TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (21.BÖLÜM)
8-İttihat ve Terakki’ye Kısa Bir Değerlendirme;
Modern Türkiye Tarihi üzerine tarihsel, toplumsal ve siyasal çalışmalarıyla bilinen ünlü düşünür Şerif Mardin, İttihat ve Terakki Hareketi için: “Yeni Osmanlılar dediğimiz ihtilalci örgüt ve devlet adamlarından, askeri bürokratlardan ve ulemadan oluşan bir Cunta Hareketidir demektedir.
1889 yılında İttihad-ı Osmanî Cemiyeti, askeri tıbbiyede kurulur. Sonraları farklı adlar altında kurulan çeşitli örgütlerin bir nevi bir araya gelmeleriyle, kendilerini önceleri Terakki ve İttihat ardından da İttihat ve Terakki olarak adlandırırlar. Kuruluşu Ahmet Rıza, Prens Sabahattin, Bahaddin Şakir, İbrahim Temo (Arnavut), İshak Sukuti (Diyarbakır’lı, Sükützadelerden, Kürt), Mehmet Reşit Bey (Çerkez), Hüseyinzade Ali (Azeri) ve Abdullah Cevdet (Malatya-Arapgir), Mahir Said gibi isimlerin öncülüğünde oluşsa da, ileride sivrilecek olan ve harekete damgasını vuracak olanlar Talat Paşa, Enver Paşa, Cemal Paşa, Dr. Nazım, Cavit Bey ve Abdullah Cevdet olacaktır. Aslen hasbehas Kürt olmasına rağmen Türkçülüğün ilk babalarından olacak olan Ziya Gökalp da, sonraları bu hareketin lider kadroları arasında yerini alacaktır. Bu kişi “Vatan, ne Türkiye’dir Türklere, ne Türkistan! Vatan, büyük müebbed bir ülkedir, Turan diyecek kadar Türkçü ve kendi halkına da bir o kadar düşmandır. Paris’te 1902 yılında yapılan İttihat Terakki Kongresi’ne Abdurrahman Bedirxan ve Hikmet Baban’ın da, katılmaları bu oluşuma gösterilen ilginin anlaşılması açısından da ilginçtir. Ermeniler, Arnavutlar ve Yunanlar gibi birçok halktan olan insanlar bir dönem en aktif olarak bu oluşumda yerlerini almışlardır.
Şerif Mardin’in de belirttiği gibi ağırlıklı olarak askeri kökenlilerden oluşur. Örgütlendikleri merkez Selanik’tir. Selanik, aynı zamanda o dönemlerde Sebataycılık ile Masonculuğun Osmanlı içerisinde en güçlü merkezidir. Çoğu İttihatçı, aynı zamanda Mason Localarına üye olarak yer alır. Ortak özellikleri Osmanlı’nın gidişatından rahatsız oluşlarıdır. Renkleri yer yer farklı olsa da hepsi özünde imparatorcudur. Bir başka ortak bir özellikleri ise, komitacı diye bilinen çete savaşında uzman oluşlarıdır. Balkanlarda devletin yapamadıklarını, bu komitacılar kendi başlarına halklara kan kusturarak yapmaktadırlar. Tuhaf olan ise bu hareketin içerisinde Ermeni ve Kürtlerin de yoğun olarak bulunmalarıdır. Hatta örgütün beyin takımında bulunan Abdullah Cevdet, dönemin ünlü bir Kürt Düşünürü’dür.
Başkan Apo Oligarşik Cumhuriyet Gerçeği kitabında bu örgütü şöyle değerlendirmektedir: “İttihat Terakki içinde farklı uluslara mensup şahsiyetler vardı. Bunların çıkarlarının çatışacağı açık! Farklı çıkarlar savunanların bir komite içinde birlik oluşturmalarının bir nedeni olmalı. Tüm ayrılıklarına rağmen, hepsi Sultan Abdülhamit’in baskıcı rejimine karşıydılar ve yine hepsi Batıya derin bir hayranlık duyuyordu. Abdülhamit’in Pan-İslamcılığı batıya hayran aydınlarda sıkıntı yaratıyordu. Bu rejimin değiştirilmesi Ortak amaçlarına hizmet ediyordu. Başlangıçta bir Türk Milliyetçiliği ideali yoktur. Türk Milliyetçi çıkarları savunulduğu kadar Kürt Milliyetçi çıkarları da savunulur. Abdülhamit’in bazı engellemelerine rağmen bu engellemelerden bir bütünen kurtulmak istiyor. Bunun sonucu olarak biraz İttihatçı kesilmek zorundadırlar. İşte Abdullah Cevdet, İshak Sükûti biraz da bu nedenle İttihatçılarla birlikte hareket eder… Bunlar İttihat Terakki’ye girerek, kendi Kürtlüklerini herhalde canlı yürüteceklerini sanırlar. İttihat Terakki aslında dolaylı bir Kürt Milliyetçiliği’ni de temsil eder. İlk başlarda sadece bir Türk Milliyetçi örgütü değildir. En az Türk Milliyetçiliği kadar, biraz da Kürt Milliyetçisi bir örgüttür. Başka şeyler de var Araplar da aslında ilk milliyetçi kulüplerini İttihat Terakki içinde yetiştirirler. Hatta Ermeniler az çok etkilenirler. Gerçi Ermeniler milli olarak güçlüdür. Hınçak-Taşnak Partisi 1890’larda kurulur. Ama yine de ilgileri ve ittifakları var. İttihat Terakki gerçeğinde karşımıza çıkan şudur: Kozmopolit bir yapısı bulunan ve Abdülhamit’in İslamcılığı’ndan sıkıntısı olan ağırlıklı olarak Mason Localarının içinde yetişerek Masonlaşanların etkilemesiyle geliştirilen burjuva bir örgütlenme. Ama herkesin amacı biraz değişiktir. Örneğin Arnavutlar, Arnavut Milliyetçiliği’ni, Kürtler, Kürt Milliyetçiliği’ni. Araplar, Arap Milliyetçiliği’ni yapar ve geriye kalan en şoven olmak durumunda kalan Osmanlı Paşa Milliyetçiliği’dir.
Bu Osmanlı paşa milliyetçileri, 23 Temmuz 1908 yılında Abdülhamit’e karşı hürriyet ilan ederler. Sloganları “Herkese Eşitlik, Hürriyet ve Kardeşlik idi. Ancak gerçek olan şudur ki İttihat Terakki, Türkiye Tarihi’nin en karanlık sayfalarına adını kanla yazmaya başlar. Örneğin 31 Mart Vakası olarak bilinen 1909 yılındaki profesyonelce yapılan darbeyi öyle tertiplerler ki, yıllar sonra dahi kimse onlarla bağını kuramaz. Bu tertipte, 13 Nisan 1909’da yaşanan bir olay gerekçe gösterilerek Abdülhamit tahtan indirilir ve yerine V. Mehmet Reşat Paşa getirilir. Daha sonra, 23 Ocak 1913’te “Babıâli Baskını olarak bilinen eylemi yaparak Sadrazamı istifaya zorlarlar. Bu eylemde ya da baskında Savunma Bakanı düzeyindeki Harbiye Nazırı’nı bile vuracak kadar gözü karadırlar. Siyasal karşıtlarını en ince komplo yöntemleriyle vurmaktan çekinmezler. Örneğin onlarca gazeteciyi sokaklarda gündüz ortasında, şakaklarına tabancaları dayayarak katledebilmişlerdir. Hasan Fehmi- Serbesti Gazetesi’nin Başyazarı, Zeki Bey- Şehrah Gazetesi Başyazarı, Hasan Tahsin, Samim Bey- Sadayı Millet Gazetesi ve daha nicesi. Hepsi de “ülke ve vatan düşmanları oldukları için, gerici, yaftacı teşkilat mensupları oldukları için, ülkenin birliğini ve beraberliğini bozmak isteyen nifak tohumları eken oldukları için katledilmişlerdir. Şu tarihsel ironiye bakın! Bugün de aynı yöntemlerle, aynı kirli politikalar sürdürülmektedir.
İttihat Terakkiciler giderek asıl yüzlerini göstereceklerdir. Önceleri sözde ortakçı ve yenilikçi görünenler, özünde ne kadar militarist ve halklara düşman olduklarını göstereceklerdir. Çok erkenden Ermeni Kıyımı’na geçeceklerdir. Gerekçeleri ise “savaş esnasında düşmanlarla işbirliği yapma suçlamasını öne sürerek, 1,5 milyon Ermeni katledilecektir. Ermenilerden sonra sıra Kürtlere gelecektir. 1916 yılında Anadolu’ya sürülen Kürtlere-önceden hazırlanmış bir plan gereğince-, orada daha önce yaşayan mevcut halktan ırkçı bir muamele görecekler. Nüfusları yüzde beşten fazla olmayacak, ana dilleri yasak edilecek, aydınları ve büyükleri çocuklarından kopartılacak ve Türkçe öğrenme zorunlu kılınacaktır. O meşhur “Zo gitti, lo kaldı sözü bu dönemlerden kalmadır. Yani ‘Ermeniler katledildi sıra Kürtlere gelmiştir!’ anlamında kullanılmıştır. Savaş esnasında Enver Paşa, 90 bin askerin korkunç kış şartlarında öldüğü Sarıkamış Seferi’nden sonra yok yere şu sözleri sarf etmemiştir: “Sarıkamış Çarpışması’na dıştan bakarsak yenildik sayılır. Fakat gerçekten muzafferiz. Çünkü Sarıkamış Ormanlarından Erzurum’a kadar uzanan yollar üzerinde on binlerce Kürt Genci’nin cesedini bıraktık diyebilecek kadar Kürt Soykırımı’na angaje olmuştur.
İttihat ve Terakki Cemiyeti yalnızca Ermeni ve Yunanlılara yönelmekle kalmayıp açıkça görüldüğü gibi, Talat Ermenileri, Enver Kürtleri ve Cemal Paşa ise Arapları sindirmek için iş bölümüne gitmişlerdir. İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetiminin baskı ve gelişen zulmüne karşı Araplar içerisinde büyüyen öfke aktif mücadele çağrılarına neden olmuştu. O dönemde yayınlanan bir bildiride geçen şu sözler bu öfkeyi açıklar niteliktedir: “… Sana ve senin diline düşmanlık gösteren bu kişileri ülkenizden temizleyin. Müslüman ve Hıristiyan Araplar, düşmanınıza karşı birleşiniz, sakın bu Müslüman Arap’tır, bu Hıristiyan Arap’tır demeyiniz. Hepiniz bir Allah’a bağlısınız ve din Allah’ındır. Onun için birleşiniz… Ey Müslüman Araplar, şayet bu zalim idare İslami idaredir diye düşünüyorsanız büyük bir hataya düşersiniz. Zira Allah kitabında “zalimler kâfirlerin ta kendileridir.
Direnmek için örgütlenmeye başlayan Arap Aydınlarına karşı tutuklama furyası başlatılır. Ardından ise, 20 Ağustos 1915 akşamı hapisten çıkarılan aydınlar sabah 04.00’den itibaren infaz edilmeye başlanır. 10’u Müslüman, 1’i Hıristiyan 11 Arap ileri geleni Beyrut’un ana meydanı El-Burç’ta asılır. 17 Müslüman ve 4’ü Hıristiyan 21 kişilik ikinci grup ise 6 Mayıs 1916’da şafakla birlikte idam edilir. 14’ü yine El-Burç’ta diğer 7’si ise Şam’daki al-Marjeh meydanında infaz edilir. Kararı veren ve mahkemeyi bu kararı almaya zorlayan Cemal Paşa’dır. Günümüzde nasıl ki Ermeniler 24 Nisan gününü MEDZ YEGHERN (Büyük felaket, cinayet) yani soykırım günü olarak anıyorlarsa, Araplar da 6 Mayıs gününü şehitler günü olarak anmaktadır.
Tabii, İttihat ve Terakki, en kanlı yüzünü Teşkilat-ı-Mahsusa örgütünü kurarak gösterecektir. Çok ilginç ve düşündürücü yönü ise bugün dahil hiçbir zaman Teşkilat-ı-Mahsusa’nın herhangi bir yasayla kurulmuş olduğunu gösteren bir belgenin dahi bulunamamış olmasıdır. Bu örgütün çeşitli alt birimleri vardır. Bektaşiler, Mevlevi Taburları gibi! Hepsi ağırlıklı Balkan Gönüllüleridir. Başkanları Süleyman Askeri Bey, Halil Bey ve en sonda ise Cevat Bey’dir. Oldukça fazla tetikçisi bulunmaktadır. Gözünü kırpmadan insanları katleden canavarlara sahiptir. Hıristiyan esirleri nasıl zoraki sünnet ettiklerini anlatışlarıyla meşhurdurlar. Yakup Cemil, Hüsamettin Ertürk Bey, Eşref ve Hacı Sami kardeşler, Sapancalı Haki, Ömer Naci Bey, Nuri Paşa, Eyüp Sabri ve daha niceleri. Hepsi de hukuk tanımadan, onlarca katliamı bizzat yapmış kafatasçı tetikçilerdir. Ve bunların çoğu bu vahşi cinayetlerde kullanıldıktan sonra ipleri dürülmüştür. Örneğin Yakup Cemil, 11 Eylül 1916 yılında 42 yaşındayken idam edilmiştir. Bu kadar yetkilerle donatılmış ve kirli işlerde acımasızca kullanılmış tetikçiler, her zaman olduğu gibi raydan çıkarak ağabeylerine karşı çıkabilmişlerdir. Böyle durumlarda aynen bugünlerde gördüğümüz gibi tek tek ortadan ya kaldırılmışlardır, ya da çete örgütü kurmuşlar gerekçesiyle yargılanmaya tabii tutulmuşlardır. Örgütün alt şubeleri vardır. Çoğu paramiliter kuruluşlardır Müdafaa i Milliye Cemiyeti, Türk Gücü Cemiyeti, Osmanlı Güç Dernekleri, Osmanlı Genç Dernekleri, Türk Yurdu Derneği, Türk Yurdu Cemiyeti, Türk Ocağı, Milli Türk Cemiyeti, İstiklal ve İktisadı Milli Cemiyeti ve adını burada sayamadığımız daha birçok örgüt bulunmaktadır.
Bu bölümü Başkan Apo’dan bir alıntıyla kapatalım: “Ermeni Soykırımı bu genel tablo içindeki en trajik bölümdür. Ulus-devlet için ayağa kalktıklarında (1914 öncesinde ve savaşın ilk yılında), İttihat ve Terakki yönetiminin 24 Nisan 1915 tarihli kararı temelindeki karşı saldırısıyla kendilerini binlerce yıllık yurtlarından atılmak ve yollarda imha edilmekle, geriye kalanların ise uzun süreli diaspora yaşamına mahkûm edilmesiyle karşı karşıya bulacaklardı. Diaspora Ermenileri bir gerçekliktir ama çok mutsuz, ezik ve yıkık bir gerçekliktir. Kurulan küçük Ermeni Ulus-Devleti belki de bir teselli kaynağı olacaktı. Soykırımda sadece Türkçü Burjuvazi’nin değil, Kürt Feodallerinin de payından bahsedilir. Bunlar sadece Ermeni Soykırımı’nda değil, aynı dönemlerde daha değişik biçimlerde (özellikle Hamidiye Alayları’nda) yürütülen Kürt Soykırımı’nda da asli suçlu unsurlar durumundaydılar. Halen yürütülmekte olan Kürt Soykırımı’nda bunlar ‘köy korucuları’ olarak, Kürtlüğü inkâr karşılığında mülklerini ve sermayelerini arttırarak ve gerektiğinde sahte Kürtçülük yaparak lanetli rollerini oynamaya devam etmektedir.
İttihat ve Terakki’ye bu kadar geniş yer vermemizin nedeni adeta halklara karşı bir soykırım makinesi olarak çalışmış olan bu zihniyetin bugün de benzer bir şekilde devrede olmasıdır. Kullandıkları yöntemleri, bugün TC Devleti’nin birçok gizli kurum ve kuruluşları uygulamaktadır. JİTEM bunlardan sadece bir tanesidir. Halkların karşısına Sivil Toplum Örgütleri olarak çıkarılan birçok örgüt, özü itibariyle paramiliter örgütlerdir. Ve ideolojik olarak beslendikleri yapılanmalar aynen o günlerdeki gibi Sabetaycılık ve Mason Localarıdır.
ŞEHİT KASIM ENGİN
YORUM GÖNDER