıtmaya yakalanan Sallahaddin- 4 Mart 1193 günü beş parasız ama geriye büyük bir ülke bırakarak başkent yaptığı Şam’da vefat eder.
Sallahaddin’i Kürt yurtseverliği bağlamında çokça eleştirmek yerinde olmayabilir. Ne de olsa, her zamanın kendine has somut gerçekleri vardır. Fakat yine de tüm haklı gerekçelere rağmen Sallahaddin’in Kürt Halkı için yapabilecek çok şeyi varken, sadece ümmetçilik anlamına gelebilen pratikler sergilemesi onu eleştiri oklarının hedefi yapmaktadır. Bugün okuyabildiğimiz kadarıyla Sallahaddin, çok da kendi halk gerçekliğinden ve onun kullandığı Kürtçe dilinden uzak yaşamamış olmasıdır. Sarayda Arapça, özel yaşamında Kürtçe konuşması önemli bir kimlik ayırdının olduğunu gösterir. Savaşlarda Kürtlere önem vermesi, özel muhafızlarını sadece Kürtlerden seçmesi de, benzer kimlik bildirimi gibidir. Ancak yaşadığı süreçlerde Kürtleri, daha fazla birleştirici rol oynayarak ortaklaşan bir dil ve kültür yaratamaması ona gelecek eleştirileri her zaman haklı çıkartacak gibi görünmektedir. Kürt Halk Önderi Öcalan bu konuda: “Sallahaddin Eyyubi’yi Kürt ama Arapları yöneten bir hanedanlık kurucusu olarak değerlendirmek daha yerinde olacaktır. Küçümsemek için belirtmiyorum, başka türlü yapamazdı. Direnişi aile adına zayıf, İslam adına güçlüdür demektedir. Yine Sallahaddin Eyyubi’nin hakkını tam verebilmek için Batılıların Haçlı Seferleriyle ne yapmak istediklerini unutmayalım. Devasa bir emperyalizm saldırısının olduğunu daha birkaç yıl önce Bush’un Irak’a dönük başlattığı “Haçlı Seferinde görebiliriz. Bush’un 21. yy’da yaptıklarını, Sallahaddin 1000 yıl önce engellemiştir. Boşuna Kutsal Roma İmparatoru Fredrich Barbarosa’nın söyledikleri: “Kudüs’e yaklaşma, yoksa gelip oraları yerle bir ederiz mealindeki sözlere, Sallahaddin gibi genelde sakin ve makul bir kişilik ona şu satırları en sert tonda boşuna yazmamıştır:
“Savaş istiyorsanız sizi bekliyoruz. Kıyamet gününün şafağına kadar, sizi yenmeye devam edeceğiz. Böyle bir şey olursa bu sefer burada savaşmakla kalmayıp denizleri de aşacağız. O toprakları almamız Allah’ı memnun edecektir. Zaten bizimle savaşacak savaşçınız da kalmadı. Buradaki tüm savaşçılarınız şimdi kumun altında gömülü. Sallahaddin Kudüs’ü almıştır. Ancak biz biliyoruz ki 9 Aralık 1917 tarihinde Kudüs’e giren İngiliz Orduları Komutanı Orgeneral Edmund Henry Hynman Allenby daha sonra Selahaddin Eyyubi’nin mezarına vurarak “Kalk Selahaddin biz yine geldik derken bile Fredrich Barbarosa’nın neredeyse bin yıl önce bir mektupla Sallahaddin’e yazdıklarını mezarını tekmeleyerek dile getirmesi yabana atılacak sözler değildir.
Onun ölümü ardından Eyyubi Hanedanlığı parçalanacak, uzun yıllar yaşasa da 1250 yıllarında dağılacaktır. Eyyubi Devleti, orduda paralı askerlik yapan Türk Kölemenler (köle askerler) tarafından 1250 yılında yıkılır ve yerine hükümdarları Türk olan Memluklu (Kölemen) Devleti kurulur.
Bu bölümü bitirmeden kısa da olsa, detaylı bilgileri elimizde bulunmayan: Alamut Ziyar (870-1011) hanedanlığını, Hamdani (944-1039) hanedanlığını ve Kâkuveyh (1008-119), Kengarî (916-1090), Beyliklerinin bu süreçlerde yaşadıkları ve belli etkinliklerinin olduğunu söylemek ve bu proto-devlet oluşumlarının içerisinde yerlerini aldıklarını sıralamak mümkündür.
Yine eksikte olsa o yüz yıllarda ve daha öncesinden yaşamış birkaç Kürt edebiyatçısının ismini vermek önemli olabilir.
Anu Şirvan Nuşirvan isimli M. S 400 yılında yaşamış olan ve Kürtçe şiir yazan birisinde söz edilmektedir. Bassamî Kurdî isimli şair Kürtçe’nin Gorani lehçesinde yazmıştır. 800’li yıllarda yaşamıştır. Behlule Mahi, Hemedanlı olduğu söyleniyor. 800’li yıllarda yaşamıştır. Pir Şariar ise 900’li yıllarda yaşamış, halk tarafından kabul edilen bir ozan olmuştur. Gılanî ise yine aynı yüz yılda yaşamış, Pir Şariar’ın öğrencisi olduğu için kimi yerde ikinci Pir Şariar olarak bilinmektedir. Şemzinanlı Ali Hariri (1009-1078), Hemedanlı olan Baba Tahiri Uryani Hemedani (935-1010), bugün Leyla ile Mecnun’un yazarı Nîzamî Gencevi (1141-1209), Şêx Adî (1073-1162), ilk Kürtçe Grameri (Kurmanci) yazan Alî Teremokî (1000-1056), , Baba Buzurgî, Qazî Nebî, Ehmedê Caf, Kake Rıda, Maku doğumlu olduğu söylenen Kürtlerin en büyük şair ve Edebiyatçısı olan Feqi Teyran (1303-1373) verilebilir. Yine tarihle uğraşan birçok Kürt aydının ismini de vermek gerekirse: Ebu Hanefi Ahmed Dineveri olarak tanınmış olan Davut oğlu Davut(ölümü 896), İbn El-Esir olarak tanınmış olan Abul Hasan İzzeddin Ali (1160 yılında doğmuş), Şerefeddin İbn-El Mustavfi Erbili adıyla tanınmış olan Ebul Bereket El-Mübarek (1169 yılında Erbil’de doğmuştur), İbn Halakan (1211 de Erbil’de dünyaya gelmiş,)
Kürtlerin tarihinde –neolitiki en derin yaşayan kavimlerden biri olarak-kadın etkisi her zaman çok güçlü olmuştur. Feodal kültürün gelişmesi, İslam’ın gelişmesi kadının bu güçlü duruşunu hep gölgelemeye çalışmış olsa da, kadının Kürdistan’da her zaman güçlü bir duruşu olmuştur. Örneğin 10 ile 11. yy. arasında Loristan’da yaşamış olan Daye Tewrêze Hewrami, Celale Xanım ve Reyhan isimli kadınlar o yüz yılda kendi aşiret ve beyliklerinin yürütücüleri olurlarken, özelde Daye Tewrêze’nin Kürtçe’yle yazı yazan ilk kadın yazarlar içerisinde yer alması dikkat çekicidir. Daye Hezani Sergeti, 11. yüzyılın başlarında, Hewreman’ın güneyinde yaşamıştır. Yine, 13. yüzyılda yaşayan Şehrizur’lu Nergis Hanım Şehrizuri (Caf), Şemine Hanım Caf, Fatma Lori Goran (Baba Tahir Hemedani’nın eşi) ve Miladi 1000 yılın başında Hemedan’da yaşamıştır. Gene Eyyubilerde önemli bir rol oynayan Şeceret al Durr’u anmakta gerekiyor. Ve tabii birde Babai Hareketi’nin liderlerinden olan Tahire Qurretü-l Ayn’da analım. Xatûn Meyzerd ve Daye Xêzan o yüz yıllarda önemli yazarların isimleridir.
Yukarıda isimleri verilen kadınların ağırlıklı bölümü Yarsan inancında önemli roller oynamış kadınlardır. Bu vesileyle çok kısa da olsa Yarsan ya da Kakayiliğin ne olduğunu buraya alarak konumuza devam edelim.
Felekeddin Kakayi’nin, Kakayi Dini (Yarsan) adlı çalışmasında:
“Kakayi inancının özü, tüm dinlerin, kültürlerin, ulus, dil ve renklerin olduğu gibi kabul edilmesi, hiç bir kişinin, toplumun, inancın kötü olarak görülmemesidir. Bu dinin kurucuları “kendini kötü ve eksik, halkı iyi olarak gör diye buyurmuşlardır “halk Kakayi de olabilir, yeryüzündeki bir başka toplumsal gurup da… Bu nasihat Kakayilerin “Donawdon a (Kıras gorin, Reenkarnasyon, yeniden dünyaya gelme) olan inancından, dünya görüşü ve felsefesinden kaynaklanmaktadır.
“Kakayi sözcüğü hem bireyi hem de topluluğu ifade eder, yani Kakayiler için de sadece “Kakayi sözcüğü kullanılır. Kakayi kelimesi çoğunlukla Irak’ta kullanılırken, İran’dakiler “Ehli Hak olarak tanınırlar, diğer bazı ülkelerde de değişik sözcüklerle adlandırılırlar. Örneğin Afganistan ve Pakistan’da dervişlik anlamına gelen “Zıkri denir.
Yarsan, Yarıstan sözcüğü iki bölümden oluşur. Bunlardan “Yar Kakayilerin isimlerinden biridir, aynı zamanda Sultan Sehak’ın lakaplarından birisidir. Ayrıca “sevgi ,“merhamet anlamına gelen “Yani sözcüğü, Goran (eski Hewrami) lehçesinde tanrıya verilen adlardan biridir. Yani ayrıca “dost ve “yardımcı anlamlarına da gelir. Görüldüğü gibi “merhamet de “Yar sözcüğünün anlamlarından biridir. Tüm bunlar, Yarsan (Kakayi) inancının en eski inançlardan olan Mehrperweri-Mitrayi (Işığa tapma) ve Zerdüştlüğe kadar uzandığı gerçeğini ortaya koyuyorlar.
“Mehr sözcüğü güneş, aydınlık, sevgi, kardeşlik anlamındadır. Mitra ise doğruluk, sözünde durma ve ahde vefadır.
Bunlar da bizi “doğruluğa , “doğru işe , doğru söze büyük önem veren Zerdüşt felsefesine götürür ki bu felsefe “doğruluk, barış ve yasa dünyanın özüdür diyor.
Kakayiler kutsal kitaplarına “Beyaz derler. Yarsani beyazlarının her zaman şunu tekrarladıklarını görürüz: “Dört şeyi unutmayın. Bunlar temizlik, doğruluk, mütevazilik ve cömertliktir. Temizlik, her alanda, dilde, düşüncede, davranışta, giyim ve kuşamda, bedende temizliktir. Cömert ve alçakgönüllü olmak, merhamet, dine, ülkeye ve tabiata hizmet gibi buyruklar bize “temiz düşünce, temiz söz, temiz iş diyen Zerdüşt felsefesini hatırlatıyor. “Temiz sözcüğü yerine “iyi sözcüğünü koyabiliriz ki bu durumda herhangi bir anlam değişikliği olmaz.
“San ,“Yarsan sözcüğünün ikinci bölümüdür, “sultan , “ulu , “kutsal , “bölge anlamındadır. 700 yıl önce ortaya çıkıp Yarsan inancını yenileyen Yarani Sultan İshak (Sehak)’a “San Sehak da deniliyor. “Yarsan “Yaristan demektir. Yani “Yaranların Bölgesi . Kakayi sözcüğü ise “kardeşlik ve karşılıklı yardımlaşma anlamına gelmektedir. Arapçası “Ahi dir.
“Ahi-Kakayi sözcüğünün anlamı Yarsan sözcüğünün anlamına çok yakındır. “Ahi-Kardeşlik hareketi, kökleri binlerce yıl öncesine giden, Hindistan’da, Çin’de ve Ortadoğu’da yaygın olan bir hareketti. “Yaran lara yakın olan “Eyaran lar bu toplumsal hareketin bir örneğidir.
İki bakımdan Kakayilere “Ehli Hak denir. Bunlardan birisi Allah anlamına gelen “Hak kelimesinin kutsal kitaplar olan Beyazlar’da her zaman kullanılmasıdır. “Hak , irfanın en üst aşamasıdır: “Kendini bilme, Allah’ı bilmektir. Diğer yandan Kakayiler, “insan şeriat, tarikat, marifet ve hakikat gibi dört aşamadan geçer diyen tanınmış sofilik akımının izleyicileridirler.
Yarsan felsefesi ya da dünya görüşü başlıca iki temele dayanır. Bunlardan birisi Donawdon (Reenkarnasyon), ötekisi ise Reenkarnasyon ışığında dünyanın, kainatın yaratılmasıdır.
Reenkarnasyon, ruhun bir kalıptan çıkıp bir başka kalıba geçmesi demektir. Bir canlının ölümü, bir alemden bir başka aleme yolculuk etmesidir. Çünkü canlı öldüğünde ruhu, ya kendi cinsinden, ırkından ya da başkasından olan bir diğer kalıba geçer.
Kakayiler, Reenkarnasyonu kainatın yaratılış gününden başlatırlar. Kainat, yaratıldığı günden itibaren “Donawdon süreci ile yani aşama aşama bugüne gelmiştir.
Kakayiler, “kimseye kötü deme. Çünkü biz sadece insanın dışa yansıyan yüzünü görebiliriz. Ama ruhunun temiz olup olmadığını, ruhunun hangi temizlik aşamasında bulunduğunu bilmiyoruz derler, diye aktarmaktadır.
ŞEHİT KASIM ENGİN
YORUM GÖNDER