TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (22.BÖLÜM)
Bu cemiyetler içerisinde en önemli olanı 1914’te kurulan Kürt Teali Cemiyeti’dir. Dayandıkları temel ilke “eğer amaçlarımıza ulaşmak istiyorsak, büyük devletlerle bağlantı kurmak zorunluluktur.
9–1900’lü Yıllarda Kürt Cemiyetleri:
1-Azmi Kawr Cemiyeti: 1900 yılında Diyarbakırlı Fikri Efendi tarafından İstanbul’da kurulur. Kürtlerin bilinen ilk örgütlülüğüdür.
2-Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti (Yardımlaşma ve İlerleme): 19 Eylül 1908’de İstanbul’da kurulur. Yasal sınırlar içinde çalışmalar yürütmeyi hedefler. Cemiyet İttihat ve Terakki ile yakın ilişkide olur. Tanınan üyeleri Emin Ali Bedirxan, Şeyh Abdulkadir, Şerif Paşa, Ahmet Zülfik. Kürt Teavun ve Teraki Gazetesi adında bir gazete çıkarırlar.
3-25 Eylül 1908’de İstanbul, bir Kürt Lokali resmi olarak açılır.
4-Kürt Neşri Maarif Cemiyeti: Amaç eğitim ve öğretim çalışmalarıdır. Bu amaçla İstanbul’da Kürt Çocukları için bir okul açılır. Cemiyetin kurucu üyelerinden olan Abdurrahman Bedirxan, Halil Hayali, Kâtipzade Cemil ve Ahmet Ramiz daha sonra bu cemiyet bünyesinde bir de basımevi açarlar. Cemiyet daha çok Osmanlı bünyesinde halkları birlikte eşitlik temelinde tutmak amaçlı idi. “Meşruiyet Okulu olarak bilinen bu Cemiyetin aynı zamanda kurdukları bir Kürt basım evleri de vardı. 1909da kapatıldı.
5-1910 Yılı’nda Teşkilati İştimaiye Cemiyeti.
6-Kürdistan Mühipleri Sevenler Cemiyeti: 1912’de İstanbul’da açılır. Dersimli Malla Xıdır’ın öncülük ettiği Nuri Dersim’in aktif katıldığı dernek, İstanbul’daki Kürtler arasında dayanışma sağlamayı öngörür.
7-Cıvata Talebeyi Kurda (Hevi): 1912’de İstanbul’da kurulur. Kurucuları Zınar Silopi, Ömer Cemil, Van Milletvekili Cemil Beyin oğlu Fuat Temo, Memduh Selim Bey’dir. Bu cemiyetin yayın organı Yekbun’dur. Yine Hatewi Kurd yani Kürtlerin Geleceği diye başka bir dergileri de vardır. Bu dergi hem Kurmanci, hem Soranice, hem de Türkçe yayın yapar. Yine cemiyetin Kurd Teavun ve Terakki diye bir de gazetesi vardır. Süleymaniyeli Abdülkerim Bey, 1913’te bu cemiyet bünyesinde Roja Kurd ve yarı Türkçe olan Jin dergisini çıkartır. Jin Dergisi’nin Türkçe Bölümü’ne yazanlar ise Anayasa Prof. Babanzade İ. Hakkı, Vanlı Memduh Selim, Bitlisli Ziya Bey’dir.
8-Kürt Millet Fırkası, Kürt Teşkilat-ı İçtimaiye: Bu dernekte Osmanlı’nın izin verdiği ölçüde kültürel çalışma yürütme amacını gütmektedir.
9-Kürdistan Teali Cemiyeti (Kürdistan Yükselme Derneği): 1918’de kurulur. Başkanı Abdulkadir’dir. Derneğin toplam 19 şubesi açılır. Daha sonra iki kola ayrılır. Bir kolun başını Abdulrezzak Bedirxan çeker -bunlar bağımsızlıkçı,- bir kolun başını ise Abdulkadir çeker bunlar otonomiyi savunur.
10-Kürt Kadınları Teali Cemiyeti: 1919’da kurulur. Ancak çok erkenden kapatılır.
11-1919 Yılı’nda Kürt Tamimi Maarife ve Neşriyat Cemiyeti, Kürdistan Teali Cemiyeti’ne bağlı olarak kuruldu.
12-Kürt Amele Partisi.
13-Kürdistan Teşrimi Mesai Cemiyeti.
14-Cihanzani Cemiyeti, 1912 yılında İran’da kurulur.
15-İstihlasi Kurdistan (Kurdistan’ın Kurtuluşu), 1912 yılında kuruldu. Kürdistan’ın bağımsızlığını savunan bir cemiyet. (Doğu Kürdistan)
16-Mücadele Fırkası- Lütfi Fikri, İttihat’a karşı kurulur.
İlk Kürt Okulunu yukarıda dile gelen Cemiyetler tarafından 4 Kasım 1913 Xoy şehrinde, 29 öğrenci ile başlayan ve Kürtçe’yi Kiril Alfabesi’yle yazmış olduklarını da belirtelim. Bu cemiyetler içerisinde en önemli olanı 1914’te kurulan Kürt Teali Cemiyeti’dir. Dayandıkları temel ilke “eğer amaçlarımıza ulaşmak istiyorsak, büyük devletlerle bağlantı kurmak zorunluluktur. Ne de olsa bu devletler de Wilson Prensipleri’ne göre hareket ediyorlar. Bizim de sıkı sıkıya bu prensiplere sarılmamız gerekiyor mantığıdır. Kürt ileri gelenlerini beklentiye sokan bu durum: ABD’nin Başkanı olan Wilson’un sunduğu deklarasyonun beşinci maddesinde “Sömürgelerin özgür, açık görüşlü ve mutlak tarafsız bir yaklaşımla ele alınmalı, bu tür egemenlik sorunlarının çözümünde ilgili halkların çıkarları ile egemenliği tartışılan devletin adil taleplerinin eşit ağırlık taşıması ilkesine kesinlikle uyulmalıdır diye sarf ettiği sözlerdi. Bu birçok çevreye umut vermişti. Öyle ki ileriki yıllarda Lenin Wilson’un bu deklarasyonunda dile gelenleri daha ileriye taşıyarak “Halkların Kaderlerinin Tayin Hakkı olarak Ulus Devleti her bir halk için zorunlu olması gerektiğini dile getirmişti.
Binbaşı Noel, bu beklentili ve dışa bel bağlayan ruh halini değerlendirirken şöyle demektedir: “Başkan Wilson’un ‘herkes istediğini yapsın’, haline dönüşüp boşa umut veren prensibi bütün pırıltılarıyla ufuktan yükselmektedir. Osmanlı Kürtleri avazları çıktığı kadar bağırırlarsa, Wilson’un kendilerini duyacağını ve Diyarbakır’ı kendi başlarına veya kötü yönetmelerine izin vereceğini, Türklerle paylaşmaları gerekmeden şişmanlamaya devam etmelerini sağlayacağını sanıyorlar.
Bir parantez açarak Wilson’a dönük bir iki hususu dile getirelim. Noel’in yukarıda ifade ettiği sözleri haklı çıkaran başka bir veri ise bizatihi “Wilson’un Devlet Sekreteri, Robert Lansing’un öngördüğü gibi, “kendi kaderini tayin etme ilkesi birçoğuna yanlış umut verecekti sözleridir. Wilson’un ulus anlayışı oldukça özeldi. Daha belirgin bir şekilde, onun Amerikan ulusu anlayışı Amerikalı Kızılderililer ile Amerikalı Afrikalıları dışlıyor ve yalnızca Avrupa kökenli Amerikalıları içeriyordu (Ambrosius 2002). Wilson’un kendine özgü ulus ve demokrasi anlayışları onun egemenlik tanımını yansıtır. Wilson egemenliğin “tüm vatandaşlara değil, onların siyasal liderliğine dayandığını ve “hiçbir şekilde bölünmez ve kesin bir şeyse, sınırsız güç değilse, egemenlik toplumun güçleriyle aynı değildir (Ulusların Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı: Kürdistan’a Yakından Bir Bakış, Robbyn Mıchelle Usherwood) sözleri de göstermektedir ki, Wilson gerçekten de birçok halka umut vermiş, ancak esasen temsil ettiği düşünceler hiçbir şekilde bugüne kadar bilindiği gibi demokratik kriterler taşımamıştır. Şu cümleler dile getirmek istediklerimizi daha çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir: “Wilson, Avrupalı ve beyaz olmayan ırkı aşağı bir seviyede görüyordu. Benzer şekilde, Avrupa kökenli halklar arasında da ırksal hiyerarşinin olduğuna inanmaktaydı. (Sluga 2005)
Bu konulara ilişkin yazdığı tezin girişinde Robbyn Mıchelle Usherwood aynen şunları ifade etmektedir:
“Bu tez, I. Dünya Savaşından sonra bir Orta Doğu toplumu olarak özellikle Kürtler bağlamında ulusların kendi kaderini tayin etme ilkesini ele almaktatır. Savaş Avusturya- Macaristan, Osmanlı ve Rus İmparatorluklarının ortadan kalkması ve akabinde kendi kaderini tayin etme ilkesinin sonucu olarak, egemen siyasal birim haline gelen varlıkların, yani, ulus-devletlerin kuruluşu ve yükselişi ile sonuçlandı. Bu ilke insanların kimin tarafından yönetilmek istiyorlarsa yöneticilerini kendilerinin belirlemesi gerektiği anlayışına işaret eden, Amerika Birleşik Devletleri’nin yirmi-sekizinci Cumhurbaşkanı Woodrow Wilson tarafından ilan edildi. Söz konusu araştırma tamamlandıktan sonra, açıkça görülecektir ki, Büyük Güçler (Fransa, İtalya, Birleşik Krallık ve Amerika Birleşik Devletleri) ulusların kendi kaderini tayin etme ilkesini uygulamada seçiciydiler. I. Dünya Savaşının bitiminde kendi kaderini tayin etme ilkesini uygulamadaki seçiciliği göstermek için İran, Irak, Suriye ve Türkiye’deki Kürt toplumuyla ilgili bir alan araştırması tartışması yapılacaktır. Bu tez, I. Dünya Savaşından sonra Kürtlerin bağımsızlığını ve hatta özerkliğini yadsımak için nihai kararı verenler arasında bulunan ırksal tarafgirliği tartışmaktadır. Bunun yerine, Kürtler dört devlet arasında bölündüler ve gelecekte bağımsızlıklarını elde etme şanslarını ortadan kaldıran bir baskı biçimi içinde yaşamayı sürdürdüler.
Nitekim böyle olduğu için direnişe geçen birçok halkın özgürlük mücadelesi görülmemiş, görülmemenin de ötesinde ilgisizlikle karşılanmış ve ortada bırakılmışlardır. Birinci Paylaşım Savaşında göreceğimiz gibi bu konuda en çok aldananların başında ise Kürtler gelmektedir.
Kaldığımız yerde devam edersek: 1898 yılında Kahire’de Mithat Bedirxan tarafından Kürdistan Gazetesi çıkartıldığı gibi Amid-i Sevda ve Peyam adında dergiler çıkarılmıştır. Tüm bu derneklerde ve örgütlerde yerini alanlar, Kürt Aristokratlarıdır. Beylerin, Mîrlerin, Şeyhlerin, Ağaların şöyle ya da böyle Kürdistan’da yaşanmış olan direniş liderlerinin ya çocukları ya da akrabalarıdır. Belki o günkü şartlar itibariyle böyle olması anlaşılırdır. Lakin bizim de bu durumu masaya yatırmamızın aynı oranda anlaşılması gerekir.
Babıâli’nin fideliğinde gelişen mektepliler-niyetlerin ötesinde-biraz Osmanlı olacaklardır. Kaldı ki sınıf karakteri itibariyle bu kesimler kendi çıkarlarına göre hareket edeceklerdir. Karakterleri gereği dışa bel bağlamaya yatkın olacak ve kendilerine güvenleri az olacaktır. Bunun içindir ki, halka uzak ve yabancı yaşayacaklardır. Ve işte bunun için de, kendilerine izin verildiği oranda hareket edeceklerdir. Bunun dışına taşan eylemliliklerde ve aktivitelerde bulunmayacaklardır.
ŞEHİT KASIM ENGİN
YORUM GÖNDER