TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (7.BÖLÜM)
TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (7.BÖLÜM)
0 Yorum
669
28-12-2021

Araplaştırma, 10 yy.da Kürt Beylikleri ve Osmanlı Kürt İlişkileri:

1-Kürdistan’da Arapların İşgali Sonucu Gelişen İşbirlikçilik ve Buna Karşı Gösterilen Direnişler;

“İslâmiyet’in geleneksel kabile kültürü ve uygarlık sistemi üzerindeki etkisi devrimsel önemdedir. Belki de kabile kültüründe yüzyıllarca yaşanan krize en etkili devrimsel yanıttır. Arabistan Yarımadası’ndaki Arap kabileleri yüzlerce, hatta binlerce yıl kendi aralarında bitmez tükenmez bir çatışma ortamına girmişlerdir. Kabile kültüründe büyük bir yozlaşma yaşanmaktadır. Kadın düşürülmüş, kız çocukları diri diri gömülecek kadar değersiz addedilmiştir. Bu kültür çözüm olarak klasik toplumu besleyecek koşullardan yoksundur. Kısacası ne geleneksel kabile federasyonları ne de geleneksel köleci iktidar yapılanmalarıyla krizin önüne geçilebilmektedir. Hz. Muhammed’in oldukça pratik ideolojik ve politik önerileri bu ortamda ilaç gibi etkili olmuştur.

Sasani Devleti, 637 yılında Kadisiye Savaşında Arap-İslam ordularına yenildi. Ondan sonra da 642 yılında Nehavend’te, Araplara yenilmişlerdir. Ayrıca Araplar, 636’da Yarmuk Savaşında Bizansları da yenmişlerdir.

Arap Orduları, 639–640 yıllarında Yukarı Mezopotamya’ya düzenledikleri seferlerde, ilk kez Kürtlerle karşılaşmışlardır. Kürdistan’a ilk seferi düzenleyen Saad bin Vakkas ismindeki Arap komutandır. Araplarla Sasaniler arasında 637–642 yılları arasındaki savaşlarda, Araplar üstün gelerek yayılmaya devam etmişlerdir. Kürtlerin bir kısmı Araplara destek sunmuştur. Sasanilerin yıllarca Bizanslılarla içine girdikleri savaşlarda oldukça yıpranmış olmaları, beraberinde birçok iç çatışmayı yarattığı için çok zayıflamışlardır. Bu durum Araplara önemli avantajlar sağlamıştır. Şehrizor gibi şehir ve alanlarda Zerdüştlük güçlü olduğu için direnişler gelişmiş, bunun karşılığında da Araplar katliamlar yapmışlardır. 639 yılında Cizre, Nusaybin, Mardin, Hasankeyf, Urfa, Silvan, Amed, Eğil, Ahlat gibi önemli merkezler Arap İslam Orduları tarafından ele geçirilmişlerdir. Bu yerlerden bazıları savaş, bazılarıysa uzlaşmayla ele geçirilmiştir. 643 yılında Şehrizor, çok kanlı bir şekilde ele geçirilecektir.

Arap İslam istilaları ve Kürtlerin İslam’ı kabul edişleriyle, Kürt toplum yapısında çok büyük değişiklikler göstermiştir. Adeta bir dönüm noktası olmuştur. İslamiyet’ten önce ve İslamiyet’ten sonra diye Kürt toplumunun gelişim seyrini ayırmak yerinde olacaktır. Özellikle sosyal alanda kültür, dil, din ve edebiyatta Kürt toplumu tamamen istikamet değiştirmiştir. Kürt toplumunun yönetsel gelenekleri -daha sonraları Türk istilalarıyla birlikte, onlara göre uyarlandıysa da-sosyal alanda İslam daha doğrusu Arap şekillenmesiyle yol almıştır. İslami kültürle beraber kendi dinleri olan Zerdüşti kültürü de belli oranlarda kalarak yaşamış ve göçebe dağlık alanlarda yaşamaları nedeniyle, kültürel ve dini farklılıklar oluşmuştur. Özellikle mezhepsel ayrılıklar, Kürtlerin birlikteliklerini önlemiştir. Salt önlememiş olup her türden birlik ve bütünlük uğraşlarının önünde de set olmuştur.

İslamiyet, kendisini her alana yedirmiştir. Her ne kadar ümmetçilik denilse de, İslamiyet ağırlıkta nüfus edildiği alanlarda Araplaşmayı geliştirmiştir. Araplaşma temelinde gelişen bir İslam olmuştur. Bu durum, hakim olduğu toplumlarda toplum yapısını değiştirmesine, kendisine yabancılaşmasına kadar götürmüştür. Bu bağlamda ele alırsak Kürdistan’a her ne kadar feodalizm, İslam’ın kanalıyla girmiş ve bunu belli oranlarda onaylamak gerekirse de, (artık bu durumun da düz çizgisel olmayan gelişim seyri kuramına göre tartışmalık bir konu olduğunu da unutmadan) özünde toplumu çarpıtmasından dolayı negatif rol oynamıştır.

İslam’ın Kürt toplumunda yarattığı sonuçlar, diğer toplumlara göre değişiklik arz eder. Farslarda İslamiyet Fars bilincinin daha kökleşmesine ve bunun sonucunda çeşitli Fars devletlerinin oluşmasına kadar götürmüştür. Geçmişte belli düzeylerde istikrarlı bir yapısı olan Farslar, İslam’ın bayrağıyla–başta zorlansalar da-kendilerini daha geniş sahalara yaymışlardır. İslamiyet içerisindeki çelişkileri iyi kullanarak–ki bu Aliciler ile Muaviye biçiminde-alanın özgünlüğüne uyarlayarak çıkış yapabilmişlerdir. İslamiyet’in Ehlibeytini esas alarak, süreçle beraber Şia diye tabir edebileceğimiz mezhepleşmeyle kendi farklarını Arap İslamiyet’ine karşı koymuşlardır. Böylece, erozyona uğramaktan kurtuldukları gibi tarihi süreç içerisinde İslamiyet’in Fars rengine bürünmesine kadar götürebilmişlerdir.

Türkler Anadolu’ya açılırlarken, İslamiyet’in yayılış sürecine daha doğrusu yayılışının son aşamalarına denk gelirler. İslamiyet’le Türkler açılıma ihtiyaç duyarlar. Türklerin elinde kılıç vardır. Henüz at sırtında olup büyük savaş kültürüyle bezenmişlerdir. İslamiyet ise büyük bir dini bayrağa sahiptir, hem de ümmetçilik adına. Ancak Araplar çoktan zevk u sefaya geçmişlerdir. Damarlarındaki “akan kan yeni toprakları fethedecek düzeyde değildir. Doyuma uğramış, bir anlamda marjinalleşmişlerdir. Araplar artık yayılmacı karakterden çok uzaktırlar. Bu iki yaklaşım birbiriyle buluşur. İslamiyet’in kılıca ihtiyacı vardır, Türkler de açılıma, yayılmaya ve yurt edinmeye muhtaçtırlar. Bunun sonucu iç Anadolu’dan, Avrupa’nın içlerine kadar açılım yapmış bir Türklüktür. Bu bağlamda İslamiyet, Türklerle birlikte bir bayrak rolünü oynamıştır. Türklere çok büyük katkılar sunmuştur.

Peki Kürtlerde durum nedir? Farsların ve Türklerin çok tersi yönünde bir durum gerçekleşir. Kendi içerisinde zaten bölük-pörçük olan, içyapısı işgallerden ve kendi özgünlüklerinden kaynaklı olarak dumura uğramış toplum İslamiyet’le daha köklü bir erozyonu yaşar. İslamiyet yine belirtecek olursak daha çok Arapçılık, Kürt’ün neredeyse atomlarına kadar işler.

Bu duruma, Arapların Kürdistan’a nasıl girdiklerine bakıldığında daha rahat görülebilecek verileri de bulunmaktadır. 640 yıllarında Hz. Ömer öncülüğünde Harran fethedilirken, bir komutanı Hz. Ömer’e, “Ya Ömer burada kitaplar bulduk ne yapalım? diye bir soru soracaktır. Hz. Ömer-ki İslamiyet’in adaletinin temsil gücü olarak bilinir-verdiği cevap şudur “eğer mukaddes kitapta olmayanları yazıyorsa demek ki küfürlüdürler, o zaman yakın. Yok, eğer mukaddes kitabın yazdıklarını yazıyorsa, o zaman da onlara ihtiyaç yoktur. Yoktur, çünkü mukaddes kitapta zaten yazılıdır, yani yine yakın diyecektir. Burada hedeflenen kültürel yapıdır, kültürel dokudur, kültürel yaşayıştır. Olabilecek ne varsa tasfiye edilmeli mantığıdır. Ve bugüne ışık tutması açısından önemlidir.

Kürt Halk Önderi Öcalan bu durumu şu şekilde ifade eder: “Arapların bölgeye hâkimiyet dönemlerinde feodal uygarlıkta gelişim olmuştur. Ülke boydan boya Arap terminolojisine göre adlandırılıp, halka ilk defa Ekrat yani Kürtler diye hitap edilmiştir. Kürtleri inkâr etmemekle birlikte, geçmişlerine bir kulp takıp kendilerine bağlamayı siyasetleri için daha uygun bulmuşlardır. Sünni kesimle bu yönlü ilişki ve anlayış birlikleri ileri düzeye varmıştır. Bölgenin verimli alanlarına, özellikle sulak kesimlerine ve nehir kıyılarına epeyce Arap nüfus yerleştirilmiş, Toros eteklerine kadar bir kaydırma sağlanmış, Arap dili ve kültürü içinde asimilasyon oldukça gelişme kaydetmiştir. Buna karşılık aşiretlerin yoksul alt kesimi ve dağlık alanlarda yaşayanları direnişçiliklerini korumuşlardır. Bazı alanlarda lafta İslamiyet’i kabul edip, kendi öz inanç ve yaşamlarını korumakta kararlı davranmışlardır. Bu temelde davranan kesim, daha çok Kürt Aleviliği biçiminde tamamen yerelleşmiş, kendi yaşam koşullarına uyarlanmış bir İslam’ı sınırlı olarak kabul etmiştir. Bunu da zorla değil, Ehlibeyte yapılan büyük haksızlıklar sonucu bir vefa borcu olarak yapmışlardır. İslamiyet ortamında Zerdüştlük bir nevi kültür direnişçiliğiydi, Kürt Kültürü’nün yabancılaşmaya karşı soylu bir direnişidir. Zayıf ve Hz. Ali yanlısı bir İslami örtüye bürünmüş Kürt Aleviliği de, Zerdüştlükten sonra en güçlü Kürt Kültür Direnişçiliği’dir. Kürtlerdeki Şialıktır. Buna karşılık özellikle ovaya yakın Güney Kürtlerinde gelişen Sünni İslam’ı en gerici ve işbirlikçi karakterde gelişmiştir. Kültürel soyunu inkâr eden feodal tüccar zihniyetin bu güçlü temsilcileri, özellikle Urfa Mardin Siirt kent ve yakın yörelerinde süper bir ihanet içerisindedirler. Müthiş işbirlikçi çıkarcıdırlar.

Başka bir yerde ise: “Özellikle 7. ve 11. yüzyıllar arasındaki dönemde, Arap-Kürt ilişkilerinde Arap-İslâm Kültürü’nün etkisi altında ortaya çıkan bir yandan beylikler halindeki iktidar-devlet oluşumları, diğer yandan tasavvufi tarikatlar temelindeki sivil toplum oluşumları Kürtlerin halklaşma, kavimleşme ve milliyetleşmeleri yolunda önemli gelişmeler yaşamalarına yol açmıştır demektedir. İslamiyet’in tutucu, iktidara bulaşmış ve egemen zihniyetine karşı duruşlar yukarıda söylenenler ışığında hep olmuştur. Bunlara iyi bir örnek de yeni dönemin Kürt Zerdüşt’ü olan Ebu Müslim Horasani’dir.

Ebu Müslim Horasani isminden de anlaşıldığı gibi Horasanlıdır. Horasan, Doğan Güneş Memleketi anlamına gelmektedir. Zerdüştlük burada çok güçlüdür. Hz. Ali’nin soyundan gelenlerle ilişkilenerek ve çıkışını da adaletsizliğe karşı bir direniş olarak örgütlemiştir. Ebu Müslim Horasani, Muaviye’nin kurduğu Emevilere (661–750) karşı Abbasileri-adını Muhammed’in amcası Al-Abbas’dan alan yandaşlarını-desteklemiştir. Abbasilerin bir komutanıdır. Aslında Abbasi Sultanlığını direnişi ve başarılarıyla kuran demek daha yerinde olacaktır. Yoksullara yakınlığı, zulme karşı duruşu, adaletçi ve eşitlikçi olmasıyla askeri yeteneklerinin yanı sıra hızla bir önder olarak sıyrılmıştır. Emevilerin üstüne giderek 749’da hilafeti alır ve Hz. Muhammed’in ailesi olan Haşimilere teslim eder. Böylelikle Bağdat Merkezli Abbasi İmparatorluğu (750–1258) kurulmuş olur. Daha önce Endülüslerde 711 yılında kurulup 1500’lere kadar varlığını sürdüren bir İslam Devleti söz konusudur. Müslümanlar, Abbasilere biat ederler. Bu başarı ardından Horasan’a sorumlu olarak atanır. Ancak Abbasiler, Ebu Müslim Horasani’den korkmaktadırlar. Kabul gören bir halk önderi olarak her an farklı bir gelişmeye yol açabileceği için komplo ile 754 yılında katlederler. Ebu Müslim Horasani kabul gören resmi mezhepler dışında Zerdüştlüğün izlerini taşıyan Şialığı geliştirmiştir. Şea ya da Şia Arapça arkadaş, yoldaş anlamındadır. İslam’ı Kürt Halkı’na uyarlamaya çalışmıştır. Ebu Müslim isyanının, esasta yeni bir Hanedanlık ya da halifeliğin yaptıklarının aynı ve benzer oluşlarına tepkisini şöyle ifade etmektedir: “Ben peygamber ailesinden olan bir adama güvendim. Bu kişi tanrıya ulaşmamda önderim olacaktı. Ben onunla gerçeği bulacağıma inanıyordum. Oysa o beni yanılgıya sevk etti. O Kuran’ı ters çevirip lehine kullandı. O yaptığı hareketlerle zengin olmak ve hükmetmek istiyordu. (Ethem Xemgin-Kürdistan Tarihi) Ebu Müslüm Horasani katledilişi ardından: “Sen Mansur’un hükmü altında Gadır (haksızlık etme, zarar verme, acımasızlık, merhametsizlik) yapmak istiyordun. Evet, Gadır yapan senin Kürt babalarındır diyen sözler Ebu Müslüm Horasani’nin Kürt olduğunu göstermektedir.

Ebu Müslim’le başlayan isyanlar, Abbasi yönetimi boyunca Kürdistan’ı bir savaş alanına çevirmiştir. Bu süreçte ve ilerleyen yıllarda da sürekli bir direniş ve isyan hali, resmi yani devlet İslam’ına karşı geliştirilmiştir. Komünal değerlerin çok önde olduğu Babek İsyanı, buna en iyi örnektir. 815 yıllarından başlayarak 837 yıllarına kadar yayılmış olması, bu direnişin ne kadar köklü olduğunu gösterir. Yoksulların ve toprakları elinden alınan köylülerin istilacı Arap feodalizmine karşı isyanı olmasından dolayı, tümüyle halk ayaklanmaları olarak gelişip güçlü direnişler sergileyebilmişlerdir.

837 yılında Babek İsyanı, Afşin adlı Budist bir Abbasi komutanı tarafından bastırılmıştır. O da, bir iç ihanetle ancak başarıla bilmiştir. Babek, gizlice ihanet etmiş bir aristokratın evinde otururken esir alınır. Babek’i Halifeliğin askerlerine teslim etmek için ihanet eden kişi Ehil ibn Sunbad isimli bir zengindir. Bu kişi, Halife Ordusu’na karşı gösterdiği başarıdan dolayı Babek’i, komutanlarını ve kardeşlerini sözde yemeğe davet eder. Ancak Babek gitmez. Komutanlarını ve oğlunu gönderir. Önceden Halife tarafından satın alınan Ehil ibn Sunbad hainane bir tarzda komplo kurar. Davet edilenlerin hepsini zehirleyerek Halife’ye teslim eder. Halifelik böylece

Babek’in sağ ve sol kollarını esaret altına almıştır. Babek’in bulunduğu Bez kalesinin etrafı kuşatılır. Teslim olması için oğlu gönderilir. Babek ile oğlunun arasında geçen konuşmalar tarihi içeriktedir. Halen bugün bile bu sözler geçerliliğini ve saygınlığını korumaktadır. Oğlu Babek’e teslim olmasını ister. Babek ise “Ben bildim ki sen benden değilsin. Unutma bir gün ayaküstünde azad yaşamak, kırk sene köle yaşamaktan daha değerlidir diye cevap verir.

Babek direnir. Ancak birçok komutanını kaybetmiştir. Neredeyse savaşta tek başına kalan Babek yine de direnir. Uzun bir direnişin ardından ağır yaralı olarak, Halife ordusuna esir düşer. Babek’e eşine ender rastlanır bir işkence yapılır. Urmiye’de katledildiği yazılır (Bazı kaynaklar ise Irak’ın Samara kentinde katledildiğini söyler). Halkın gözü önünde-yer Zerdüştlüğün ve resmi İslam’a karşı önemli bir direniş kalesi olan bir alandır-elleri ve kolları vahşice kesilir. Ancak Babek istifini bozmadan, ellerinde oluk oluk akan kanı yüzüne sürer. Hazır bulunan Abbasi halifesi Muntasım, “neden böyle yaptığının sorulmasını ister. Babek’in verdiği cevap ise: “Vücudumdan kan akmakta, böyle olunca rengim sararacak. Ve siz benim nasıl korktuğumu etrafınızdakilere söyleyeceksiniz. Yüzüme kan sürmekle, size bu zevki tattırmayacağım diyecektir.

Ve son sözleri şöyledir:

“… Bütün müstebidler (zalim hükümdarlar) gibi sen de yanılıyorsun. Çünkü benim destanım öyle bir destandır ki, ne Babek’le başlamıştır, ne de Babek’le bitecektir. Ey zavallılar, siz hiçbir zaman özgürlük yangısının ne demek olduğunu anlamayacaksınız. O dehşetli yangı ki, yüreği yakıp küle çeviriyor. Özgürlük, o ister tatlı olsun, isterse acı yalnız oydu benim secdegâhım! Ve müstebid ki beni öldürüyor, o da hiçbir zaman anlamayacak ki, ölümü ile özgürlük fedaisi büsbütün yok olmuyor…”

Babek vahşice, günlerce darağaçlarında sallandırılarak katledilecektir. Kardeşini de aynı son Bağdat’ta beklemektedir. Babek’in küçük kızına düşen ise Halife Muntasım tarafından tecavüze uğramasıdır. Bu olayı Babek adlı eserinde belgeleyen İslam alimleri vardır.

Evet, Babek’in kahramanlık öyküsü halen yazılmayı beklemektedir. Sinemaya taşırılarak yazılmamış bir halk kahramanı ve önderinin destanlaşarak ölümsüzleştirilmesini beklemektedir. Ortadoğulu sanatçıları bekleyen önemli bir çalışma, Babek’in beyaz perdeye taşırılması olmalıdır herhalde!

Direnişin tümü baştan sonuna kadar komünal ve sınıfsaldır. Ancak seçtikleri yöntem dini görünümlüdür. Babek İsyanı sonrası, Ortadoğu direniş geleneği Abbasilere karşı kölelerin isyanıyla sürecek ve önemli başarılar elde edilecektir.

Ebu Müslim Horasani İsyanı ve Babek İsyanı düşüncelerinden etkilenen köleler de, isyanlarının meşruiyetini Kuran’ın eşitlik ilkesine ve Hz. Ali’ye dayandırırlar. 869 yılında başlayan Köle İsyanı hızla gelişir ve yayılır. Komünal değerler peşinde olan halklar, diğer isyanlara destek sundukları gibi tüm karalamalara karşın Köle İsyanı’nı desteklemişlerdir. 15 yıl boyunca kendi Komünal yaşamlarını örgütleyerek, özgürce yaşayan Köle İsyanı 883 yılında çok hunharca bastırılır. Liderleri komüncü olan Ali bin Muhammed’dir. Diğer ismi Al-Burkui’dir. El Muhtare-Özgürlük Şehri diye tüm özgürlük savaşçılarının yaşadığı bir kentleri vardır.

Benzer bir çizgiyi tasavvuf geleneğinin seçkin önderi Hallac-ı Mansur izleyecektir. En-el Hak sözüyle bilinen Hallac, tüm zamanlarda unutulmayacak olan bir direnişe öncülük eder. Bazı kaynaklara göre Hallac zindandayken Bağdat merkezde baş gösteren Hanbeli ayaklanmasına direk etkide bulunmuştur. Bu durum karşısında Maliki kadısı Ebu Ömer Hammadi’nin fetvası ve Abbasi halifesi Muktedir’in buyruğu üzerine, 26 Mart 922 tarihinde Bağdat’ta idam edilir. İdam edilirken, önce derisi soyulana kadar kırbaçlanır, daha sonra kitleye taşlatılır, ardından kolları ve bacakları kesilir ve son olarak cenazesi yakılır. Yakılan bedenin külleri ise Dicle nehrine savrulur. Direnişi o kadar görkemli ve etkileyicidir ki yıllar sonra bile ona bu zulmü reva görecek olanlar, “söylediklerinde yanlış yoktu ancak söylediklerinin yeri ve zamanı yanlıştı diyeceklerdir. Sıkça söylediğimiz gibi gerçekler çıplak olmayı sever. Hiç kimse ama hiç kimse gerçeklerin üstüne şap atıp kapatamaz.

Karmati Hareketi ise daha uzun yaşayacak ve Ortadoğu’nun tümünü etkileyecek bir hareket olacaktır. Bu hareketi kuran, aslen Kürt olduğu söylenen Hamdan bin Es’as al Karmat’tır. Çok güçlü bir örgütlülüğe sahip olan Karmatiler, birçok alanda örgütlenmişlerdir. Bin yıl önce Karmatiler, hareket olarak örgütlenmiş olsalar da tamamen kadrolara dayanan ve onların eğitimine önem vererek kitlelere giden bir hareket olarak, bugün bile yaptıklarına gıptayla bakmamak mümkün değildir. Bir dönemler o kadar güçlenirler ki Mekke’de bulunan Hacer el Esved’i -yani Mekke’de bulunan Siyah Taş’ı-kendi merkezlerine getirirler. Yaşam biçimi olarak aynı kökten geldikleri Mazdek gibi komünalcı, ortakçı, adil ve özgürlükçü bir toplum yaratma temel hedefleridir. Yaklaşık 200 yıl boyunca 890 yılından 1070 yıllarına kadar farklı alanlarda varlıklarını çok etkili bir şekilde sürdürmesini bilmişlerdir.

Özcesi “Kürtler, Haricilerin tüm Müslümanların eşit haklara sahip bir dinsel topluluk olduğu yönündeki ilkelerini kuşkusuz paylaşıyorlardı. (Kürtlerin Tarihi) tespitinden yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz Arapların zoraki İslamileştirme girişimlerine karşı komünalcı yaşamı temsil edenler, şovenist anti Arap bayrağını dalgalandırmışlardır.

ŞEHİT KASIM ENGİN

YORUM GÖNDER

ZİYARETÇİ YORUMLARI

BENZER KONULAR

SON MED KRALI ASTİYAGES VE HARPAGOS’UN İHANETİ MEDLER

TANRI VE TANRIÇA ARASINDAKİ SAVAŞ

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (GİRİŞ)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (1.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (2.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (3.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (4.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (5.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (6.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (7.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (8.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (9.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (10.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (11.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (12.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (13.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (14.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (15.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (16.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (17.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (18.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (19.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (20.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (21.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (22.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (23.BÖLÜM)

TARİH ŞİMDİDİR-KÜRDİSTAN TARİHİNE ÖZLÜ BİR BAKIŞ (24.BÖLÜM)

NEOLİTİKTEN GÜNÜMÜZE TANRIÇALAR

MİTOLOJİLERİN GÜCÜ NEDİR

TANRI VE TANRIÇA ARASINDAKİ SAVAŞ

TANRIÇA KÜLTÜRÜNE YÜREĞİNİ VE ZİHNİNİ DAYAYAN KÜRT ASILLI HİTİT KRALİÇESİ PUDUHEPA

YAŞAMIN KATLİ OLARAK UYGARLIK(1.BÖLÜM)

İSMAİLİLER HAREKETİ (1.BÖLÜM)

YAŞAMIN KATLİ OLARAK UYGARLIK(2.BÖLÜM)

İSMAİLİLER HAREKETİ (2.BÖLÜM)

KARMATİLER

KARMATİLER (2.BÖLÜM)

KARMATİLER (3.BÖLÜM)

KARMATİLER VE HALLAC–I MANSUR

DEVLET Mİ, DEMOKRASİ Mİ

BUDUHEPA

KRALİÇE NEFERTİTİ

KARANLIKLARI YIRTAN IŞIK: SÜHREVERDİ (1.BÖLÜM)

KARANLIKLARI YIRTAN IŞIK: SÜHREVERDİ (2.BÖLÜM)

HAKİKAT ARAYIŞÇILARININ SERÜVENİ: ZERDÜŞT

HAKİKAT ARAYIŞÇILARININ SERÜVENİ – HERMES

HAKİKAT YOLCULARININ SERÜVENİ: BUDHA

HAKİKAT YOLCULARININ SERÜVENİ: BRAHMANİZM

MİTRA VE TARİHSEL ÖNEMİ